I-) 7. Bölüm⚜️


Hiçbir zaman 'en fazla ne olabilir ki' deme. Çünkü hep 'en fazlası' olur.

"Ne zaman uyanır?"

"Birkaç saate uyanmış olur." Kapalı gözlerimle kaşlarımı çattım. Kulağıma iki farklı ses geliyordu. Birisi çok tanıdıktı ancak seçemiyordum. Diğeri ise oldukça yabancı geliyordu. Birbirine yapışan gözlerimi zorlukla birbirinden ayırarak açtım. "Uyandı bile." Tekrardan duyduğum yabacı ses ile kaşlarım mümkünmüş gibi daha da çatıldı. Yattığım yerden doğrulmak istedim ancak karnımdaki sızı buna izin vermedi. Omuzlarıma konulan eller beni geriye doğru yatırdı. "Yat ve dinlen."

Kurumuş olan dudaklarımı dilimle ıslattım ve Atlas'a yorgun gözlerle baktım. "Su." Atlas onay bekleyen gözlerle doktora döndü.
"Birkaç yudum sadece." Doktorun onayını alan Atlas hızlı hareketlerle yatağın ayak ucunda bulunan ayaklı küçük masaya ilerledi, masada bulunan pet bardaklardan birisine biraz su doldurarak bana uzattı. Elindeki bardağı kaptığım gibi tek dikişte içtim. Her ne kadar bardağın içindeki su miktarı az olsa da boğazımı biraz rahatlatmıştı. Rahat bir nefes alarak başımı yastığa koyarak gözlerimi kapattım. "Ne zaman çıkabilir?" Atlas'ın sorusunun ardından kısa bir sessizlik oluştu. Kapattığım gözlerimi geri açtım. Doktor tereddütlü bir yüz ifadesi ile Atlas'a bakıyordu. "Aslında iki gün boyunca gözetimimiz altında olması gerekiyor."

Atlas'ın bakışları bana döndüğü an başımı hızlıca olumsuz anlamda iki yana salladım. "Ben hastanede kalamam, çıldırırım. Olmaz."
Atlas'ın anlık olarak kaşlarını çattığına şahit oldum. "Pekala bizde şöyle yapalım, çıkış işlemlerini halledelim İzgi iyileşesiye kadar bende kalsın." Cümlesinin ardından bir kaşı havalandı, ela gözlerini anlamadığım bir tavırla doktora dikti. Doktor, Atlas'ın bakışlarını fark edince bana doğru dönerek gülümsedi. Daha doğrusu gülümseye çalıştı desek daha doğru olur.

Atlas'ın dediklerini de hızlıca reddettim. Ben. Atlas'ın evinde. Kalacağım. Öyle mi? Gerçekten komikti. Şu an tek istediğim evime gitmekti.  "Olmaz, ben evime gideceğim. Hem Hande doktor o bakar bana. Sana yani size gerek yok." Sanki az önce söylediklerim umurlarında değildi. Atlas cümlem biter bitmez ellerini cebine koyarak doktora döndü.  "Biz çıkış işlemlerini halledelim."
Doktor başıyla Atlas'ı onaylayarak çıktı. Atlas'ta odadan çıkmak üzere hareketlendiğinde onu durdurdum. Bu tanık olduğum durum hiç hoşuma gitmemişti. Doktor hastane de kalmam konusunda ısrar etmeliydi. Öyle değil mi? "Hey! Doktora ne dedin de hemen kabul etti?" Kaşlarımı kaldırarak vereceği cevabı merakla beklemeye başladım. Ağır ağır arkasını döndü. Birkaç saniye yüzüme baktı.
"Bir şey demedim, kendisi beni oldukça yakından tanır." Başka bir şey demeden odayı terk etti. Doktoru bu kadar korkutan şey neydi? Beni oldukça yakından tanır demişti. Aman İzgi çok merak başa bela derler. Sen şimdi vur kafayı yat. Yumuşacık yastığın verdiği rahatlıkla gözlerimi kapattım. Hemen gelme Atlas çünkü benim çok uykum var.

...

Kafamın sert bir cisme çarpması ile inleyerek kafamı tuttum. Acıyla gözlerimi açtığımda sarsıntı devam ediyordu. Görüntümün netleşmesi için gözlerimi kırparken kafamı tekrardan sertçe çarpmamla ufak çaplı bir çığlık attım. Ben galiba kaçırılıyordum! Olduğum koltukta hızla doğrulmak istedim ancak karnımda ki yara buna izin vermedi. Karnımı tutarak geri koltuğa düştüm. Dudaklarımın arasından küçük çaplı bir inleme kaçarken gözlerimi sımsıkı kapattım.  "Sonunda."

Atlas'ın bıkmış sesiyle kaşlarımı çattım. Önce sol gözümü açtım ardından da sağ gözümü açarak ona baktım. Ellerimle yaramı tuttuğumdan yüzüme düşen saç tutamlarından kurtulmak adına başımı geriye doğru savurdum. Oldukça sıkılmış bir halde bana döndü. Gözleri karnımda duran ellerime doğru kaydığında anlık olarak kaşlarını çatar gibi oldu ya da ben yediğim ilaçlar sonucunda olmayan şeyler görmeye başlıyordum. "Saçma bir rüyanın ya da kabusun ortasında olmam lazım," kendi kendime söylediğim şeyi başımı sallayarak onayladım. Aynen öyle olmalı. Karnımda duran sol elimi Atlas'a doğrulttum ve inanamazcasına güldüm. "Çünkü sen bunu bana yapmazsın değil mi?" Bakışlarını bir an bile yoldan ayırmazken hiçbir şey demedi.

"Evet, şimdi kendimi cimcikleyeceğim ve rüyada olduğumu anlayacağım." Tam elimi koluma doğru götürürken başımın sağ tarafından giren şiddetli sızıyla refleks olarak elim başıma gitti. "Tamam, rüyada değilmişim. Teşekkürler Allah'ım!" Cümlemin sonunda bağırmamla birlikte sesim arabamın içerisinde yankılandı.   Bağırmamla birlikte yüz buruşturma sırası ona geçti. "Sen hiç susmaz mısın?" Başımı ovalarken gözlerimi kıstım. "Ne yani ben çok mu konuşuyorum? Bunu mu söylüyorsunuz?"

Gözlerini bir saniye olsun yoldan ayırmadan başını 'evet' anlamında salladı. Onun bu hareketi üzerine ağzımdan 'hah' diye şaşkınlık nidaları döküldü. "Bu daha ne ki? Siz hiç konuşan insan görmemişsiniz." Gücenmiş bir ifadeyle kollarımı göğsümde bağladım. Birazcık alınmış olabilirim. Ama birazcık. N"Yine formundasın. Bu kadar çok konuştuğuna göre gayet de iyisin. Güzel." Güzel mi? Güzel olan ne? "Ne bu sizin güzel merakınız ya! Takmışsınız güzel de güzel! Yeter be!" Ani yükselişimle beraber şaşkın gözlerle bana döndü.
"Hop! Küçük canavar sakin ol." Kollarımı göğsümde bağlayarak sertçe arkama yaslandım."Sensin be canavar!"

Suratımı asarak camdan dışarıya, akan yola baktım. Küçük canarvarmış! Diyene bak! "Küstün mü?" Sesinde kolaylıkla fark edilebilecek bir muziplik vardı. Dudaklarımı büzerek omzu silktim sadece.  Sessizliğimi koruyarak camdan bakmaya devam ettim.
"Çocukluk ediyorsun İzgi." Hafif alaylı sesiyle gözlerimi sonuna kadar açarak ona döndüm. İşaret parmağımla kendimi gösterirken söylediklerinde ciddi olup olmadığını anlamak adına kısaca yüzünü inceledim. "Kim ben mi?"

Sorumla birlikte güldü. Bir eliyle direksiyonu tutarken diğer elini gelişi güzel havada salladı."Yok canım ben koltuktan bahsediyorum."
Gözlerimi devirerek tekrardan camdan dışarıya döndüm. İlerlediğimiz yol boyunca ağaçların sıklaşmaya başlamasıyla göğsümde bağladığım kollarımı çözerek endişeyle olduğum yerde dikeldim. "Biz nereye gidiyoruz?"

"Benim evime." Aldığım cevapla büyük çığlığım arabanın içerisinde yankılandı. "Ne?" Yüzünü buruşturarak bana döndü. "Araba kullanıyorum İzgi."

"Ben evime gideceğim." Parmaklarıyla ritmik bir şekilde direksiyona vururken başını olumsuz anlamda salladı. "Üzgünüm." Oturduğum koltukta yan dönerek tamamen ona döndüm. Yaramın sızlamasıyla anlık olarak yüzümü buruştursam da hızlıca eski halime geri döndüm."Ya ben eve gitmek istiyorum. Bak senin evine değil, kendi evime. Hadi şimdi geri dön ve beni evime bırak." Gülerek yandan bakış attı."Sana bunu düşündüren nedir acaba? O kadar yol gelmişiz, şurada beş dakika kadar yolumuz kalmış sen geri dön diyorsun."

"Beni ne güzel anlamışsın. Hadi dönelim."

"Çoktan geldik İzgi," Memnuniyetsiz bir şekilde ona bakarken gözlerini yoldan ayırmadan işaret parmağını bana doğru salladı.
"Ayrıca ani hareketler yapmayı da kes. Dikişlerin açılacak."Omuz silkerek dikkatli hareketlerle eski pozisyonuma geri döndüm.
"Bir şey olmaz bana."

"Gördük onu."Gözlerimi devirerek yolu seyretmeye devam ettim. Hayır yani bir insan nasıl bu kadar gıcık olabilir anlamıyorum. Eve gitmek istediğimi söylediğim halde ısrarla kendi evine götürüyor. Hayır yani amaç ne? Galiba Atlas Savcımız bakıcılığı seviyor.
Gözümün kenarıyla bakarak mırıldandım. "Gıcık."

"Duydum seni."

"Duyarsan duy."

...

Araba nihayet durduğunda uzun süredir içimde tuttuğum nefesi dışarıya verdim. "İn bakalım."

Atlas'a bakmamaya çalışarak kapımı açtım. Bir anda karşımda beliren Atlas'a şaşkınlıkla baktım, oturduğum koltukta geriye doğru sıçradım. Hangi ara arabadan inip yanıma gelmişti? Elini bana uzatmasıyla istemeye istemeye elini tuttum. Yavaşça arabadan inmeme yardım etti. İnmemle beraber arkamdan açık olan kapıyı kapattı.Bir elimle karnımı tutarken diğer yandan da geldiğimiz evi inceliyordum. Ormanlık bir alanın ortasında tek katlı bir evdi. Oldukça şirin duruyordu."Burası gerçekten senin evin mi?"Koluma girerek eve yönlendirdi. Yandan ona bakarken yavaşça bana döndü."Evet."

"İnanalım bakalım."Üzgünüm Savcım ama açık verdiniz. Bir insan neden şehir merkezine bir saatlik uzak olan, ormanın ta ortasında bulunan bir evde yalnız başına yaşar ki? En büyük patlaklığı burada verdiniz. Yalanınız yutulmadı, saygılar.Kolumdan çıkarak cebinden anahtarları çıkardı ve kapıyı ardına kadar açtıktan sonra tekrardan yanıma gelerek koluma girdi."Sürekli koluma girmenize gerek yok Savcım. O kadar da kötü değilim."

"Biz işimizi garantiye alalım. Şimdi düz yolda düşersin falan, hiç gerek yok."Gözlerimi devirerek ona ayak uydurmaya devam ettim.
"Abartıyorsunuz."Salon olduğunu tahmin ettiğim odaya giriş yaptığımızda tahminimde haklı olduğumuz gördüm. Beni koltuklardan birisine oturttuktan sonra karşımda durdu."Evet, sen burada otur bakalım bende ilaçlarını alıp geleceğim."

Yüzümü ekşittim. Gerçekten o ilaçlara gerek var mıydı? İçmesem ölmem değil mi? Bence ölmem, o yüzden içmeme de gerek yok. Aynen ben onları içmeyeyim.Yan tarafımın çökmesiyle tereddütle o tarafa döndüm. Atlas bir elinde bardakla diğer elimde de ilaçla duruyordu.Ellerimden destek alarak koltuktan kalktım."Siz oturun hiç rahatsız olmayın ben bir lavaboya kadar gideyim."
Elindekileri dökülmeyecek bir şekilde koltuğa koyduktan sonra ayağa kalkarak karşıma dikildi. Yüzüme samimi olmasını dilediğim bir gülümseme yerleştirdim. Yanından geçmek için sağ tarafa doğru bir hamle yaptığında benimle aynı anda hareket ederek önümü kapattı. Bu seferde sol taraftan şansımı deneyerek o tarafa yöneldim. Ancak yine aynısını yaparak gitmemi engelledi."Bir sorun mu var?"

Başımı kaldırarak biraz yukarımda duran yüzüne baktım. Düz bir surat ifadesi ile bakıyordu. "İzninizle."Tekrardan yanından geçmek için hamle yaptığımda önüme kapattı."Oradan bakınca alnımda salak mı yazıyor?"

Ayak ucumda yükselerek dikkatle alnına baktım. Azıcık da o sinir olsun bakalım. İşaret parmağımı alnıyla arasında az bir mesafe kalasıya kadar yaklaştırdım, birkaç saniye boyunca sessizce alnına bakındım."Tam seçemedim ama yazıyor galiba."

"İzgi."Uyarı dolu çıkan sesiyle istemeye istemeye geri koltuğa oturdum. Kollarımı göğsümde bağlayarak başımı başka tarafa çevirdim. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak son anda kendimi engellemeyi başarabilmiştim."Çocuk gibi davranma da ilaçlarını iç."Ona bakmadan omuz silktim. Gerekirse çocuk olurum ama o ilaçları içmem, içemem. Daha fazla dayanamayarak hızlıca başımı ona çevirdim."Bakın ben o ilaçları içemem. İçsem bile boş."

Tek kaşını havaya kaldırarak bardağı ve ilaçları eline aldı."Nedenmiş o?"Kollarımı çözerek bir nefes verdim."İçtiğim an geri çıkarıyorum da ondan. Şimdi bir de yaralı olduğum için banyoya koşmakta zorlanırım."İnanmamış bir şekilde yüzüme bakarken ilaçları uzattı."Neden inanayım ki sana? Belki de yalan söylüyorsun?"Hayal kırıklığı ile uzattığı ilaçları aldım.
"Doğru, ben yalancıyımdır."İlaçları ağzıma attıktan sonra diğer elinde duran bardağı da alarak suyla birlikte ilaçları yuttum. Yüzüne bakmadan geri bardağı uzatarak arkama yaslandım ve gözlerimi kapattım. Yanımdan kalktığını hissettiğimde bir elimi karnıma koydum. Yavaş yavaş midem bulanmaya başlamıştı. Dayanabilirsin İzgi. Dayan.

Midemin daha çok bulunmasıyla diğer elimlede ağzımı kapatarak hızlıca oturduğum koltuktan kalktım. Önüme çıkan ilk kapıyı açtığımda kendimi çok şanslı hissettim. Hızlı bir şekilde klozetin yanına çökerek içimdeki her şeyi çıkartmaya başladım. Omzumdan aşağıya akan saçlarımın toplanmasıyla saçlarımdaki eli tuttum.Sonunda öğürmem bittiğinde Atlas'ın uzattığı peçeteyi alarak ayağa kalktım. Peçeteyi kenarıda duran çöp kovasına atarken çeşmede soğuk suyla yüzümü yıkadım. Arkamdan sifon sesini işittiğim sırada avucuma doldurduğum soğuk suyu bir kez daha yüzüme çarptım.  "İyi misin?"

Aynadan arkamda duran Atlas'a baktım."Ne önemi var ki,"Yan tarafımda askıda duran havluyu alarak yüzümü kuruladım. Havluyu geri yerine astıktan sonra banyonun kapısına yöneldim."Bana kalacağım odayı gösterebilir misiniz?"Sesli bir şekilde nefes verdiğini duydum. "İleride sağdan ilk oda."Arkama dönmeden sadece başımla onaylayarak banyodan çıktım. Atlas'ın dediği odanın önüne gelince kapısının açarak içeriye doğru kafamı uzattım. Siyah mobilyalarla döşenmiş oldukça büyük bir misafir odasıydı. İstemete istemeye odaya adımımı attım. Siyah mobilyalı bir odada daha şimdiden boğuluyor gibi hissetmeye başlamıştım.

Odaya girerek arkamdan kapıyı kapattım. Büyük yatağa girerek iyice yerleştim. Bir elimle karnımı tutarak gözlerimi kapattım. Arkamdan kapının açıldığını duymama rağmen gözlerimi açmadım. "Ben çıkıyorum İzgi. Adliyede işim var. Herhangi bir şey olursa hemen arasın."Sırtım ona dönük bir şekilde uzanırken gözlerimi açtım."Merak etmeyin Savcım bana bir şey olmaz. En fazla ne olabilir ki zaten?"Kısa süren sessizliğin ardından kapının kapandığını işittim. Kafamın altındaki yastığı düzelterek gözlerimi yumdum.

Yeni uyanmıştım ve yatakta bir sağa bir sola dönüp duruyordum. Uykum yoktu ama yataktan da çıkasım yoktu. En fazla iki saat ya uyudum ya uyumadım. Sırt üstü yatarak tavanla bakışmaya başladım. Atlas'da olmayınca uğraşacak kimse olmuyordu. Acaba bugün yeni bir cinayet haberi gelmiş miydi? Bir gelişme var mıydı? Yattığım yataktan yavaşça çıktım. Bir anda bedenimi sarmalayan ürperti ile yatağın kenarında bulunan ince örtüyü omuzlarıma aldım. Canım sıkılmıştı. Odadan çıkmak üzereyken vazgeçtim. Biraz kaldığım odayı incelemek istiyordum. Önce yatağın hemen karşısındaki duvarda bulunan aynalı komidine ilerledim.

İlk çekmecesini ardına kadar açarak içine bakındım. Ama içi neredeyse boştu. Sadece birkaç paket peçete ve ıslak mendil bulunuyordu. Ki oldukça büyük olan bu çekmece içerisinde bu kadar az şeyin bulunması biraz tuhaftı. Burası bana ait olmuş olsaydı kesin ağzına kadar tıka basa dolu olurdu. İlk çekmeceyi kapatarak ikinciyi açtım. Beni ilk karşılayan şey kırmızı renginde düz bir tişört onun yanında gri bir eşofman altı ve pofuduk pembe terlikler. Pembe terliklerle karşılaşınca gülmeye başladım. Evinde neden bir şey olduğunu sorgulamak istemiyordum. Bu çekmeceyi de kapattıktan sonra son çekmeceyi açtım. Burada sadece, çekmecenin yarısını kaplayan, bir örtü bulunuyordu.

Burada da bir şey bulamamanın verdiği sıkıntıyla diğer tarafta bulunan giysi dolabına ilerledim. Üç kapaklı dolabın iki kapağını açarak başımı içerisine doğru uzattım ancak bunu yaptığıma anında pişman oldum. Yüzüme doğru uçuşan tozlar yüzünden ardı ardına iki kere hapşırdım. Ve bunun sonucunda da yaram da müthiş bir sızı belirdi. Bir elimle karnımı tutarken diğer elimle de dolabın kapaklarını kapattım. Sona kalan dolap kapağını açmak üzereyken birkaç adım geriledim. Kapağı ardına kadar açtıktan sonra yavaşça yaklaştım. Gördüğüm tuhaf görüntü karşısında elimde olmadan gülmeye başladım. Resmen içi örümcek ağıyla doluydu. Evet,i evet kesinlikle burada yaşıyordu.

Dolabın kapağını kapattığım sırada duyduğum tıkırtı sesiyle olduğum yerde kaşlarımı çattım. Yanlış duyuyorumdur ya. Ya da Atlas gelmiş olabilir mi? Ama gideli daha ne kadar olmuştu ki? Sözde eviyle adliye arasında bir saatlik yol vardı.

Tekrardan duyduğum seslerle yarama dikkat ederek kapıya doğru adımladım. Üzerimde bulunan örtüyü engel olmaması adına yatağın üzerine bıraktım. Bir süre sesleri dinledim. Hafiften loş olan odada parmak uçlarımda yürümeye başladım. Kendimi savunmak için herhangi bir şeye ihtiyacım vardı.

Az önce içini karıştırdığım komidinin üzerinde süs niyetine konulmuş olan şamdanı alarak sessiz olmaya dikkat ederek kapıyı açtım. Kapıyı açtıktan sonra olduğum yerde durarak sesleri dinlemeye devam. Bir süre ses gelmedi. Tam bir adım atmak için hareketlendiğim sırada tekrardan bir ses duydum. Elimdeki şamdanı sıkıca kavrayarak sesin geldiği tarafa yöneldim. Birkaç adım ilerimde bir erkek suileti ile şamdanı havaya kaldırdım. Yanına iyice yaklaştıktan sonra şamdanı boynuna vurdum. Boynunu tutarak yere düştü.

Yüzü bana doğru döndüğünde şaşkınca bakakaldım.

"Teşekkür ederim."Mahcup bir şekilde uzaklaştım."Tekrardan kusura bakma Ekin. Sen bir an öyle gelince korktum ben."
Boynundaki bantı sabitlerden gülümsedi."Sorun değil Savcım. Hata bende, sessiz sessiz hareket edince sizde haklısınız."Biraz uzağına oturarak boynuna baktım. Allah'tan ciddi bir durum yoktu."Harbi ya? Sen neden karanlıkta sessiz sessiz dolanıyordun?"

"Beni Atlas Savcım gönderdi. 'İzgi evde uyuyor uyanınca yemek yemesi lazım, onu uyandırmadan yemekleri koy ve gel' dedi."
Kaşlarım hayretle havalandı."Aynen böyle mi dedi?"Başını olumlu anlamda salladı. Ellerimi dizlerime vurarak oturduğum yerden ayaklandım."Dur ben sana bir su getireyim de bir soluklan."

"Yok Savcım oturun lütfen."Ekin'in telaşlı çıkan sesiyle şaşkınca ona döndüm. "Ekin sen iyi misin? Kafana darbe alınca devreler yandı herhalde?" Elimle kendi başımı işaret ederek kıkırdadım. Gülüşüm ona sıçramıştı. Dudaklarına yayılan tebessümü ile başını iki yana salladı."Yok Savcım yok. Şimdi siz bana su getirirseniz ve bunu Atlas Savcım duyarsa biterim ben. Siz oturun bende gidiyorum zaten."
Söyledikleri ile şaşkınlığım artarken ayaklanması ile kendime gelerek silkelendim."Gel beraber yiyelim, o kadar yol gelmişsin."

"Sağ olun Savcım ancak işler beni bekler."Ekin'i kapıdan geçirirken aklıma gelen soru ile onu durdurdum."Ekin?"Seslenmem ile durdu."Buyurun Savcım."

"Herhangi bir gelişme var mı?"Başını olumsuz anlamda salladı. Sesli bir nefes eşliğinde omuzlarımı düşürdüm.
"Hayır yok. Sizi arayan numarayı soruşturduk ancak çalıntı hat çıktı. Mektupta ki notu eşleştirdik aynı çıktı daha da bir şey yok."

"Anladım. Teşekkür ederim."

"Rica ederim Savcım."Ekin'i uğurladıktan sonra salona geçerek getirdiği poşetleri mutfağa götürdüm. Poşetin içindekileri bir bir çıkararak masaya dizdim. Bir güzel karnımı doyurduktan sonra yediklerimi toparlayarak salona geçtim. Salonun köşesinde buluna kitaplığın dikkatimi çekmesiyle o taraf yöneldim. Rafları tek tek inceleyerek kendime göre okuyabileceğim bir kitap arandım. Gözüme çarpan bir kitabı alarak kaldığım odaya geçtim. Güzelce yatağa uzandıktan sonra ilk sayfasını açarak okumaya başladım.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top