I-) 6. Bölüm⚜️



Artık hiçbir şey eskisi gibi değil, bende öyle...

Kırmızı rujumu dudaklarıma yedirdikten sonra elimde ki ruju kapatarak masanın üzerine bıraktım. Dudaklarımın üzerinde bulunan ruju dağıtmak amaçlı serçe parmağımı kullandım. Özellikle dışına taşmamasına dikkat etmiştim. Aynaya biraz daha yaklaşarak son bir kez daha dudaklarıma bakarak rujumdan emin oldum. Masanın köşesinde bulunan peçetelikten bir peçete kaparak serçe parmağımda kalan ruj artıklarını temizledim. Peçeteyi bir köşeye bırakırken aynadan kendimi şöyle bir süzdüm. Son kez maşa yaptığım saçlarımı parmaklarımla taradım. Saçlarımı omzumdan geriye atarken oturduğum yerden ayaklandım, üzerimde bulunan siyah elbisenin göğüs dekoltesini sarmalayan tül detayını düzelttim. Aynadaki görüntümden memnundum. Makyaj masasının hemen yanında bulunan kırmızı topukluları kıvrak bir hareketle giyindikleri sonra odamdan çıktım, dış kapının yanında bulunan askılığın önünde durdum. Elbisemle uyumlu olan siyah el çantamı da aldıktan sonra evden çıktım.

Asansörün aynasından boynuma taktığım fulara baktım. Yaramı kapatacak kadar büyüktü. Her ne kadar elbisenin önünde tül detayı olsa da bu boynumdaki yaramı kapatmaya yetmiyordu. B u yüzden de elimdeki mekanlarda elbiseye uygun bir fular takmak zorunda kalmıştım. Elimdeki bandajı da dikkat çekmemesi için çıkarmıştım. Asansöre bindiğimde sıkıca gözlerimi yumdum. Kalbim deli gibi atıyordu. Heyecanlı değildim. Sadece stresliydim. İçimde ise bir sıkıntı vardı. Bu sıkıntı hissinin sebebinin ne olduğunu bilmiyorum. Ama uzun zamandır böyle bir görevde yer almamamdan ve biraz da olsa şu katilimizden uzaklaşmanın verdiği bir huzursuzluk olduğunu umdum. Sonuçta bu gecelik de olsa ciddi bir görevde olacaktım ve katilimizden gelen herhangi bir gelişmeden haberdar olamayacaktım, olsam bile elimden bir şey gelmeyecekti. Bu da beni doğal olarak telaşlandırıyordu. Asansörün çınlayarak açılan kapılarıyla eş zamanlı olarak kapalı olan gözlerim aralandı.

Apartmandan çıktığımda beni bekleyen Atlas ile karşılaştım. Beni fark etmesiyle ayak ucumdan başlayarak süzmeye başladı. En son gözleri yüzümde takılı kaldığında gözlerimi devirdim. Bu ona karşı verdiğim istemsiz bir tepkiydi. Yanından geçerek kendi yerime geçtim. Arabaya bindikten sonra emniyet kemerimi takarak binmesini beklemeye başladım. Arkası arabaya dönük olacak bir şekilde duruyordu. Sırtını arabanın şoför kapısına dayamış, başını az önce çıktığım bina kapısına dikmiş öylece duruyordu. Kaşlarım ağırdan çatılmaya başlasa da hiçbir şey demeden sessizce beklemeye çalıştım. Aradan beş dakikadan fazla geçmesine rağmen hâla binmemişti. Neden bilmediğini anlayamamıştım. Birisini beklediğimizi zannetmiyordum. Öyle olsaydı haberim olurdu. Sabrımın taşmasıyla dayanamayarak kornaya bastım. Korna sesiyle hafif irkilerek arkasına döndü.

Gözleri anında gözlerimi bulduğunda hızla gözlerimi ondan kaçırdım. Önüme dönerek ellerimi kucağımdaki çantama sıkıca sardım ve yeniden beklemeye devam ettim. Mesajı aldığını düşünüyordum. Gerçekten beklemekten sıkılmıştım. Ne düşünüyor, kafasında neler kuruyor hiç bir fikrim yok ama gideceğimiz yere geç kalıyorduk. Onu beklerken istemsizce ellerimle oynamaya başlamıştım. Arabaya binmek için hareketlendiğini fark edince hafifçe başımı önüme eğerek salık saçlarımla yüzümün bir kısmını gizledim.

Arabaya binerek emniyet kemerini taktı ve sessizce arabayı çalıştırarak yola koyuldu. Sessizlik... benim için çok fazla şey ifade eden bir kelime. Sessizlik bazen gürültü, bazen huzur, bazen ölüm, bazen sevgi, bazen korku... ne kadar çok şeyi kapsıyor değil mi? Her insan da değişir bu, kimisi için başka şeyler çağırıştırır. Benim için ise en çok ölüm.

"Plan ne?"

Sorusuyla ilk başta irkildim. Elimle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım, başımı ona çevirdim. Dümdüz bir surat ifadesi ile yola bakıyordu. Başımı kaldırarak olabildiğince dik tuttum. Gözlerimi ondan çekerek yola çevirdim. "Plan şu: sen arabada bekliyorsun bende adamın evine geçiyorum." Dediğimle başını ışık hızıyla bana çevirdi. "Olmaz." Gözlerimi yoldan ayırmadım. Dudağımın sağ köşesi alayla havalandı.  "Size olur mu diye sormamıştım Savcım." Kararlı bir tavırla yola baktığımı fark edince sesli bir nefes vererek tekrardan yola döndü. "Siz beni dışarıda bekleyin yeter."

"Öyle bir şey olmayacak İzgi." Dişlerinin arasından adeta tıslarcasına konuşuyordu. Gözlerimi ona çevirerek onu inceledim. Direksiyonu sıkmaktan parmak boğumları bembeyaz kesilmişti. Yüzünün rengi git gide kırmızıya dönüyordu. Onun sinirlenmesin zerre umursamadım. Benim planım kesin ve netti. "Üzgünüm Savcım ama bu böyle olacak." Ellerimi birbirime kenetleyerek kucağıma koydum. Hani İzgi başına buyruk bir insan ya, buyurun. İstediğiniz bu değil mi? Böyle denilmemiş miydi? Bizde bize denilen gibi bir insan oluruz. En azından onları yalancı çıkartmamış oluruz. Yol boyunca ne Atlas ne de ben bir daha ağzımızı açıp da bu konu hakkında tek kelime dahi etmedik. Tüm yol boyunca ikimizde sessiz kaldık.

Araba mekanın önünde durmuştu ama ne o konuşmuş ne de ben konuşmuştum. Hala sessizliğimizi koruma konusunda kararlıydık. Yani şu anlık en azından ben öyleydim. Ama bir yandan da doğru kelimeleri arıyordum. Bende buyum işte. Her ne kadar karşıda ki beni kırsa da ben yine de onu kırmamaya çalışırım. Dilimi dişlerimin üzerinde rahatsızca gezdirdim. "Siz beni arabadan takip edin. Her hangi bir acil durumda olaya müdahale olursunuz." Konuşmama konusunda kararlıyken ilk konuşan ben olmuştu. İçten içe kendime bir göz devirdim.

İnmek için kapıya uzandığım sırada bileğimden tutmasıyla durdum. Bir ona bir de bileğimdeki eline baktım. "Alışkanlık oldu herhalde?" Gözlerimle elini işaret etmemle ateşe değmiş gibi hızla elini çekti. Yüzündeki sert ifade bir an bile olsun yumuşamadı.
"Şimdi seni arayacağım, sende açacaksın. Bende sizin bütün konuşmalarınızı dinleyeceğim."Ağzımdan istem dışı bir 'hah' çıktı.
"İzgi."Uyarı dolu çıkan ses tonuyla gözlerimi devirerek çantamdan telefonumu çıkardım. Cidden, bir bu eksikti. Elimdeki telefonun karanlık ekranına bakarken ekranda yabancı bir numara belirdi. Telefonu havaya kaldırdım."Sen misin?"Telefonun ekranına bakarak başını salladı. Hangi ara bulmuştu telefon numaramı? Ah, artık alışmam gerek galiba bu tarz şeylere. Sonuçta hayatımızda bir 'Atlas Savcı' var.

Aramasını cevaplayarak telefonu çantamın içine attım. "Merak etme, çantanın fermuarını falan kapatmayacağım. Bak hatta,"

Çantamdan bluetoothlu kulaklıklarımı çıkardım. Bunları ne olur ne olmaz diye çantamı hazırlarken içine rastgele atmıştım. İyi ki de atmışım. Kulaklıkları her iki kulağıma da takarak saçlarımla gizledim. Uzun kahverengi saçlarım bu kulaklıkları saklamak için oldukça idealdi. "Kulaklık da taktım. Oldu mu? İçiniz rahat mı Savcım?" Ellerimi iki yana açarak alayla ona baktım.  Gözleri yüzümün her bir santimini taradı. Gözlerinde tek bir duygu bile yoktu. Bomboştu. Anlık olarak bu kadar boş gözlerle karşılaşmak beni afallatmıştı. Sertçe yutkundum. "Rahat." Soğuk sesi tütlerimi ürpertirken boğazımı temizledim. "Siz de rahat olduğunuza göre, ben gidebilirim." Kapıyı açarak arabadan indim. Son kez arabanın içine baktığımda, Atlas ile göz göze geldim.
Silkelenerek gözlerimi gözlerinden ayırdım. Filmli camın arkasından bile belli olan ela gözleri adeta ben buradayım diye bağırırken içinde kaybolmamak mümkün değildi. Dik durarak karşımda duran mekana baktım. Bunu yapabilirim. İlk değil bu. Yaparsın sen İzgi. Hadi göreyim kızım seni!

Kendi kendimize gaz da verdiğimize göre artık içeriye girebiliriz. Kendi içimden geçen bu saçmalara sessizce güldüm. Gerçekten komik bir haldeydim. Bu hayattaki en güzel şeylerden biriside kendi kendine konuşmaktı bence. Kendimle konuştuğum kadar kimseyle konuşmazdım. Beni benden başka anlayacak birisi olduğunu düşünmüyordum açıkçası. Mekanın kapısının önünde geldiğimde önümde ayı gibi iki adam belirdi. "Kimlik." Diyen adama gözlerimi devirerek çantamdan kimliğimi çıkararak uzattım. Adam, büyük elleriyle ona uzattığım kimliği aldı, iyice gözlerine kadar yaklaştırarak kimlikte yazılı olan ismi sesli okudu. "Asu Aydın,"

Kimliğimi bana geri uzatarak kapıyı açtı. "Buyurun, iyi eğlenceler."

Açtığı kapıdan içeriye girdim. İlk aşama tamam. Korumalar atlatıldı. İstemsizce omuzlarım düştü, dudaklarımın arasından sesli bir nefes verdim. Onlara verebileceğim herhangi bir açık olmamasına rağmen korumaların bakışları beni strese sokmaya yetmişti.
Uzun parlak bir koridorda ilerledikçe müzik sesi kulağıma ilişmeye başladı. Koridorun sonunda karşıma altın sarısı bir kapı belirdi. Kapıyı açarak içeriye girdim. Yüksek sesli müzik yüzünden yüzümü buruşturdum. Bir an olduğum yerde kalarak mekanın içerisine göz gezdirdim. Çok kalabalıktı. Bir yığın insan vardı. Bu kalabalık karşısında dudaklarımı büzerek hüzünle bakındım. Bara geçmek için insanların arasından geçmem gerekiyordu ve kulağa cidden iğrenç geliyordu.

Omzularımı dik tutarak içeriye doğru ilk adımımı attım. Dans eden insanların arasından geçerken artık istemsizce nefesimi tutmaya başlamıştım. Yoğun bir alkol, parfüm ve ter kokusu bulunuyordu. Midem şimdiden bulanmaya başlamıştı.en nihayetinde insanların arasından sıyrıldığımda tuttuğum nefesimi salıverdim. Rahatlamış bir şekilde barmenin olduğu kısma ilerledim.
Tezgahın önünde bulunan yüksek taburelerden birisine oturdum. Çantamı tezgahın üzerine bırakarak içerisindeki telefona göz attım. Arama hala açıktı. "Ne alırsın?"Barmenin sorusuyla ona dönmek zorunda kaldım. "Alkolsüz meyve kokteyli." Barmen elindeki bardağı kurulamakla meşgulken benden aldığı yanıtla elleri hareket etmeyi kesti. Loş ışığında pek de belli olmayan gözlerini gözlerime dikti. Onun bu tuhaf bakışların karşılık kaşlarımı çatmak istesem de yapmadım. Birkaç saniye daha bana baktı. Ardından ağzının içerisinde bir şeyler mırıldanarak bana sırtını döndü.

Barmen içeceğimi hazırlamaya koyulduğunda bu fırsat bilerek mekanı incelemeye karar verdim. Önce dans eden insan kalabalığına bakındım. Ancak ne tuhaf bir davranış ne de dikkat çeken bir hareketlilik vardı. Sırtımı arkamdaki tezgaha doğru vererek dirseklerimle kendimi destekledim. Sıra sıra localarda bulunan insanlara bakınmaya başladım. Ancak daha ilk saniyeden buna pişman olmuştum. Gördüğüm görüntüler karşısında ağzımdan öğürmeye benzer sesler çıktı. Yüzümü buruşturdum. "Sorun ne?"

Kulaklardan gelen kalın ses bir anlığına beni ürkütse de anında yüz ifademi toparladım. "Bir sorun yok. Sadece... buradaki insanlar iğrençler." Her ne kadar ona ters bir cevap vermiş olsam da cevabım onun hoşuna gitmişti. Kulaklarımda kahkahası çınladığında bu sefer kaşlarım çatıldı. "Gül sen gül." Dişlerimin ardından aksi bir sesle onu terledim ama o susmak yerine daha çok gülmeye başladı. Mekanda gözlerimi gezdirmeye devam bir çift gözle kesişti gözlerim. Koyu kahve gözler tuhaf bir ifadeyle bakıyordu. Direkt olarak bana bakıyor olması ise en çok dikkatimi çeken şeydi. O sırada kulağımda duyduğum sesle olduğum yerde sıçradım.
"Adamın fotoğrafını atıyorum."

Atlas'ın görmeyeceğini bilmemem rağmen başımı salladım.Arkama dönerek tezgahı üzerinde bulunan çantamdan telefonu alarak arama ekranından çıktığım ve Atlas'ın attığı fotoğrafa baktım. Bu daha demin göz göze geldiğim adamdı. "Tamam."

"Bana mı dedin?" Barmenin sorusuyla gözlerim irileşti. Gülümsemeye çalışarak başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.
"Ah hayır, kendi kendime konuştum." Barmen tuhaf bakışlar attıktan sonra arkasını dönerek işine devam etti. Bir kere de yakalanma be İzgi. "Meyve kokteyli iki olsun." Yan tarafımdan gelen sesle o tarafa döndüm. Şu enselenecek olan adam, Soner. Oturduğu taburesinde yan dönerek tamamen bana döndü. Elini uzatarak,"Merhaba ben Soner."

Uzattığı elini her ne kadar iğrenerek de olsa sıktım. Yapmak zorundayım! Bir şey yok, bir şey yok...
"Merhaba bende Asu." Elimi çektim. Elimi elbiseme silmemek için zor duruyorum. Birisi beni tutsun! "Asu demek, severiz."
Dediğine yüz ekşitmek isteyen tek ben olamam herhalde. "Seni burada ilk defa görüyorum." Gülümseye çalışarak kısaca mekana baktım. "Ah, bende buraya ilk defa geliyorum. Bir arkadaşımın çok ısrarı üzerine geldim." Masum ve melek kız rolüne bürünerek daha çok gülümsedim. Ellerimi kucağımda birleştirdim, başımı eğerek saçlarımın ardından ona kısa bir bakış attım. "Bugün benim doğum günüm aslında..." durdum. Sanki aklıma kötü bir şey gelmiş gibi bir anda yüz ifadem değişti, hüzünlü bir havaya büründü. Ellerimi iki yana açarak hafifçe omzu silktim. "Pek arkadaşım yok. Eminim kimse bugün doğum günüm olduğunu bile bilmiyordur. Ben de yalnız kalmamak adını arkadaşımın tavsiyesine uymaya karar verdim." Tek kaşını kaldırarak yüzümü inceledi. Ellerini ağır ağır kirli sakalında gezdirdi.  "Kimmiş bu arkadaşın?"

O kadar şey söylemiştim ve o sadece bu kısımda takılı kalmıştı. Gözlerimi devirmek üzereyken kendimi son anda tuttum."Ayla, Ayla Çetin." Sakalını kaşıyarak barmene baktı. "Hiç duymadım." Barmenin önümüze koyduğu bardaklardan birisini alarak bir yudum içtim. Şu an gayet ve gayet güzel gidiyoruz. Plan tıkır tıkır ilerliyor. "Durumlar iyi mi?" Kulaklıktan gelen soru ile dişlerimin arasından en kısık ses tonuyla konuştum."İyi."

"Efendim?" Soner denenin anlamaz gözlerle bana bakmasıyla kokteyli havaya kaldırdım. "Kokteyl diyorum, güzelmiş." Allahım! Delireceğim! Demek ki neymiş? İzgi kısık sesle konuşmamalıymış. "Ooo Soner." Yanımıza bir adamın gelmesiyle Soner denen adam ona döndü. "Taner?" Oturduğu taburenden inerek adama sarıldı. Her iki adamın da bana arkası dönük bir şekilde durmasından faydalanarak hızlıca barmene göz attım. Arkası dönük bir şekilde bir şeylerle uğraşıyordu. Soner denenin bardağına uzanarak yüzük parmağımda bulunan yüzüğün gizli bölmesini açtım. Gizli bölmenin içine kattığım uyku ilacını bardağa boşaltarak etrafıma bakındım. Temiz! Bardaktan uzaklaşarak kendi içeceğimden bir yudum aldım. Adamın uzaklaşmasıyla Soner denen tekrardan yerine oturdu. Gözlerimin içine bakarak içeceğinden bir yudum aldı. Bende kendi içeceğimden bir yudum alarak gülümsedim.

Soner denen bardağının sonunda kalan yudumu kafasına dikdikten sonra kendini sandalyeye bıraktı. Sarhoş gibi olmuştu. "Sizi eve bırakmamı ister misiniz?" Sorumla birlikte tek gözüyle yüzüme baktı. Bir süre o şekilde yüzüme baktıktan sonra başıyla onayladı. Oturduğum taburenden inerek yanına geldim. Taburenden inmesine yardımcı olduktan sonra tezgahın üzerinde bulunan çantamı da alarak beraber çıkışa doğru ilerledik.Çıkış kapısına gelesiye kadar kaç kere düştü bilmiyorum. Bir süre sonra saymayı bıraktım. Mekandan çıktığımızda kapının önünde boş bir taksi bekliyordu. Başta bu durum tuhaf gelse de sonra boş vererek adamı taksiye bindirdim. "Adamın evine geçiyoruz."

"Arkanızdayım." Gözümün kenarıyla Atlas'ın arabasına baktım. Çok az uzağımızda duruyordu. Taksiye binerek adama döndüm.
"Evinizin adresini hatırlıyor musunuz?"

"Evet,"

Taksi büyük bir müstakil evin önünde durduğunda tırstım. Burası çok ıssızdı. Fazlasıyla hemde. Soner denen cebinden cüzdanını çıkararak taksiciye para uzattı. İkimizde taksiden inerek evine doğru yürüdük. Büyük kapının önünde durunca anahtarı deliğe soktu ve çevirdi. Kapıyı ardına kadar açtıktan sonra içeriye girdi. Beni beklemeden salon olduğunu tahmin ettiğim yeter doğru sarsak adımlarla yürüyerek kayboldu. Derin bir nefes vererek açık olan kapıyı kapattım. Şimdi sırada bir şekilde dosyayı almak kalmıştı. Büyük ihtimalle koltukta sızmasını bekler ardından Atlas'ın da yönlendirmeleriyle dosyayı bulur ve kolayca evden çıkabilirdim. Bu planı sevmiştim.

Gittiği yolu takip ettim. Salon gibi bir yere girdiğimde Soner denenin ayakta, ellerini arkasında bağlamış bir şekilde buldum. Ve oldukça ayık gözüküyordu.  "Vay vay vay..." Hapı yuttun İzgi. Geçmiş olsun bana! İstemsizce isyankar bir tavırla sızlandım. Hadi ama.
"Ne ayak?" Göz kırpmasıyla yavaşça yutkundum. Ellerimi önümde bağlayarak şaşırmış gibi etrafıma bakındım. "Anlamadım?"
Gözlerini kısarak bana doğru bir adım attı. Gerçekçi olmasını umduğum ürkek bakışlar yerleştirdim gözlerime.
"Sahte kimlikle içerye giriş yaptığını anlamayacağımı mı sandın? Hadi ama küçük kız beni nasıl salak yerine koyarsın?"

Ama bu imkansız. Ben gerçek olan ama sahte olan bir kimlik çıkarmıştım. O kimlik gerçekti sadece o isim ve soyisimli bir kişi yoktu.
"Mekana giriş yapmadan hemen önce oldukça lüks bir araba seni bırakıyor. Hadi bu tamam, senin içerye girmene rağmen arabanın hala mekanın önünde durmasına ne demeli? Ah bir şey... taksinin arkasından gelmesine?" Adam çakmış ya her şeyi. Çok büyük hapı yuttuk biz! Çok büyük! Kaç İzgi! Sen dosyayı mosyayı salla, boş ver! Kaç canını kurtar! "Yardım."

Fısıltılı bir şekilde söylediğim şeyi duymuş olacak ki kahkaha attı. Kulaklıktan bir işaret bekledim ancak sessizdi. Atlas'tan bir işaret yoktu. Al işte adam bir de her zaman seni dinleyeceğim demişti! Kaldın yine kendi başına İzgi! Demek ki neymiş kimseye güvenmemek gerekirmiş. "Seni beni elimden kim kurtaracak şimdi?" Sakin ve umursamaz bir tavırla omuz silktim. "Kimseye ihtiyacım yok benim. Kendi kendime yeterim." Dediğimle dudak büktü. "Vay, cesuruzda. Sevdim bunu." Göz devirdim. Bu adamın sevmediği bir şey var mıydı? "Bir şey sormak istiyorum?" Kaşlarımı çatmış adama merakla baktım. Tereddütle etrafına bakındı.  İşaret parmağımı çeneme koydum ve onu baştan aşağı şöyle bir süzdüm. "Sor."

"Şimdi ben o kadar uğraştım içeceğine uyku ilacı kattım ama etki etmedi. Nasıl oldu bu?" Sahte bir merakla yüzüne baktım. Hem zaman kazanmaya çalışıyordum hem de gerçekten merak ediyorum. "E bizim de var tecrübelerimiz. Kolay mı geldik buralara." Sorumu ciddi bir şekilde yanıtlamasına kahkahalarla gülmek istedim. Ancak şu anda ortam müsait değildi. Zeynep yeterince köşeye sıkışmıştım. Belki bu geceyi sağ salim atlattıktan sonra gelebilirdim.  Kaşlarımı sahte bir şaşkınlıkla havalandırdım. "Anladım, sen öyle diyorsan."

Omuz silkerek ellerimi arkamda birleştirdim. İyi gidiyoruz gibi ha? "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Anında sesi yükselmişti.  Elimi göğsümün üzerine koyarak kırgın gözlerle baktım."Ay ne münasebet!" Oldukça kızgın gözlerle yüzüme bakıyordu. Ne ara çıkardığını bilmediğim bıçakla üzerime yürüdü. Ulan rahat bırakın artık şu bıçakları! Gerçekten! Geçen yaşadıklarım yetmişti bana! Bir ikincisi ile daha uğraşmak istemiyorum ama ben! Adamın üzerime atlamasıyla ikimizde yere düştük. Hızla düştüğüm yerden kalktığımda ayak bileğimden yakalayarak çekti. Yüz üstü yere yapışarak inledim. Burnum gitti! Bu kötü olmuştu. Burnumun kırılmasını istemiyordum. Burnumun kırılması demek ameliyat demek. Ameliyat demek eziyet ve ekstra harcama demek.

Ayaklarını yan taraflarıma yerleştirerek kolunu boynuma doladı. Bir yandan nefes almaya çalışırken diğer yandan da kolunu çekmeye çalışıyordum. En sonunda kolunu sıkı sıkı kavrayarak büktüm. Acı içinde uzaklaştı. Onun uzaklaşmasını fırsat bilerek öksürük krizi eşitliğinde ayağa kalktım. Ayağımdaki topuklulara inat koşarak salondan çıktım ve karşıma çıkan ilk kapıdan içeriye girdim. Şanssızlığım yine üzerimde olmalı ki girdiğim yer mutfak çıkmıştı. Hızla balkona çıkan bir kapı var mı diye bakındım ancak yoktu. Kapı bulamayınca hemen tezgahın arkasında bulunan cama uzandım. Ama camın önünde demirlikler vardı. Daha buna bile üzülmeden arkamdan bir el saçlarıma dolanarak beni geriye doğru iki büklüm yaparak sürüklemeye başladım.

Dudaklarımın arasından küçük çaplı bir çığlık kaçarken tırnaklarımı sertçe kollarına geçirdim. Arkamdan küfür ettiğini işittim. Her iki elimi de sıkıca bileğine doladım ve kıvrak bir hareketle bileğini ters çevirdim. Dudaklarının arasından acı bir haykırış dökülürken bir çıtırdı duydum. İğrenerek yüzümü buruşturdum. Elinden kurtularak etrafıma bakındım. Gözüme ilk çarpan şey tezgahın üzerinde duran tava olmuştu. Tavayı kaptığım gibi yavaş yavaş kapıya doğru adımladım. O, hala kolunun acısıyla cebelleşirken bence kaçabilirdim.  "İzgi!"

Duyduğum sesle yüzümde istemsiz bir gülümseme yer edindi. Gelmişti. Adam şaşkınca sesin geldiği tarafa baktığında bende onunla baktım. Atlas, Ekin ve birkaç polis memuru silahlarını adama doğrultmuş bir şekilde bize doğru yaklaşıyorlardı. Hepsi muhafaza doluştuğunda onlara doğru adımladım. Ancak daha attığım ilk adım hava da kalmıştı.  Gülümseyerek Atlas'a bakarken karnımda hissettiğim acıyla refleksle ellerim karnıma gitti. Ellerim soğuk metal bir cisimle temas edince korkarak cisme baktım. Doğru tahmin, bıçak. Elime bulaşan kana bakarken dizlerimin üzerine düştüm. Bir anda bacaklarındaki güç çekilmişti. Yere sert düşmenin etkisiyle inledim. Diğer elimle mutfak dolabına sıkıca tutundum ancak bunun bana herhangi bir faydası olmadı. "Hayır, hayır."

Atlas koşarak yanıma geldi. Arkama geçerek diz çöktü, kollarını bedenime doladı. "Korkmayın Savcım bana bir şey olmaz." Elleriyle yüzümün önüne düşen saç tutamlarını çekti.  "Olmayacak, buna izin vermeyeceğim. Güven bana." Büyük bir tebessümle ona bakmaya çalıştım. "Güveniyorum size." Sırtımı onun göğsüne yaslayınca biraz daha rahatlamış hissettim.  Yarı açık gözlerimle aşağıdan Atlas'a baktım "Uykum var."Dediğimle birlikte Atlas'ın paniklemiş gibi gördüm. "Hayır İzgi, uymak yok." Dudaklarımı büktüm. Gözlerim kapanmak için sabırsızlanırken açık tutmaya çalışıyordum.
"Ama uykum var benim."

Ellerini saçıma çıkardı yavaş yavaş gezdirmeye başladı. Bu hareketiyle daha çok uykum gelmeye başlamıştı. "Küçükken en çok ne yapmayı severdin?" Beni oylamaya çalışıyordu. Hafifçe tebessüm ettim. "Konuşmak."Güldüğünü işittim. "Neden şaşırmadım acaba? Peki en çok ne yapmaktan nefret ederdin?" Haince gülümsedim. Konuşmak için ağzımı açtığım sırada yaranın olduğu yer sızladı, inlememle birlikte Atlas kaşlarını çattı. "Konuşamamaktan." Çatılı kaşlarıyla bakmaya devam ederken dediğim şeyle kaşları düzelmeye başladı. "Ciddi misin sen?" Başımı hafifçe olumlu anlamda salladım. "En büyük korkun?"

Gözlerimi kıstım. Korku. Artık korkacak bir şeyim kalmış mıydı? Önceden bu soruyu sorduklarında direkt olarak ailemi kaybetmekten çok korktuğumu söylerdim ama şimdi bir ailem yok. "Ben hiçbir şeyden korkmam Savcım. Ama bir gün konuşamamaktan tırsmıyor değilim." Sırıtarak baktım. Bana inanmayan gözlerle bakıyordu. Onun bu yüz ifadeleriyle oldukça eğleniyordum açıkçası. "İzgi sen ciddisin?" Gözlerimi devirdim. "Elbette."

Kulağıma ilişen ambulansın siren sesleri ile yorgun gözlerle Atlas'a bakmaya devam ettim. "Artık uyuyabilir miyim?" Gözlerim kapanmak üzereydi. Çabalıyordum ama nafileydi. Beni dinlemiyorlardı, boşuna kürek çekiyordum. "Hayır İzgi, uyanık kalmalısın."
Yüzüme minik bir tebessüm yerleştirdim. Yavaşça gözlerimi kapattım.
"Üzgünüm Savcım gözlerim beni dinlemiyor."

...
Aradan geçen bir aydan sonra merhaba 😃

Bol bol yorumlarınızı bekliyorum.

Bu bölüm hakkındaki bütün görüşlerinizi buraya alabilirim 👉🏻

Neden bir aydır bölüm atmadığımı güzelce açıklamam gerekiyor galiba 🫣
Biliyorsunuz ki yeni bir kurguya başladım. Şu an daha çok ona ağırlık verdim. Günlerdir onunla uğraşıyorum. Bol bol bölüm yazmak için sadece bir ay kadar zamanım var. Bir ay sonra beni felaket bir yoğunluk bekliyor. Bölüm yazamamaktan korkuyorum 😮‍💨
Aynı zamanda şu an Mafya ve Savcı'da olaylar fena bir düğüm oldu. Nasıl halledeceğimi düşünüyorum uzun zamandır. Her şeyi birbirine kattım. Fena olaylar oluyor 😁

En kısa zamanda yeni bir bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın.
Hoşçakalın
💃🏼💃🏼💃🏼

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top