I-) 5. Bölüm⚜️


Ne zor şey insanın hissettiklerini söyleyememesi...


"Ilgaz!" Yattığım yerden hızla kalktım. Derin derin nefesler almaya başladım. Buz gibi olmuş ellerimle sıkıca yüzümü kapattım. Dudaklarımın arasına kadar gelen çığlıktan kurtulabilmek adına dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim. "İzgi? İyi misin?" Duyduğum sesle irkilirken omzuma dokunan elle yüzümü açtım. Karşımda duran Atlas bana korkmuş gözlerle bakıyordu. Yutkunarak başımla onayladım. Her ne kadar kalbim göğüs kafesimin altında delicesine atsa da bence o bunu bilmek zorunda değildi.

Terden alnıma ve boynuma yapışmış saçlarımı bileğimdeki tokayla topladım. Ellerimin aksine yanaklarım cayır cayır yanıyordu. Ellerimin tersini yanaklarıma bastırarak biraz da olsa rahatlamaya çalıştım. Atlas ayak ucuma oturarak bir bardak su uzattı. Yanaklarımdaki ellerimin birisiyle uzattığı su dolu bardağı aldığım gibi tek dikişte bitirdim. Elimdeki boş bardağı ona uzatarak arkama yaslandım. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes verdim. Bir yandan kendime gelmeye çalışırken diğer yandan da ellerimi yüzüme doğru sallayarak nefes almaya çalışıyordum. Olmuyordu. Bir türlü kendime gelemiyordum. Yutkunurken kuruyan boğazımın açılmasıyla istemsizce yüzümü buruşturarak az önce içtiğim boş bardağa baktım.

Atlas yeniden su istediğimi anlayınca hiçbir şey demeden bardağı doldurdu ve bana uzattı. Onu geri çevirmek gibi bir düşüncem olmadığından uzattığı bardağı kaptığım gibi nefes almadan bitirdim. Boş bardağı yeniden ona uzatırken diğer elimle de çenemden boynuma doğru ilerleyen su damlalarını sertçe sildim. Başımı geriye atarak yeniden gözlerimi kapattım. Yavaşça dudaklarımı aralayarak içimdeki nefesi dışarıya doğru üfledim. "Ilgaz kim?" Şaşkınlıkla gözlerimi açtım."Ilgaz mı?"

Elindeki bardağı masanın üzerine bırakarak bana döndü. "Uyurken sayıklıyordun." Bir kaşı sorgularcasına havalandığında istemsizce gözlerimi ondan kaçırdım. Ona bahsetme konusunda kararsızdım. Hala onu tanımıyordum. Ona sırlarımı anlatma konusunda tereddütlüydüm. Ellerimi kucağımda birbirine kenetleyerek omuzlarımın duruşlarını düzelttim. Her bir hareketimi, ellerimi omzularımı, dikkatle takip etti. "Bilmiyorum." Gözleri en nihayetinde gözlerimle buluşunca yavaşça yutkundum. Boğazlarım hala kupkuruydu.  "Neler oluyor İzgi?"

Oturduğum yerde iyice dikeldim. Sorusunu anlamamazlıktan geldi. Kaşlarımı çatarak oturduğum yerden biraz daha ona döndüm.
"Ne demek neler oluyor?" Oturduğu yerden kalkarak karşımda durdu. Gülüyordu. Ama bu normal bir gülüş değildi. Bana sinirlendiğini açıkça gösteren bir belirtiydi. Üzerinde bulunan takım elbisesinin ceketini çıkartarak az önce kalktığı boşluğa fırlattı.
"Ekin seni adliyenin iki sokak aşağısında bir bankta yatarken bulmuş." Cümlesinin ardından kravatını gevşetti.

Ama benim kafam söylediklerindeydi. Bank mı? Ben en son evdeydim. Hayır, değildim! Evde değildim! En son kaçırılmıştım. Aklıma gelen şeylerle ayağa fırladım. Ellerimi iki yana doğru açarak telaşlı gözlerimi Atlas'a diktim. Yaşadıklarımı nasıl açıklayacağımı bilememenin verdiği telaşla ellerimi boşlukta savurdum.  "Ben, ben en son evde uyudum!"

Dediğimle afalladı. Gömleğinin ilk düğmesini açarken durdu. Kaşları ağır ağır çatıldı. "Nasıl?" Bana inanmayacaktı. Bana asla inanmayacaktı. Ben anlattıktan sonra inanmayacaktı. İçimi saran korkuyla beraber hızla göğsüm yükseldi. Ellerim titremeye başlarken daha çok telaşlanmıştım. "Uyandığımda bir odadaydım Atlas. Oda tamamen benim fotoğraflarımla doluydu. Sonra televizyon gibi bir ekranda bir adam belirdi, yüzünde maske vardı. Kendini Patron olarak tanıttı."Atlas her bir dediğimle daha da şaşırıyordu. "Bu... nasıl?" Elimi alnıma koydum ve gözlerimi sıkıca yumdum. "Bilmiyorum."

Aklıma düşen her bir görüntüyle gözlerimi açtım. Gözlerim dolmaya başladı. Bana annemle babamın ölümünü tekrar yaşatmıştı. O anları tekrar yaşamıştım. Olduğum yerde yere çökerek hıçkırarak ağlamaya başladım. Dizlerimi karnıma kadar çektim, kollarımı sıkıca kendime doladım. Kendime sığındım. Ansızın bedenime sarılan kollarla hazırlıksız yakalandım, ağlamam daha da şiddetlendi. Hıçkırıkların etkisiyle vücudum şiddetle sarsılıyordu. Saçımda dolaşan ellerle başımı Atlas'ın omzuna gömdüm. Göz yaşlarım birer birer gömleğine düşerek orada minik bir göz yaşı göleti oluşturmaya başlamıştı bile."Şşş... ağlama."

Atlas, bedenime sardığı kollarını çekerek yüzüme baktı. Hıçkırıklarım dinmiş, yerini iç çekişlere bırakmıştı. Elini çenemin altına koyarak ona bakmamı sağladı. "Orada ne oldu?"Elim tersiyle ıslak yanaklarımı silerek oturduğum yerden hızla kalktım.
"Bir şey olmadı." Koltuğun üzerinde duran ceketimi de alarak son hız odadan çıktım. Uzun koridorda çıkışa doğru ilerlerken karşıma Ekin'in çıkmasıyla başımı çevirdim "Ye- ııı... İzgi Savcım? Daha iyi misiniz?"Ekin'in seslenmesiyle derin bir nefes vererek durdum, ona döndüm. Ellerimin tersini göz altlarıma bastırarak birkaç kez gözlerimi art arda kırpıp açtım. "Daha iyiyim."

Önüme dönerek tekrardan çıkışa yöneldiğimde Ekin'in konuşmasıyla durmak zorunda kaldım."Başsavcım çıkmadan önce yanına uğramanızı istedi."

Olduğum yerde arkamda kalan Ekin'e döndüm. Dudaklarımın arasından sesli bir nefes verirken omuzlarım düşmüştü. "Teşekkür ederim Ekin." Ekin ağırca gülümseyerek küçük bir baş selamı verdi.  "Rica ederim Savcım." Bana sırtını dönerek koridorda kayboldu.

Yönümü değiştirerek Başsavcının odasına doğru yürümeye başladım. Nereden geldiğini bilmediğim soğuk esintiyle ceketimi giyindim. Hava mı soğuktu bana mı öyle geliyordu? Üşümüş burnumu çekerek Başsavcının odasının önünde durdum. Allah bilir nasıl bir tipteyim.Kapıyı tıklattıktan sonra bir süre bekleyerek içeriye girdim. Başsavcı geldiğini gördükçe gülümseyerek eliyle 'gel' işareti yaptı.
"Beni çağırmışsınız?"

"Otur evladım."Masanın önünde bulunan koltuklardan birisine oturarak, ceketime sarındım. Donuyorum. "Bir sorun mu var?"

"Nasılsın İzgi? Bazı şeyler duydum, ben aslını senden duymak istedim."Derin bir nefes alarak ayakkabılarıma baktım.
"Yıllardır aradığım adam ayağıma geldi."Başımı kaldırarak Başsavcıya baktım. Kaşlarını çatmış anlamaz bir şekilde bakıyordu.
"Nasıl yani? Açıklar mısın?"Oturduğum sandalyede yan dönerek tamamen Başsavcıya döndüm. "Yıllardır annemle babamın katilini arıyorum, biliyorsunuz,"Dediğimi başıyla onayladı. Ancak hala bir şey anlamadığı ortadaydı.
"Dün gece en son evimde uyudum. Uyandığımda bir odadaydım, kendi fotoğraflarımın olduğu bir oda. Odanın içeresinde bir de büyük bir ekran vardı."

...

"Yani anlayacağınız bu adam kendi ayağıyla bize geldi. Senelerdir aradığım kişi kendisi geldi."Başsavcı gözlerini kısarak bir süre yüzüme baktı. "İzgi senden tek isteğim, kendini ve mesleğini tehlikeye atmaman kızım."Gülümseye çalışarak konuştum.
"Siz hiç merak etmeyin. Güvenin bana." Hala donuyordum. Dişlerim üşümenin etkisiyle birbirine çarpıyordu. Ancak Başsavcıya belli etmemek için dudaklarımı sertçe birbirine bastırmıştım. Başsavcı gülerek koltuğuna yaslandı.
"Senin gibi deli bir kıza güvenmek biraz tehlikeli."Gülerek ellerimi ovcaladım. Ellerim adeta buz olmuştu. "İzninizle ben eve gideyim."

Tam kalkmak için ayaklanmıştım ki Başsavcının durdurmasıyla geri oturmak zorunda kaldım. "İzgi?"Geri yerime oturarak Başsavcıya döndüm."Buyurun?"

"Yakında Atlas ve sana çok önemli bir görev vereceğim. Bugün evine git ve iki gün boyunca iyice dinlen, yaşadıkların kolay değil. İki gün sonra size görevinizle ilgili bilgi vereceğim."Başsavcının ciddi ifadesiyle, görevin oldukça büyük olduğunu anlamam zor olmadı.
"Teşekkürler, iyi günler."Başsavcının odasından çıkar çıkmaz kendimi zorla adliyeden dışarıya atmıştım. Çok kötü hissediyordum. Eklemlerimde, boğazımda, başımda kısacası bütün vücudumu saran bir ağrı vardı. Ayrıca fazlasıyla üşüyordum. Başım dönüyordu, midem bulanıyordu. Kısacası fenaydım.

Ana caddeye çıkarak yoldan bir taksi çevirdim. Bana göre uzun geçen bir yolculuğun sonunda eve varabilmiştim. Taksiden indiğim gibi kendimi zorlukla eve attım. Eve girer girmez direkt olarak odama giderek üzerimi değiştirdim. Kendimi sıcacık yatağıma atarak, battaniyenin altına girdim. Battaniyeyi tepeme kadar çekerek gözlerimi kapattım.

Huzurlu bir uykuya ihtiyacım var. Dertsiz tasasız birkaç saate. Sadece biraz dinlenmek, olaylara ara vermek istiyorum. Sadece birkaç saatçik.Derin düşüncelerimden ayrılarak kendimi uykunun huzurlu kollarına teslim ederek, derin bir uykuya daldım.

...

Omzumdan dürtülmemle sola doğru döndüm."İzgi kalksana kızım!" Üzerimdeki örtünün çekiştirilmesiyle kendimde bulduğum güç kırıntılarıyla örtüye sıkı sıkı sarıldım. "Git başımdan."

"İzgi yanıyorsun, kalk!"Sürekli bedenimde dolanan Hande'nin elini sertçe itekledim. Elleri soğuktu. Ben zaten üşüyordum. O, bana dokundukça daha da fena oluyordum. "Hande. Git. Başımdan."Üzerimde ki örtünün çekilmesiyle vuran soğuklukla iki büklüm oldum. Dizlerini karnıma doğru çekerek, kollarımı karnıma doladım."Bırak şu örtüyü donuyorum."

Alnımda hissettiğim soğuk elle inledim. Alnımdaki elden kurtulmak amacıyla başımı çevirdim. "Kalk hastaneye gidelim, olmaz böyle."
Ayak ucumda ki battaniyeye uzanmak için hamlede bulunduğum sırada bedenime vuran soğuk esintiyle titredim.
"Bir rahat bırak beni Hande. İyiyim ben."

"Ben sana ne yapacağımı biliyorum."Hande'nin çıkmasını fırsat bilerek uykuma kaldığım yerden devam ettim.
Yattığım yerden birden havalandığımı hissettim. Belimde hissettiğim kollarla kaşlarımı çattım. Gözlerim kapalıydı, açmaya mecalim yoktu. Kimdi bu? Vücudum kasılmıştı. Tanımadığım bir çift kolların arasındaydım. "İzgi?"

Ninni gibi gelen sesle vücudum yavaş yavaş rahatladı. Başta soğuk gelen o kollar şimdi oldukça sıcaktı ve beni ısıtıyordu. Titrememin azalmasıyla iyice mayıştım. "Hım?"

Yavaş yavaş kapalı gözlerimi araladım. Gözlerimi art arda kırparak ışığa alışmasını sağladım. Gözlerimin tamamen açılmasıyla etrafıma bakındım. Bu sefer kendimi bir hastane odasında buldum. Fal taşı gibi açılan gözlerimle ışık hızıyla yattığım yerden doğruldum. "Gene ne oluyor?"Kendi kendime sorduğum sorunun cevabını odanın köşesinden gelen bir sesin yanıtlamasıyla çığlık attım."Zehirlenmişsin." Sesin geldiği tarafa baktığımda duvara yaslanmış bir vaziyette bana bakan Atlas ile karşılaştım. Zorla gülümseyerek el salladım. Aklımı almıştı. "Selam."

Başını 'sen iflah olmazsın' gibisinde sallayarak yaslandığı duvardan uzaklaşarak yatağa doğru yürüdü.
"Şu ikidir evde uyuyup başka yerde uyanıyorum." Elimin tersini alnıma bastırarak yalandan güldüm. Şu acıklı halimi hafifletmeye çalışıyordum. Ama çabalarım boşa gibiydi. Dediğime göz devirerek Atlas'a baktım. Yalnızca ifadesiz bir surat ifadesiyle bana bakıyordu. Yatağın yanında bulunan sandalyeye oturarak kollarını göğsünde bağladı. Dik dik bana bakarken kaşlarımı çatarak bende ona dik dik baktım."Hayırdır Savcım. Savcılıktan bakıcılığa atandınız da bizim mi haberimiz yok?"

Sorumla tek kaşımı kaldırdım. Gözlerini kısarak oturduğu yerden doğruldu. "Doktorlar yaptıkları test sonucuna göre zehirlendiğini söyledi." Aynı ifadeyle bakmaya devam ettim. Bu konuşmanın sonu nereye varacaktı? İlgisiz davranmaya çalıştım. Neyden zehirlenmiş olduğumla ilgili güçlü tahminlerim vardı elbet. Ama Atlas'a anlatmak istediğimi de pek söyleyemem. "Yani?"

"Yanisi, bu bir gıda zehirlenmesi değil de solunum yoluyla olan bir zehirlenmeymiş."

"Anladım, benden duymak istediğin ne?"

"Orada tam olarak ne oldu İzgi? Sana ne yaptılar?"Kurumuş olan dudaklarımı dilimle ıslattım. Gözlerime birikmeye başlayan yaşlarla burnumu çektim. Benim gözlerim neden bu kadar çabuk doluyor? "En son odanın içerisini bir gaz gibi bir şey kaplamıştı zaten ondan sonra bayıldım. Büyük ihtimalle odaya salınan o gaz yüzünden zehirlendim." Evet, en sonunda gerçekten köşeye sıkışmanın verdiği şeyle itiraf etmiştim. Yani minik bir itiraftı ama bahsetmek istediğim bir şey değildi.

İstediğini alamayan Atlas gözlerini yumdu. Kusura bakmayın ama burada oturup da daha iki gündür tanıdığım bir adama geçmişimi açacak değilim. Kimse benden bunu beklemesin. Birden ayağa kalkmasıyla oturduğum yerde irkildim. "Pekala, sen böyle devam et. Başının dikine git. Bana bir şey anlatma tamam mı? Hep kendi bildiğini yap. Ben sana gelip her şeyi anlatmama rağmen, sen?"

Şaşkınca havalan kaşlarımla Atlas'a baktım. Ne alaka? Bu dediğimle bu olanların ne alakası var? Kendimi gülerken buldum. Artık sinirlerim bozulmuştu. Kendimi tutamıyordum. "Pardon? Anlayamadım? Ne yaptım bende burnumun dikine gitmiş oldum? Sen bana bildiğin şeyleri anlatırken sanki ben sana anlatmadım? Hep kendi bildiğimi yaptım değil mi? Ben bencil, iğrenç bir insanım değil mi? Sen de o diğer insanlar gibi düşünüyorsun! Hayal kırıklığına uğrattın beni Atlas Savcı! Ne bekliyorsun annemle babamın nasıl öldüğünü anlatmamı falan mı? Ya her şeyi anlatmak bu kadar kolay mı? Çok mu merak ediyorsun? O adam bana annem ile babamın ölümünü izletti be! Bunu nasıl sana anlatmamı beklersin? Kolay mı sanıyorsun?"

Sinirle kolumdaki serumu çıkardım. Gözlerimde biriken yaşlar akmak için hazırda bekliyordu. Olmaz, ağlamayacağım. Bu sefer olmaz. Sertçe burnumu çekerek engel olmaya çalıştım. Yataktan indiğim gibi koşarak odadan çıktım. Ben kimim zaten? Kim İzgi'nin sözlerine güvenir ki? İzgi bencil, kendini bilmez, aptalın teki zaten. Koşarak hastaneden çıkmamla caddeye doğru koşmaya devam ettim. Eve gitmek istiyorum. Herkesten uzaklaşmak istiyorum. Kaldırıma geldiğimde karşı caddeden geçen taksiyi fark ederek el kaldırdım. Taksi yaptığım hareketle durdu. Yine koşar adımlarla taksiye doğru koşarken sol tarafımdan gelen korna sesiyle birlikte geriye doğru savruldum.

Gözlerimi sımsıkı kapatmış bir şekilde dururken onun sesini duydum. "Aç gözlerini."İlk önce tereddütle sağ gözümü ardından da sol gözümü açtım. Aramızdaki mesafeyi arttırmak adına ondan uzaklaşmak için geriye doğru adım attığım sırada kollarımdan tutarak hareket etmemi engelledi. "Özür dilerim,"Gözlerimin içine hüzünle bakıyordu. Her şey olup bittikten sonra kalp kırıldıktan sonra bir özrün anlamı olur mu? O özür benim kırılmış kalbimin parçalarını toparlarydı? Eskisi gibi oldu mu şimdi? Her ne kadar affetse de insan bir yerde izi kalıyor tüm yaşananların. Kırdıktan sonra dilenen özür, parçaladığın camı bantlamaya benzer.

Kollarımı ellerinden kurtararak geriledim. "Üzgünüm Savcım bu özrünüz geçerli değil. Sizde artık herkes gibisiniz." Son söylediğimde birlikte gözlerinde net bir kırgınlık belirdi. Arkamı dönerek çevirdiğim taksinin olduğu caddeye geçtim. Taksiye binerek evin adresini söyledim. Başımı cama dayayarak akıp giden yolu izlemeye başladım.

İnsanları mutlu etmek kolayken, neden bu kırmak isteği?

...

Geçmiş;

Elimdeki kitapları daha sıkı kavrayarak başımı eğdim. Uzun koridorda ilerlerken birçok kişinin gülme seslerini duyuyordum.
"Ezik İzgi!"

"Kimsesi yokmuş duydunuz mu?!"

Adımları hızlandırarak bir an önce buradan çıkmak istedim. Bir anda önüme doğru uzatılan ayağın üzerinden atlamak için çok geç kalmıştım. Düşmemle elimdeki kitapların etrafa saçılması bir oldu. Dizimin acısıyla yüzümü buruşturdum.

Kulağıma ulaşan kahkaha sesleri ile burnumun ucu sızladı. Görüş açıma giren bir el ile başımı kaldırarak elin sahibine baktım. Ancak yüzünü görmem imkansızdı. Kafasına taktığı şapkası yüzünü görmemi engelliyordu.

Tereddütle uzattığı elini tuttum. Düştüğüm yerden zorla kalkarak etrafa saçılan kitaplarımı toparladım. Kalkmamda yardım ettiği için teşekkür etmek istedim. Ancak o çoktan gitmişti.

Şimdiki zaman (2 gün sonra);

"Arasana Başsavcıyı, birkaç günlük daha izin al. Bak daha tam iyileşmedin."Peşimde dolanan Hande'yi görmezden gelerek aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı elimle tararken aynadan arkamdaki Hande'ye baktım. Ellerini beline koymuş bir vaziyette çatık kaşlarıyla beni izliyordu. Her ne kadar benim iyiliğimi düşünsede ben iyiydim. Bedenen iyiydim. Bedenim alışmıştı artık. İki gün dinlenmek fazlasıyla yetmiş hatta artmıştı. "İzgi!" Elimle telefon işareti yaparak kulağıma dayadım. "Üzgünüm Hande Hanım aradığınız İzgi'ye şu an da ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."

"Tamam haklısın İzgi ama korktum kızım. Aklıma Atlas'tan başka kimse gelmedi. Hadi affet bu arkadaşını." Askılıktaki çantamı alarak kapıyı açtım. Çıkmadan hemen önce Hande'ye döndüm. "Kızmıyorum sana. Daha fazla burada durmayın Doktor Hanım, lütfen işinizin başına dönün."Sırıtarak göz kırptım. Arkamda şaşkın bir Hande bırakarak evden çıktım.

Başsavcının dinlenmem için verdiği iki günde çok güzel dinlenmiştim. Gerçekten iyi gelmişti. Hastane de vurulan serumunda etkisi olmuştu tabi. Ah bir de Hande var. Hakkını yememek lazım, gece gündüz başımda durarak durumumu takip etti. Ayrıca bu iki gün içerisinde herhangi bir gelişme olmamıştı. Ne yeni bir cinayet haberi vardı ne de başka bir şey.Yoldan bir taksi çevirerek adliyeye gitmek üzere yola çıktım. Bugün Başsavcı bir görev verecekti. Açıkçası çok merak ediyorum. Aklımdan ne kadar değişik ve tuhaf senaryolar geçsede eminim ki hiçbirisi değildi. Bu tarz şeyleri sevdiğim doğrudur. Taksinin adliyenin önünde durmasıyla cüzdanımdan parayı çıkartarak uzattım.

Taksiden indikten sonra adliyeye giriş yaprak her zamanki gibi direkt odama yöneldim. Geldiğimi gören Rüya peşime takıldı. Odaya girdikten sonra hızlıca arkama döndüm. "Rüya?" Rüya anlık olarak afallayarak yüzüme baktı. "Efendim Savcım?"

"Başsavcı çağırdı mı?" Hevesli bir şekilde sormamla sorgulayıcı bir tavırla kaşları havalandı.

"Evet Savcım."

Memnuniyetle ellerimi birbirine vurdum. Seke seke sandalyeme gittim ve sırıtarak oturdum."Evet anlat bakalım bugün neler yapıyoruz?"

...

Kapıyı tıklatttıktan birkaç saniye sonra kapıyı açarak kafamı içeriye doğru uzattım. Dudaklarımda engel olamadığım bir gülümseme vardı.  "Gelebilir miyim?" Başsavcı bilgisayarında bir şeylere bakarken başını kaldırarak bana baktı. Saniyesinde geri bilgisayarına dönerken başını hafifçe salladı. "Gel." Başsavcının onayı ile odaya girerek kapıyı ardımdan kapattım. Boş olan koltuğa oturarak karşımda duran kişiye bakmamaya çalıştım. Başsavcı klavyede birkaç tuşa bastıktan sonra bilgisayarını kapattı, ellerini masanın üzerinde birbirine kenetledi. Yüzünde yer edinen memnuniyetle bir bana bir de Atlas'a baktı. "İzgi de geldiğine göre görevinizden bahsedebilirim."

Şaşkınlıkla karşımda oturan Atlas'a baktım. "Görevi beraber mi yapacağız?" Sorumla birlikte Atlas'ın yüzü düşmüştü. Bu istemsizce hoşuma gitse de belli etmedim. Ah tabi İzgi nasıl unutursun? Daha önce Başsavcı söylemişti! Geç hatırlamanın verdiği utançla avuç içimle alnıma vurdum. Başsavcı başıyla beni onayladı. "Seni yalnız göndermek istemiyorum İzgi, bu sefer gerçekten ciddi ve büyük bir durum söz konusu. Seni bir tehlikenin ortasına atamam."

İtiraz etmek için ağzımı açtığım sırada Başsavcı elini havaya kaldırarak daha konuşamadan susturdu. "Dikkatle dinleyin beni, sadece bir kere anlatacağım," Memnun olmayan bir surat ifadesiyle kollarımı göğsümde bağlayarak arkama yaslandım.
"Öncelikle çocuklar ikinizinde çok dikkatli olmasını istiyorum. Bu gece büyük bir uyuşturucu çetesinin yakalanmasında yardımcı olacaksınız. Bu çetenin ele başının evinde çok önemi bir dosya var, eğer bu dosyayı alabilirsek adamları enseleriz. Sizden de isteğim dikkatli bir şekilde o eve girip dosyayı almanız." Demek bir uyuşturucu çetesi ha? "Bu adamın sık gittiği bir mekan var mı?"

Sorumla birlikte Başsavcı bana mavi bir dosya uzattı. Yüzümde yer edinen memnun gülümseme ile dosyayı aldım. Her liderin gittiği bir mekanı vardır. "Yaklaşık bir aydır her bir hareketini özenle izliyoruz. Burada da adamın hangi saatte, nerede ne yaptığı yazıyor. Bunu iyice inceleyin. Size güveniyorum çocuklar. Şimdiden size kolay gelsin, işlerinizin başına dönebilirsiniz."

Elimdeki dosyaya bakmayı bırakarak oturduğum yerden kalktım. Bir şey demeden odadan çıktım. Aklımda şimdiden bazı şeyler oluşmaya başlamıştı. Dosyayı daha detaylı incelersem her şeyin kafamda daha net oturacağına eminim. Koluma dolanan ellerle durdum. Arkama dönerek kolumu tutan kişiye baktım. "Buyurun Savcım?"

"Akşam seni alırım." Kolumda duran eline kısa bir bakış attım. Ardından kaşlarımı çatarak ona en ters bakışlarımdan yolladım.
"Pardon? Ne için?"

"Yalnız gideceğini mi düşünüyorsun?" Tek hamlede kolumu kurtararak bir adım uzaklaştım. Bilmiş bir tavırla elimdeki dosyayı havada savurmaya başladım.  "Evet, hani ben başına buyruk bir insanım ya Savcım. Anlarsınız ya."Son kez gözlerine baktıktan sonra yanından geçerek odama yöneldim. Tabi ki onsuz gidecek değilim. Kendim gitmeyi çok isterim ancak Başsavcıdan azar işitmek istemiyorum. Elimdeki dosyayı masanın üzerine bırakarak sandalyeye oturdum. İlk sayfadan başlayarak okumaya başladım.

Adamımızın adı Soner'miş, Soner Alaca. Her gün akşam belirli saatte gittiği bir mekanı varmış, mekanın sahibi de çok yakın arkadaşı Yalın Kızıl'a aitmiş. Sık sık gitmesinin sebebi büyük ihtimalle orada çevirdikleri işten kaynaklıydı. Ama benim aradığım en önemli bilgi buydu. Mekanını bulmuştum. Aklıma yatan fikirle sırttım. Sadece bu bilgi bile benim için yeterli. İşte her şey hazır. Sadece işleve koyulması kaldı. Memnuniyetle arkama yaslandığım sırada çalan telefonla, homurdanarak telefona uzandım.

Ekranda gördüğüm bilinmeyen numara yazısı ile kaşlarımı çattım. Aramayı cevaplayarak kulağıma dayadım. "Alo?"

"Merhaba İzgi." Karşı tarafta duyduğum sesle oturduğum yerden hızla kalkarak koşar adımlarla odadan çıktım. Bu o kalın robotik sesti. "Ne istiyorsun?" Bir yandan telefonun diğer tarafında bulunan kişiyi dinlerken diğer yandan da Ekin'i arıyordum. Hemen onu bulmam gerekiyordu. Belki numaranın yerini tespit edebilirdi. "Hadi ama İzgi, hemen vazgeçtiğimi düşünmedin değil mi?"
Karşıdan gelen Ekin'i görmemle elimi havaya kaldırdım. Kaldırıldığım elimi havada sallarken telefonda bulunan kişiye cevap verdim.
"Ne diyorsun?"Adamı olabildiğince oyalamam gerekiyordu. Salladığım eli fark eden Ekin hızlı adımlarla yanıma geldi. "İz-"

Konuşmak için ağzını açtığı sırada, işaret parmağımı dudaklarımın üzerine bastırarak susması için işaret ettim. "Daha yeni başlıyoruz."Hızla Ekin'in koluna girerek onu yönlendirdim. Anlamaz şekilde bana ayak uydururken adamı cevapladım.
"Ne istiyorsun dedim sana?"Dediğimle Ekin'in gözleri sonuna kadar açılırken olayı çakmış olacak ki adımlarını hızlandırarak bir odaya yöneldi. Ekin'in peşinden ilerlerken adamın dediği cümle ile durdum."Annenle baban seni özlemiştir ha İzgi? Bende diyorum ki bu sevenleri kavuşturayım."

"Ne saçmalıyorsun?" Kendime gelerek hızla Ekin'in girdiği odaya girdim. Kulağımdan telefonu indirerek haporlere aldım ve Ekin'e uzattım."Az kaldı. Sende annenle babanın yanına gideceksin."Odadan yankılanan 'dıt dıt' sesi ile Ekine'le göz göze geldik. Yorgun bir halde önümdeki sandalyeye oturdum. Başımı ellerimin arasına alarak öne doğru eğildim. "İzgi Savcım iyi misiniz?"Başımı kaldırmadan konuştum. "İyiyim." Yalandan söylenmiş bir iyiyim sözcüğü daha.

"Ben hemen Atlas Savcımı çağı-" Hızla kafamı kaldırarak Ekin'i durdurdum. "Sakın. Sakın Ekin. İster git kendin anlat ama onu buraya çağırma."

"Ama Savcı-" İtiraz etmek için başladığı cümlesini sinirle kestim. "Hayır dedim Ekin. Sana geldiğim için pişman etme beni." Ekin teslim olarak omuzlarını düşürdü. "Peki Savcım." Masanın üzerinde duran telefonumu da alarak bulunduğumuz odadan çıktım. Adam resmen beni açık açık öldürmekle tehdit etmişti. Daha önce de mesaj atmıştı. Kimdi bu ? Ne istiyordu bizden? Anlamıyorum, aklım almıyor? Bir insana ne yapılmış olabilir ki bu olay cinayete kadar gitmiş. Gerçekten anlamıyorum.

...

Öhöm öhöm merhabalar!!!

Aralar biraz bozuldu gibi 🙃

Bölümü anlatan emojiyi buraya alalım lütfen!!!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top