I-) 4. Bölüm⚜️


Kalabalık bir yalnızlık...

Öksürerek kapalı olan gözlerimi açtım. Boğazımın acımasıyla birlikte zorla yutkundum. Karnımın üzerinde duran sağ elimi güçlükle kaldırarak acıyan boğazıma doladım. Doğrulmak için her iki elimle de bulunduğum yere tutundum.  Yattığım yerden kalmak istediğimde hissettiğim soğuklukla durdum. Gözlerimi tamamen açarak bulunduğum yere bakındım. Ben yatağımda değildim. Ellerimi altımda bulunan kuru tahtaya daha çok bastırarak yerde yatan bedenimi güçlükle doğrulttum. Boğazım hala çok acıyordu. Sırtımı arkamda bulunan duvara yasladım.

Bir odadaydım. Fotoğraflarımla dolu bir oda. Kırmızı ışıklarla aydınlatılmış bir oda. Oturduğum kuru tahtanın üzerinden kalkmak için hareketlendim. Yine ellerimden destek alarak zor da olsa ayağa kalkmayı başarabildim. İlk birkaç saniye boyunca bacaklarımı hareket ettirmekte oldukça zorlandım. Bana ne verdiklerine dair hiçbir fikrim yoktu ama beni mahvettiği kesinlikle ortadaydı. Kollarımı sıkıca bedenime doladım ve duvarları gezinmeye başladım. Fotoğrafların çoğu küçüklüğüme hatta bebekliğime kadar uzanıyordu. Odayı aydınlatan kırmızı ışık başımı ağrıtmaya başlamıştı. Bir elimle başımı ovcalarken başka bir duvarda bulunan kapalı büyük ekran dikkatimi çekti. Alnıma koyduğum baş ve işaret parmaklarımın ucuyla masaj yapmaya devam ederken gözlerimi kısarak ekrana daha dikkatli bakındım.

Ekranın yanına giderek açma tuşu aradım ancak arayışlarım boşuna olmalıydı. Dümdüz siyah bir ekranda. Ekranın yanından uzaklaşarak tekrardan fotoğraflara bakınmaya devam ettim. Belki fotoğraflarda bir şey bulabilirdim. Sırasıyla duvardaki fotoğrafı tek tek incelerken özellikle bir tanesi diğerlerine göre daha çok dikkatimi çekmişti. Muhtemelen daha önce bu fotoğrafı görmemiş olmamdan kaynaklıydı. Bu fotoğrafta tahminimce daha iki yaşındaydım. Annemle birlikte parktaydık ve beni salıncakta sallıyordu. Gözlerim annemin gülen yüzünde takılı kaldı. Ne de güzel gülümsüyor öyle. Çok özledim onu. On sene oldu. Benden ayrılalı on sene oldu. Gözlerim dolu bir şekilde fotoğrafa bakarken arkamdan duvara yansıyan beyaz ışıkla gözlerimi istemsizce kapattım. Işık o kadar fazlaydı ki odanın tamamı beyaz ışıkla dolmuştu. Kolumu gözlerimin önüne tutarak ekrana doğru döndüm.
Çok kısa bir süre sonra beyaz ışık söndü ve yerini baş ağrıtan kırmızı ışıklara bıraktı.

Odadan çıkmak için bir kapı bulmak için odanın içerisinde dolaşmaya başladım. Her yer sadece duvardı. Ellerimi yumruk yaparak duvarlara vurmaya başladım. Bir kapı olmalıydı. Kapı olmadan bu odaya giremezdim. Duvarlara vurmaktan ellerimin kenarları acımaya hatta sızlamaya başlamıştı ancak hiçbir şey yoktu. Duvara indirdiğim her yumruğumda aynı sesleri duyuyordum. Kapı kolu dahi bulamayarak umutsuzca yere oturdum. Sırtımı duvarlardan birisine vererek başımı geriye attım. İşte o anda dakikalardır aradığım şeyin farkına vardım. Bu odanın elbette bir kapısı vardı. Ama bu kapı tavandaydı. Bir insanın rahatlıkla geçebileceği büyüklükte, kara ahşap bir kapı. Oturduğum yerden doğrularak kapının tam altında durdum. Başımı geriye atarak tahmini olarak ne kadar yüksekte olduğunu hesaplamaya çalıştım. Parmak uçlarımda yükselerek elimi de olabildiğince yukarıya doğru kaldırdım.

Bırakın parmak uçlarımın kapıya değmesini yaklaşamadı bile. Sinirle elimi geri indirdim. Geri geri yürüyerek az önce kalktığım yere oturdum. Dizlerimi karnıma doğru çekerek bacaklarıma sarıldım. Nasıl gelmiştim buraya? Kim getirmişti beni? Niye getirmişti? Beni arıyorlar mıdır? Evimde olmadığımın farkına varmışlardır değil mi? Kafamı dizlerime yaslayarak gözlerimi kapattım. Yerde o vaziyette otururken birden odanın içerisinde alarm sesine benzer bir sesin yankılanmasıyla refleks olarak ayağa fırladım.
Duvarda bulunan ekranda bir siyah bir de kırmızı ışıklar sırasıyla yanmaya başladı. Neler oluyordu? Kaşlarımı çatarak karşımdaki ekrana baktım. Kısa bir süre sonra ekrandaki ışıklar söndü. Birkaç saniyenin ardından ekranda maskeli bir adam vardı. Yüzünde şu testere filminde takılan maskenin aynısından vardı.

Tırsarak ekrandan uzaklaştım. "Günaydın İzgi." Duyduğum robot sesiyle iyice ekrandan uzaklaştım. "Kimsin sen? Ne işim var benim burada?" Uzun zaman sonra konuşuyor olmamdan kaynaklı sesim biraz çatallı biraz da kısık çıkmıştı. Hızla boğazımı temizleyerek sertçe yutkundum. Ekranda bulunan adam sorularımın üzerine yalnızca kahkaha atmakla yetindi. Sinirlenerek ellerimi yumruk yaptım. Kimdi bu?"Nasıl buldun odayı? Senin için özel olarak hazırlattım?" Dişlerimi sertçe birbirine bastırarak gözlerimi sanki ilk defa görüyormuşçasına odanın içerisinde gezdirdim. En nihayetinde gözlerim yeniden ekrandaki adamla buluşunca mümkünmüş gibi yüzümü daha çok büzdüm. "Beğenmedim! Ayrıca kimsin sen?"

Maskesinin ardından her ne kadar yüzünü göremesem de alaylı ses tonunu işitmiştim. "Patron." Daha öncesinde adını duyduğum meşhur patron. Anlaşıldı. Bu ismi söyleyince ondan korkmamı mı beklemişti bilmiyorum ama ismini onun ağzından duymuş olamam dahi bende hiçbir etki yaratmamıştı. "Ha sen şu şerefsiz patronsun!" Bunu yapmak istemesemde sinirini bozmak için içten bir kahkaha attım. Dozu fazla kaçırarak gerçekten gülmeye başladım. Karnımın acımasıyla birlikte, karnımı tutarak öne doğru eğildim.
"Bakalım senin için senelerdir sakladığım o videoyu da izledikten sonra böyle gülebilecek misin?"

Adamın dedikleriyle gülmemi keserek doğruldum. Birkaç saniyenin sonunda adam ekrandan kaybolarak,
siyah bir ekran belirdi. Boş boş ekrana bakarken bir video yansıdı. Video da gördüğüm kişilerle ekrana yaklaştım.

Annemle babam salonda oturmuş gülüşerek bir şeyler konuşuyordu. Her ne olduysa annem oturduğu yerden kalkarak salondan çıktı. Aradan geçen bir iki saniyenin sonrasında annem ellerini havaya kaldırmış bir şekilde içeriye girdi. Annem aynı vaziyette içeriye girerken babam telaşla ayağa fırladı ve annemin yanına gitti. Babam kızgın ve korkmuş gözlerle annemi arkasına alırken kapıya doğru dönerek konuşmaya başladı. Orada birisi vardı, kapıda birisi duruyordu.Bir anda odanın içerisinde yankılanan silah sesiyle olduğum yerde sıçradım.

Kendime gelerek tekrardan ekrana baktığımda babam yerde yatıyordu. Annem ise babamın başına çökmüş ağlıyordu. Bir yandan babamı kaldırmaya çalışırken diğer yandan da kapıda duran kişiye bağırarak bir şeyler söylüyordu. En sonunda annem ağlayarak babamın yanından kalktı, sinirli adımlarla kapıya doğru giderken odanın içerisinde bir silah sesi daha duyuldu. Bu sefer milim yerimden kımıldamadım. Silah sesinin ardından annem de kanlar içerisinde yere düştü.

Daha fazla dayanamayan gözyaşlarım özgürlüğünü ilan ederek yanaklarımdan aşağıya doğru bir bir süzülmeye başladı. Dolu gözlerimle ekrana bakmaya devam ederken salonun kapısı kapandı. Videoyu hızlandırmış olmamalılar ki az önce kapanan kapı açıldı, kadraja ben girdim. Salona girerek annemle babamın yanına koştum, onları uyandırmaya çalıştım. Uyanmadılar. Koşarak salondan çıktıktan sonra bir süre gözükmedim. Kapının orada hareket eden gölgeyle birlikte daha dikkatli bakmak üzere ekrana iyice yaklaştım. Gölge tam seçilmiyordu. Gözlerimi kısmış bir şekilde ekrana bakmaya devam ederken bir anda daha deminki adamın ekrana çıkmasıyla korkarak uzaklaştım.
"Nasıl? Güzel şovdu, kabul et."

Sinirle burnumdan hızlı hızlı derin nefesler almaya başladım. Yumruk yaptığım elimi ekrana vurmaya başladım."Allah senin belanı versin! Pislik herif! Adi herif! Bu musun lan sen? Ne istedin onlardan? Ne yaptı onlar sana? Sen benim ailemi öldürdün! Sana yemin olsun ki senin ölümün benim elimden olacak! Gözlerinin içine baka baka sıkacağım o kurşunu kalbine!"

Art arda ekrana yumruklar atarken odayı kaplamaya başlayan sislerle ekrandan uzaklaştım. Etrafımda dönerek bu sislerin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Ancak odayı dolduran gaz bulutu görüş alanımı engellemeye başlamıştı. Çaresizce ellerimi havada sallayarak onlardan kurtulmaya çalıştım.

Odayı tamamen gaz bulutu kapladığında ilk önce boğazım ve gözlerim yanmaya başladı. Ardından öksürerek dizlerimin üzerine çöktüm. Yavaş yavaş kapanmaya başlayan gözlerimle birlikte yere düştüm. Son kez bilincimi kaybetmeden önce karşımdaki kapkaranlık ekrana doğru bakabilmeyi başarmıştım. "Sana yemin olsun ki seni ben öldüreceğim. İzgi Erçin sözü."

Sonrası karanlık...

Yutkunarak kurumuş boğazımı ıslatmaya çalıştım. Kapalı olan gözlerimi açmaya çalıştım ancak göz kapaklarımın üzerine çöken ağırlık buna engel oluyordu. "İzgi?" İsmimi seslenen kişiyi seçememiştim. Gözlerimin kapalı olmasına rağmen bilincim yerindeydi. Sol kolumda hissettiğim temasla kaşlarımı çattım"İzgi? Beni duyuyor musun?"Zorlukla dudaklarımı araladım."Evet."

Kısık çıkan sesimin duyulduğundan emin değildim.  Saçlarımda hissettiğim ellerle mayışmaya başladım. Göz kapaklarıma daha fazla ağırlık çökmesiyle kendimi uykunun kollarına bıraktım

...

"Anne?"Karşımda beyaz elbisesinin içerisinde gülümseyen anneme şaşkınlıkla baktım. Bir adım atarak yaklaştım. "Gerçek misin?"
Bana gülümsüyordu. "İzgi'm."Gözlerimin dolmasına engel olamayarak gülümsedim."Annem."

"Seni kötü günler bekliyor birtanem. Sakın pes etme biriciğim. Sen annenin güçlü kızısın."

Gülümsemem soldu. Anlamaz gözlerle anneme bakarken bir anda ortadan kayboldu. Daha demin annemin durduğu boşluğa baktım. Biraz önce buradaydı. Etrafımda dönerek annemi aradım."Anne!"

Yukarından gelen patlama sesine benzer bir sesle etrafı kocaman beyaz bir ışık kapladı. Çığlık atarak kollarımı gözümün önüne siper ettim.

Beyaz ışığın ortadan kaybolmasıyla kollarımı indirdim. Gözlerimi art arda kırptıktan sonra bulunduğum yere baktım. Boş bir arazinin ortasındaydım. Tepede göz alıcı bir güneş vardı. Güneşten dolayı kıstığım gözlerimle daha dikkatli bakınmaya başladım.İleride bir adam görmemle durdum. Yavaş adımlarla sırtı bana dönük şekilde duran adama doğru yürüdüm.

Adama yaklaştığım sırada bir uçurumun başında durduğunu fark ettim. Attığım adımla eş zamanlı olarak adam arkasını döndü. Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı."Atlas?"

Yanlarında bulunan ellerinden birisini kaldırarak bana doğru uzattı."Yardım et İzgi."

"Atlas ne oluyor?"

Ona doğru bir adım attığım sırada kendini geriye doğru bırakarak uçurumdan aşağıya düştü."Atlas!"

Koşarak uçurumun başına geldim. Aşağıya doğru eğildiğimde hırçın bir nehirle karşılaştım. Uçurumdan uzaklaşarak dizlerimin üzerine çöktüm. "İzgi?"

Arkamda duyduğum sesle olduğum yerde taş kesildim. "Ona güven kızım."Şaşkınca ayağa kalkarak arkama döndüm. Gerçekten o'ydu. Konuşan kişi babamdı. "Baba?"

Gülümsedi. "Baba o kim?"

Babam bana gülümseyerek bakarken arkasında beyaz bir ışık belirdi. Geri geri yürüyerek beyaz ışığın içinde kayboldu.
"Baba! O kim?!"

Babamın kaybolmasının ardından kendimi büyük bir boşluğun ortasında buldum. Omuzlarımı yenilgiyle düşürdüm. "Neden? Neden yapıyorsunuz bunu bana?" Olduğum yerde ağlamaya başladım. Ta ki bir ses daha duyana kadar. "Ağlama." Bu tanımadığım kalın bir sesti. Buğulu gözlerimin ardından sesin sahibine baktım. Ancak aramızda sisten bir duvar vardı ve ben onu göremiyordum. "Sen de kimsin?"

"Sana buraya tek bir şey söylemek için geldim. Ilgaz," duyduğum yabancı isimle birlikte yabancının söyleyeceklerime daha çok dikkat kesildim. "Ilgaz'a güven. Onu bul." Kaşlarımın olabildiğince çattım. "Ilgaz kim? Onu nasıl bulacağım?" Sisin ardında bulunan yabancıdan bir yanıt bekledim. Ama o bana cevap vermek bir yana dursun bir anda ortadan kayboldu.

...

Fikirleri alalım lütfen 😄

Babası ve Ilgaz? Hımm...

Patron yavaş yavaş ortaya çıkıyooorrr!!

Fotoğraflarla kaplı olan oda ve İzgi'nin izlediği videoya ne demeli? 🥺

Maalesef yine Ilgazsız bir bölüm daha djkdjfje

Umarım keyif alarak okumuşsunuzdur ben kaçaaar 💃🏼💃🏼💃🏼

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top