I-) 3. Bölüm⚜️
Çünkü insan, bastırdığı duygunun esiri olur...
Kapının tıklatılmasıyla birlikte telefonumu kapatarak masanın üzerine bıraktım. Baş parmaklarımı kulaklarımın birkaç santim aşağısına yerleştirerek minik oval hareketlerle masaj yapmaya başladım."Buyurun." Kapı açıldı ve içeriye Rüya girdi. Bir eliyle yığınla kağıdı taşımakla uğraşırken öbür elinde bulunan siyah zarfı önüme bırakarak birkaç adım uzaklaştı."Bu size gelmiş Savcım." İlk birkaç saniye boyunca önüme konulan siyah zarfa boş boş baktım. Neden siyahtı? Boynumda olan ellerimi indirerek zarfın yakınlarında masanın üzerine koydum.
Siyah zarfı ellerimin arasına alırken Rüya'ya minnetle gülümsedim."Teşekkür ederim Rüya." İçten içe kendimce tedirginlik yaşarken Rüya'ya belli etmemeye çalışıyordum."Rica ederim Savcım." Anlaşılan o ki Rüya'nın dudaklarına yerleşen minik tebessümle bu konuda başarılı olmuştum. Rüya'nın odadan çıkmasıyla birlikte siyah zarfın üst kısmını yırttığım gibi elimde kalan parçayı masanın altında bulunan çöp kovasına attım.
Siyah zarfı tamamen açtıktan sonra içine baktım. İkiye katlanmış bir siyah kağıt bulunuyordu. Siyah zarfın ardından şimdi de siyah kağıt. Bu iş gerçekten gittikçe tuhaflaşmaya başlıyordu. Kağıdı siyah zarfın içerisinden çıkarak açtım. Beyaz mürekkeple yazılmış bir el yazısı vardı. İstemsizce kaşlarım atılırken gözlerimi hızla yazının üzerinde gezdirdim.
(Hâla onun yalanlarına inanıyor musun?)
Sürekli birisi yalancı, birisi de salak konumuna koyuluyordu. Bu zarf bana geldiğine göre bu yazıda bana, demek oluyor ki burada salak yerine konan şahıs benim. Hadi tamam şimdilik göz yumalım bu salak yerine konma olayını, yalancı diye tanımlanan diğer şahıs kim? Burada ki mesaj ne? Neden bunlar bana geliyordu? Neyi bulmam bekleniyordu? Anlamıyordum. Gözden kaçırdığım büyük bir şey vardı. Sandalyemi geriye doğru sürükleyerek, ayağa kalktım. İçimden notu elimde paramparça ettikten sonra çöpe atmak geliyordu. Bir yanım bunu yapmamam, daha düzgün ve mantıklı düşünmem konusunda daha ağır basmıştı. Elimdeki notla beraber odadan çıkarak Atlas'ın odasına yöneldim. Bakalım Atlas Savcımız bunun için nasıl yorumlarda bulunacak? Belki de benim gözden kaçırdığım şu olaya birazda olsa bir açıklama getirirdi?
Kapısının önüne gelince aralık olduğunu gördüm. Aralık olan kapıdan içeriye doğru başımı uzatıp baktığımda, Atlas'ın sırtı kapıya dönük bir şekilde telefonda konuştuğunu gördüm. Sırtının bana dönük olmasını fırsat bilerek hızla omzumun üzerinden etrafımı kontrol ederek çevremde birilerinin olup olmadığını kontrol ettim. Uzun zaman sonra şans yüzüme gülerek benden yana olmuştu. Çevremde, şu anlık, kimsecikler. Olduğum yerde biraz daha kapıya yakınlaşarak ne konuştuğunu anlamaya çabaladım.
"Aynen öyle yapacağız, bu gece saat tam üçte. Hiçbir aksilik istemiyorum, her şey kusursuz olmalı."
Konuşmasının ortasına denk gelmiş olmalıydım. Bu cümlelerinden herhangi bir anlam çıkartamıyordum. Kaşlarım anlamamanın verdiği rahatsızlıkla yavaştan çatılmaya başladı. "Hayır hayır. Sakın!" Bir anda sesinin yükselmesini beklemediğinden istemsizce olduğum yerde korkuyla zıplamıştım. Anında atışları hızlanan kalbim yüzünden derin bir nefes almak zorunda kaldım. "Ne kadar gerekiyorsa söylemen yeterli. Eğer istediğimin aksisi olursa bedelinin neler olacağını da biliyorsun. Sadece yap." Telefonu kulağından indirdiğini biraz geç fark etmiştim.
Tam arkasına döndüğü sırada geriye doğru çekilerek saklandım. Sırtım anında soğuk duvarla buluşurken önümden geçmekte olan bir kadınla göz göze geldim. Kadın tuhaf bakışlarını üzerimde gezdirirken gülümsemeye çalıştım. Kadının sonunda önümden geçip gitmesiyle birlikte derin bir nefes verdim. Göz ucuyla aralık olan kapıya baktım. Gece üçte bir insanın ne işi olabilir ki? Kapıdan biraz daha uzaklaştım. Gözümün önüne gelen kahverengi saçlarımı geriye doğru savurdum, birkaç adım geriledim. Hala hızlı hızlı atmaya devam eden kalbimi tuttum. Sakin ol, sakin ol. Bir şeylerin peşinde olmalıydı. Benim bilmediğim bir şey. Dudaklarımın arasından yavaşça ciğerlerimdeki nefesi dışarıya üfledim. Başımı ve omuzlarımı dik tutarak aralıklı olan kapıya bir bakış daha attım. Sanki yeni geliyormuşum gibi tekrardan odaya doğru yürümeye başladım. Odanın önüne gelince kapıyı tıklattım. İçeriden Atlas'ın 'gel' demesiyle birlikte aralık olan kapıyı iyice açarak içeriye girdim.
Atlas, çoktan telefon konuşmasını bitirmiş, önünde bulunan bilgisayara gömülmüş bir şekilde koltuğunda oturuyordu. Acaba neler karıştırıyordu? Sana ne İzgi? Her şeyi de merak etme!İç sesime karşı dişlerimi alt dudağıma geçirerek karşılık vermekle yetindim. Elimde bulunan siyah kağıdı önüne bırakarak masanın önünde ki siyah deri koltuklardan birisine oturdum. Az önceki halime nazaran oldukça rahat davranmaya çaba gösteriyordum. Bir yandan telefon konuşmasının,küçücük de olsa, bir kısmını dinlediğim için kendimi suçlu hissediyordum.
Önüne bıraktığım kağıdı fark ederek başını gömdüğü bilgisayarından kaldırdı. Gözleri bir an bile olsun bana uğramadan direkt olarak kağıdı hedef aldı. Bıraktığım kağıdı alarak dikkatlice okudu. Defalarca gözlerini kağıdın üzerinde gezdirirdi. Gözleri kağıdın üzerinde bir sağa bir sola doğru gidip geliyordu. Bir şeyler düşündüğü ortadaydı. Keşke düşündüğü şeyleri açıkça söyleseydi de bizde bilseydik. En sonunda beklemekten sıkılarak konuştum."Eee Atlas Savcım?"
Elindeki kağıda son bir bakış attıktan sonra masanın üzerine bırakarak ceketinin cebinden telefonunu çıkardı. Kısa süre sonra telefonu kulağına dayayarak beklemeye başladı. Bana cevap verme zahmetine bile girmemişti. Bozulduğumu yüzüme yansıtmamak adına bakışlarımı ondan kaçırarak odanın duvarlarına sabitledim. "Ekin odama gelir misin?"
Karşı tarafı dinlemeden telefonu kapatarak geri ceketinin cebine koydu. Beni görmemezlikten gelmeye devam ederken gözlerimi devirmeden edemedim. Yavaşça yeniden başımı ondan tarafı çevirdim. Bu halleri gerçekten sinir bozucuydu. Tek istediğim aklının içerisinden geçen düşüncelerini duymaktı."Bir şey demeyecek misin?"Sorduğum soruyla en nihayetinde bana döndü. Ellerini masanın üzerinde kenetledi, doğrularcasına kaşları havalandı. "Ne dememi bekliyorsun?" Ne diyeceğimi bilemeden öylece birkaç saniye boyunca alık alık yüzüne baktım. Sorusu üzerine omuz silktim. "Bilmem, fark ettin mi?"
Sorumla birlikte bu sefer kaşlarını çattı. "Neyi?"Koltukta yan dönerek, vücudumu tamamen ona çevirdim. Ellerimi koltuğun kalın ve büyük olan koluna koydum. "Sürekli bu tarz notlar geliyor. Notta iki kişiden bahsediliyor. Birincisi, yalan söyleyen kişi. İkincisi, salak yerine koyulan ve hiçbir şeyin farkında olmayan birisi. Ve bu notun bana gelmesi üzerine burada salak yerine koyulan kişi büyük ihtimalle ben oluyorum." İşaret parmağımla kendimi işaret ettim. Dediklerimin her birini dikkatle dinledi. Ama yüzünde tek bir tane bile mimik oynamadı. Adam arada kaşlarını çatmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu. Cümlemi bitirmemle birlikte odanın kapısı tıklatıldı, ardından da açıldı. "Savcım?"
Atlas düşünceli gözlerini zorla üzerimden çekerek arkamda bulunan Ekin'e çevirdi. "Gel Ekin."Ekin'in yanımıza gelmesiyle birlikte Atlas masanın üzerinde bulunan notu uzattı. Sinirle parmaklarımı saçlarımın arasına daldırarak geriye doğru itekledim.
"Bu nottaki yazıyla diğer notlardaki yazıların karşılaştırılmasını istiyorum."Ekin, Atlas'ın uzattığı notu alarak başıyla onayladı. Siyah kağıda üstten bir bakış attıktan sonra ikiye katlayarak arka cengine koydu. "Ben sonuçlar çıkınca sizi haberdar ederim Savcım."
Ekin'in odadan çıkmasıyla birlikte ayaklandım. Burnumdan sert bir nefes aldığım sırada koltuğunda oturan Atlas'a ters bir bakış attım."Bende işimin başına geçeyim, bir gelişme olursa haberleşiriz."
Atlas yalnızca başını sallanmakla yetindi daha ben odadan çıkmadan işine döndü.
Gözlerimi devrimeme engel olamadan odasından çıktım.Kendi odama geldiğimde Rüya ve bir adamın kapının önünde beni beklediklerini gördüm. Yanlarına yaklaştığım sırada Rüya beni fark ederek bir adım öne çıktı, eliyle adamı gösterdi.
"Savcım, hastanenin sahibi geldi."Ah, tamam! Şimdi hatırladım. Geçenlerde bir kadın gelerek şikayette bulunmuştu. Şikayetinde de hasteneyi suçlamıştı. Bunlar ne yazık ki basit suçlamalar değildi. İçten içe kendi unutkanlığım yüzümden sinirlenirken hafifçe tebessüm ettim. Adama dönerek elimle odayı işaret ettim."Buyurun sizi içeriye alalım."
Adam dediğimi sorgulamadan kapısı açık olan odaya girdi. Adamım arkasından bende girerek sandalyeme yöneldim. Adamın masanın önünde bulunan koltuklardan birisine oturmasıyla Rüya'ya baktım. Çoktan bilgisayarın başında yerini almış, bekliyordu. Ellerimi masanın üzerinde birbirine kenetleyerek adama doğru döndüm .
"Hazırsanız başlıyoruz."
...
Adamın ve Rüya'nın çıkmasıyla birlikte başımı ellerimin arasına aldım. Uykusuzluktan mıdır bilmem ama başım çatlıyordu. Bir bardak kahve içmem gerekiyordu. Buna ihtiyacım vardı. Acilen ayılmam şarttı. Odadan çıkmak üzere ayaklandığım sırada bir anda kapının büyük bir gürültüyle açıklamasıyla olduğum yerde sıçradım. Hazırlıksız yakalanmıştım. İçeriye endişeli ve aceleci Atlas'ın girmesiyle birlikte kaşlarımı çattım. Kızmak için ağzımı açtığım sırada konuşmama izin vermeyerek kendisi konuştu.
"İhbar geldi."Şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken bileğimdeki saate baktım: 18.57. "Ama nasıl?"
"Bilmiyorum, hemen çıkmamız gerekiyor."Hemen arkama doğru dönerek masanın üzerindeki çantamı alarak boynuma geçirdim. Atlas'la beraber koşuşturmalı adımlarla önce odamdan sonra koşar adımlarla adliyeden çıkarak onun arabasına bindik. Tüm yol boyunca düşündüm. Neden bu saate geldiğini bunun herhangi bir anlamı olup olmadığını araştırdım. Rüya'dan aldığım yeni mesajlar işlenen c,manyetik temel şeylerinden bahsediyordu. Ama bana daha derin şeyler lazımdı. Daha fazlasına ihtiyacım vardı.
Bu sefer araba oldukça kalabalık bir alanda durmuştu. Önce bu saatte ihbar geldi, sonra daha kalabalık bir alanda cinayet işlendi.
Kafamdaki düşünceleri bir kenara atmaya çalışarak arabadan indim. Gözlerimi kısarak etrafa bakındım. Geldiğimiz yer bir apartmandı. Etrafında ise bolca bina ve dükkanlar bulunuyordu. Daha önceki gittiğimiz yerler oldukça ıssızken bu cinayetin işlendiği yerin kalabalık olması? Bunlar planlanarak yapılan şeyler miydi yoksa hepsi birer tesadüf müydü? Tesadüf diye bir şey yoktur İzgi. Kafanı kullan hiçbir şey tesadüf olarak karşına çıkmaz!
Başımı iki yana sallayarak kafamın içindeki sesten kurtulmaya çalıştım. Pek de başarılı olduğum söylenemez. İç sesimin dedikleriyle birlikte kaşlarım çatıldı. Bu sefer haklı olabilir miydi? Arkamda bulunan Atlas'ın seslenmesiyle birlikte daldığım düşüncelerin arasından sıyrıldım. Atlas'ın yönlendirmesiyle birlikte apartmana giriş yaparak asansörle yedinci kata çıktık.
Açık olan kapıdan içeriye girer girmez etrafa bakındım. Önceki evlere nazaran daha temiz bir evdi. Polislerin yoğunlaştığı bölgeye gittiğimde burasının mutfak olduğunu fark ettim. Attığım her adımda dikkatli olmaya özen gösteriyordum. Taş gibi kaskatı olan bedenimle mutfağın ortasında put gibi dikilmiştim.
Yerde yirmilerin başında olduğunu tahmin ettiğim bir kadın vardı. Kadının yanına çökerek incelemeye başladım. Boynunda veya yüzünde herhangi bir çizik yoktu. İlk dikkat ettiğim ayrıntı nedense genelde bu oluyordu. Bakışlarımı kadının yüzünden ayırmadan elimi havaya kaldırdım. "Eldiven alabilir miyim?"Seslenmemle birlikte bir çift beyaz eldiven uzatıldı. Eldivenleri elime geçirerek kadının kollarına daha sonra boynuna ve bacaklarına bakındım. Ancak hiçbir yerinde küçük bir çizik dahi yoktu. Yüzüne tekrardan baktığımda ağzının kenarında kurumuş olan beyaz sıvıyı görünce durdum. Baş parmağımın ucuyla hafifçe ağzının kenarındaki beyazlığa dk-okundum. Eldivene bir şey bulaşmamıştı.
Büyük ihtimalle bu sefer katil zehirleyerek öldürmüştü. Herhangi bir yerinde çizik olmaması da bunu destekliyordu. Ben kadını incelerken yanıma çöken Atlas'a göz ucuyla baktım. Üzgün gözlerle kadına bakıyordu "Salonda masanın üzerinde iki adet çay dolu fincan bulduk. Birisi tamamen ağzına kadar doluyken diğeri yarısına kadar içilmişti. Banyoda yerlerde damla damla kan bulunuyor. Bu da demek oluyor ki-"Lafını bölerek ben devam ettim. Söyledikleri tahminimi doğrular nitelikteydi."Maktul, katili tanıyordu. Tanımasa evine kadar alıp çay içmeye kalkmazdı. Yarısına kadar içilmiş çayı da maktul içti, yerdeki kan ve ağzının kenarında bulunan sıvı da zehirlendiğine işaret. Katil ise arkasında minik de olsa bir iz bırakmamak adına çayına dokunmamış. Doğru mu?"
Cümlemi bitirdiğimde bana sadece şaşkınlıkla bakıyordu. Boş boş bakan gözlerimle tepkilerine karşı kayıtsız kaldım. Sorumla birlikte başını hafifçe sallayarak onayladı. "Bu sefer not yok mu?"Gözlerimle yerde yatan kadının boş ellerini işaret ettim. "Elleri boş." Not konusuna değinme yaptığımı anlayınca gözlerini üzerimden çekerek kadına çevirdi. Gözlerimle yalnızca hareketlerine odaklanmış haldeydim.
Atlas gözleriyle kadını incelerken gözleri bir yerde takılı kaldı. Kadının üzerine eğildi, elini pantolonunun cebine doğru soktu.
Elindeki beyaz kağıdı havada sallayarak bana döndü. "Elleri boş ama bak burada ne var?"
Hızlıca elindeki kağıdı kaparak üzerinde yazılı olan yazıya bakındım. Kağıdı almama engel dahi olmamıştı.
(Yalancı)
Tek kelime, yalancı. Sinirle ayağa kalktım. Boşta olan elim sinirle yumruk halini almıştı. "Kim ya bu yalancı? Kimden bahsediyor bu notlar?"Atlas ellerini iki yana açarak bilmiyorum anlamında kaşlarımı havaya kaldırdı. Başımı ovcalayarak mutfaktan çıktım. Delirmek üzereydim. Salona doğru yürürken çantamda çalan telefonla birlikte duraksadım. Telefonu çıkardığımda ekranda bilmediğim bir numara vardı. Aramayı cevaplayarak kulağıma dayadım."Alo?"
"O bir yalancı."
Karşı taraftan duyduğum sesle birlikte tüylerim diken diken oldu. Duyduğum ses öyle korkunçtu ki korkmadan edememiştim. Kalın ve robotik bir sesti. Kalp atışlarımın hızlanmasıyla birlikte göğsüm hızla inip kalkmaya başlamıştı. Telefonun suratıma kapanmasına rağmen ben hala aynı pozisyonda, aynı yerde donmuş bir vaziyette duruyordum. Yalancı dedi. O dedi. O kim? Meşhur 'o' kim?
"İzgi? İyi misin? Rengin atmış?"Atlas'ın sorusuyla bakışlarımı ona çevirdim. Zorlukla kulağıma dayadığım telefonu indirdim.
"B-bir numara aradı. Sesi korkunçtu. Bana 'o bir yalancı' dedi." Dediğimle birlikte Atlas elimdeki telefonu aldı. Bulunduğum şoktan kaynaklı telefonu kolaylıkla elimden alabilmişti"Ekin!"
Atlas'ın bağırmasıyla birlikte mutfaktan çıkıp yanımıza gelen Ekin'e baktım. Onun burada olduğundan haberim dahi yoktu.
"Efendim Savcım?" Telefonumu Ekin'e uzattı. Ekin ona uzatılan telefona birkaç saniyelik boş bakışlar attıktan sonra Atlas'ın elinden aldı."Buradaki numarayı bir yere not al. Bu numarayı araştır. Kimin adına kayıtlıymış bak, her bir ayrıntısına kadar istiyorum."
Ekin cebinden telefonunu çıkararak arayan numarayı not aldı."Tamamdır Savcım." Ardından telefonumu yeniden Atlas'a uzattı. Ekin'in yanımızdan ayrılmasıyla birlikte Atlas telefonumu uzattı."Sen adliyeye geç, ben biraz daha buradayım. Seni gelişmelerden haberdar ederim."Uzattığı telefonumu alarak çantama koydum. Sunduğu teklif çok cazipti. Ahırı diyebileceğimi hiç zannetmiyordum. İtiraz dahi etmeden başımı salladım. Buna ihtiyacım vardı. "Tamam." Elimdeki eldivenleri çıkartarak girişe konulan çöp poşetinin içerisine attım.
Atlas'ın yanından ayrılarak daireden çıktım. Binadan çıkınca sahile doğru yürümeye başladım. Sahile yakın bir yerden kahve alarak tekrardan yürümeye devam ettim. Sahile vardığımda boş bir yere oturarak karşımdaki hırçın denize baktım.
Ellerimin arasında bulunan sıcak kahvemden bir yudum alarak gözlerimi kapattım. Hırçın denizin, arabaların, insanların, vapurun, martıların her birinin sesi kulaklarımda yankılandı.
...
Rüya'nın getirdiği sonuçların her bir cümlesini dikkatle okuyordum. Maktulun evinde bulunan bardaklardan, yerdeki kandan örnekler alınmıştı. Şimdi de onların sonuçları önümde duruyordu. Okuduğuma göre: yarısına kadar içilmiş bardakta, çayın içerisinden, kuvvetli bir zehir çıkmış. Bu zehrin bir damlası bile çok fazla etki ederken çayın içerisinde oldukça fazla miktarda çıkmıştı. Bu da demek oluyor ki katil işini garantiye almak istemiş. Diğer ağzına kadar çayla dolu olan bardaktan ise herhangi bir şey çıkmamıştı. Sadece üzerinde maktulun parmak izlerine rastlanmış.
Alınan kan örneği de maktula aitmiş. Kanında da, çayın içerisinde bulunan zehire rastlanmış. Maktul kan kusarken son anlarını yaşıyordu. Artı olarak Ekin'in araştırdığı hat çalıntı çıkmıştı. Kısacası umutsuz vaka. Çıkmaz sokağın birisinde ne yapacağımı bilmeden oradan oraya koşuşturup duruyordum.
Kapının tıklatılmasıyla birlikte başımı kaldırmadan seslendim. "Gel!"İlk önce kapı açıldı ardından ayak sesleri ve kapı kapandı. Giren kişinin ses vermemesiyle birlikte başımı kaldırarak gelen kişiye baktım. Karşımda ki yabancı adama dikkatle baktım. Oldukça özensiz bir şekilde duran saçları ve kirlenmiş kıyafetleriyle bana doğru bir adım attı. Kaşlarımı çatarak adamın hareketini takip ettim. Birkaç adım ötemde durarak iğrenç bir şekilde sırıttı. Elini pantolonunun arka cebine attı. Arka cebinden çıkardığı bıçağı görmemle birlikte telaşla ayağa fırladım. Ellerimi öne doğru uzatarak siper ettim."Hemen onu yere atın."
"Patronun selamı var."
"Hay senin patronuna tüküreyim ben!"Kendime engel olamayarak bağırdım. Adamın üzerime doğru atılarak hamle yapmasıyla sağ tarafa kaçtım. Yine hızlı bir hareketle bıçağı yüzüme doğru savurdu. Bu sefer geriye doğru eğilerek kaçtım. Bir yandan adamın hamlelerinden kaçarken diğer yandan da kapıya ulaşmaya çalışıyordum. Bu sefer adamın karnıma doğru bıçağı sallamasıyla geriye kaçtım. Adamın boşluğuna gelerek sendelerken koşarak kapıya gittim. Tam kapının kolunu tuttuğum sırada saçımın şiddetli bir şekilde çekilmesiyle birlikte acıyla çığlık attım. Adamın saçımdaki elini çekmeye çalışırken elime batan bıçağın sivri ucuyla bir çığlık daha attım.
Çığlığım üzerine adam saçlarımı daha da sıkı kavrayarak geriye doğru çekti. Geriye doğru iki büklüm olurken daha büyük çığlık attım. Odanın kapısının gürültülü bir şekilde açılmasıyla birlikte karşımda Atlas ve birkaç polis memurunu gördüm. Onları karşımda görmem ile birazda olsa rahatlamıştım.Atlas'ın ve polis memurlarının bizi o şekilde görmesiyle birlikte hepsi şaşkınlıkla oldukları yerde kaldı. İlk önce kendine gelen Atlas öne doğru bir adım atmıştı ki adamın bağırmasıyla olduğu yerde durmak zorunda kaldı.
"Yaklaşma!"Adam elindeki bıçağı boğazıma dayayarak, bastırdı. Acıyla inledim."Doğrarım kızı! Sakın ha yaklaşayım deme!"
Atlas ellerini teslim olmuş bir şekilde havaya kaldırırken, polis memurları çoktan silahlarını adam doğrultmuştu.
"Ne kadar direnirsen diren buradan çıkışın yok!"
Atlas adamın dikkatini dağıtırken diğer yandan bir polis memuru adama çaktırmadan bize yaklaşıyordu. Adamın bıçağı boğazı bastırmasıyla yutkunamadım. Sanki yutkunsam bıçak boğazıma girecekti."Ölmem gerekse bile bırakmam!"O sırada adamın bize doğru yaklaşan polis memurunu fark etmesiyle birlikte boğazımdaki bıçağı hareket ettirmişti ki odada yankılanan silah sesiyle birlikte öne doğru savruldum.Ne olduğunu anlamaz bir şekilde kendimi Atlas'ın kollarında bulduğumda rahatladım. "İyi misin?"Atlas'ın sorusu üzerine acıyan boğazıma rağmen başımı salladım. "I-iyiyim." Dememle gözlerimin kararması ve yere düşmem bir oldu.
Gözlerimi açtığımda kendimi bir yatakta buldum. Yattığım yerden doğrularak bulunduğum odaya baktım. Bir dakika? Burası benim odam. Yataktan aşağıya ayaklarımı sarkıtarak durdum. Ellerimi her iki yanıma koyarak kaşlarımı çattım. Avuç içimde beliren acıyla birlikte inleyerek elimi yüz hizama kaldırdım. Avuç içimde boydan boya bir bant yapıştırılıydı. Gözlerimi zorla elimden çekerek kucağıma koydum. En son Atlas ile konuşuyordum hangi ara buraya gelmiştim? Üzerimdeki kıyafetler de değişmişti. Üzerimde gün içerisinde giydiğim resmî kıyafetlerimin yerine pijamalarım vardı.
Yataktan inerek odadan çıktım. Salona girdiğimde koltukta oturan Atlas'ı görmemle birlikte durdum. Ayak seslerimi duymuş olacak ki kapıya döndü. Beni görünce yüzünde rahatladığına dair ifade belirdi. "Sonunda." Kolunda ki saate baktı."Neredeyse dört saattir baygınsın."Dediği ile birlikte gözlerim şaşkınlıkla açıldı. İnanamaz bir halde elimle kendimi gösterdim."Beni sen mi getirdin?"
"Evet."Boş olan yanına oturarak, bağdaş kurdum. Elimle kıyafetlerimi işaret ettim."Ne olursun bana üzerimi senin değiştirmediğini söyle."Dediğimle birlikte sırıttı. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Kulaklarıma ulaşan kahkahasıyla gözlerimi açtım."Ne gülüyorsun be?"
"Korkma, ben değiştirmedim. Arkadaşın, ismi Hande'ydi galiba o değiştirdi."Hande'nin ismi ile alt dudağımı dişledim. Ben çok fena hapı yutmuştum. Beni en temizinden en güzelinden bir sorgu bekliyordu. "Yalnız onda ki çene kimse de yok. Bana bir ton soru sordu. En sonunda ikna ederek Ekin'le evine yolladım."Ensemi kaşıyarak bakışlarımı kaçırdım. "Öyledir." Gülerek işaret parmağını havada salladı. "Dur tahmin edeyim, seni sağlam bir sorgu bekliyor?"
Gözlerimi devirdim. Aklıma dolan son olaylarla olmayan neşem iyice yok olmuştu. Hemen konuyu değiştirdim.
"Adama ne oldu? Yani en son ne oldu? Son hatırladığım şey seninle konuşmamız."Sıkıntılı bir nefes verdi. "Öldü, sıkılan kurşun kalbine denk gelmiş. Sen de bir anda bayıldın,"Eliyle önce boğazımı sonra sol elimi işaret etti."Elinde ve boğazında boğuşma esnasında kesikler oluşmuş. Ama merak etme doktor baktı, derin yaralar değilmiş. Kısa sürede iyileşir dedi, gereken tedavi de uygulandı."
Elim istemsizce boğazıma gitti. Acıdığı söylenemezdi. Hafif bir sızı vardı. Derin bir nefes verdiğim sırada Atlas ayaklandı.
"Hasta ziyaretinin kısası makbul derler."Duvardaki saate baktığımda gecenin iki buçuğu olduğunu gördüm. Gece yarısına az kalmıştı. Aklıma gelen şeyle olduğum yerde durdum. Gece yarısı! Gecenin üçü! Atlas! Durmamla birlikte Atlas da durdu. "Bir sorun mu var?"
Bahane bul İzgi, bahane. Gülümseyerek elini karnıma götürdüm. "Ah hayır. Sadece acıktığımı fark ettim, en son sabah kahvaltı yapmıştım."
Tereddütle yüzüme baktıktan sonra arkasını dönerek kapıya ilerledi. Kapıyı açarak çıkması için yol verdim. Gitmeden hemen önce son bir kez daha emin olmak adına yüzüme baktığında gerçekçi olmasını umduğum bir gülümseme ile uğurladım onu. Atlas'ın ardından kapıyı kapatır kapatmaz, askılıktan montumu ve telefonumu alarak evden çıktım. Asansörü beklemeyerek merdivenlere yöneldim. Merdivenler inerken diğer yandan da montumu üzerime geçirdim. Onu kaçırmamak gerekiyordu. Günün birinde bu merakım yüzünden başıma bir iş gelecek ama hayırlısı.
Dışarıya çıktığımda etrafıma bakındım. Atlas'ın sol taraftaki yolda yürüdüğünü görünce beni fark edemeyeceğini düşündüğüm uzaklıktan peşinden ilerlemeye başladım. Yaklaşık on dakika kadar peşinden ilerledim. Genellikle benim için tanıdık olan sokaklardan geçtik. Saat neredeyse üç olduğundan etrafta kimsecikler yoktu. Çoğu evin ışığı bile yanmıyordu. İnsanlar bilmem kaçıncı rüyalarını görürken ben burada Atlas'ı kovalamakla meşguldüm. Şimdi bende evde sıcacık yatağımda güzel bir uykunun içerisinde olabilirdim. Merak işte. Yapmam dediğin şeyleri bile yaptırıyor insana.
Issız bir sokağa girdiğinde ileride duran siyah içi gözükmeyen bir arabaya ilerledi. Arabanın kapıları açıldı ve içerisinden yüzünü göremediğim bir adam ve korumaları olduğunu tahmin ettiğim bir sürü adam indi. Adam oldukça genç duruyordu ancak yüzünü dahi seçemiyordum. Sadece vücut hatlarından anladığım, genç ve iri yapılı olmasıydı. Onlara uzak olduğumdan doğru düzgün bir şey göremediğim gibi hiçbir şey de duyamıyordum.
Adam ile Atlas uzun süre bir şey konuştuktan sonra adamın bir şey demesi üzerine Atlas bulunduğum tarafa baktı. Hızlıca geriye çekilerek, sırtımı duvara yasladım. Görme beni, görme. Başımı uzattığım sırada bir adamın buraya doğru geldiğince görünce hızlı adımlarla oradan ayrılarak evin yolunu tuttum. Montumun kapüşonunu kapatarak ellerimi ceplerime koydum.Eve yaklaştığım sıralarda arkamdan duyduğum kalın sesle yutkunarak durdum."Hanımefendi!"
Yavaşça arkama döndüm. Gözlerime yerleşen korkuyu saklamak adına monoton kapüşonunu iyice çekiştirdim."Buyurun."Korumalardan birisi karşımda durmuş beni süzüyordu. Kaşlarımı çatarak alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. "Biriyle karıştırdınız herhalde?"Sorum üzerine adam silkelenerek kendine geldi. "Kusura bakmayın, siz devam edin lütfen. İyi geceler."
"İyi geceler beyefendi." Adamın yanından uzaklaşarak hızlı adımlarla yürüdüm. Ucuz kurtulmuştum. Gerçekten ucundan kurtulmuştum. Bir daha gecenin bu saatinde kimsenin peşine takılmayacağım.Eve girdiğimde hızlı atan kalbimin üzerine elimi koydum.
O adamlar kimdi? Atlas'ın o adamlarla ne işi vardı? Beni fark ettiklerini düşünmüyordum. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Ama korumanın bakışları tuhaftı. Sanki beni tanıyor gibiydi. Beni tanıması mümkün değildi. Normal bir zamanda bile hiç yüz yüze geldiğimizi zannetmiyorum.
Üzerimdeki montu çıkararak, askıya astım. Uykunun ağır basmasıyla beraber yatmak üzere odama gittim. Biraz da olsa bugünün yorgunluğunu atmak ve her şeyi unutmak adına birkaç saatlik uyku kulağa mükemmel ötesi geliyordu.
...
Yalan söyleyen kişi hakkında tahminleriniz varsa alabilirim 😄
İzgi dedikleri konusunda haklı mı? Katılıyor musunuz?
Patron kim çıkar dersiniz? Amacı ne olabilir?
Atlas'ın gecenin bir yarısı buluştuğu adam? 😁
Bol bol yorumlarınızı bekliyor olacağım 🤓
Bir daha ki bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın 💃🏼💃🏼💃🏼
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top