I-) 21. Bölüm⚜️
Kalbin atmaya son verene dek, her şey mümkündür.
"Nasıl ya?"Kulaklarım duyduğu şeye inanamazken Atlas'a baktım. Gözlerini bilgisayara ekranından ayırmadan sadece Ekin'i dinliyordu. "İçeriye gireceğim."Atlas yanımızdan ayrılırken bilgisayarın ekranına eğildim. Gözlerim hararetle bir oraya bir buraya bakınıyordu. Sorgu odasında genç bir kız vardı. Sarı saçları, kahverengi gözleri ile oldukça sıradan ve masum gözüküyordu dışarıdan. Kendisi sadece bir saat kadar önce bir ihbar için polis merkezine gelmiş. Söyledikleri ise oldukça dikkat çekiciydi. Ama ters bir şeyler vardı. Emin olmak istercesine gözlerimi az önce yaptığım gibi ekranın her bir köşesinde bir kez daha gezdirdim. "İzgi Savcı?"
Başımı bilgisayardan kaldırarak bana seslenen Ekin'e çevirdim. Şu an odada o, ben ve bir polis memuru dışında kimse yoktu. Sessiz kalarak devam etmesini bekledim. "Kardeşimden uzak dur."Duyduğum şeyle dudaklarım 'o' şeklini aldı. Eğildiğim bilgisayardan uzaklaştım, kollarımı göğsümde bağladım. Gözlerimi kısarak Ekin'e dikkatle baktım. "Şu an gerçekten konuşulacak yer mi?"
Bana doğru bir adım attı. Dediklerimi umursamıyor gibiydi. "Ondan uzak dur, çevresinde dolanma."Kaşlarım çatılırken ona doğru eğildim. "Geri bas Komiser. Eğer beni görmeye tahammül edemiyorsan benim bulunduğum ortamlara girmemeni tavsiye ediyorum,"
Ona inatla bir adım daha yaklaştım. "Ha eğer ondan uzak dur diyorsan bana o çok zor be Komiser." Dediklerim umurunda bile olmadı. "Ben şaka yapmıyorum. O senin tanıdığın hiç kimseye benzemiyor." Başımı omzuma doğru yatırarak alayla ona baktım. Kafamda bir sürü soru işareti belirmeye başlamıştı ancak hiç birisini yüzüme yansıtmadım. Dudaklarımın arasından alaycıl bir gülüş döküldü.
"Gerçekten birilerinin uzaklaşmasını istiyorsan Komiser, yanlış kişiyle muhattap olduğunu söylemek zorundayım. "
Yüzüme taktığım gülümsemem ile yavaşça omzuna iki kere vurdum. Şu anda yaptığı şeyin ne yeri ne de zamanıydı. Gereksiz bir hamleydi. Onu arkamda öylece bırakarak odadan çıktım. Hemen yan kapıdan içeriye giriş yaptım. Atlas kızın karşısına oturmuş, ikiside sessizce duruyordu. Atlas'ın yanındaki sandalyeye oturarak bacak bacak üstüne attım. Dirseğimi masaya dayadım, çenemi avuç içime koyarak gözlerimi kıza diktim. Sarı saçları uzundu, bu uzun saçları her boynunu eğdiğinde yüzünün yarısını saklıyordu. Koyu kahve gözlerinin altında hafif kırmızılıklar bulunuyordu. Dudakları rengini koruyordu ancak dudaklarında yer yer çatlaklar vardı. Ellerini birbirine sıkıca geçirmişti. "Neyi bekliyoruz?"
Sorum üzerine Atlas'a döndüm. Ağırca arkasına yaslandı. Gözleri kızın üzerinde dolaşırken sorumu cevapladı. "Kendisinin konuşmasını bekliyorum."Başımı hafifçe sallayarak sessiz kaldım.
Aradan dakikalar geçti, ikimizde sessizce konuşmasını bekledik. Uyuşmuş olan elimi çenemin altından çektim. Aşağıya indirerek masanın altından hafifçe salladım. Yüzüm kendiliğinde buruşurken engel bile olamamıştım. Beklemekten sıkılmıştım. Uykum bile gelmişti. Adeta göz kapaklarım kapanmak için benimle savaşıyordu. En nihayetinde pes ettim. Sandalyeyi geriye itekledim odada yankılanan sesle sadece Atlas'ın dikkatini çekebilmiştim. "Gidiyorum ben,"Atlas da ayaklanmıştı. Kapıyı açmak için elimi uzattığı sırada duyduğum sesle durdum. "Gördüm, onu gördüm." Sırtım kadına doğru dönükken tek kaşım hayretle havalandı. Konuşması için bunun gerektiğini bilseydim kuşkusuz daha önce denerdim.
Havada kalan elimi yumruk yaparak indirdim. Yavaşça topuklarımın üzerinde arkama döndüm. Atlas ile göz göze gelmiştik. Kaşlarım havalanırken gözlerimi kaçırma hissiyle dolmuştum. Ve gözlerimi kaçırdım. Sola doğru bir adım atarak ondan kaçtım. Kız başını kaldırarak sarı saçlarının içerisinde ortaya çıkarttı. Gözleri dolmuştu. "Nerede gördün?"Gözlerini loş ışıkla kaplı odada gezdirdi. Hatırlamaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Daha yeni kalktığım sandalyeye oturdum geri. "Ben... benim evim yok. Geceleri parklarda, cami avlularında ya da bitmemiş inşaat binalarında kalıyorum. Geceleri bana ev sahipliği yapan yerler genellikle oralaradır. Bir gece... oldukça geç bir saatti. Peşime üç tane adam takılmıştı. Sokaklar ıssızdı, nereye gideceğimi bilmiyordum. Onlardan kaçarken boş, terk edilmiş bir binaya denk geldim. Hiç düşünmeden saptım,"
Sustu. Yutkunması üzerine masanın kenarısında bulunan açılmamış su şişesine uzandım. Şişenin kapağını açtıktan hemen sonra ona uzattım. Ona uzattığım şişeyi gülümseyerek aldı. "Teşekkür ederim." Sudan birkaç yudum aldı ve masanın üzerine bıraktı. "Binaya girdikten sonra koşmaya başladım. Beni bulmalarından korktum. Merdivenlere yöneldim, üst kata çıktım ve bir odaya saklandım. Bir süre orada durdum... ancak,"Susması ile yanımda oturan Atlas'a göz ucuyla baktım. Öne doğru eğildi, gözlerini kısarak kıza baktı. "Sonra ne oldu?"Kız başını kaldırdı ve Atlas'ın gözlerinin içerisine baktı. "Sonra... peşimden gelmediklerine emin oldum. Ses yoktu. Saklandığım odadan çıktım. O geceyi orada geçirmeye karar verdim. Dışarı çıkmaya korkmuştum. Yıkık dökük bir odaya geçtim bir kenara kıvrıldım. Uyumuştum, uykumun arasından bazı bağırış çağırış sesleri duydum. İrkilerek uyandım, beni bulduklarını sandım. Korkarak odadan çıktım. Sesler sadece birkaç oda öteden geliyordu. Sessizce o tarafa gittim. Kapı açıktı, bir adam... altı tane adam vardı. Bir adamı sandalyeye oturtmuşlardı."
Başını eğdiği ellerinden kaldırdı. Koyu kahve gözlerini yanımda oturan Atlas'a dikti. " 'Ilgaz'ı nasıl elinden kaçırırsın? Sana tonlarca para ödedik.' Dediler,"Gözlerim şaşkınlıkla açılırken yanımdaki Atlas'a baktım. Oldukça rahat duruyordu.
Ilgaz onların elinde miydi? Onların elinden kaçmış? O kimdi? Ilgaz kimdi? Sürekli adı geçiyordu, ama kendisi yoktu. Neyden saklanıyordu? Ve neden onunla ilgili her şey dönüp dolaşıp eninde sonunda benim önümde beliriyordu?Tekrardan kaldığı yerden devam etti. "Sonra bir diğeri belinden çıkarttığı silahla hiç düşünmeden sandalyedeki adamın kafasına sıktı. Gördüğüm şeylerden hemen sonra koşarak binayı terk ettim."
"Bu ne zaman oldu?"Sorum üzerine kız gözlerini Atlas'tan çekmişti. "Dün gece oldu. Sabaha kadar kendime gelmeye çalıştım. Anlatmak için hazır hissettiğimde ise ilk işim buraya gelmek oldu." Sertçe yutkunduktan sonra önünde bulunan su şişesini dudaklarına götürerek büyük bir yudum aldı. "O adamın bizimle alakası olduğunu sana düşündüren nedir?" Atlas'ın sorusuyla kadına dikkatle baktım. Gözlerini kaçırdı. "Ben buraya geldiğimde olayı anlattım. İki polis memuru aralarında konuşurken duydum."
Atlas arkasına yaslanırken önündeki boş kağıt ile kalemi ona uzattı. "Bize adresi yazabilir misin?"
Kadın bir süre sessizce önünde kağıda baktı. En sonunda kalemi eline alarak kağıda bir şeyler yazdı. Yazdığı kağıdı masanın üzerinde sürüyerek Atlas'a uzattı. "Ben... çıkabilir miyim?"
"Verdiğin ifadeyi imzaladıktan sonra çıkabilirsin."Atlas'ın ayaklanmasıyla bende hemen kalktım. Odadan çıktığımızda hala Atlas'ın peşindeydim. Bir şey demesini bekliyordum. Odasına girdiğinde hala sessizdi. Kapıyı kapatmak için arkasına döndüğünde beni fark etti ve irkilerek bir-iki adım geriledi. Ne yani beni fark etmemiş miydi?"İzgi? Arkamda ne yapıyorsun?"Şirince gülümseyerek gözlerimle elindeki kağıdı işaret ettim. "Adresi benimle paylaşmayacak mısınız Savcım?"Gözleri anlık olarak elindeki kağıda kaymıştı. Kağıdı elinin içerisine doğru kaydırarak iyice sakladı. Başını kaldırdığında gözlerine baktım. Kaçmadan. "Hayır."Aldığım olumsuz cevapla anında yüzümdeki gülümseme silindi, omuzlarım düştü. "Ama neden?"
Başını olumsuz anlamda salladı. Elindeki kağıdı ikiye katlayarak cebine koydu. Eliyle odanın kapısını gösterdi. "Hadi İzgi."Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken ellerim belime koydum. "Siz... daha demin beni kovdunuz mu?"Tek kaşı havalanmıştı. Bir elimi inanamazca kalbimin üzerine koydum. "Kalbimi kırdınız Savcım. Hem de çok kötü. Kınıyorum sizi. Ayıp." Dudakları alayla kıvrılmıştı. Bu halimden zevk mi alıyordu? "Hadi İzgi, hadi."Ellerini omuzlarıma koyarak beni zorla odadan çıkarttı. Ona doğdu döndüğüm sırada yüzüme kapatılan kapıyla şokla geriye doğru adımladım. Yazdım bunu Atlas Savcı! Yazdım bir kenara!
Odama girer girmez arkamdan sertçe kapıyı kapattım. Üzerimdeki siyah ceketi çıkartarak koltuğun üzerine fırlattım. Atlas Bey aceleyle evden çıkarttığı için ancak üzerime siyah bir tişört, pantolon ve bir ceket alabilmiştim. Neden tercihimi siyahtan yana kullandığımı bilmiyorum. O an sadece elime gelenleri almıştım. Kendi kafamın içerisindeki düşüncelere omuz silktim. Masanın yanına adımladım ve üzerindeki kalemliği aldım. İçerisindeki bütün kalemleri masanın üzerine çıkarttım. Boş kalemliğin içerisinde bana el sallayan metal küçük anahtarı aldım. Bacaklarımı kırarak çekmecenin önünde çöktüm ve elimdeki anahtarı deliğine sokarak çevirdim. Çekmecenin içerisinde, dosyaların üzerinde bulunan silahı aldım ve geri kilitledim. Silahı belime yerleştirme işleminden sonra aldığım anahtarı geri kalemliğim içerisine koyarak kalemleri yerleştirdim.
Odanın sonunda bulunan büyük camın önüne adımladım. Perdeyi araladığım anda gördüğüm tanıdık bir sırtla gözlerim irileşti. Gidiyordu. O adrese gidiyordu. Ama bensiz gidemezdi, buna izin veremezdim. Eğer bu işte ortaksak her şeyi beraber halletmemiz gerekiyor. Hızla camın önünden ayrılarak odadan çıktım. Koşarak binadan çıktığım anda araba hareket etmişti. Hızla önüne atlayarak ellerimi iki yana açtım. Şu an dışarıda olmam veya etrafta kimin olduğu zerre umurumda değildi. Aramızda birkaç metre kaldığında Atlas sertçe frene basarak arabayı durdurdu. Arabanın içerisindeki Atlas şaşkınlıkla camı açarak başını çıkarttı.
"İzgi! Delirdin mi sen? Çekil arabanın önünden!"Sinirle ellerimi belime koydum. "Beni kandırdın!"
"Seni kandırmadım! Çekil arabanın önünden!"Gülümseyerek başımı omzuma doğru yatırdım. Sola doğru büyük bir adım atarak önünden çekilmiştim. Koşarak arabaya ilerledim. Onun hiç tahmin etmeyeceği şeyi gerçekleştirdim. Tam araba yeniden hareket etmek üzereyken kapıyı açtığım gibi kendimi içeriye attım. Arabanın aniden durmasıyla cama doğru savrulurken elimle kapıya sıkıca tutundum ve son anda kafamı çarpmaktan kurutulmuştum. "Manyak mısın sen?"Yüzümün önden düşen saçlarımı sırıtarak geriye attım. "En az senin kadar."Arkama yaslanarak emniyet kemerimi taktım. Hala bana şaşkınca bakmakta olan Atlas'a döndüm. "Ne duruyorsun? Devam etsene?"Gözlerini arabanın tavanına dikti.
"Ya sabır! Allah'ım bana sabır ver!"
"Amin."
...
Araba yıkık dökük bir binanın önünde durduğunda indim. Kapıyı yavaşça arkamdan kapatırken belimdeki silahı çıkarttım. Etraf çok sessizdi, aynı zamanda ıssız. Bu binanın az ötesinde aynı bunun gibi yıkık bir bina bulunuyordu. Etrafımda döndüm. Onun dışında çevrede başka bir şey yoktu. Ot, taş doluydu. Atlas önde ben arkada binaya giriş yaptık. Girer girmez arkamdan gıcırdayarak kapanan kapıyla korkuyla arkama döndüm. Kapı yavaşça kapandı ve en sonunda sert bir şekilde vurdu. Kaşlarım çatılırken Atlas'ın seslenmesiyle önüme dönmek zorunda kaldım.
Atlas bütün odaları tek tek dolaşıyordu. Ben ise olduğum yerde durarak etrafı kontrol ediyordum. Girdiğimiz bina büyüktü, fazlasıyla. Etrafta bazı taş parçaları, anlamdıramadığım birkaç çöp bulunuyordu. İçeride en çok dikkat çeken şey ise küf kokusu olabilirdi. Burnumun direğini sızlatmıştı. Atlas girdiği son odadan da çıktığında ona baktım. "Bu odalarda bir şey yok, bir de üst kata bakalım."
Başımı olumlu anlamda sallayarak ona uydum. Dikkatli adımlarla merdivenleri çıktık. Merdivenleri tırmanırken düşmemek için ayrı bir çaba sarf etmiştim. Resmen merdivenler dökülüyordu. Her an yıkılacakmış gibiydi.
Çıktığımız katta aynı alt kat gibiydi. Sıra sıra birçok oda bulunuyordu. Atlas'ın girdiği odaya bende girdim. Girdiğim anda burnuma dolan iğrenç kokuyla yüzümü buruşturdum. Çok kötü kokuyordu. Atlas az ilerimde bir poşeti kaldırdığında hızla birkaç adım gerilemişti. Onun iri bedeninden dolayı gördüğü şeyi ben görememiştim. Yanına doğru attığım her adımda koku artıyordu. En sonunda dayanamayarak nefesimi tuttum. Yanına vardığımda baktığı şeye baktım.
İrkilerek geriye kaçtım. Kokunun kaynağı buydu. Ceset. Yüzü mosmordu. Oldukça kötüydü. Birkaç sinek etrafında uçuşuyordu. İğrençti.
Midemden boğazıma doğru yükselen şeyle büyük adımlarla geriledim. Çok kötüydü. Felaketti. Berbattı. Gözlerimi kapatarak başını iki yana salladım. Hayır, hayır. Bir şey görmedin İzgi. Nefes almak istiyordum, alamıyordum. Hızlı adımlarla odadan çıktım. Ellerimi dizlerime koyarak öne doğru eğildim ve derin nefesler almaya başladım. Küf kokusu umurumda bile değildi. Şu an sadece nefes alamaya çalışıyordum. Omzuma değen büyük elle gözlerimi araladım. "İyi misin?"
Ela gözlerine karşı gülümsedim. "Daha kötülerini de görmüştüm. Sadece... beklenmedik olunca biraz kötü oldum."
Tebessüm ederek omzumu sıvazladı. Doğrularak silahımı daha sıkı kavradım. "Hadi bir an önce işimizi bitirip çıkalım buradan."
Birkaç odayı da aynı şekilde boş boş gezmiştik. Buraya boşuna gelmiştik. Elime ceset dışında başka bir şey geçmemişti.
"Bir şey yok burada, artık çıkalım."Başımı olumlu anlamda sallayarak Atlas'a katıldığımı gösterdim. Girdiğimiz odadan çıktığımız sırada üst kattan gelen devrilme sesiyle ikimizde durduk. Anında bakışlarımız kesişti. Ela gözleri şüpheyle kısılırken aynı devrilme sesi tekrardan duyuldu. Atlas merdivenlere yöneldiği sırada elinden tutarak onu durdurdum. "Atlas," Fısıltıyla ona yaklaştım. "Önce polis ekiplerini bekleyelim. Bizi neyin karşılayacağını bilemeyiz."
"Sen burada kal."
"Burada kalmayacağımı ikimizde biliyoruz."Gözlerini devirirken merdivenlere yöneldi. Elim yanıma düşerken peşine takıldım. Merdivenlerin bitişinde bizi büyük bir hol karşılamıştı. "Bizde sizi bekliyorduk hoş geldiniz." Bize bir tuzak kurulmuştu ve biz de o tuzağa koşarak gitmiştik.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top