I-) 20. Bölüm⚜️
Ağlamak çok büyük bir nimet. Ağlayamamak çok zor...
Durmadan art arda çalmaya başlayan kapıyla birlikte kapalı gözlerimi aralamak zorunda kalmıştım. Yattığım yerde bir sağa bir sola döndüm. Kalkmak istemiyordum. Homurdanarak doğrulmak zorunda kaldım.
Üzerimdeki örtüyü omuzlarıma alarak yattığım koltuktan kalktım. Ayaklarımı sürüye sürüye kapıya ulaştım.
Kapıyı açtığım anda karşımda beliren iki polis memurundan birisi halimi görünce suçlulukla gözlerini kaçırdı. "Kusura bakmayı Savcım uyandırdık,"Yumruk yaptığım elimle yarı açık gözümü ovaladım.
"Atlas Savcının ifade vermesi gerekiyor. Size ulaşamadık, bir şey olduğu düşüncesiyle gelmiştik."Gözlerimi açık tutmaya çalışırken başımı olumlu anlamda salladım. "Kendisi uyuyor olmalı. Uyanınca söylerim ben, buraya kadar zahmet etmişsiniz."
"Estağfurullah Savcım."
"Teşekkürler, kolay gelsin arkadaşlar."
"İyi günler Savcım." Son kez baktıktan sonra arkalarını dönerek merdivenlere yöneldiler. Arkalarından kapıyı kapattım. Gözümün önüne düşen saç tutamına doğru üfledim. Saç tutamı gözümün önünden çekilince kocaman gülümsedim.
Omuzlarımdaki örtüye sımsıkı sarılarak Atlas'ın yattığı odaya ilerledim. Kapalı kapıyı görünce gözlerimi devirdim. Bu yüzden kapı sesine uyanmamış olmalıydı. İlk önce kapıyı tıklattım. Ses gelmeyince de yavaşça kapıyı açarak içeriye başımı uzattım. Atlas başını yastıklarım arasına gömmüş, yüz üstü bir şekilde uyuyordu. Yüzünü yastıkların arasına gömdüğünden dolayı göremiyordum.
Homurdanarak odaya girdim. Komidinin üzerinde duran telefonumu fark edince ilk önce ona yöneldim. Elime alarak ekrana bakındım. Rüya'dan ve birkaç polis memuru arkadaştan cevapsız çağrılar vardı. Onları es geçerek ekranı kapattım ve telefonu aldığım o yere geri bıraktım. Omuzlarımdaki örtüyü indirdim. Dörde katlamaya çalışırken dolabın önüne geçtim. En sonunda becererek katlayabilmiştim. Dolabın kapağını sessizce açarak örtüyü yerine bıraktım ve yine aynı sessizlikle kapadım.
Parmak uçlarımda yatağa yaklaştım. Bir dizimi kırarak yatağın üzerine çıktım. Atlas'ın kolunun altındaki yastığın ucundan kavrayarak kendime doğru çektim. Ancak ne olduğunu bile anlamadığım bir şekilde kendimi sırt üstü yatakta yatar biz vaziyette buldum. Atlas yarı açık gözleriyle yüzüme bakarken yavaşça boynuma doladığı parmaklarını gevşetti. Gözlerim şokla irileşmişti. Üzerimden kalkarken gözlerine suçluluk ifadesi yer edinmişti.
"Ben... özür dilerim İzgi. Senin olduğunu bilemedim."Bana sırtını dönerek yatağın kenarına oturdu. Yattığım yerden doğrularak yanına gittim ve oturdum. Elimi omzuna koyduğum anda başını kaldırdı ve göz göze geldik. "Özür dileme. Asıl ben özür dilerim. Öylece sessizce yaklaşmam hataydı."
Bir şey demeden sadece yüzüme bakıyordu. Tam o anda yüzüme yediğim yastık darbesiyle sırt üstü yatağa doğru düştüm. Gözlerimi kırpıştırarak tavana bakındım. O bana yastıkla vurmuş muydu? Doğrularken arkasındaki yastığı aldım. "Sen bana vurdun mu?" İnanamazcasına baktım yüzüne. Hınzırca sırıtırken yastığı ortaya çıkardım ve sert olmayacak bir şekilde ona vurdum. Yüzündeki yaralara dikkat etmeye çalışıyordum bir yandan da.
En son kafama yediğim yastık darbesiyle durdum. Gülüşlerimin arasından nefes almaya çalışırken yüzümün önüne düşme saçları kulağımın arkasına sıkıştırdım.
Elimdeki yastığı arkama atarak sırtüstü yattım. "Biliyor musun biz annemle her perşembe günü kek yapardık. Sonra da salonda hep beraber toplanır o keki yer ve sohbet ederdik."Gözlerimi tavandan çekerek yanıma yatan Atlas'a baktım. Ela gözleri sessizce yüzümde geziniyordu. Neden bundan bahsettiğimi bilmiyordum. Bir anda dilimden dökülüvermişti. "Her neyse... bundan bahsetmemeliydim."
Yataktan inerek direkt olarak odadan çıktım. Banyoya girerek elimi yüzümü yıkadım ve ardından mutfağa geçerek elime gelen kahvaltılıkları masaya dizdim. Dolaptan çıkardığım meyvesularını bardaklara doldururken sandalye sesini duydum.
Bardakları elime alarak masaya döndüm. Birisini Atlas'ın önüne bıraktım diğerini de kendi önüme. Sessizce sofraya oturarak bir şeyler yemeye koyuldum. Ağzımdaki zeytini çiğnerken gözlerimi Atlas'a çevirdim. Ağzındaki lokmasını ağır ağır çiğniyor, gözlerini peynir tabağından ayırmıyordu.
"Çok düşüncelisiniz?"Gözleri anında bana doğru çevirildi. Omuz silkti. Tek kaşım merakla havalanmıştı. Uyandığından beri sürekli bir şeyler düşünüyordu. Ona her baktığımda bir yerlere dalmış bir şekilde görüyordum. Keşke kafasının içerisinde dönen şeyleri okuyabilseydim.
Oturduğum koltukta ayaklarımı sallarken sayfayı çevirdim. Sıkıntıyla oflayarak duvardaki saate baktım. Daha henüz öğle bile olmamıştı. Elimdeki kitabı kapatarak yan tarafımdaki boşluğa koydum. Gözlerimi salonda gezdirdim. Bir eksiklik vardı. Kaşlarım kendiliğinden çatılırken mutfaktan gelen sesle eksik olan şeyin farkına vardım. Atlas yoktu!
Koltuktan kalktığım gibi soluğu mutfakta aldım. Kapıdan girer girmez gözlerimin çakıştığı ela gözlere endişeyle baktım.
"Ne oldu? Bir yerine bir şey mi oldu?"
Koşar adımlarla yanına gittim ellerini tutarak havaya kaldırdım ve bakındım. İkisinde de ne bir kesik ne de kan vardı. Rahat bir nefes verirken başımı kaldırdım ve yüzüne baktım.Alık alık yüzüme bakınıyordu. Yanaklarıma hücum eden sıcaklıkla anında gözlerimi kaçırdım. "Ben... şey," Ne diyeceğimi bilemezken gözlerimi mutfakta anlamsızca dolaştırıyordum.
"Korkuttum mu seni?"
Gözlerim sanki konuşmasını bekliyormuş gibi anında onu bulmuştu. Hafifçe başını bana doğru eğmiş, sorusuna cevap bekliyordu. Yutkunarak başımı olumsuz anlamda salladım. "Yok,"Önünde durduğumuz tezgahın önünden çekildi. O an ne yapmaya çalıştığını gördüm. "Ben sadece kek yapmaya çalışıyordum."Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken kalbim tekledi.
Elini ensesine atarak utançla kaşıdı. "Yanlış mı yaptım?" Gözlerim üstü hafif yanık olan kekte takılı kalmıştı. Yutkunamamıştım. Kalp atışlarım zirvedeyken nefes almayı unutmuştum. Kalbim göğüs kafesimden fırlayacak gibiydi. İçimdeki duyguları tarif edemiyordum. Hangi kelimeleri kullanmam gerekirdi? Kelimeler duygularımı ifade etmeme yeter miydi? Buğulu gözlerimi Atlas'a çevirdiğimde afalladığını gördüm. Bana doğru büyük bir adım attı. Eli çenemin altından kendine yer edinirken başımı yukarıya doğru kaldırdı ve gördüğü şeye emin olmak istercesine baktı gözlerimin içerisine. "İzgi? Yanlış bir şey mi söyledim? Farkında olmadan-"Cümlesini tamamlamasına izin vermeyen şey, kollarımdı. Kollarımı geniş omzuna dolamış, başımı boynuna gömmüştüm.
Gözlerimi sımsıkı yumarak akmak isteyen gözyaşlarıma engel oldum. Büyük elleri belime dolanırken sessizdi. Belki de benim bir şeyler söylememi bekliyordu?
Burnumu çekerek kollarımı çözdüm. Aramızdaki sessizlikten kurtulmak adına güldüm. Elimi yumruk yaparak hafifçe omzuna vurdum. "Birileri beni mi düşünmüş?"Yüz ifadesi yavaş yavaş yumuşamaya başlamıştı. Düşen omuzları rahatladığını gösteriyordu. Bir elimi dudaklarımın kenarına duvar örerken keke doğru eğildim. "Aşçımız duymasın ama azıcık yanmışsın. Umarım tadın güzeldir. Bugün planımda zehirlenmek yok."
Arkamdan gelen öksürük sesiyle hınzırca gülümseyerek ona döndüm. Alayla tek kaşı havalanmış, bir keke bir de bana bakıyordu. "Şimdi de cansız varlıklarla mı konuşmaya başladın? Hepten kafayı mı sıyırtıyorsun?"
Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken kollarımı göğsümde bağladım ve dudak büzdüm. "Aşk olsun Savcım! Bana deli muamelesi de yaptınız ya helal olsun ya!"
O kısık seste gülerken benimde dudaklarım gülümsemeyle kıvrılmıştı. En üst çekmeceyi açarak bir bıçak çıkarttı. Dikkat ederek bıçakla keki dilimlemeye koyuldu. Ona yardım etmek amacıyla bende bizim için iki tane tabak çıkarttım. Atlas dilimlerini kekleri tabaklara koyduktan sonra yanlarına birer çatal koydu. Hazırladığı tabaklardan bir tanesini alarak zaman kaybetmeden masaya oturdum.
Ağzımdan akan sularla çatalımı keke batırdım. Ağzıma götürmek üzere harekete geçtiğim sırada işittiğim zil sesiyle elim havada kalmıştı. Memnuniyetsiz bir tavırla yüzümü buruşturdum. Elimdeki çatalı tabağın içerisine bırakarak ayaklandım.
"Sen dur ben bakarım İzgi."Atlas benden önce mutfaktan çıkarken peşine takıldım.
Atlas kapıyı açtığı anda tanıdık bir yüzle karşılaşmıştım. Yüzüme kocaman bir gülümseme yer edinirken koşar adımlarla Atlas'ın yanından geçtim. "Hoş geldin!"
Kollarımı açarak sonuca bedenine doladım ve doya doya sarıldım. "Hoş buldum deli kız!"
Gülerek Esra abladan ayrıldım. Gözleri arkamda bir noktaya takılmıştı. Geriye adımlayarak Atlas'ın yanına geçtim.
"Girsene,"Yüzündeki gülümsesin korumaya devam ederek ayakkabılarını çıkarttı ve eve adımını attı. Ona ayakkabılıktan verdiğim terlikleri ayağına geçirirken gözlerini Atlas'tan ayırmıyordu. "Birisine benziyorsun?"
Esra abladan duymayı beklemediğim cümle ile Atlas'a döndüm. Yüz ifadesi hafiften afallar gibi olurken anında toparladı.
"İnsan insana benzer."Esra ablanın tek kaşı havalanırken daha fazla sorgulamadı. Yanımızdan geçerek salona ilerledi. Atlas ona baktığımı fark edince omuz silkti. "Birisine benzetmiş olabilir."Aramızda başka bir diyalog geçmedi. İkimizde sessizce salona geçtik. Ben Esra ablanın yanına otururken Atlas karşımızda ki koltuğa oturmayı tercih etmişti. Esra abla ellerimi ellerinin arasın alırken her zamanki gibi sıcacık gülümsemesiyle bana bakıyordu.
"Çok özlemişim seni İzgi."
"Bende seni çok özlemişim Esra abla."
Yüzündeki gülümsemesini bozmadan Atlas'a döndü. "Geçmiş olsun, umarım ciddi bir şey değildir." Atlas hafifçe başını salladı.
"Sağ olun, birkaç küçük yara ciddi değiller."
Esra abla bütün dikkatiyle Atlas'ın yüzünü incelerken yalandan öksürerek araya girme ihtiyacı duydum. "Bizde yenice kek yapmıştık, daha doğrusu Atlas yapmıştı. Onları getiriyim de hep beraber güzel güzel yiyelim."Esra abla dediğimi başıyla onaylarken salondan çıktım.
İçeride oturan ikilinin arasındaki gerginliği hissetmiştim. Sebebini hiçbir şekilde anlayamamıştım. Aceleci hareketlerle hazırladığım tabakları tepsiye yerleştirdim. Salonun kapısına geldiğimde durdum.
"Demek adın Atlas?"Esra ablanın ima dolu sesine karşı kaşlarımı çattım. "Evet,"
"Tanıdım seni,"Esra ablanın cümlesiyle gözlerim irileşirken salona girmekten vazgeçmiştim. İki kişinin arasında geçen konuşmayı dinlemek saygısızcaydı, farkındaydım. Ancak buna kendimi mecbur hissediyordum.
"Sen benden yardım isteyen o Gençsin. Yıllar sonra seni burada, İzgi'nin evinde, görmeyi beklemiyordum. Yıllar geçsede gözlerin aynı bakıyor Genç. Aynı o zamanki gibi nefret dolu, soğuk ve kinli. Aradığını buldun mu?"
Elimdeki tepsiyi sıkı sıkı kavrarken geriye doğru bir adım attım. "Emin değilim."
"Bulacaksın. Benden sana abla tavsiyesi Genç; etrafına iyi bak. Kimin peşinde olduğunu biliyorum. Eğer onu üzersen seninle çok ters düşeriz."Aralarında geçen hiçbir şeyi anlayamıyordum. Onlar tanışıyorlardı. Hemde uzun zamandır.
"Emin olun, onu ne kendimin ne de bir başkasının üzmesine izin vermeyeceğim. Sadece..."
"Korkuyorsun,"Korku? Atlas neyden korkuyordu? Saklandığım yerde çatlamak üzereydim. Hiçbir şey anlayamıyordum. Ne hakkında konuşuyorlardı? Kimden bahsediyorlardı?"Evet, korkuyorum. Kaybetmekten korkuyorum."İkiside sessizleşirken artık ortaya çıkma vakti geldiğini düşündüm. Daha fazla burada saklanmaya devam edersem dikkat çekeceğime emindim. Sonuçta bir tabak hazırlamak bu kadar uzun sürmez. Salona giriş yaptığım anda iki çift gözde üzerime çevirilmişti. Onlara karşı kendimi gülümsemek zorunda hissediyordum.
Şüphe çekmeyecek şekilde davranmaya çalışırken Esra ablaya ardından da Atlas'a tabaklarını verdikten sonra Esra ablanın yanına oturdum. "Siz nereden tanışıyorsunuz?"Esra ablanın sorusu üzerine Atlas'a kısa bir bakış attım. "Adliyeden,"
Esra abla başını sallayarak kekine çatalı batırdı. Elimdeki çatalı keke batırdım ve hızla ağzıma atarak çiğnemeye koyuldum. Ağzıma yayılan tatla birlikte gülümsedim. Gerçekten güzeldi. Acemi birisine göre ise harikaydı.Elimdeki çatalı tabağa bırakıp Atlas'a döndüm. Anında hissetmiş olacak ki gözlerimiz buluştu. Baş parmağımı havaya kaldırarak memnuniyetimi dile getirdim. Yüzüne yayılan gülümsemesi ile gözlerim parladı. "Ellerine sağlık Atlas,"
Atlas yanımda oturan Esra ablaya döndü.
"Afiyet olsun."Esra abla ile biraz daha oturup sohbet etmiştik. Daha sonrasında kendisinin bu civarlarda işi olduğunu söyleyerek gitmişti. Esra abla gittikten sonra geri salona dönmüş boş boş oturuyordum. Kollarımı göğsümde bağlayarak ayaklarımı boşlukta sallamaya başladım.
Atlas salona giriş yaptığında gözlerimi ona çevirildi. Yüksek seste ofladım. Gözleri kısa çok kısa bir an yüzüme değdi. Sonrasında karşımdaki koltuğa oturarak cebinden telefonunu çıkardı. Bana bakmaması sinirimi bozmuştu. Bir kez daha yüksek sesle ofladım. Kaşları havalanırken başını bile kaldırmaya tenezzül etmedi. Sinirle yanımdaki yastığı alarak ona fırlattım. Ancak yastık ona ulaşamadan yere çakıldı. Az ilerime düşen yastığa şaşkınlıkla bakakaldım. Kulaklarıma ulaşan kahkaha ile yerine dibine girmek istedim. Rezil olmuştum!
Gözlerimi yavaşça yastıktan kaldırarak kahkahanın sahibine çevirdim. Gözleri telefondaydı. Bana bakmıyordu. Ne yani? Attığım pardon atamadığım yastığıma gülmüyor muydu yani? Bu daha çok sinirimi bozmuştu. Daha deminki yaşanan utanç verici atışımı umursamadan bu seferde öbür tarafımdaki yastığı kaptım. Ama bunu daha sert bir şekilde atmıştım.
Büyük bir beklentiyle yastığın Atlas'ın yüzüne çarpmasını beklerken, o beklenmedik bir şey yaptı ve yastığı havada kaptı. Elimi sinirle dizime vurdum. Ancak acıyan avuç içim ve dizimle birlikte inledim.
O sırada yüzüme yediğim yastık darbesiyle kafam geriye doğru düşerken ağlamamak için dişlerimi birbirine bastırdım. Ben neyle sınanıyordum böyle?
Kafamın üstündeki yastığı alarak sertçe sıktım. Yastığı ona fırlatmak için havaya kaldırdığım esnada çalan telefonla elim havada kaldı.
"Efendim Ekin?" Konuştuğu kişini Ekin olduğunu duyunca umursamadım ve benden beklemediği şeyi yaptım; yastığı suratına fırlattım.
Yastık başarıyla yüzüne çarparken sessizce inledi. Zaferle kocaman sırıttım.
"Tamam, geliyoruz hemen."Duyduğum cümleyle gözlerimi devirdim. Telefonunu kapatarak ayaklandığı sırada bıkkınca ayağa kalktım. "Bir kere de sakin bir gün geçirelim arkadaş! Bu ne böyle? Her gün bir aksiyon bir olay? Bir kere bende insanım! Azıcık dinlenmek istiyorum!"
"Çok konuşma takıl peşime."
Atlas arkasını dönerek salondan çıkarken olduğum yerde durdum. Ellerimi belime yerleştirdim, yüzümü buruşturarak onu taklit ettim. "Çok konoşmo tokol poşomo."
"Duyuyorum seni!"
"Duyarsan duy be!"
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top