I-) 18. Bölüm⚜️

Ne kazandım ne de kaybettim...

Kapıyı açtım ve o an karşımda beliren yaralı adamla birlikte dünya durdu. O buradaydı. İki haftanın ardından sapasağlam karşımdaydı. Bir eli yumruk halinden kapının pervazına yaslanmış halde ayakta kalabilmek için kendisine destek oluştururken diğer eli boşlukta sallanıyordu. Gözleri o kadar kısık o kadara baygındı ki gözlerinin elasını seçemiyorum. Neredeyse yüzünün tamamı kandı. "Atlas?" Dudaklarımın arasından çıkan ilk kelime ne olmalıydı bilmiyorum ama şaşkınlığımla verdiğim ilk tepkim bu olmuştu. Dudaklarının arasından bir mırıltı işittim ancak o kadar kısıktı ki ne olduğunu anlayamadı. Bir anda kapı pervazına yaslı olan eli kaydı yorgun bedeni gözlerimin önünde yere yığıldı.

Gözlerim hala gördüğü şeye inanamazken beynimin verdiği komutla birlikte hızla öne doğru atıldım. Yerde yatan bedeninin yanına çöktüm. Titremeye başlayan ellerimi boynuna götürdüm ve nabzına bakmak için çaba verdim. Parmak uçlarıma çarpan nabızla birlikte rahatlıkla omuzlarım düştü. Aldığım bütün ilk yardım müdahaleleri anında aklımdan buhar olup uçmuştu sanki. Ne yapmam gerektiğini hatırlayamıyordum. Bununla beraber iyice paniğe kapıldım. Ellerimin titremesi şiddetlenirken bacaklarım da onu saran titremeye sarsılmaya başladı.

Arkamdaki duvardan destek alarak ayağa kalktım, dizlerim titriyordu. Şoktaydım hala. Daha birkaç saniye öncesinde onun ölümünü kabullenmemek için çaba verirken şimdi gerçekten karşımdaydı. Buradaydı. Ona doğru eğildim ve bütün gücümü kullanarak oturur pozisyona getirdim. Tam geriye doğru, sırt üstü, düşmek üzereyken hızla arkasına geçtim. Sırtı bacaklarıma çarparken son anda düşmekten kurtulmuştu. Ellerimi koltuk altlarına yerleştirerek içeriye doğru sürüklemeye başladım. Elimden gelen tek şey buydu. Onu salona kadar götürdükten sonra zorla koltuğa yatırmayı başarabilmiştim. Gözlerimi kanlı yüzünden ayıramazken titreyen ellerimle cebimdeki telefonumu çıkarttım. Rehbere girerek Hande'nin ismine tıkladım. Telefonu kulağıma yaslarken boşta olan elimle koltuğa tutundum. Dizlerimin titremesi azalmıyordu.

Telefonu kulağıma dayandığımda titreyen ellerim yüzünden telefon kulağımdaki küpeye çarparak değişik bir ses çıkartmıştı. Birkaç kere çalan telefonun sonunda Hande'nin açmayacağı düşünerek omuzlarımı düşürdüm. Açmamakta haklıydı. Son zamanlarda bütün nefretimi ve sinirimi dışarıya vuruyordum. Tam telefonu kulağımdan indirdiğim sırada kulaklarıma ulaşan sesle hızla geri dayadım.
"Eğer özür dilemek için aradıysan çok meşgulüm." Gözlerim anlık olarak koltuğumda yatan Atlas'a kaydı. "Atlas burada." Tek bir cümle, iki kelime ama gerçek. O gerçekten buradaydı, koltuğumdaydı.

Telefonun öbür tarafından yükselen çığlık ve devrilme sesleriyle yüzümü buruşturdum. Bunu tahmin etmeli ve telefonu kulağımdan uzaklaştırmalıydım. "Nerede dedin?"Sıkıntılı bir nefes verirken koltuğun üzerinde baygın bir şekilde yatan Atlas'a doğru adımladım.
"Şu anda salonumdaki koltukta baygın bir şekilde yatıyor. Elini çabuk tutup buraya gelsen iyi edersin."Telefonu yüzüne kapatarak geri cebime koydum. Atlas'ın bulunduğu koltuğun yanında diz çöktüm. Titreyen ellerimi yüzüne götürdüm. Sağ kaşının ve dudağının sol alt kısmı patlamış gözüküyordu. Sağ elmacık kemiğinde uzunca bir çizik, sol elmacık kemiğinde ise boylu boyunca bir morluk bulunuyordu. Burnunun üzerinde ise kendini belli eden kesikle gözlerimi sıkıca yumdum. Elimi yüzünden çekerek yanından kalktım. Hızlı adımlarla banyoya gittim. Bulduğum küçük bir kovaya biraz su doldurdum. Elime temiz gazlı bezler de alarak geri yanıma döndüm. Hande gelesiye kadar en azından bunları yapabilirdim.

Tekrardan salona döndüğümde koltuğun yanında diz çöktüm. Elimdeki su dolu kovayı ve gazlı bezleri önüme koydum. Uzun gazlı bezlerden birisini aldım. Ortadan ikiye tutarak boyunu biraz daha kısaltırken kare olacak şekilde katladım. Suyun içerine daldırdım ve geri çıkartarak sıktım. Islak olan gazlı bezi dikkat ederek ilk önce kaşının üzerindeki yaraya götürdüm. Kurumuş olan kan gazlı beze bulanırken yavaş yavaş teninden arınıyordu. Ellerim titremeye devam ederken zoru zoruna ilk yarasını temizlemiştim. Elimdeki gazlı bezi bir kenara bırakırken diğer temiz gazlı bezi aldım bu seferde. Diğer gazlı beze yaptığım gibi bunu da ilk önce suya batırdım. Güzelce sıktıktan sonra dudağındaki yatayı temizlemeye koyuldum.

Yaralarını temizledikçe ben rahatlıyordum. Yaralarını gördükçe ise benim canım yanıyordu. İki haftadır onların elindeydi. İki haftadır türlü şeylere katlandığı yüzündeki yaralar sayesinde ortadaydı. O an bir kez daha kendimi suçlu hissettim. Omuzlarım suçluluğumun verdiği ağırlıkla çöktü, sırtım kamburlaştı. Benim suçumdu. Benim onu bir şekilde engellemem gerekirdi. Son yarasını da temizledikten sonra yüzü ortaya çıktmıştı. Elimdeki kanla kaplı gazlı bezi de diğerlerinin yanına bırakırken derin bir nefes aldım. Göğsümün tam üzerinde bir ağırlık vardı. Bir yük vardı orada. Sanki bir öküz oturmuştu ve kalkmaya niyetli gibi de değildi.

Titremesi dinmeyen ellerimi eline indirdim. Bileğinde iz vardı. İp izleri. İplerin çizgi çizgi izleri çıkmış, sıkıldığından dolayı morarmıştı. Gözümden bir damla yaş izinsiz akıp eline düşerken gözlerimi tavana kaldırdım. Bunları hak etmiyordu. Bu tarz bir şeyi hiç kimse hak etmezdi. Elini bıraktım. Ayağa kalktım. O gün üzerine giydiği beyaz gömleği hala üzerindeydi. O günden tek farkı ise üzeri kendi kanıyla kaplıydı. Kontrollü tutmaya çalıştığım parmaklarımla gömleğinin düğmelerini tek tek açtım.
Bir yerini acıtmamaya dikkat ederek üzerinden sıyırdım. Görmek istemeyeceğim o gömleği gazlı bezlerin olduğu tarafa fırlattım.
"İzgi?"Atlas'ın dudaklarının arasından çıkan ismimle durakladım. Hızla yerde yanına çöktüm. Varlığımı belli etmek için elini tuttum.
"Atlas? Buradayım, bak. Kurtuldun."Gözlerini kapalı tutmaya devam ederken başını hafifçe salladı ve sertçe yutkundu. "Buradasın."

Görmeyeceğini bile bile başımı salladım. "Buradayım." Elini hafifçe sıktım. "Hayal değilsin."Dudaklarımı sertçe birbirine bastırdım. Başı omzuna doğru düşmesiyle birlikte tekrardan bilincini kaybetmişti. Omuzlarım düşerken sırtım kamburlaştı. Ellerimin arasında bulunan büyük eline  dalgınca takılı kaldı gözlerim. O anda evin içersinde yankılanan zil sesiyle korkuyla sıçradım yerimde. Hızla bulunduğum yerden kalkarak koşar adımlarla kapıya gittim. Kapıyı açar açmaz içeriye giren Hande ve Ekin yüzüme bile bakmadan direkt olarak salona geçmişlerdi. Onlara hiçbir şekilde tepki bile vermezken kapıyı kapatarak arkalarından salona girdim.

Salona girdiğimde Hande çoktan yanında getirdiği çantasındaki malzemeleri çıkartmış ve işe koyulmuştu. Ekin ise Atlas'ın yattığı koltuğun yanında diz çökmüş bütün dikkatiyle Hande'yi izliyordu. Korku ve tedirginle harmanlanmış olan yüzü Hande'nin bütün hareketlerini ezberleyecek kadar dikkatliydi. Kolları göğsümde bağladım, omzumu kapının pervazına yasladım ve onları izlemeye koyuldum. Aradan çok geçmemişti. Hande ayağa kalktı. Onunla birlikte Ekin'de ayaklandı. "Ne oldu? Önemli bir şeyi var mıymış?"
Hande gözlerini üzerimde kısa bir an gezdirdikten sonra yanında onu soru yağmuruna tutan Ekin'e döndü.
"Bünyesi zayıf düşmüş. Yüzündeki yaralara gereken tedaviyi uyguladım. Vücudunun başka bir yerinde ise bir darbe izine rastlamadım. Ama uyanır uyanmaz hastaneye gidip daha dikkatli incelenmesi iyi olur."

Ekin rahatlayarak omuzlarını düşürdü. "Teşekkürler."Hande mahcupça gülümsedi. "Görevim."Yanlarıma gittim ve ikisinin arasına girdim. "İşiniz bittiğine göre artık evimden gidebilirsiniz."İkisininde kollarına girerek yürüdüm. Ancak onların hala sabit durmasıyla attığım adım boşa çıkmıştı. İkisinde sert bakışları yüzümü bulurken gözlerimi devirdim. "Burada bulunmanız bir şey katmaz. O uyanınca yalnız konuşmalıyız. Onunla yalnız kalmam gerekiyor. Çağırdım sizi, geldiniz. Bunun için sizlere teşekkür de ederim ancak beni anlamanız gerekiyor."Yalvaran gözlerle bir Hande'ye bir de Ekin'e baktım. Hande'nin yüzü yumuşarken dudaklarında küçük bir tebessüm yakaladım. İşte bu yüzden o benim en yakın arkadaşım. Her ne olursa olsun beni koşulsuz şartsız anlayan ve destek veren tek kişim. "Tamam, öyle olsun. Bari bırakta en azından eşyalarımı toparlayayım."

Başımı olumlu anlamda sallayarak ikisinde kollarından çıktım. Hande eşyalarını toplamak için koltuğun olduğu tarafa yöneldiği sırada Ekin'in konuşmasıyla durdu. "Gerçekten gidecek miyiz Hande? Atlas'ı burada bir başına bu halde bırakacak mıyız? Sen doktor değil misin? Buna nasıl izin verebiliyorsun?"

Hande, Ekin'in cümleleri üzerine yavaşça bize döndü. Kaşları çatılmış, yüzü sertleşmişti. "Mesleğime laf etme hakkınız olduğunu düşünmüyorum Komiser."Ekin yutkunurken gözleri kısacık bir an Atlas ile buluştu. "Onu yalnız bırakamam ben. Sen git, ben buradayım."Ekin'in dedikleriyle bu sefer de benim kaşlarım çatıldı. Konuşmak için ağzımı açtığımda Hande'nin atılmasıyla geriye çekildim. "İzgi'nin dediklerini duymadınız galiba? Onların yalnız kalmaya ihtiyaçları var. Bu en büyük hakları. Bu Atlas'ın kaybolduğu iki haftalık zaman içersinde en çok yıpranan ve üzülen kişi İzgi oldu. Bu baş başa konuşmaları gereken bir konu. Ne sizin ne de benim gibi üçüncü kişilere yer yok. Şimdi izninizle eşyalarımı toplamam gerekiyor."

Dudaklarımın arasından bir şaşkınlık nidası olarak 'o' dökülürken kısa bir an Ekin'in sinirli gözleri bana döndü. Ona nispeten zaferle omuz silktim. Ellerini siyaha kaçan saçlarının arasına sertçe daldırırken son kez yanındaki Hande'ye bir bakış attıktan sonra seri adımlara salondan ayrıldı. Salondan çıkmasının ardından evin içerisinde kapı sesi duyulmuştu. Kapı sesini işiten Hande yüksek sesle nefes verirken omuzları düştü. Bir an malzemelerin üzerindeki eli duraksadı, bir şeyler düşündü. Ancak kendisine gelerek işine devam etti. Benim bilmediğim bir şeyler dönüyordu. Bu dönen konu hakkında ise herhangi bir fikrim dahi yoktu.

"Ne dönüyor sizin aranızda?"Hande'nin hareket eden eli duraksadı, başı yavaşça bana döndü. Tek kaşım merakla havalanmıştı. Gözlerini hızlıca salondan gezdirdi. "Ne olabilir ki?" Dudaklarımı büzerken omuz silktim. "Onu sen öyleyeceksin bize Handeciğim."
Gözlerimi kısarak tüm dikkatimi ona verdim. Bir insanın bütün hal ve hareketlerinden, söylediği bütün kelimelerden ve ses tonundan onu hemen çözerdim. Hande bunu gayet iyi biliyordu. Kendini ele vermemek için ise yüzünü ifadesiz tutmaya çalışarak gözlerime bakmıyordu.

Dudaklarım alayla kıvrıldı. "Kaçır sen gözlerini. Elbet bu da ortaya çıkar."Sessiz kalmaya devam ederken elindeki küçük poşeti büyük çantanın içerisine koydu ve fermuarını kapatırken ayaklandı. Gözleri kısa bir an kontrol amaçlı Atlas'a bakındı. Geri bana döndüğünde ise çok kısa bir an gözlerimiz kesişmişti. "Ben artık gitsem iyi olur."

"Git sen git. Bu sefer kaçan taraf sen ol bakalım." Gözlerini kaçırmaya devam ederken hızlı adımlarla salondan çıktı. Arkasından gitmedim, olduğum yerde durmaya devam ettim. En sonunda işittiğim kapı sesiyle omuzlarım düştü. Yüz ifadem değişti, alaylı ifade kayboldu. Dümdüz bakan gözlerim geri gelmişti.Ayaklarımı sürüyerek boş koltuklardan birisine doğru yürüdüm. Çökmüş olan bedenimi boş koltuğa attım. Gözlerimi uyuyan Atlas'a çevirdim. Kaşları çatıktı. Dudakları çatlamış ve kendi rengini kaybetmişti. Ten rengi beyazlığını bir kenara bırakmış daha çok sarı tonlarına ev sahipliği ediyordu. Dudaklarımın arasından sessizce bir nefes verirken gözlerimi kapattım.

...

Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Boğazım susuzluktan kurumuş, dilim damağıma yapışmıştı. Boğazımdaki acı tattan kurtulmak amacıyla yutkundum ancak acıyan boğazımla yüzümü buruşturdum. Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Yatağın yanında duran terlikleri ayağıma geçirdim. Odadan çıkarken dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirerek kuruluğunu giderdim.

Mutfağa geçmeden hemen önce durdum. Aklıma salonda yatan Atlas gelmişti. Durumuna bakmam gerekiyordu. Yönümü değiştirdim ve salona adımlamaya başladım. Salonun kapısına birkaç adım kala göğsümü rahatsız bir his kaplamıştı. Kaşlarım bu hisle çatılırken salondan içeriye adım attım. Ancak adımım havada kalmıştı.

Karanlıktan dolayı yüzünü dahi seçemediğim birisi elindeki silahı koltukta yatan Atlas'a doğrultuyordu. O an yutkunamadım. Dünya durdu. Nefesim kesildi. Göğsüm hiddetle yükselirken ne yapacağımı bilemiyordum. Şok bedenimi ele geçirmişti.
O an silahı doğrultan kişinin başı bana doğru döndü ve göz göze geldik. Gözleri sert bakıyordu. Gözlerimin içerisine bakarken parmağı tetiğe bastı ve kulaklarımı sağır edecek o silah sesini işittim. Kalbim tehlikeli derecede göğüs kafesimin altında atarken silahı bana doğrulttu. Geriye doğru bir adım atmak istedim. Beynim tehlike sinyalleri gönderirken hareket dahi edemiyordum. Gitmem gerekiyordu. Canımı kurtarmalıydım. "Öleceksin."Tüylerim diken diken olurken gücümün bedenimden çekildiğini hissettim. Ve yine bir an bile düşünmeden tetiğe bastı.

Tam göğsümün üzerinde hissettiğim acıyla eş zamanlı olarak nefret ettiğim o silah sesini işittim. Bedenim güçsüzlükle yana doğru savruldu, sertçe soğuk zeminle buluştu. Gözlerim hafiften kısılırken bedenimde inanılmaz bir acı vardı. Ayak parmak uçlarım üşümeye başlamıştı. Karşımda duran kişi yavaşça silahı indirdi. Gözlerimin içerisine bakmaya devam ederken silahı tekrardan Atlas'a çevirdi. Ve bir kez daha tetiğe bastı.

...

Sıçrayarak yattığım yerden uyandım. Terden dolayı yüzüme yapışmış olan saçları titreyen elimin tersiyle itekledim. Yatağımda yatıyordum. Bu fark ettiğim şey kalbimin hızlı atmasına sebep oldu. Üzerimdeki örtüyü bir kenara atarak yataktan indim. Birbirime yapışan dudaklarımı dilimle araladım.

Yataktan iner inmez direkt olarak kıyafetlerimin arasında sakladığım silahı bulmak olmuştu. Titreyen elimdeki silaha baktım. İçim huzursuzdu. Çıplak ayaklarımla soğuk zeminde ilerleyerek odadan çıktım. Elimdeki silahı sıkı sıkı tutarken diken üstünde evin içerisinde ilerliyordum. Kalbim göğüs kafesimde kuş gibi çırpınıyordu. Nefeslerim düzensizdi.

Salona geldiğimde silahı kapıya doğru doğrultarak adımımı attım. Gözlerim gördüğü görüntüyle iri iri açılmıştı. O gerçekti. Elindeki silahı koltukta yatan Atlas'a doğrultuyordu. "Kimsin?" Sesimi net çıkarmak için uğraşıyordum. Yüzü ağır ağır döndü. Bakışları anında tanımıştım. Silahı bana doğrulttu hiç şüphe etmeden. Her iki elimlede sıkıca silahı kavramıştım. "Öleceksin." Duyduğum kelimeyle birlikte bedenim taş kesildi. Gözlerime bakmaya devam ederken silahı Atlas'a çevirdi ve bir an bile düşünmeden o tetiğe bastı.
Dudaklarımın arasından bir çığlık kaçarken hiç düşünmeden tetiğe bastım. Acıyla bana doğru dönerken pes etmedi. Bütün gücümle silahı tutmaya çalışırken o hala ayaktaydı. Silahını bana çevirdi. Bir süre acıyla kısılmış gözlerini yüzümde gezdirdi.

Göğsümde hissettiğim acıyla eş zamanlı olarak silah sesi kulaklarıma ulaştı. Elimdeki silah gürültüyle yerle buluşurken ayakta durmak adına elimi kapıya dayadım. Diğer elim göğsüme gitmişti. Elimde hissettiğim sıcaklığa aldırmadım. Başımı dik tutmaya çalışıyordum. Karşımda duran kişi silahını Atlas'a çevirmişti. "Yapma..." Dudaklarımın arasından sadece bu çıkmıştı. O kadar kısık çıkmıştı ki duyduğundan bile emin değildim. Ve bir kez daha duydum o silah sesini. Atlas'ı kaybetmiştim.

Bedenim yerle buluştu. Omzumun üzerinde yan düşerken gözlerim kapanmak için benimle savaşıyordu. Görüş alanımda beliren siyah noktalarla yakında gerçekleşecek olan şeyi anlamıştım. Kalkmak için çabalamadım. Bu bir kabullenişti. Benim hayata karşı kaybedişimi kabullenişim. Siyah noktalar arttı ve gözümün önü tamamen simsiyah oldu. Bilincim giderken kendimi boşluğa doğru savrulurken buldum.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top