I-) 14. Bölüm⚜️
Duygusuz olmak için çok kırılmak lazımmış...
Israrla çalmakta olan telefona doğru yattığım yerden elimi uzattım. Kapalı gözlerimle birlikte elimi boş komodinin üzerinde bir sağa bir sola doğru savurdum. Kulaklarımda yankılanan telefonun sesi gittikçe sinirlerimi bozuyordu. Sabahın bu saatinde uyanır uyanmaz beni arayan o insanı merak ediyordum. Parmak uçlarıma değen soğuklukla birlikte hafiften gülümsedim. Bulmuştum. Telefona biraz daha yaklaşmak için komodine doğru kaydım. Tam telefonu elime aldığım sırada yere düşmem bir oldu. Alnımı komidinin köşesine çarparken yüksek sesle inledim. Boşta olan elimi vurduğum kısma götürürken hala ısrarla çalmaya devam eden telefonu kim olduğuna bakmadan açtım. "Sabahın köründe ısrarla çalacak kadar ne olmuş olabilir?"
Parmak uçlarımla vurduğum yere ovuştururken karşı taraftan bir cevap bekliyordum ancak öbür taraftan yükselen kahkaha sesiyle gözlerimi yavaşça araladım ve telefonu yüz hizama getirerek isme baktım. En olmadık insanın aramasına en olmadık şekilde cevap vermiştim. Ağlamak serbest mi?
"Aa Atlas Savcım merhaba? Nasılsın?"Yapmacık sesimle karışan ağlamaklı sesim bir tuhaf olmuştu. Değişik çıkan ses tonumla birlikte çığlık atmamak için topuklarımı sertçe yere vurdum. "Yer rahat galiba?"Gözlerimi devirerek başımı omzuma doğru, yana, çevirdim.
"Ya ya sorma. Yataktan daha rahat-"Atlas'ın gülmesi bir anda kahkahaya dönüşürken aklıma dank eden şeyle duraksadım.
"Sen bunu nereden biliyorsun?"Hızla düştüğüm yerden ayağa kalktım. Ancak ayağımın halıya takılmasıyla birlikte yüz üste yere yapışmam bir oldu. Elimdeki telefonun parmaklarımın arasından kayarak yanıma düşerken ellerimi yumruk yaparak yere vurdum.
Telefondan yükselen kahkaha sesini çok net bir şekilde duyabiliyordum. "Nasıl bu kadar sakar olabiliyorsun hala anlamış değilim."
Telefonu düştüğü yerden alarak kulağıma yasladım. "Doğruyu söyle evime gizlice kamera falan mı taktırdın?"Tek kaşımı kaldırarak ciddi bir ifadeyle yerdeki tahtalara baktım. Ancak karşımdaki Atlas Savcı benim kadar ciddi değildi. Bir kez daha kahkahası kulaklarımda yankılanırken yanaklarımı şişirerek nefesimi tuttum. "Kapıdaydım."Telefonun yüzüme kapanmasıyla birlikte şaşkınlıkta kulağımdan çektim. Kapıda olmasına mı yoksa yüzüme kapatmasına mı şaşıracağımı bilemeyerek düştüğüm yerden dikkatle kalktım. Bir düşme faciası daha kaldırmazdım. Telefonu dağınık yatağın üzerine fırlatırken odadan çıktım.
Ayaklarımı yere sürüye sürüye kapıya ulaştım. Bir elimi saçlarımın arasına daldırırken diğer elimle de kapıyı açtım. Görüş açıma elleri dolu bir şekilde Atlas Savcı girdi. Hızla içeriye giriş yapmasıyla geriye doğru kaçmak zorunda kaldım. Elindeki yığınla poşetle birlikte hızlı adımlarla eve giriş yaptı ve bir açıklama bile yapmadan salona ilerledi. Arkasından sadece göz devirerek kapıyı kapattım ve peşinden salona girdim. Elindeki poşetlerin bir kısmını koltuğun üzerine bırakırken bir diğer kısmını da ortada bulunan sehpanın üzerine bıraktı. Gözleriyle hızlıca poşetleri saydıktan sonra kapıda ona şaşkın ördek yavrusu gibi bakmakta olan bana döndü. "Bunlar ne?"Koltuğun üzerine bıraktığı poşetlerin bir kısmını yere koyarak açtığı yere oturdu. Üzerinde ise günlük sade kıyafetler vardı.
Bu saatte bu adamın derdi neydi?
Sehpanın üzerine koyduklarını işaret etti. "Onlar kahvaltılık,"Daha sonrasında işaret parmağı ile yanındaki poşetleri gösterdi.
"Bunlarda artık kahvaltıdan sonra,"Alt dudağımı sarkıtarak kollarımı göğsümde bağladım. "Bu habersiz ziyaretin sebebi nedir peki? Bunu bana açıklar mısınız Sayın Savcım?"Sol bileğindeki saatine hızla bir bakış attı. "Neden önce bir kahvaltı yapmıyoruz?"
Sehpanın üstünde ki poşetleri alarak bana doğru döndü. "Ben hazırlamaya başlıyorum sende gidip bir elini yüzünü yıka istersen daha yeni uyandın, ayılman gerekiyor."Yanımdan geçerken bir anda durdu. Poşetlerler dolu olan sağ elini kaldırdı ve üzerimi işaret etti.
"Pijamana bayıldım. "Yüzümün şekli değişirken yanımdan geçip gitti. Ayaklarımı yere vurarak sinirle banyoya yöneldim. Arkamdan kapıyı sertçe kapattım ve direkt olarak yüzümün haline bile bakmadan soğuk suyu açtım.
Hem sabahın köründe aniden çat kapı çıkageliyor hem de bana laf ediyordu.
Sağ tarafımdaki havluyu alarak yüzümü kuruladım ve aynadan tipime baktım. Gece güzelce topladığım saçlarım şimdi bir süpürgeden farklı değildi. Gözümün önüne düşen saç tutamına doğru üfleyerek geriye doğru attım. Elimi saçlarımın arasına daldırarak tokayı aradım. En nihayetinde bulduğum tokayı sertçe çekerek saçlarımın arasından kurtardım.Ama adam haklı. Sabah ben böyle bir tiple karşılaşsam arkama bakmadan kaçar giderdim. Oflayarak saçlarımı tepeden sıkı bir atkuyruğu yaptım. At kuyruğunu sertçe sıkarken göz göze geldiğim pijama takımım ile ellerim saçlarımın üzerinde kaldı. Ah bir bu vardı. Mickey Mouse pijama. Ağlamaklı surat ifadem ile ellerimi saçlarımdan indirdim. Bir güne daha ne kadar kötü başlayabilirdim ki?
Son kez aynadaki tipime baktım. Şimdi daha derli topluydum. Pijamamla da istediği kadar dalga geçebilirdi. Aynadan kendime göz kırparak banyodan çıktım. Mutfaktan gelen seslerle birlikte yolumu şaşmadan direkt olarak oraya yöneldim. Omzumu kapının pervasıza yaslayarak ne yaptığını izlemeye koyuldum. Atlas dolapların birisinde bulduğu beyaz tabağı alarak içerisine poşetten çıkardığı simitleri tek tek dikkatle yerleştirdi. Doldurduğu tabağı masaya koymak için arkasına döndüğü sırada göz göze geldik.
Kaşları havalanırken yaslandığım kapıdan uzaklaştım. Yalandan öksürerek ona doğru adım attım. "Ee ben ne yapayım?"
Elindeki tabağı sakince masaya bıraktı. Arkasında durduğu sandalyeyi kendisine doğru çekti. "Oturup, kahvaltını yapabilirsin."
Bir şey demeden benim için açtığı yere oturdum. O da karşımda yerini alırken sessizce tabağıma kahvaltılık bir şeylerden doldurmaya koyuldum.Önüme koyduğum tabağımdan bakışlarımı zorla çekerken ağzımın suyu akmak üzereydi. Çatalımı salatığa batırırken Atlas'a döndüm. Ucunda salatalık batırılı olan çatalımı ona doğru çevirdim. "Sabah sabah bu ziyaretinizin sebebi nedir Atlas Savcım?"
İtici bir şekilde gülümserken çatalın ucundaki salatanı ağzıma attım. Sağ elinde bulunan çatalı dikkatle tabağın kenarına koydu. Dirseklerini masanın üzerine koyarak ellerini birbirine kenetledi.
Bir anda durdum. Bir karşımda oturan Atlas'a bir de kendime baktım. Üzerindeki ütülü kıyafetleri, parıl parıl parlayan toplu saçları ile tamamen bana zıttı. Ben ise saçlarım rastgele toplanmış, üzerimde ise Mickey Mouse'lu pijamaylaydım. Düşünüyorum da bu adama daha kaç farklı şekilde rezil olacaktım? Bir gün rezil olmasam dişimi kıracağım artık! Yüzüm asılırken ağzımdaki lokmamı çiğnemeye kaldığım yerden devam ettim. "Başsavcı aradı sabah,"Şaşkınlıkla gözlerimi art arda kırptım.
Neye şaşırıyorsun acaba bu kadar? Adam Savcı bundan doğal ne var?
İç sesimin dediğine karşı dişlerimi sıkmakla yetindim. Şu an cevap verecek bir halde değildim. "Akşam bir açık arttırma da bizim de yer almamızı istedi," Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. İşte bu duymayı beklediğim bir şey değildi. Meraklanarak oturduğum yerde kıpırdandım. "Ne için?"
"Bir çete baskını(!)" Resmen benimle dalga geçiyordu. Gözlerimi devirdim. Çatalımı zeytinlerden birisine batırarak ağzıma götürdüm.
"Bende daha aksiyonlu bir şey bekliyordum."Başımı kaldırıp Atlas'a baktığımda şaşkınlıkla bana bakıyordu. Ağzımdaki zeytini çiğnerken başımı iki yana salladım. "Ne? Hiç zevkli değil tamam mı? En sonkin de belki bıçaklanma olayı biraz heyecan katmıştı."
Beni onaylamaz bir şekilde başını sallamakla yetindi. Ben de böyleydim. Duygularımı saklamak için duygusuz rolü oynamak zorundaydım. Böyle olmak zorundaydı. Buna mecburdum. Bir insanın daha beni anlayıp çözmesine izin veremezdim. Tekrardan birisine güvenip ona sırtımı yaslayamazdım. Bu yaşıma kadar kolay şeyler yaşamamıştım. Bu güne gelesiye kadar defalarca kez kendimi yerde bulmuştum. Ancak hiçbirisinde pes etmedim ve her seferinde bir öncekinden daha sağlam bir şekilde ayağa kalkmayı başarabildim. Aslında en güzeli de buydu. Güçlü bir şekilde ayağa kalkmayı başarabilmek. Karşınıza ne çıkarsa çıksın ne olursa olsun asla yenilenmemiz gerek. Bu dünya böyleydi. Sahte insanların çokça bulunduğu, insanların birbirine gözleri kapalı güvenmediği, her seferinde sırtından bıçaklamak için an kollayan insanlar ve daha fazlası. Ama bir süre sonra hem bedenen hem de ruhen alışıyordu insan.
Derince bir iç çektim. Çatalın ucuyla hafifçe tabakta kalan son zeytine vurdum. Zeytin bir uçtan diğer uca doğru yuvarlanırken evin içerisinde yankılanan zil sesiyle başımı anında kaldırdım. Sandalyemden kalktığım sırada Atlas benden önce kalkarak mutfaktan çıktı. Dizlerim kırık, elim sandalyenin üzerinde kalırken Atlas'ım daha yeni çıktığı mutfak kapısına bakakaldım. Telaşlı mıydı o?
Sandalyeyi geriye doğru iteleyerek tamamen ayağa kalktım. Kulaklarıma ulaşan kapı kapanma sesiyle birlikte hızlı adımlarla mutfağı terk ettim. Tam kapıdan çıktığımda sadece Atlas'ı karşımda bulmamla birlikte etrafa bakındım. Kimseyi göremeyince parmak uçlarımda yükselerek Atlas'ın omzunun üzerinden arkasına baktım. Yine kimse yoktu. "Zile basan kimdi?"Atlas umursamazca omzu silkti. "Eğlence arayan küçük bir çocuk,"Anladığımı belirterek başımı salladım. Mutfağa gitmek üzere arkamı döndüğüm sırada zilin çalmasıyla birlikte olduğum yerde durdum. Yavaşça omzumun üzerinden Atlas'a doğru döndüm. Gözlerinde yakalanmanı verdiği kızgınlık vardı.
Kapıya doğru bir hamle yapmamla önüme atlayarak kollarını iki yana açtı. Bu haliyle neredeyse koridorun tamamını kaplıyordu. "Bir şey saklıyorsun." Başını hızla iki yana salladı. "Açma." Havaya kaldırdığı kollarının altından geçtiğim gibi koşarak kapıya gittim. Eğer koşmasaydım biliyordum ki Atlas Savcımız beni bir şekilde engelleyecekti. Bir şeyler saklıyordu. Daha demin bana yalan söylemişti.
Kapıyı açtığımda anda karşımda sırıtarak duran Güney'e karşı gülümsedim. "Hoş geldin eğlence arayan küçük çocuk."
Güney ona karşı kurduğum cümleye büyük bir kahkaha atarken arkamda bir bedenin varlığını hissettim. Güney'in gözlerinin arkama sabitlenmesi ile kesinlikle doğru hissettiğimi anladım.
Kapıyı ardına kadar açarken kenara çekildim. Benim kenara çekilmem ile ikili karşı karşıya kalmıştı. Güney'in yüzündeki gülümseme kaybolurken ciddi bir ifadeye büründü. Kaşları çatıldı, çenesi seğirdi. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Atlas'a bakmaya ise korkuyordum. Ortamdaki gergin havayı dağıtmak amacıyla ellerimi havaya kaldırarak sertçe birbirine vurdum. İkisininde bakışları bana dönerken avuç içlerimde hissettiğim acıyla birlikte sessizce inledim. Aferim İzgi böyle devam. İkiside sessizliğini korurken Güney büyük bir adım atarak eve girdi. Atlas ise bize sırtını dönerek salona doğru ilerledi ve birkaç saniye içerisinde gözden kayboldu. Atlas'ın arkasından sessizce bakarken sadece sesli bie nefes vermekle yetindim. "N'aber?"
Güney'in sorusuna karşı omuz silktim. "İyi, senden?"
"İyi."Aramızda geçen saçma muhabbet sona ererken Güney benim onu yönlendirmemi beklemeden salona geçti. Bu adam salonun yerini nereden biliyordu? Olduğum yerde salonun kapısına bakakalmıştım. Saçmalıyordum. Daha demin Atlas o kapıdan girmişti. İyice paranoyak olmuştum. Avuç içimi alnıma vururken başımı olumsuz anlamda salladım. Salona girdiğimde Atlas ile Güney'i karşılıklı otururken bulmuştum. Güney rahat bir tavırla arkasına yaslanmış, bir dizini kırık bir şekilde diğer dizinin üzerine atmış bir şekilde oturuyordu. Atlas ise hafifçe öne doğru eğilmiş, dirseklerin dizlerine yaslamış ve dik bakışlarımı Güney'e sabitlemiş bir şekildeydi.
Ben bu ikiliyle ne yapacaktım? Çocuk gibilerdi. Aralarındaki sorun her neyse bir an önce çözüm bulmaları en iyisiydi. "Nasılsın kuzen?"Atlas Güney'e cevap vermezken arkasına yaslandı. Bir kolunu koltuğun sırtına attı. Atlas'in sessizliğini koruyarak cevap vermemesi üzerine Güney göz devirdi. Güney'in gözleri bana kaydığında dudaklarında bir gülüş belirdi. "Pijamana bayıldığımı söylemiş miydim?" Tehditkar bir tavırla baktım. "Eğer pijamam hakkında konuşursan bugünün ölüm günün olacağını söylemiş miydim?" Şaka yapmama rağmen gülerek önüne döndü. Güney yeniden bütün odağını Atlas'a çevirmişti.
Bir omzumu kapının pervazına yaslayarak ikiliyi bütün dikkatimle izlemeye koyuldum.
Nerede kaos orada İzgi. İç sesim yine kendini belli ederken gözlerimi devirdim. Filmin en heyecanlı yerinde araya giren reklam gibiydi. Bir kere de araya girmeseydi ölürdü. "Çok yabanisin kuzen. Nereye kadar böyle gidecek?"Atlas gözlerini Güney'e öylece dikmiş dururken bir an delirdiğini ya da bir şeyleri algılayamadığını düşündüm. Sadece bakıyordu. Yüzünde tek bir mimik bile oynamıyordu. Nasıl bu kadar duygusuzdu? Karşısında düşmanı da olsa bir tepki vermesi gerekmez miydi?
Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimi bir tarafa itekledim. Yaslandığım kapıdan uzaklaşarak salona giriş yaptım. Atlas'ın koltuğun üzerine bıraktığı poşetleri almamla birlikte ikisininde bakışları anında üzerime çevrildi. Onları umursamadan poşetlerin içerisini kurcalamaya başladım. Ancak tam olarak bir şeyler anlayamamıştım. Poşetleri kurcalamayı keserek beni izleyen iki adama döndüm. Ellerimi belime koydum ve kaşlarımı çattım. "Bana neler döndüğünü ayrıntısına kadar anlatmak için bir dakikanız var."Güney'in gülmeye başlamasıyla birlikte sanki mümkünmüş gibi kaşlarım daha da çatıldı. "Kusura bakma ama seni o pijamaların içinde ciddiye alamıyorum İzgi." Gözlerim devirirken sıkıntılı bir nefes verdim. "Şüpheli bir hareket yakaladık,"
Atlas'ın söylediği şey dikkatimi çekerken gözlerimi ona çevirdim. "Osman Alaca. Adam yıllardır Almanya'da yaşıyor. Büyük bir antika dükkanı var. Birkaç hafta öncesinde Türkiye'ye iş gerekçesiyle yıllar sonra gelmiş. Ancak gelir gelmez uğradığı ilk yer Yeliz olmuş. Yeliz ile görüşmesinden saatler sonrasında ölü bulundu."
Sol elimi çeneme götürerek düşünceli bir şekilde kaşıdım. Şüpheliydi. Yıllar sonra Türkiye'ye geliyor ve ilk işi Yeliz'e uğramak. Asıl şüpheli olan kısımsa saatler sonra Yeliz'in ölü bulunması. "Küçük bir ayrıntı; Osman Alaca, Yeliz ile benimle görüştükten sonra görüşmüş. Yani, her ne kadar suçsuz olduğum ortada olsa da, ben aklandım. Ancak adamın hareketleri oldukça şüpheli."
"Bu adamın peşine birileri takıldı mı?" Sorum üzerine Güney parmağını şıklattı. "Güzel soru. Bunu fark ettiğimiz günden beri peşinde bir polis memuru var. Her an, her saat ne yaptığını bize aktarıyor. Dikkat çeken en büyük hareketi ise olay yeri inceleme Yeliz'in evindeyken uzaktan izlemesi."Alt dudağımı sarkıtarak Atlas'a döndüm. Sessizliği Güney'in söylediklerini doğrular nitelikteydi.
"Bizim planımız ne?"
"Doğrusu yemimiz,"Güney'in dediği şeyle yüzümü buruşturarak Atlas'a döndüm. O ise Güney'i zerre umursamıyor gibiydi.
"Burada sen araya giriyorsun İzgi. Bugün akşam bir açık arttırma var. Osman Alaca'nın kaldığı otele senin adına bir oda tuttuk. Akşam yemeğinde onunla tesadüfen tanışmış gibi yapman ve onu bir süre oyalaman gerekiyor. O sırada biz açık arttırma ile ilgili açıklar arıyor olacağız. Açık arttırma başlamadan yarım saat önce Güney yanına gelecek ve senin ağabeyin gibi davranarak seni Osman Alaca'nın yanından alacak. Daha sonrasında seni açık arttırmanın olduğu mekana bir müşteri rolünde sokacak,"
"Sana yem demiştim,"Güney'in araya girmesiyle birlikte gözlerimi devirdim. Bu adamın bu kadar rahat olması sinir bozucuydu.
Atlas Güney'i umursamadan devam etti. "Bir kolye var. Onu almanı istiyoruz, istediğin miktarı söylemekte özgürsün yeter ki al onu."
"Tamam da, neden bu kadar önemli o kolye?"
"Çünkü küçük kız o kolyede bir kodun saklı olduğunu düşünüyor Atlas Savcımız."Cümlenin sonunda Güney'in değişen ses tonuyla bilikte Atlas'ın ayağa kalkması bir olmuştu. Olacakları öngörerek hemen ortaya atıldım. Güney'de oturduğu yerden ayaklanırken ellerimi iki yana açtım. Bir elimi Atlas'ın diğer elimi de Güney'in göğsüne koydum. "Sakın, evimde kavga istemiyorum."
Beni dinlemeyerek birbirlerine bakmaya devam etmeleri üzerine bütün gücümü kullanarak ikisini de aynı anda itekledim. Sadece birkaç adım oynatabilmiştim onları. Koltuğun üzerinde bulunan poşetleri hızlıca bir elime alırken yerine oturan ikiliye döndüm. İşaret parmağımı hiç çekinmeden havada tehdit edercesine salladım. "Bir süre birbirinizi yemeye ara verin. Giyinip geleceğim."
İkiliyi arkamda bırakarak salondan çıktım ve direkt olarak odama girerek arkamdan kapıyı kapattım. Elimdeki poşetleri yatağın üzerine koyarak sırasıyla içerisindekileri çıkartmaya koyuldum. İlk poşetin içerisinden siyah küçük bir el çantası çıkmıştı.
İkinci poşetten iki halka küpe ve bir tane altın renginde sadece zincirden oluşan kolye çıktı. Üçüncü poşeti de açtığımda ise içersinden bir çift siyah stiletto ile karşılaştım. Her şey siyah üzerinden gidiyordu. Dördüncü ve son olan poşetten de siyah bir pantolon ceket takımı çıkmıştı. Memnuniyetle gülümsedim. Tam benlikti. Asıl soru şu: Atlas, Başsavcının onu sabah aradığını söylemişti. Peki, bunları hangi ara ayarlaması başarmıştı? Benim zevkimi nereden biliyordu?
Başımı iki yana sallayarak silkelendim. Bu konuyu bir kenara ayırdım. Daha sonra konusu açılınca bunu Atlas'a sormak için beynimin bir kenarına not aldım. Daha fazla zaman kaybetmeyerek üzerimdeki Mickey Mouselu pijamalarımdan kurtularak siyah takımı üzerime geçirdim. Ceketin düğmelerini kapattıktan sonra hemen ayakkabıları giyindim. Hızlı olmam gerekiyordu. Salonumda iki adet canlı bomba bulunuyordu. Her an patlamaya hazırlardı. Küpeleri kulağıma, kolyeyi de boynuma taktıktan sonra tokayı saçlarımın arasından çekip çıkardım. Kahverengi saçlarım omuzlarıma dökülürken parmaklarımı kırarak arasından gezdirdim.
Makyaj malzemelerimin bulunduğu kısma giderek kahve tonlarında bir ruju dudaklarıma yavaşça sürdüm. Ruju yaymak amacıyla dudaklarımı birbirine sürterken gözlerim hafifi kırmızı tonlarına kaçan allıkla kesişti. Hemen kaptığım fırçayla allığı yüzüme uygulamaya koyuldum. Son bir dokunuş olarak da kirpiklerime iki kat rimel uyguladıktan sonra tamamen hazırdım.
El çantasını alarak odadan çıkmak üzereyken geri geri yürüyerek makyaj malzemelerinin önünde durdum. Daha deminki kullandığım malzemeleri alarak çantanın içerisine fırlattım ve hızla odadan çıktım.
Salona girdiğimde Atlas sessizce telefonuyla ilgilenirken, Güney de camdan dışarıyı seyrediyordu.
"Hazırım ben."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top