I-) 12. Bölüm⚜️
Papatyalar koparıldıktan sonra kokarlarmış. Garip bir şey değil mi? Bir ölümün bu kadar güzel kokması
Oflayarak elimdeki beyaz eldivenleri çıkartarak yanından geçmekte olduğum küçük çöp kovasının içerisine adeta fırlatırcasına attım.
Ellerimi saçlarımın arasına daldırarak hızlı adımlarla daireden çıktım. Şimdiye kadar karşılaştığım en kötü cinayetti. Meslek hayatım boyunca gördüğüm en kötü görüntüydü. Her geçen gün daha fazla ne kadar ileriye gidebileceğini düşünürken günden güne beni şaşırtıyordu. Midemdeki bulantıyı birazcık da olsa bastırabilme umuduyla sertçe yutkundum. Apartman boşluğunda bulunan merdivenlere yöneldim. Etrafta kimseler yoktu, oldukça sessiz bir yere geçmiştim. Soğuk merdivene oturdum. Ayaklarım bir alt basamakta iken dizlerimi kırdım. Dirseklerimi dizlerimin üzerine koydum, başımı avuç içlerime gömdüm.
Gördüğüm o görüntüleri hafızamdan silmenin bir yolu olmalıydı. Gözlerimi kapattığım anda gözümün önünde canlanan yüz ile irkilerek gözlerimi açtım. Eğer daha rahat nefes almak istiyorsam en kısa sürede hafızamdan o görüntüleri silmem gerekiyordu. Parmaklarımı kırarak saçlarımın arasından geçirdim. "İzgi?" Arkamdan gelen tanıdık kalın sesle birlikte tekrardan oturduğum yerde sıçradım. Atlas merdivenler yavaş yavaş indi ve yanımda yerini aldı. Avuç içlerimle yüzümü sıvazladıktan sonra ona doğru döndüm.
"Neden buradasın?" Dizimin üzerine koyduğum ellerimi serbest bırakarak aşağıya doğru sarkmalarına izin verdim. Duygularımı, gördüklerimi nasıl ifade edeceğimi bilemeyerek başımı salladım öylece. "Bilmiyorum Atlas," Kendimi, şu anda hissettiğim duyguları nasıl tarif etmem gerekiyordu bilemiyorum. Hangi kelimeleri kullanmam gerektiğini bilmiyorum.
Boğazımdaki yumrudan kurtulmak için sertçe yutkundum. Ancak bir işe yaramadı. "Gözümün önünden gitmiyor," elimi rastgele boşlukta salladım. Dışarıya umursamaz görünmeye çalışıyordum ancak bu konuda pek başarılı olduğum söylenemezdi. Gözlerim yerle buluşurken Atlas'ın sesli bir nefes verdiğini işittim. Omzumda hissettiğim büyük elle birlikte gözlerimi yumdum.
"Her güzel şeyin bir de kötü tarafı vardır İzgi. Sen bu mesleği seçerken böyle şeylerle karşılaşacağını biliyordun," Alayla güldüm. Başımı kaldırdım ve kahve gözlerimi elalarına diktim. "Biliyordum ama gözleri oyulmuş bie cesetle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim Atlas."
Atlas'ın gözleri yüzümden ayrılırken omzumdaki elini indirdi. Maktulun yüzü tekrardan gözümün önünde canlanınca inanamaz bir şekilde güldüm. "Şaka gibi. Suçsuz birisini evinde gözleri oyulmuş bir şekilde bulduk. Yüzü kan içerisinde, gözleri baş ucundaki bir kavanozun içerisinde,"Ciddi olmayan bir ifadeyle başımı ona çevirdim. "Sence ne kadar normal bir durum bu? Sen hiç böyle bir şey hayal etmiş miydin kafanda? Ben katil bile olsam böyle bir şey aklımın ucundan geçmezdi."Her iki elimlede yüzümü sertçe sıvazladım. Nasıl bir katille karşı karşıdaydık biz? Düştüğümüz durumun içerisinden nasıl çıkacaktık? "Tamam, hadi birisini öldürüyorsun diyelim. Neden gözlerini oyarsın?"
"Çünkü görmemesi gereken şeyler gördü,"Atlas'tan beklemediğim şeyle birlikte durdum. Kaşlarımı çattım. Oturduğum merdivenin üzerinde ona doğru döndüm. "Açar mısın?" Yavaşça omuz silkti. Bir eli pantolonun cebindeyken boşta olan elinin işaret parmağını bana doğrulttu. "Maktul görmemesi gereken bir şeyi gördüğü için katilimiz onu gözlerini oyarak cezalandırdı. Olay bu,"
Yüzümü buruşturdum. "Bu...çok iğrenç."
Atlas düşünceli gözlerini yüzüme çevirdiğinde anında gözlerimi kaçırarak bulunduğumuz yere bakınmaya karar verdim. Başımı kaldırarak merdivenlerin bulunduğu tarafa baktığımda tam üst katımızda siyah giyinimli birisinin bizi izlediğini fark ettim. Gözlerim anında o kişinin üzerinde kilitlenirken benim ona baktığımı fark etmiş olacak ki hızlıca geriye doğru çekildi. Apartman boşluğunun içerisinde yankılanmaya başlayan adım sesleriyle birlikte hızlıca ayağa kalktım. Atlas'a bir açıklama yapmaya fırsat bile bulamadan yukarıya doğru merdivenleri tırmanmaya başladım. "İzgi!"Arkamdan şaşkınca bağıran Atlas'a dönüp bakacak vaktim yoktu. Burada bizi izleyen birisi vardı. "Koş Atlas! Koş! Yukarıda birisi var! Kaçıyor!"Ayağımdaki topuklular koşmamı engellerken hızlıca ayağımdan çıkartarak bir kenara fırlattım. Arkamda duyduğum adım sesleri çok yakınıma geldiği sırada Atlas yanımda belirdi. "Ne tarafta?"
"Üst kattaydı!"Atlas bir yandan koşarken diğer yandan gözlerini apartmanın içerisinde dolaştırıyordu. "Sen yukarıya doğru ilerle! Ben aşağıya gidiyorum. İkimizden birisi belki onu bir köşede sıkıştırır!"
"Tamam!"Atlas yönünü değiştirerek yanında geçmekte olduğumuz merdivenlere yöneldiğinde hızımı arttırdım. İçimden bir ses o kişinin yukarıda bir yerlerde olduğunu söylüyordu. Gözümün önüne gelen saçlarımı sertçe geriye itekledim ve kalan gücümle son katın merdivenleri çıkmaya koyuldum. Bacaklarımda beliren ağrıyla birlikte yüzümü ekşittim. Gücüm tükeniyordu. Koşarak merdiven tırmanmak kolay değildi. Son basamağı da çıktıktan sonra beni tuhaf bir yer karşıladı. Olduğum yerde nefes nefse durdum ve etrafıma bakındım. Büyük bir hol gibi bir yere çıkmıştım. Etrafta bir sürü kapı vardı. En üst kat olduğundan ve saat ikindi vakti olduğundan etraf oldukça aydınlıktı.
Etrafıma bakınırken sol taraftaki kapının arkasından gelen büyük bir devrilme sesiyle gülümsedim. Yüzümdeki gülümseyi bozmadan sol bileğimde bulunan toka ile saçlarımı ensemden bir atkuyruğu yaptım. "Demek oyun oynamak istiyorsun!"Alayla güldüm.
"Neden ortaya çıkmıyorsun?! Yoksa benden mi korkuyorsun?!"Ellerimi iki yana açarak sahte bir üzüntüyle dudaklarımı büzdüm. Beni gördüğünü biliyordum. "Hadi ama! İnsan oyun arkadaşından hiç korkar mı?! Yapma böyle!"Bu sefer başka bir kapının arkasından devrilme sesi geldi. "Ama sen böyle oyun bozanlık yapıyorsun! Çok ayıp!"Elimi belimde bulunan silaha attım. Ellerimin arasında bu hayatta en nefret ettiğim şeyi taşıyordum. Ölümü.
Her ne kadar silah sesi beni korkutsa da zamanında bir psikiyatri doktorundan destek alarak kısa süreliğine bunu atlatmıştım. O sırada da silah eğitimimi tamamlamıştım. Ne zaman randevuları aksatıp gitmeyi bıraktım işte o zaman eski halime geri dönmüştüm. O günden beri de bir kez bile olsun tetiğe basmamıştım. Kendimi tehlikede hissettiğim her an yanımda taşırdım. Bugünde içime doğan bir hisle yanıma alma ihtiyacı duymuştum. Hislerimi beni bir kez daha yanıltmamıştı.
Bu sefer başka bir kapıdan devrilme sesi geldiğinde silahı o tarafa doğrulttum. "Hadi sesinle oyunumuza başlayalım! Elma dersem çık! Armut dersem çıkma!"Etrafımda dönerek gözlerimi kıstım ve pür dikkat ona bakındım. "Elma! Hadi seni yaramaz ve mızıkçı çocuk ortaya çık!"Arkamı döndüğüm sırada alnıma temas eden soğuk silahla duraksadım. Gözlerimle çakışan bir çift kahve gözlere karşı güldüm. Sahte bir üzüntüyle dudaklarımı büzdüm ve silahımı indirdim. "Tüh yakalandım desene. Halbuki benim seni bulmam gerekiyordu,"Omuz silktim. "Neyse bir dahakine öyle yaparız."Karşımdakinin tek kaşı havalanırken ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Dudağımın bir kenarı yukarıya doğru kıvrıldı.
Yüzünü kaplayan, yalnızca gözlerini açıkta bırakan maskesi yüzünden kız mı erkek mi olduğunu çözememiştim. Üzerindeki kıyafetleri ise oldukça boldu. Ama bir kıza göre oldukça yapılıydı."Sana tavsiyem elindeki silahı indirmen. Aksi takdirde beynini dağıtmam bir saniyemi almaz."
Karşımda ki kişinin arkasından gelen tanıdık sese gülümsedim. Arkasına dönmüş olmasından fırsat bilerek hızlıca kolunu bükerek sırtına doğru çevirdim. Bileğini sertçe kırarak elindeki silahı düşürmesini sağladım. Eldivenli ellerini arkasında kenetlediğim sırada kaçmak in herhangi bir girişimde bile bulunmadı. Sola doğru adım atarak bir adım gerisinde durdum. Atlas silahını doğrultmuş bir şekilde maskeli kişiye bakıyordu. Kaşlarını çatmış, gözlerini kısmış sertçe bakıyordu. "Kimsin sen?!"Atlas'ın gür sesi bulunduğumuz yerde duvarlara çarparak geri döndü. Maskeli kişi sessizliğini koruyordu. Ne kaçmak için bir çaba veriyordu ne de konuşuyordu. Amacı neydi bunun?
Atlas bize doğru adım attığı sırada, arkasında birleştirdiğim elleri bileklerimden yakalayarak nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde beni Atlas'a doğru fırlattı. Bu atağı beklemeyen Atlas benimle birlikte yere düştü. Kafamı Atlas'ın göğsüne çarpmamla birlikte inledim. Kulaklarımda yankılanan adım sesleriyle çoktan kaçtığını anladım. Hızlıca Atlas'ın üzerinden kalkarak merdivenlere koşmaya başladım. Bütün hızımla merdivenleri indikten sonra apartmanın kapısından çıktım ve etrafıma bakındım. Tam sağ taraftaki sokağa girmekte olan siyah bir sırt ile tekrardan koşmaya başladım.
Sağ taraftaki sokağa girdiğimde ilerimde onu görmüştüm. Çıplak ayaklarımın her yere değişinde bedenime doğru yayılan soğuktan dolayı ürpermeden edemiyordum. Bu seferde sol taraftaki sokağa daldığında hemen arkasından bende girdim. Ancak girdiğim gibi karşılaştığım kalabalıkla yavaşladım. İnsanların arasına karışarak koşmaya devam ederken yavaş yavaş onu kaybediyordum. Bir yandan ona yaklaşmaya çalışırken diğer yandan da çarptığım insanlardan özür diliyordum. Tam aramızda çok az bir mesafe kala iyice hızımı arttırdım. Ancak bir anda önüme çıkan büyük bir kamyonla birlikte son anda durmak zorunda kaldım.
Sertçe ayağımı yere vurdum. Kaçmıştı! "Abi ne yapıyorsun ya?! Dikkat etsene önüne arkana!"
Sinirimi alamayarak kamyon şoförüne döndüm. Adam mahcup bir şekilde baktı. Yaptığım hatanın farkına varırken elimi kaldırdım ve adamdan özür diledim.
Arkamı dönerek daha yeni geldiğim yola doğru yürümeye başladım. Karşıdan koşarak gelen Atlas'ı görünce beni fark etmesi için elimi kaldırdım. Anından gözlerimiz çakışırken yanıma geldi. Hızlı hızlı nefes alıp verirken ellerini beline koydu. "Kaçtı,"Gözlerini kapatarak öne doğru eğildi. Arka cebimde titreyen telefonla birlikte sesli bir nefes verdim. Telefonun ekranında yazan bilinmeyen numara ile kaşlarımı çattım ve Atlas'ın kolundan tutarak onu da peşimden sessiz bir yere doğru çekiştirdim. Kimin aradığını çok iyi biliyordum. Atlas ne yaptığımı anlamamasına rağmen hiçbir şey demeden bana ayak uydurdu. Telefon ısrarla çalmaya devam ederken aramayı kabul ederek hoparlöre aldım. "Merhaba İzgi. Görüşmeyeli nasılsın?"Göremeyeceğini bilmeme rağmen sırıttım.
"Çok iyiyim ya sen nasılsın?"Bir anda aklıma bir şey gelmiş gibi yaptım. "Ah! Sen nasıl iyi olabilirsin ki saklandığın o kıytı köşelerde?"
"Yakalayamadın İzgi. Daha adamımı bile yakalayamadın, beni nasıl bulacaksın çok merak ediyorum. "Yüzümdeki sırıtma kayboldu. "Yerini bulmam iki dakikamı bulmaz."Evet, onu telefonda oyalayarak yerini tespit edebilirdim. En azından bunu yapabilirdim. Telefonun öbür tarafından büyük bir kahkaha sesi yükseldi. "Aklınca beni telefonda uzun süre tutup yerimi öğreneceksin. Üzgünüm İzgi Savcı,"Dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim. "Akşam sana bu numaradan bir konum gelecek. Tek başına gel,"Bir şey demeden ekrana baktım sadece. Amacını anlamaya çalışıyordum. "Size de iyi günler dilerim Atlas Savcı."
Telefon kapanırken yanımda dikilen Atlas'a döndüm. Her zamanki çatık kaşlarıyla telefona bakıyordu. Telefonu arka cebime atarak sesli bir nefes verdim.
Başımı masaya koyarak gözlerimi kapattım. Bugün ikindin yaşanan olaydan başka bir şey olmamıştı. Oradan ayrıldıktan sonra adliyeye gelmiş ve diğer yarım kalan işlerimi bitirmek için saatlerce uğraşmıştım. Şimdi ise bedenimi esir alan uykuya yenik düşmek üzereydim. Gözlerim uyumak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Son işlerimi de bitirdiğim için rahatça uyuyabilirdim. Gözlerimi kapattığım sırada tıkladıktan kapı ile gözlerimi araladım. Ağlamak istiyorum. "Gel!"Kapı aralandı ve Rüya gözüktü. Oturduğum sandalyeye iyice yayıldım. "Bir sorun mu var?"Rüya başını olumsuz anlamda sallarken içerye giriş yaptı. Arkasındaki kapıyı hafif aralık bırakarak masanın birkaç adın ötesinde durdu."Başsavcı sizi çağırıyor. "Oturduğum yerde anından doğruldum. "Neden?"
Rüya ellerini havaya kaldırarak bilmediğini söyledi. Rüya'ya birkaç dakikaya orada olacağımı söyledikten sonra oturduğum yerden ayaklandım ve Başsavcının odasına uğramadan önce lavaboya gittim. Aynaların olduğu yerde durdum ve tipime baktım. Saçlarım biraz dağılmıştı.Çeşmeyi açarak avuç içlerime soğuk suyu doldurdum ve hızlıca yüzüme çarptım. Bunu birkaç defa daha tekrarladıktan sonra aldığım peçeteler ile yüzümü kuruladım. Elimdeki nemli peçeteleri kenarında bulunan çöp kutusuna attım. Bileğimde takılı olan tokayı alarak kahverengi saçlarımı tepeden düzgün bir şekilde topuz yaptım. Üzerimdeki kıyafetler de şöyle kir düzelttikten sonra lavabodan çıkış yaptım. Başsavcının odasının önüne gelince yavaşça kapıyı tıklattım ve birkaç saniye sonra açarak içeriye başımı uzattım. Benim geldiğimi gören Başsavcının anında gözleri parladı. İçeriye doğru adımımı attığım sırada masanın önünde ki koltuklardan birisinde oturan Atlas'ın sert bakışları ile karşılaştım. Karşılaştığım sert bakışlar olduğum yerde çakılı kalmamı sağlarken Atlas'ın karşısında sırtı bana dönük olarak oturan adamı fark ettim. "Gel kızım, gel."
Yutkunarak bir adım daha attım ve böylelikle tamamen odaya giriş yapmış oldum. Arkamdaki kapıyı kapattım. Başsavcının işaret ettiği, Atlas'ın yanındaki boş yere, oturdum. Karşımdaki adamın kim olduğunu anlamak için yüzüne baktığım sırada şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Bu köpeğini kaybeden o adamdı. Atlas evde yokken karşılaştığım adam. Adam güler yüzüyle bir bana bir de Atlas'a bakıyordu. Ortamdaki gerginlik gözle görülür bir şekildeydi. Ellerimi dizlerimin üzerine koydum ve gülümseyerek Başsavcıya döndüm. "Bu Beyefendi kim?"Başsavcı yanımda oturan Atlas'a kısa bir bakış attı. Yüzüne yerleştirdiği tedirgin ifadeyle karşımda oturan adama baktı. "Güney Bey bundan sonra bizimle birlikte. Sizin araştırmakta olduğunuz konu hakkında bir çok duyum almış ve sizinle çalışmakta çok istekli."
Başsavcının açıklaması üzerine havalanan kaşlarım ile Güney'e baktım. Rahat bir tavırla arkasına yaslanmış, Atlas'a bakıyordu.
Atlas ise bakışlarını Güney'den çekerek Başsavcıya döndü. "Ne zamandan beri maceraperest acemi Savcılar ile çalışır olduk?"
Dudaklarım şaşkınlıkla 'o' şeklini alırken Başsavcının değişen yüzüne baktım. Ortada benim bilemediğim bir şeyler döndüğü belliydi.
Başsavcı cevap vermek için ağzını açtığı sırada Güney'in kahkahası ile konuşamadan ağzını kapattı. O da bizim gibi çatılan kaşlarıyla gülmekte olan adama baktı. Güney öne doğru eğildi ve gözlerini Atlas'a dikti. "Çok iddialısınız Atlas Savcı. Ancak ben ne acemi ne de maceraperest bir Savcıyım. Bunu en iyi sizin bilmeniz gerekiyor."Dudaklarımın hafiften aralanırken ılık nefesimi sessizce dışarıya doğru üfledim. Evet şu an iki düşmanın arasında ki gerilime şahit oluyordum. Bu iki adamın bir geçmişi vardı. Çok belliydi. Ki düşman oldukları da birbirlerine gösterdikleri tepkilerden ve verdikleri cevaplardan anlaşılıyordu.
Ortamdaki gerilimi azıcık olsun azalatmak için araya gitmeye karar verdim. Oturduğum koltukta öne doğru kayarak elimi Güney'e doğru uzattım. "Memnun oldum Güney Bey,"Güney uzattığım elimi tutarak sıktı. Yüzümdeki gülümsemesi iyice büyüdü. "Bey demene gerek yok bence nasıl olsa artık ortağız."Elimi yavaşça elinden çektim ve geri dizimin üstüne koydum. Yalandan öksürerek ayaklandım ve Başsavcıya döndüm. "İzninizle benim halletmem gereken işlerim var."Başsavcı başını sallayarak beni onayladı. Onları kendi haline bırakarak odadan çıktım. Arkamdaki kapıyı kapatmak için kendime doğru çektiğim sırada kapının tam tersi yöne doğru çekilmesiyle birlikte elimi son anda çektim. Değilse bende kapıyla birlikte o tarafa doğru uçuyordum. Çıkan kişiye bakmadan odama doğru yöneldim. "İzgi!"
Arkamdan seslenen Atlas' a döndüm. "Evet?"Attığı büyük adımlarıyla aramızdaki mesafeyi en aza indirerek karşımda durdu. "Ondan uzak dur,"Kaşlarım çatıldı ve geriye doğru bir adım attım."Pardon?"Atlas gözlerini devirdi. "O senin sandığın gibi birisi değil,"Alayla dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. "Ben nasıl birisi sanıyormuşum ki onu?"
"Şu an senin gözünde işinde başarılı bir Savcı rolü çiziyor olabilir ama bana inanmak zorundasın."Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Kimseye inanmamak zorunda değilim. Ayrıca kimin hakkında ne düşündüğüme ve nasıl davranacağım konusunda karışma hakkınız olduğunu düşünmüyorum."
"Kız haklı kuzen." Atlas'ın arkasından gelen sesle geriye doğru bir kez daha adım atarak yüzünü görmeye çalıştım. Atlas yana doğru dönerek sert gözlerini ona çevirdi. "İzgi bizi yalnız bırak."Omuz silkerek yanlarından ayrıldım. Onları birbirlerini yemek için yalnız bırakırken kendime bir bardak sıcak kahve almaya gittim. Kahve makinesinin düğmesine bastıktan sonra kalçamı masaya yaslayarak onlara doğru döndüm. Tam görüş alanımdalardı. Buradan rahatlıkla görüyordum onları. Sadece ne konuştuklarını anlamıyordum. Bir ara Güney'in gözleriyle beni işaret etmesiyle birlikte bakışlarımı hızlıca kaçırmıştım.
Bakalım bundan sonra hayatımıza dahil olan Güney Bey nasıl bir patlaklık verecekti.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top