62. Bölüm⚜️

Bir ara mutlu oldum hala acısını çekiyorum.

Saniyeler içerisinde telefonuma düşen mesajı defalarca kez okumuştum. Algılarımı yitirmiş gibi hissediyordum. "İzgi!" Ilgaz'ın sesini işitmem ile irkilerek başımı telefondan kaldırdım. Çatılmış kaşları ile bir bana bir de elimdeki telefona bakarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Raporu mu gönderdiler?" Ona cevap veremedim. Hızla ayağa kalktım. Gitmem gerekiyordu. Titreyen ellerimle zorlukla telefonu geri cebime kattım. "Benim gitmem gerekiyor." Masadan çıkmak için hareketlendiğimde Ilgaz da benimle ayaklanmıştı. Tam masadan dışarıya adımımı attığımda dizimi masaya çarptım. Çarpmanın etkisiyle masanın üzerinde daha dumanı tütmekte olan kahveler devrildi. Bir anda kafenin içerisinde ki sesler azaldı, neredeyse bütün gözler bize döndü.

İşaret ve baş parmağımı gözlerime bastırarak yok olmak istedim. Sadece birkaç saatliğine yeryüzünden silinmek ve kimseyi görmemeyi istedim. İmkansız olmasını bile bile bunu umdum. "Neler oluyor?" Yeniden Ilgaz'ın sesini duymamla ellerimi gözlerimden çekerek ona baktım. "Bir sorun mu var hanımefendi?" Dakikalar öncesinde siparişlerimizi getiren garson şimdi tam karşımda dikiliyor ve benden sorusuna cevap bekliyordu.

Ellerini beline koymuş, gözlerini kısmış Ilgaz'a dikmişti. Ellerimi havaya kaldırarak hızla olumsuz anlamda iki yana salladım. "Hayır hayır, hiçbir sorun yok." Ellerimin titremesi bir an bile olsun azalmazken devrilen kahve bardaklarını işaret ettim. "Sadece... gerçekten yanlışlıkla oldu. Onları devirmek istemedim. Dizimi çarptım ve onlar devrildi." Garsonun yüzündeki sinirli ifade yavaş yavaş dağılırken anlayışla gülümsedi. "Anlıyorum. Sorun değil."

Ona minnetle baktım. "Gerçekten kusura bakmayın." Bu sefer daha da dikkatli hareketlerle masadan çıktım. Ayaklarımın üzerinde bütün gücümle durdum. Yavaştan yavaştan geriye adımlarken ellerimi havaya kaldırdım. Önce garsona ardından da garsonun ardından şaşkınlıkla beni seyreden Ilgaz'a döndüm. "Özür dilerim." Dudaklarımın arasından dökülen özür cümlesinin ardından onlara sırtımı döndüğüm gibi bütün gücümle kafenin çıkışına doğru koşmaya başladım.

Resmen Ilgaz'dan kaçıyordum. Sırf o gelmesin diye saçma sapan davranışlarda bulunuyordum. Kahveleri bilerek devirmemiştim ama açık olmak gerekirse devrilmesi çokça işime gelmişti. Ilgaz arkamda kalarak garsonla ilgilenirken ben çoktan aramızda fazlasıyla mesafe açarak izimi kaybettirebilecektim. Elbette bu işi tek başıma halledemezden. Takviye bir ekibe ihtiyacım vardı.

Caddeden geçerken herhangi bir arabanın olmaması tamamen şansımaydı. İlk defa şansım benden yana olarak bir kolaylık sağlamıştı. Adliyenin bahçesine girer girmez aynı hızla insanların arasından geçerek binaya girdim. Kimsenin dikkatini çekmeyeceğimi bildiğimden hızla odama dalarak masanın üzerinde duran çantamı kaptım. Arabanın anahtarı çantamda kalmıştı. Yine aynı hızla odadan çıkarak koridor boyunca koştum. Tam da düşündüğüm gibi bu halim kimsenin umurunda değildi. Gün içerisinde davalarına yetişmek için oradan oraya koşuşturan birçok avukat olduğundan artık herkes bu koşma işine alışmış durumdaydı.

Binadan çıkar çıkmaz otoparka doğru yönümü çevirdim. Bir yandan koşarken diğer yandan da çantamın içerisinde arabanın anahtarını bulmaya çalışıyor aynı zamanda da çantanın içerisindekileri dökmemeye çabalıyordum. Elime gelen anahtar ile küçük çaplı bir sevinç anı yaşarken arabanın yanına da gelmiştim. Kapıların kilidini açmak için durduğumda bacaklarıma felaket bir acı yerleşti. Bunların sebebi hep uzun zamandır koşmamamdan kaynaklanıyordu.

Arabaya bindiğim gibi anahtarı kontağa taktım. Bir elimle direksiyona yön vererek otoparktan çıkarken diğer elimle de emniyet kemerimi zor da olsa takmayı başarabildim. Emniyet kemerini takmanın ardından elimin boşa düşmesiyle onu cebimde ki telefona yönlendirdim. Gözüm yol ile telefon arasında gidip gidip geliyordu. En nihayetinde mesajlar kısmında gönderilen konuma girerek yol tarifini açtım. Telefonu kucağıma bırakarak her iki elimlede sıkıca direksiyonu kavradım. Gergindim. Hem de fazlasıyla. Aylardır peşinde olduğum katili sonunda bulabilmiştim.

Gaza biraz daha yüklenerek arabanın hızını arttırırken içimdeki dürtüye engel olamadım, başımı sol tarafta çevirerek camdan dışarıya baktım. O sırada hemen iki yolun ortasında bulunan kaldırımda duran Ilgaz Yargıç ile çok kısa bir an saniyelik göz göze gelmiştik. Zaten gergin olan bedenim onun gözlerine bakmamla daha da gerilmişti.

Yaklaşık on beş dakikdır yoldaydım. Kısa bir süre önce konum beni bir ormana sokmuştu. Artık direksiyonu tutan ellerim ağrımaya başlamıştı. Yola çıktıktan kısa zaman sonra şakaklarıma bir sancı saplanmıştı ve ben yol aldıkça şakaklarımdaki o ağrı daha da şiddetleniyordu. "Beş yüz metre sonra sağa dönünüz. Hedefiniz hemen karşınızda kalacak." Telefondan yükselen ses ile oturduğum koltukta irkilsem de hızla kendimi toparladım.

En fazla bir dakikanın ardından telefonun yeniden konuşması üzerine önüme çıkan, sağ taraftaki, yola saptım. Yola doğru dönerken yavaş olmama rağmen bir anda tekerler kaymaya başlamıştı. Çok ilerleyemeden önümde beliren bir ağaç yüzünden sert bir fren darbesiyle durmak zorunda kaldım. Emniyet kemerime uzandığım sırada telefondan gelen sese daha fazla dayanamayarak konum ekranından çıktım.

Tam arabadan inmek üzere kapıya uzandığım sırada kafamın içerisinde bir ışık patladı. Rüya'ya haber etmeyi unutmuştum. Konumumu ona atmalı ve benden yaklaşık on dakika sonrasında bir polis ekibinin yola koyulmasını istemeyi unutmuştum. Sertçe avuç içimi alnıma vurarak kendi çapımda kendime kızdım. Hızla mesaj uygulamasına girerek Rüya'nın ismine tıkladım, hemen bir polis ekibi istediğimle ilgili bir mesajı ve mevcut konumumu gönderdim. Mesajın tek tik olduğunu görünce daha da sinirlensem de derin bir nefes aldım. Telefonumun sessizde olduğuna emin olduktan sonra özellikle onu arka cebime sıkıştırdım.

Arabanın kapısını açarak çamurlu yola atladım. Ardımdan kapıyı kapatırken bir yandan da bulunduğum ağaçlık alana bakınıyordum. Sert bir rüzgarın esmesiyle omzumda bulunan salık saçlarım bir yılan misali boynuma dolanmıştı. Yavaş adımlarla dümdüz yürümeye başladım. Nereye gitmem gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama katilin buralarda bir yerde olduğunu ve o istediği zaman karşıma çıkacağına emindim.

Olduğum yerde durarak karşımda uzayıp giden ağaçlık alana baktım. Bir sonu yoktu. Kendi eksenim etrafında dönerek bir işaret ya da bir hareketlilik yakalamaya çalıştım. Ellerimi iki yana açarak ses tonumu yükselttim. "Hadi! Ben buradayım! Gel işte! Bir korkak gibi ağaçların arkasına saklanma! Karşıma çık ve kim olduğunu göster bana!" Cümlem biter bitmez arkamdan boynuma sarılan sert bir kolla neye uğradığımı şaşırmıştım. Bu kadar çabuk ortaya çıkmasını ve bana saldırmasını beklemiyordum açıkçası.

Ellerimi boynuma doladığı koluna sardım. "Hoş geldin." Kulağımın dibinde konuşması beni fazlasıyla ürpertmişti. "Hiç de hoş bulamadım." Bir anda başımı eğerek siyah badisinin üzerinden dişlerimi etine geçirdim. Dudaklarının arasından küçük bir çığlık kaçarken onun bu zayıflığını fırsat bilerek arkamda kalan dizine bir tekme attım. Bedeninin yere düştüğüne dair bir ses duyduğumda ise hızla arkama dönerek yere düşen bedeninin üstüne çullandım.

İlk iş olarak kollarını arkasında sabitleyerek üstüne oturdum. Rüzgardan dolayı gözümün önünü kapatan saçlarımdan kurtulmak adını başımı hızlıca sağa-sola sallamak zorunda kaldım. Başımı eğerek yüzüne baktığımda maske ile karşılaştım. Hızımı alamayarak yüzündeki maskeyi sertçe çekip çıkarttım. İşte şimdi karşımda hiçbir engel olmadan katilimiz duruyordu. "Sen..." Şaşırmalı mıydım emin değilim. Göğsümde atan kalbimin atışları normale dönmeye başlamıştı. Neydi bu rahatlama mı yoksa daha değişik bir şok muydu? "Şaşırmadın değil mi? Aslında zeki kızsın. Bunu kabul edebilirim." Meryem Yargıç bütün ukalalığı ile bana sırıtıyordu. Bir elimle arkasındaki ellerini sıkıca tutmaya devam ederken diğer elimle boğazını kapatan badisini çekiştirdim. Gerçekten de boğazında uzun tırnak çizikleri vardı.

"Beni bulman biraz uzun sürdü ama. Bu birazcık beni üzmedi değil küçük kız." Sinirle arkasında tuttuğum ellerini iyice taşlı zemine bastırdım. Anında yüz ifadesi değişti, dudaklarının arasından küçük bir acılı inleme kaçtı. "Neden? Amacın ne?"

Ela gözlerini gözlerime dikti. Dudağının bir kenarı bilmiş bir tavırla havalanmıştı. "Bilmediğin o kadar çok şey var ki. Hiçbir şeyin farkında bile değilsin. Bazen sana acıyorum biliyor musun küçük kız? Çevrende güvenebileceği insan sayısı yalnızca iki. Beş parmağı bile geçmiyor. Çok acınası bir haldesin." Boşta olan elimi boğazına dolayarak sıkmaya başladım. Çok fazla sıkmıyordum, nefes alabileceği kadar imkanı ona sağlıyordum. Benimki yalnızca göz korkutmak ve şu anda gücün üstünlüğünün kimde olduğunu göstermekti. "Sen bana üzülmek yerine kendi haline acısan daha yararlı olur. Bundan sonra dışarıda elini kolunu sallayarak gezebileceğini mi düşünüyorsun? Senin bundan sonra barınabileceğin tek yer karanlık bir dört duvarın arası. Ama emin ol seni orada da yalnız bırakmayacağım. Sen benim ailemi aldın. Onları benden kopardın. Beni bir başıma bıraktın. Sence ben bu yaptıklarını karşılıksız bırakır mıyım sanıyorsun?"

Boğazına sardığım parmaklarımın tutuşunu biraz daha sıkılaştırdım. Dudaklarında ki tebessüm cümlelerimin ardından sırıtmaya döndü." O kadar her şeyden habersizsin ki... Ah küçük kız. Sence onlar beni içeriye gönderirler mi sanıyorsun?" Onlar mı? Tek değil miydi? Kimden bahsediyordu? "Onlar kim? Çete misiniz? Amacınız ne sizin? Ne istediniz o masum insanlardan?" Başını hafifçe iki yana salladı. "Hiçbir şey anlamıyorsun değil mi? Aç gözlerini. Çık şu içinde bulunduğun kafesten. O cinayetlerin hepsinin bir amacı vardı. Ama sen bunları fark edemeyecek kadar kötüsün." Ne yapmaya çalışıyordu? O bir katildi. Ama şimdi karşıma geçmiş sanki beni bir şeye karşı uyarıyordu. Sanki bana nasihatte bulunuyordu.

"Kimsin sen? Benden ne istiyorsun ya?" Dudaklarındaki o sırıtış bozuldu. "Her şeyin farkına vardığında çok geç olacak. İçinde bulunduğum bu bataklıkta olmayı ben istemedim. Onlar beni mecbur bıraktı. Sokaklarda buldukları her evsiz çocuklara yaptıklarını bana da yaptılar. Onlardan tek kurtuluş yolun ölümdür küçük kız." Daha onun söylediklerini idrak edememiştim. Yakınımızdan gelen ayak sesleri ile afallamıştım. Dikkatimin o tarafa kaymasını fırsat bilerek beni yere devirdi ve zaman kaybetmeden üstüme çıktı. "Şimdi sadece uslu bir kız ol ve yavaşça ayağa kalk." Yavaşça yutkundum. Belinden çıkarttığı silahın namlusunun şakaklarıma dayanması üzerine yalnızca gözlerine baktım.

"Ayağa kalk. Hemen. " Sessiz kalarak dediğine uydum ve ayağa kalktım. Az önce benim ona yaptığım gibi bileklerimden yakalayarak kollarımı arkamda tek eliyle sabitledi. Diğer elinde bulunan silahı da şakaklarıma dayadığı sırada ayak sesleri daha da yakınlaşmıştı. "Her şeyin sonu. Bazı olaylar bazı insanlar için hayatlarının sonu olurken bazılarının hayatının tam da kırılma noktası olur. Bugün ikimizden birisinin hayatının sonu diğerinin ise hayatının kırılma noktası olacak. Ve inan bana küçük kız bu günden sonra yaşadığın her bir güne lanet edeceksin. Ve her yeni bir günde ölmeyi daha çok dileyeceksin."

Cümlesini bitirmesiyle karşımızda bir avuç dolusu polis memuruyla karşılaşmamız bir olmuştu. "İndir silahını!" Bu ses Ilgaz'a aitti. Gözleri ilk önce gözlerime oradan şakağıma dayanmış olan silaha ardından da arkamda silahı tutan annesine değdi. Sert bakışlarıyla annesine bakmaya devam ederken elini bana doğru uzattı. "Onu serbest bırak. Aksi halde yaptığın ters bir davranış aleyhine olur. Çevren sarılı. Kaçışın yok. Yolun sonuna geldin." Tam kalbimin ortasından birkaç parçanın koptuğunu hissettim. Sert durmaya çalışıyordu. Annesine karşı zayıftı ama şu an bunu bastırma konusunda kendi içinde çokça savaştığına emindim. "Haklısın buradan kaçışım yok-" onun cümlesini yarıda kesen şey bir silah sesiydi.

İlk önce bileklerimde ki elin tutuşu gevşedi, ardından şakağına dayalı olan soğuk namlunun baskısı yok oldu. Boynuma ve yanaklarıma sıçrayan sıcaklıkla birlikte bedenim olduğu yerde kaskatı kesilmişti. Gözlerim Ilgaz'ın doğrulttuğu silahtaydı.

Ben yaşıyordum. Bu benim hayatımın kırılma noktasıydı.

Bir ay sonra (Düğün Günü);

"İzgi! Öleceğim heyecandan! Allah'ım sana geliyorum!" Gözlerim şaşkınlıkla irileşirken arkamda saçıma maşa yapan kuaföre aynadan kısa bir bakış atarak müsaade istedim. Kuaför hızla arkamdan uzaklaşırken oturduğum koltuktan kalkarak odanın öbür köşesinde bulunan Rüya'nın yanına gittim. "Hey," yeni yapılmış tırnaklarını bozmamaya dikkat ederek elini ellerimin arasına alarak dostane bir tavırla sıktım. "Sakin olsana bir." Bakışlarını aynadan çekerek hızla benden tarafı çevirdi. "Ya ben bugün evleniyorum! Ne demek sakin ol?" Gülmemek için dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirmek zorunda kaldım. "Evet evet."

Bana yandan ters bir bakış atmasıyla gülmeye başladım. Elini bırakarak geri kendi bölgeme geçerek az önce kalktığım sandalyeye geri oturdum. Benim saçlarımla ilgilenen kuaför arkamda belirerek kaldığı yerden saçlarımı yapmaya devam etti.

Aradan ne kadar zaman geçmişti hiçbir fikrim yoktu ama makyajım yapılırken neredeyse oturduğum yerde uyuyakalmak üzereydim. "Bitti." İnce bir sesi işitmemle irkilerek gözlerimi araladım. Makyajımın bitmesi üzerine benimle ilgilenen kadın hızla yanımdan uzaklaşmıştı. Oturduğum yerden aynaya doğru eğilerek makyajıma bakındım. Gayet hoş görünüyordu. Elbisem bordo renginde olduğundan göz makyajımı koyu tonlarda buharlı yapmışlardı. Dudaklarımda ise elbisemle aynı tonda olan bordo bir ruj vardı.

Maşa yapılmış saçlarımın ön tutamları ensemde toparlanarak yüzümü açıkta bırakmış. Küçük incilerden oluşan düz bir taç da hemen üzerine takılmıştı. Aynadaki görüntümden oldukça memnundum. Arkama dönerek Rüya'ya kısa bir bakış attım. Onun son rütuşları yapılıyordu. Ardından onu gelinliğini giymesi için bir odaya alacaklardı.

Onlardan önce davranmam gerektiği için hızla ayaklandım. Giyinme odasına geçerek siyah çantada bulunan bordo elbisemi çıkarttım. Geçen hafta düğün tarihinin belli olmasının ardından Ilgaz ile beraber almıştık. O yaşananların üzerinden bir ay geçmişti. Hala o günüm etkisindeydim. Ama, özellikle, Rüya'nın yardımıyla bunu atlatabiliyorsun. Bazı gecelerde o an rüyama girerek beni huzursuz ediyordu. Herkes katilin yakalanmasına memnundu. Sonuçta yakalanmıştı ve olay bitmişti değil mi?

İçimden geçen düşüncelerle başımı isteksizce olumsuz anlamda salladım. Hayır, bitmemişti. Meryem Yargıç o gün bana onlar diye bir topluluktan ucundan da olsa bahsetmişti. Nedense bu işin bu kadarla kalmayacağını hissediyordum. O gün öleceğini biliyordu. Tıpkı Semih gibi. Semih de öleceğini biliyordu. Her şey bu görünenden fazlasıydı. Daha farklı şeyler vardı.

Bir anda odanın kapısının tıkatılması üzerine elimdeki elbiseyle olduğum yerde zıpladım. "Dolu!" Dolu olduğunu söylememe rağmen kapı bir kez daha şiddetle vuruldu. Kaşlarım sinirle çatıldı. Elimdeki elbiseyi hızla çantanın içerisine tıkarak kapıya yöneldim. Tam kapıyı açmak üzereyken. Kapının altından içeriye beyaz bir kâğıt atıldı. Kapıya doğru uzanan elim havada kalmıştı.

Yavaşça dizlerimi kırarak yere çömeldim ve odanın içerisine atılan kağıdı aldım. Dörde katlanmıştı. Hızlı hareketlerle açarak içerisine bakındım. Bu da neydi böyle?

İyileşmiyorsun.
Gerçekler elbet bir gün ortaya çıkacak. Bu oyunun masumu kim? Sen mi ? Ben mi? Bu oyunun kazananı yok. Bu oyunda yalnızca yalancı var. Yalancıyı bulan oyundan çıkar, özüne döner. Peki sen? Sen ne yapacaksın? Bulabilecek misin yalancıyı? Sana tek doğru yolu gösterecek olan ise benim. Kime güveneceğin ise sana kalmış. Yoluna dikkat et.


Benimle beraber bu güzel yolculukta sabırla gelen herkese;
Bu bir son değil. Asıl olaylarımız bundan sonra başlıyor desem bana kızar mısınız? :D
Bu bölümü sezon finali gibi ya da birinci kitabın sonu gibi düşünebilirsiniz.
Araya mesafe sokmamaya özellikle dikkat edeceğim. Ancak sınav senemin tam olarak bana ne getireceğini hala kestirememiş durumdayım :/
Yayımlanmış olan bölümlerin hepsini baştan başlayarak düzenleme işine giriştim. Kesinlikle bir çeki düzene ihtiyacı vardı. Bu düzenleme işini hallederken aynı zamanda da yeni bölümleri yazmayı hedefliyorum. Çok bomba olaylar var. Asıl ortaya çıkması gereken kişiyle tanışmadınız. Sizinle tanışmak için çok heyecanlı.
Dediğim gibi bu bir son değil sadece kısa süreli bir mola gibi bir şey. Umarım buraya kadar okuyan herkes zevk alarak okumuştur. Tek hedefim budur.
Yeni bölümler için beklemede kalııın! Bu bir son değil!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top