58. Bölüm⚜️
-Ama güçlü görünüyorsun?
+Başka seçeneğim yoktu...
Sanki herkes tek bir ağızdan anlaşmış gibi konuşmuyordu. Mahkeme salonunun önünde duruşma saatinin gelmesini bekliyorduk. Önümde ki koltuklarda Baran, Rüya, Açelya üçlüsü oturuyordu. Hemen onların karşısında da ben ve Ilgaz vardık. Koridorda kimsecikler yoktu. İleriden adliye binasında bulunan insanların boğuk uğultularını işitebiliyordum.
Gözlerimi etrafta amansızca gezdirirken Açelya'nın kızıl saçlarında takılı kaldı. Baş parmağımın tırnağını iki dudağımın arasına yerleştirdim, gözlerimi kısarak dikkatle saçlarına baktım. O, doğal kızıldı. Onunla üniversitenin ilk senesinden beri tanışıyorduk. Çoğu kez, insanların yanına gelip saçının boya numarasını istediğine şahit olmuştum. Ama o hepsinde de saçlarının kendi rengi olduğunu söylemekten asla bıkmamıştı. Açık olmak gerekirse gerçekten kıskanılacak güzellikte saçları vardı. Gözlerimi zorlukla Açelya'nın saçlarından çekmeyi başarabilmiştim. Ancak daha saniye olmadan bu sefer de gözlerimin radarına takılan şanssız Baran oldu. Üzerinde siyah bir gömlek ve ona uyum sağlayan siyah kumaş pantolonu vardı. Hafif sarıya kaçan kumral saçları giyimine zıtlıkla dağınıktı. Açık kahve gözlerini yere dikmiş boş boş bakıyordu.
Kalbimin ortasında bir burukluk hissettim. Baran'ı en iyi anlayabilecek kişilerden birisi de bendim. İkimizde aynı insanlar yüzünden sevdiklerimizi kaybetmiş, acı çekmiştik. Onu çok iyi anlayabiliyordum. Belki de onu benden daha iyi anlayabilen yoktur. Derin bir nefes eşliğinde başımı Baran'dan sol tarafa çevirdim. Ama saniyesine pişman oldum.
Ilgaz, kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Baran'a baktığımı fark etmiş olmalıydı. Dudaklarımda minik bir gülüş belirse de o bunun farkına varmayacak kadar kızgındı. Oturduğum koltukta yavaşça ona doğru kayarak yaklaştım. Gülmemek için sertçe dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım. Ona doğru yaklaşmamla bacaklarımız birbirine hafifçe dokunmuştu. Bu dokunuş ile Ilgaz bir an irkildi ama bunu dışarıya yansıtmadan ustalıkla gizledi.
Dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirerek başka bir hamle de bulunmadım. "Yeri ve zamanı değil belki ama size bir şey demem gerekli." Karşımda oturan Rüya'nın tereddüt ve endişe dolu bir sesle konuşması üzerine bütün meraklı bakışlar anında ona döndü. Sağ elinde tuttuğu telefona bir bakış daha attıktan sonra alt dudağını ağzının içerisine yuvarladı. Hala söyleyip söylememekte karasız gözüküyordu. "Sorun ne Rüya?"
Baran oturuşunu düzelterek iyice Rüya'ya yaklaştı. Rüya'nın bu halini fırsat bilerek telefonuna eğilmeye çalıştı ancak başarılı olamadı. Onun bu hareketini önceden tahmin eden Rüya, daha Baran telefona eğilmeden telefonu kapatarak kucağına bırakmıştı. Gözleri önce yanımda oturan Ilgaz'a ardından da bana döndü. "Ekin, gitmiş."
"Anlamadım?" İlk tepki veren Ilgaz olmuştu. Ben, hala Rüya'nın dudaklarının arasından dökülen cümlenin gerçekliğini kendi içimle tartışmakla meşgulken Ilgaz tepki vermeyi başarabilmişti.
Rüya anlatmaya başlamadan hemen önce derin bir nefes verme ihtiyacı duydu. "Bugün sabahın ilk saatlerinde istifasını vermiş. Henüz ortalıkta pek fazla kimseler yokken eşyalarını toparlamış ve o an orada olan polis arkadaşlarıyla vedalaşarak hiçbir şey demeden çıkıp gitmiş." Rüya konuşmayı bitirdiğinde elimi havaya kaldırarak dikkatleri üstüme çektim. "Hem de Semih'in mahkemesinin olduğu bir günde. Bu saati bekleyemeyecek neyi olabilir?" İdrak edemiyordum. Artık son zamanlarda bazı şeyleri anlayamıyordum. Neden olduğunu, sebebinin neyden kaynaklı olduğunu...
Solumda oturan Ilgaz'a dönerek anlamadığımı belirtecek şekilde baktım. "Neden? Neden hiçbir şey demeden gitti?" Gözümün önüne düşen bir tutam saçı hızlıca geriye itekledim. Ardından elimle Ilgaz'ı gösterdim. "Her şeyden önce sen onun arkadaşısın. Bana kızgındı, sana değil. Ilgaz, eğer benim yüzümden gittiyse onu geri getirmeliyiz. Bu kadarı bana fazla. Çok ağır. Kimsenin benim yüzümden işinden, evinden, yaşadığı yerden olmasını istemem." Kendimi büyük bir güçle zapt edebiliyordum.
Ilgaz yavaşça ellerime uzandı. "Sakin ol," daha az önce iteklediğim saç tutamının yeniden gözümün önüne düşmesiyle gözlerinin odağı ona döndü. Ellerimin üzerinde duran ellerinden birisiyle saç tutamını yakaladı ve nazikçe kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Bak ne yapalım diyorum? Semih'in duruşması bittikten sonra Ekin'in evine gidelim. Eğer orada da yoksa onu bir şekilde buluruz ve konuşuruz tamam mı?" Hipnoz olmuş gibi ela gözlerine bakıyordum. Bilinçsizce başımı olumlu anlamda salladım. Sanki birisi ya da bir şey tarafından beynim Ilgaz'ın her dediği şeye evet demem için programlanmış gibiydi.
Ellerini yanaklarıma koyarak gülümsedi. "O zaman anlaştık."
Bir anda sadece bizim sesimizin ve dışarının hafif uğultusunu olduğu koridorda ardı ardına topuk sesleri yankılanmaya başladı. İstemsizce yüzümü Ilgaz'ın ellerinin arasından çekerek sesin olduğu tarafa döndüm. Tek ben değil, benimle birlikte diğer dört kafa da sesin kaynağına dönmüştü. Ve karşımızda hiçkimsenin beklemediği, gelmesine ihtimal bile vermediği o kişi gözüktü. Ilgaz'ın annesi kırmızı dudaklarında bulunan her zaman ki gülümsemesi ile bizim olduğumuz tarafa doğru geliyordu. Üzerinde koyu yeşil bir elbise, omuzlarında ise dizinin altına kadar gelen büyük ve kalın siyah bir kürk vardı. Saçları ensesinde sıkıca toplanmıştı. Uzun ve ince boynunu kapatan koyu yeşil bir fuları da vardı. "Bunun burada ne işi var?"
Aklımdan geçen soruyu Rüya dillendirmişti. Ancak kendisi başta olmak üzere buna kimse cevap veremedi. Ailemin, gençliğimin, hayallerimin, sevincimin, mutluluğumun katili. Sadece bir gece de beni hem öksüz hem de yetim bırakan o kadın. Bazen kendime de şaşıyorum. Ailemin katili olan bu kadının nasıl hala elini kolunu sallayarak dışarıda rahatça gezebildiğini. Sonra aklıma psikopat bir katil tarafından haksız yere canlarından, hayatlarından, sevdiklerinden olan insanlar geliyor. Vicdanımın sesi yılların içimde biriktirmiş olduğu intikam hırsından ağır basıyor.
Ellerim her iki yanımda engel olamadığım bir şekilde yumruk halini aldı. Gözlerim onun üzerinde sabitlenmiş bir şekilde öylece oturduğum yerde kalakalmıştım. Ela gözlerimi gözlerimi bulduğunda açık kırmızı rengiyle bulanmış olan dudakları iğrenç bir gülümseme eşliğinde kıvrıldı. Bir amacı olmalıydı. Buraya gelmesinin arkasında başka bir şey olmalıydı. Biraz uzağımda sol hizamda kalan boş bekleme koltuklarından birisine rahatlıkla kuruldu. Sol elimin üzerinde hissettiğim sıcak bir elin varlığı ile istemsizce irkildim.
"Bana bak," ılık ve bir o kadar da mayhoş çıkan sesiyle ona bakmadan edemedim. Tam olarak ona dönünce ne görmeyi beklediğimi bilmiyorum ama gözlerinde ki şefkati görmek beni tamamen afallatmıştı. "Sadece birkaç saat tamam mı?" Ilgaz, kolunu omzuma dolayarak beni göğsüne çektiğinde ona karşı gelmedim. Beni göğsüne çekip saklamasına izin verdim.
Belki de Semih ilk defa bir konu da haklıydı. Ben Ilgaz'ın yanında kendimi savunmasız hissediyordum. O, yanımdayken beni her zaman koruyacağını bilmek beni güçsüz konuma düşürüyordu. Muhtaçtım belki de. Uzun zamandır kimse tarafından bu kadar korunup kollanmaya muhtaçtım. Annem gitmişti, babam gitmişti. Beni her zaman kollarının arasına saklayan, beni o sıcaklığı ile sarmalayan babam artık yoktu. Eve her geldiğimde bana kocaman sarılan, her iki yanağımdan da öpmeden bırakmayan annem artık yoktu. Henüz dünyaya gelmeden sevip benimsediğim o kardeşimde yoktu.
Ben bunlara muhtaçtım. Aradan yıllar geçmişti ve benim tek istediğim şey huzura kavuşmaktı.
Bulunduğumuz koridorda birden fazla adım seslerinin yankılanmasıyla hızla Ilgaz'dan uzaklaştım. Koridorun hemen başında iki polisin arasında Semih vardı. Yanında bulunan polisler koluna girmişlerdi. Elleri önünde kelepçeli ve başı dikti. O kadar yaptığı şeye rağmen hala yüzsüzce davranabiliyordu. Gözleri önce yanımda oturan Ilgaz'ı buldu. Onunla karşılaşmaktan rahatsız olmak yerine aksine o daha çok keyiflendi.
Dudakları yukarıya doğru kıvrıldı ve dişlerini sergileyerek güldü. Bakışları yavaşça Ilgaz'dan bana doğru kaydığında dudaklarındaki gülüş daha da büyüdü. Onu koridorun sonunda bulunan büyük camın önüne kadar, bizden en uzağa, götürdüler. Oturmasına dahi izin vermeyerek kollarından çıktılar. Semih hala aynı ifade ile dururken gözlerimi kırpmadan tepkilerini ölçmeye çalışıyordum. Bazen onu gerçekten çözemiyorum. Normalde insanlar hal ve hareketleri başta olmak üzere her bir şeyleri ile karakterlerini belli ederler. Ama Semih böyle değildi. Onun birden fazla kimliği vardı. Kaçakçılık yapan Semih, Katil Semih, Savcı Semih, Ailesine Değer Veren Semih, Ailesinden Nefret Eden Semih...
Gözlerimi kilitlenmiş bir şekilde onun üzerinden ayırmamaya yemin etmiş bir şekilde hareketlerini izlerken başını kaldırdı. Bizim az gerimizde, arkamda kalan bekleme koltuklarında, oturan yengesini fark etti. Fark etmesi ile ilk açığını verdi. Yengesini görmeyi beklemiyordu. Anında yüz hatlarından omuzlarına kadar bütün bedeni gerim gerim gerildi. Kelepçeli elleri ağır ağır yumruk halini alırken gözlerimi ondan çekmeden elimi Ilgaz'ın dizine koydum.
Hareketlerinden başını kaldırıp bana baktığını anlamıştım. Ancak, tahminimce, ona bakmadığımı aksine Semih'e odaklandığını fark edince ne demek istediğimi anlayarak Semih'e dönmüş olmalıydı. Başımı yavaşça omzumun üzerinden ona çevirdim. Ela gözleri tam da tahmin ettiğim gibi şüpheyle kısılmış Semih'e bakıyordu. Onun omzunun üzerinden gerisinde kalan annesine bakındım. Gözleri Semih'in üzerindeydi. Ancak Semih'in aksine o oldukça rahatlattı.
Önünde bulunduğumuz kapının açılmasıyla içeriden bir görevli çıktı. Bütün bakışlar ona doğru dönmüştü. Ancak benim bakışlarım hala ondaydı. Arkadan görevlinin sesi duyururken gözlerim kırmızı dudaklarında takılı kalmıştı. "İzgi?" Ilgaz'ın sesiyle irkilerek ona döndüm. Ayağa kalkmış destek almam için elini bana uzatıyordu. Semih ve yanındaki polisler içeriye girerek. Derin bir nefes aldım ve Ilgaz'ın uzattığı elini tutarak ayaklandım. Rüya, Baran, Açelya üçlüsünün arkasından bizde duruşma salonuna giriş yaptık.
Sol ön tarafta Açelya tek başına bulunurken, sağ ön tarafta bir erkek avukat vardı. Ilgaz'ın yönlendirmesi ile oturmak için arka taraflara ilerlerken Semih'in yanından geçmek zorunda kalmıştık. Ilgaz önümde ilerlerken arkasından onu takip ediyordum. Ta ki bir elin bileğime bir yılan misali dolanarak beni durdurasıya kadar. Semih'in elini hissetmemle olduğum yerde kaldım. "Belki başka bir hayatta..."
Kulaklarımın doğru duyup duymadığından emin değildim. Ne demek istiyordu? Yine neyin peşindeydi? Yavaşça başımı eğerek ona baktım. Ama o gözlerini karşıya dikmiş öylece bomboş bakıyordu. "Savcım?" Sağımdan gelen yabancı bir ses ile olduğum yerde zıpladım. Başımı bana seslenen kişiye çevirdim. Bu, Semih'i getiren polislerden birisiydi. "Bir sorun mu var?" Gülümsemeye çalışarak elimi 'hayır' anlamında havaya kaldırdım. Polis memuru benden aldığı yanıta pek memnun olmasa da yalnızca başıyla onaylamakla yetindi.
Ayaklarımı zorlukla harekete geçirerek birkaç saniye öncesinde Ilgaz'ın geçtiği yerlerden geçtim. Ilgaz'ın yanına gittiğimde gözlerinde ki şüpheyi fark ettim. Ela gözleri merakla ne diyeceğimi beklerken derin bir nefes vererek yanındaki boşluğa oturdum. "Belki başka bir hayatta." Kısık sesime nazaran beni gayet net duyması benim için sevindiriciydi. Gözlerini yüzümden çekerek ön tarafta oturan Semih'e çevirdi. Birkaç saniyenin ardından ise annesine döndü. Onun hareketlerini takip ederek önce Semih'e baktım.
Kafamı kurcalayan pek çok şey vardı. Ilgaz'ın annesinin hangi amaçla burada olduğunu henüz çözebilmiş değildim. Aklımda tek bir ihtimal vardı: Semih'in lehine şahitlik yapmak. Ancak Semih'in onu gördüğünde vermiş olduğu ters tepkiler ise bu tahminimi çürütmek için yeterliydi. Eğer Semih'e destek olmak için burada değil ise neden buradaydı? Yine bir şeyin peşinde olduğunu adım kadar emindim.
İçimi anlık bir korku kapladı. Yine o his geldi göğsümün orta yerine oturdu. Üşümüş olan ellerim tanıdık olan yollardan geçerek hiç şaşmadan Ilgaz'ın ellerine ulaştı. Ilgaz ona dokunmam ile bana döndü. Konuşmadan önce yavaşça yutkundum. "Bir şey olacak. Hissediyorum. Çok kötü bir şey olacak." Kaşları ne dediğimi anlamadığını belirtircesine çatıldı. Boşta olan eli ile elinin üzerinde bulunan elimi sarmaladı. "Sakin olmalısın. Çok fazla düşünüyorsun, bu da içinde yersiz bir korkunun yeşermesine sebep oluyor." Başımı olumsuz manada hızla iki yana salladım. "Anlamıyorsun-"
Bir anda herkesin ayağa kalkmasıyla cümlem bitiremeden yarım kalmıştı. Hakimin içeriye girmesiyle bende ayağa kalmak zorunda kalmıştım. Hakim yerine oturduktan sonra salonda bulunan herkes sessizce yerlerine oturdu. Hakim şöyle bir salonda bulunan herkes baktıktan sonra duruşmayı başlatmak üzere harekete geçti.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top