57. Bölüm⚜️
Kendi yarattıkları problemlerde mağdur gibi davranan insanlardan uzak durun.
Yüzümü yalayıp geçen rüzgarın verdiği huzurla istemsizce gözlerimi kapatma ihtiyacı duydum.
"İzgi ya! Topu bana atman gerekiyordu!" Hande'nin sitemli sesini işitmemle birlikte gülerek ona doğru döndüm. Yüzünde gördüğüm o tuhaf ifade üzerine elimde olmadan gülmeye başladım. Hande'nin bağırışıyla birlikte karşı takımda oynayan Rüya bile korkuya kapılıp saniyeler içerisinde yanımıza kadar gelmişti. "Hande! Ne oldu? Bir yerini mi incittin? Çok acıyor mu? Neresi?" Az önce Hande'nin yüzünde yer edinmiş olan o sitemli ifade adımında toz olup uçtu. Yerine ise küçük bir burukluk yerleşti. Dudaklarını büzerek ellerini Rüya'ya doğru uzattı.
Onun bu hareketi üzerine Rüya'nın kaşları daha fazla çatılsa da hiçbir şey demeden Hande'nin uzattığı kollarının arasına girdi. "Ne oldu?" Rüya'nın sorusu üzerine Hande başını Rüya'nın omzuna gömdü. Onları bu şekilde görmek beni her zaman mutlu ediyordu. Birbirimizin ailesi olmak, her şeyi olmak çok güzeldi. Onlar gibi arkadaşlara sahip olduğum için çok mutluydum.
Kollarımı göğsümde bağlayarak olduğum yerde onları bütün samimi duygularımla izlemeye devam ettim.
Birden bana doğru geldiklerini fark edememiştim. Bu yüzden de bedenime dolanan iki çift kola karşı hazırlıksız yakalanmıştım. Düşmemek için son anda topuğumun üzerinde durarak dengemi sağladım. Ayaklarım saniyeler içerisinde yeniden yere sağlam basabildiğinde ben de aynı şekilde onlara kolumu doladım. Her gün asla şaşmayan bu üçlü sarılmalarımızı seviyordum. Benim için büyük bir anlam ifade ediyordu. Onlara sarıldıkça tek başıma olmadığımı hatırlıyor ve birkaç dakikalığına bile olsa dudaklarıma sahi bir tebessüm yerleşiyor.
"Biz hiç ayrılmayalım tamam mı?" Hande'nin kollarını çözmesi üzerine birbirimizden ayrıldık. Rüya ile ona kocaman gülümseme eşliğinde bir kez daha sarıldık.
"Hadisenize! Sizi beklemek zorunda değiliz! Oynamayacaksanız eğer sahadan çıkın da en azından biz rahat rahat oynayalım." Rüya'nın olduğu takımdan sarışın bir kızın bize bağırması üzerine yavaşça birbirimizden ayrıldık.
"Ne diyorsun kızım?" Hande'nin bir anda yükselmesi ile anında Rüya ile göz göze geldik. Ona göz kırparak Hande'yi işaret ettim. O da gözlerini hızlıca kapatıp açarak beni onayladı ve saniyeler içerisinde beklediğimiz gibi Hande o her zamanki tipik hareketini gerçekleştirdi. Onlara doğru bir adım atmıştı ki bir koluna ben diğer koluna da Rüya girdi. Hızlıca onu kızların aksi yönüne doğru sürüklemeye başladık.
Eğer yetimhane gibi toplu bir alanda yaşıyorsanız bilmeniz ve uymanız gereken en önemli kurallardan ilki kesinlikle kavgaya karışmamanız gerektiğidir. "Ya bıraksanıza beni! Nereye götürüyorsunuz? İzgi! Rüya! Sesim oraya gelmiyor mu ya?"
Gülmemek için sertçe dişlerimi alt dudağıma geçirmek zorunda kalmıştım. Gözümün kenarıyla Hande'nin diğer kolunda bulunan Rüya'ya baktığımda onun da benim gibi olduğunu fark ettim. Hande ayaklarını yerde sürümemek için bizim hızımıza ulaşmaya çalışırken Rüya ile anlaşmışız gibi bir anda durduk. Bizim durmamızla Hande'nin tökezlemesi bir oldu. Son anda kollarından çekerek kafa üstü yere düşmesini engelleyebildik.
Tedbir amaçlı kollarını bırakmazken Hande sinirle bize döndü. Yüzü hafiften kızarmış, salık olan koyu saçları dağılmış ve bize sinirli olduğunu belli edecek şekilde bir kaşı çoktan havalanmıştı. "Sizi mahvedeceğim." Rüya gülerek Hande'nin dediklerini duymamazlıktan geldi, hiç düşünmeden işaret ve orta parmağı ile burnunu sıktı.
"Görüyor musun İzgi? Hande Hanım büyümüş sonunda." Ciddi kalmaya çalışarak şöyle Hande'yi baştan aşağıya yalandan süzdüm. "Görmez miyim Rüyacığım, hem de ne büyümek." Hande'nin şaşkınlıkla irileşmiş olan gözleri Rüya ile benim aramda hızlı hızlı gidip geldi. "Hah!" Kollarını sertçe bizden çekerek kurtardı, bilmiş bir ifadeyle çenesini havaya dikerek kollarını göğsünde bağladı. Sonra önce Rüya'ya ardından da bana bir bakış attı. "Bakın görün sizden önce evlenip anne olacağım ben."
Gözümden yanağıma doğru süzüldüğünü hissettiğim gözyaşı ile içine sürüklediğim o anıdan bir anda koptum. Diğer gözümden de akan gözyaşı ile gözlerimi sıkıca yumdum. Geçmişi hatırlamak hiç iyi hissettirmemişti. Hiçbir zaman duygularını tam ifade edebilen bir insan olamamıştım. Korkuyordum, Hande'yi hak ettiği sevgiyi ve değeri zamanında verememiş olmak beni çok korkutuyordu. "İzgi?" Sağ tarafımdan gelen kalın ve bir o kadar da tanıdık olan sesle irkilerek gözlerimi araladım. Çatık olan kaşlarının hemen altında bulunan ela gözleri kısılmış bir şekilde bana bakıyordu.
Yakalanmanın verdiği panikle hızlıca ellerimin tersiyle yanaklarındaki yaşları sildim. Her ne kadar onun görmemesi için hızlı davranmış bile olsam da o çoktan fark etmişti. Ela gözleri iyice kısılırken yanımda ki boşluğa oturdu. Gözlerine bakmaktan kaçınarak başımı gökyüzüne çevirdim. Odada oturmaktan daraldığım için biraz nefes almak amacıyla bahçeye çıkmıştım. Temiz hava almanın bana iyi gelmesini bekliyordum. Ancak şu an ki halime bakacak olursak pek yaramışsa benzemiyordu. "Neden ağlıyorsun?"
Gülümsemeye çalışarak elimi gelişi güzel boşlukta salladım. "Öylesine."
"İzgi," sesindeki sertliği fark etmemle yavaşça yutkundum. O, tekrar konuşmaya başlamadan önce başımı omzumun üzerinden ona doğru çevirdim. Çenemi omzuma dayayarak ela gözlerine kilitlendim. "Her ne kadar ağlaman hoşuma gitmiyor olsa da ağla. Duygularının olduğunu ve her şeyden önce bir insan olduğunu unutma. Ağlamalısın, acılısın. Ama," durdu, kolunu belime dolayarak oturduğum bankta beni kendine doğru çekti. Gözlerim ondan beklemediğim bu hareket üzerine şaşkınlıkla açıldı. "Ilgaz-" cümleme devam edemedim.
Elini etrafımda dolayarak başımın arkasına yasladı, beni kendi göğsüne çekerek sıkıca sarıldı. "Ağlayacağın zaman buraya gel. Burada ağla. Söz, gıkımı bile çıkartmam, yeter ki bana gel. Sen yeter ki burada ağla." Çenemi göğsüne dayayarak başımı kaldırdım. Başımı kaldırdığımı fark edince eğilerek buğulanan gözlerime dikkatle baktı. "Ağlayabilirsin." Kısık ve bir o kadar da huzur dolu çıkan sesiyle gözlerimi yumdum. Alnımı göğsüne dayayarak geri başımı eğdim ve ona sığınarak, ondan saklanarak ağlamaya başladım. Ondan saklanmama hiçbir şey demedi. Ağlamam bitesiye kadar bana sıkıca sarılmaya devam etti. Kollarını bir an bile olsun benden ayırmadı. Göğsüne sığındığından beri hissettiğim o sıcaklığı o huzuru uzun zamandır arıyordum. Çok uzun zaman önce babamda tattığım ve bir daha kimsede bulamadığım o huzuru şimdi Ilgaz Yargıç'ın kolları arasında onun göğsüne saklanmış bir vaziyette ağlarken bulmuştum.
Ağlamam yavaş yavaş dinmeye başlamıştı. Gözlerimi yavaşça araladım. "Daha iyi misin?" Ilık nefesini saçlarımın arasında hissediyor olmam her ne kadar beni ürpertmiş olsa da tepkisiz kalmayı başardım. Yavaşça burnumu çektim, başımı aşağı-yukarı sallayarak onayladım. "İyiyim." Belimde bulunan ellerinden birisini yüzüme yaklaştırdı, yavaşça hiç acele etmeden yüzüme yapışan saç tellerini tek tek toparladı. Hareketsiz kalarak işini bitirmesini bekledim. Özenle bütün saçlarımı topladıktan sonra işaret parmağının etrafına dolayarak hepsini bir arada toparladı. Bütün dikkatimle ona baktığımı fark edince yavaşça gözlerini bana çevirdi. Dudaklarında beliren sırıtması ile parmağına doladığı saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Şu kızıla boyatma konusunu bir daha konuşmamız gerektiğini düşünüyorum."
Sinirle ağlamaktan şişmiş olan gözlerimi ona dikerek kötü kötü baktım. "Sen ölmeyi bayılmak sanıyorsun galiba?" Dudaklarında ki sırıtma saniyeler içerisinde kahkahaya dönüşüverdi. Gülmeye başlamasıyla yüzümdeki ifade istemsizce yumuşadı. Başını eğerek burnunu burnuma yavaşça sürttü. Bir anda yumruk yaptığım elimi göğsüne yavaşça vurmam ile durdu. Yavaş vurmuştum, gerçekten. Sadece küçük bir uyarı amaçlıydı. Vurmam ile gülüşü durmuş, yüzünü acıyla ekşitmişti. "Elin ağırmış." Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Yavaş vurmuştum. "Sakın bana acıdı deme." İnanamazca ona baktım. Yeniden gülmeyen başlaması üzerine kaşlarım çatıldı. Benimle dalga geçiyordu. Ona olan bakışlarımı fark edince durdu.
Yüzünde kalan tebessüm ile ellerini dudaklarımın kenarına koyarak yukarıya doğru çekiştirdi. "Burası gülmen gereken kısımdı." Parmaklarını dudaklarımın kenarından çekerek beklentiyle yüzüme bakmayan başladı. Gözlerimi devirerek abartılı bir şekilde güldüm. Nerdeyse bütün dişlerim gözüküyordu.
Gülüşüm ile bu sefer göz devirme sırası Ilgaz'a geçmişti. "Tamam tamam. Bu kadar gülmek yeterli." Gözleri arkamda bir noktaya takılı kalmıştı. En son ki cümlelerini söylerken yüzüme bile bakmamıştı. Dudaklarımda ki o saçma gülüş anında silindi. Tam neye baktığını görmek için arkama dönmüştüm ki Ilgaz kollarımdan yakalayarak arkama dönemem engelledi.
"Sorun ne?" Gözlerini yavaşça bana çevirdi. Ela gözlerinde endişe ve şüphe vardı. "Aslında başta sadece kuruntu yaptığımı düşünmüştüm," gözleri yeniden arkama döndüğünde ona bakmaya devam ettim. "Hangi konuda? Anlamıyorum Ilgaz." Yeniden bana döndü, derin bir nefes alarak anlatmaya başladı. "Yanına gelmeden önce kapının girişinin bulunduğu taraftaydım. Bir yandan telefonum görüşmesi yaparken diğer yandan da sana bakıyordum. Sonra bir araba dikkatimi çekti. Siyah bir minibüs. Tüm camları filmli. Ön koltukta oturan şoför ise takım elbiseli. Başlarda adliye de işi olan herhangi bir insanı beklediğin falan düşündüm. Ama dakikalardır tam karşımızda duruyor ve ne gelen ne de giden var."
Kaşlarım çatılırken aklıma aylar öncesinden bir görüntü düştü. Yine bahçe de bir bankta otururken siyah bir minibüs görmüştüm. Hatta beni izlediğinden şüphelenmiştim ki. Ekin'in yanıma gelmesiyle arabanın hareket etmesi bir olmuştu. Bu da, arabaya hiçkimsenin binmemesine rağmen, gitmesi şüphelerimi doğruluyordu. "Daha öncesinde bende gördüm." Söylediğim cümlelere şaşırdı. "Ilgaz..." ona katilin beni aradığından bahsetmemiştim. Daha doğrusu bahsetmek hiç aklıma bile gelmemişti. "O gün, adliyeye gelmeden önce evdeyken bilinmeyen bir numara tarafından arandım. Arayan kişi katilin ta kendisiydi. Çok değişikti. Neden bilmiyorum ama her şeyin sonuna yaklaştığımızı hissediyorum. Bu oyunun sonunda ya ben öleceğim ya da kendi kazdığı kuyuya kendisi düşerek sonunu getirecek."
Kurduğum cümlelerin hiçbirisi hoşuna gitmemişti. Ellerini yanaklarıma dayayarak eğildi. Bütün ciddiyetiyle gözlerimin içine baktı. "Gözlerime bak İzgi. Her ne olursa olsun ölmene izin vermeyeceğim tamam mı? Onu bulacağız ve cezasını alması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ölmeyeceksin. Kendimi öldürtürüm yine de seni yaşatırım." Ellerimi yanaklarımın üzerinde bulunan ellerinin üzerine koydum. "Ilgaz..."
"Şşşt! İtiraz istemiyorum, kötü bir düşünce duymak istemiyorum İzgi. Sadece seninle olmak istiyorum ben. Yalnızca sen." Ellerini yüzümden çekerek ellerimi kavradı. "Hazır mısınız Sayın Savcım? Duruşmaya son bir saat." Her ne kadar bunu komik bir şekilde söyleyerek beni keyiflendirmeye çalışsa da başarılı olamadı. O da bunun farkına varınca yüzünü buruşturdu. Gülmemek için dudaklarımı sertçe birbirine bastırdım. Derin bir nefes eşliğinde başımı salladım. "Hazırım. Bitsin artık şu duruşma."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top