49. Bölüm⚜️




Hiç insan sevmiyorum, sadece kibar olmaya çalışıyorum. Yanlış anlamayın.


Aralanan kapıdan içeriye girmek istedim ama adımımı atamadım. Elimdeki soğuk anahtarı daha sıkı kavradım. Evim. Eskisi gibi kokmuyordu. Çok sessizdi. Bensizdi. Avuç içimi soğuk kapının yüzeyine bastırarak itekledim. Kapı artık ardına kadar açılmıştı. Gözlerimi ağır ağır özlemle evimde dolaştırmaya devam ederken ayakkabılarımdan kurtuldum. Eve girmeden hemen önce ayakkabılarımı elime aldım. Ardımdan kapıyı kapattım, ayakkabılarımı her zamanki yerine bıraktım, anahtarı duvarda bulunan ince siyah metal askılığına astım.

Uzun zaman olmuştu. En son bu evden çıkarken Ilgaz ile beraberdim. Şimdi ise yalnızım. Kendi başımayım. Her zaman olduğu gibi.

İçim buruktu. Evime yeniden dönmenin heyecanını yaşayamıyordum bile. Dün akşam Ilgaz'ın yanından ayrıldıktan sonra Rüya'ya adliyeden bir telefon gelmişti. Uzun zamandır ses seda vermeyen katilimiz geri dönmüştü. Ve yine olan masum bir cana olmuştu. Bugün uzun zaman sonra adliyeye gidecektim. Önce o katili bulacağım, ardından ailemin intikamı için Semih Güney Yargıç ve yengesini süründüreceğim. Ama şu an ki önceliğim katili bulmak. Daha fazla masum insana zarar vermeden onu bulmam gerekiyor. Ailemin intikamı biraz daha bekleyebilir.

Uzun uzun evdeki tüm odaları gezdim. Her şey aylar önce evden ayrılmadan önce bıraktığım gibiydi. Salondaki kanepenin üzerinde duran yastıklar düzensizdi. Mutfakta lavabonun içerisinde iki adet kullanılmış bardak vardı. Yatak odamda o gün akşam tekrar giyeceğimi düşünerekten çıkartıp yatağımın üzerine koyduğum gecelik duruyordu.

Boğazıma oturan yumruya inatla gülümsedim. Acı vericiydi ama yeniden evimde olmak güzeldi. Her şeye rağmen insan evini özlüyordu. Hiçbir yer insanın kendi evi gibi olamıyor. Derin bir nefes alarak bulunduğum ruh halinden kurtulmaya çalıştım. Bugün benim için büyük bir adımdı.

İlk önce sıcak bir duş aldım. En azından üzerimde ki bu tuhaf halimi atmama biraz da olsa yardımcı olmuştu. Ardından saçlarımı kurutarak onları güzelce şekillendirdim. Makyajımı yapmak için geri odama geçtiğim sırada duşa girmeden önce yatağımın üzerine bıraktığım telefonumun çaldığını duydum. Arayan kişi Rüya'dan başkası değildi. Makyaj masasına doğru ilerlerken aramasını cevaplayarak kulağıma dayadım. "Efendim Rüya?"

"Ne yaptın İzgi?" cevap vermeden hemen önce derin bir nefes aldım. "Eve geldim işte. Yenice duştan çıktım. Hemen üzerimi giyinip çıkacağım. Siz ne yaptınız? Son durum nedir?" Telefonu hoparlöre alarak masanın üzerine bıraktım. "Bende hazırlandım Baran'ı bekliyorum. O gelir gelmez hemen adliyeye çıkacağız." Baran'ın ismini duyunca rimel sürmekle meşgul olan elim şaşkınlıkla havada kaldı. "Baran gelmeyecek diye biliyordum?"

Rüya cevap vermeden önce telefonun öbür ucundan bir-iki hışırtı sesi yükseldi. Bir yandan makyajı tamamlamaya çalışırken merakla Rüya'dan cevap bekliyordum. "Aslında öyleydi. Gelmeyecekti. Ama bana son anda karar değiştirdiğini söyledi." Rüya göremese bile sırıtmadan edemedim. Eğer Rüya şu an bu dediklerime karşı sırıttığımı görseydi hiç iyi olmazdı ama yine de sırıtmadan duramazdım. "Anladım."

"Öncelikle İzgi Hanım adliyeye gider gitmez ilk işiniz Başsavcının yanına çıkmak." Rüya'nın resmi bir şekilde konuşmaya başlamasıyla gözlerimi devirmeden edemedim. "Ardından maktulun cesedini incelemek için otopsiye gideceğinizi tahmin ederekten size tavsiyem önce olay yerine gidip incelemenizdir." susmasıyla birlikte ikimizde sessiz kaldık. Sonra anlaşmış gibi ikimizde aynı anda kahkaha attık.

"Lütfen benimle bu şekilde konuşma Rüya. Zaten sevmiyorum."

"Biliyorum." sesinde ki dalgayı fark edince kıkırdadım. Ben makyajımı tamamlayasıya kadar konuşmamıza devam ettik. O, bana maktul hakkında öğrenebildiği bilgileri aktarırken onu tüm dikkatimle dinlemiştim. Ardından adliyede buluşmak üzere sözleştikten sonra konuşmamızı bitirdik.

Dolabımın önünde dikilmiş ne giyineceğime bakınırken telefonumun sesi tüm odada yankılandı. Gözlerimi kararsızca iki gömleğin arasında gezdirirken arayan kişiye bakma ihtiyacı duymadan aramayı cevaplayıp kulağıma dayadım. "Efendim Rüya?" karşıdan cevap gelmesini beklerken sert bir nefes sesi işitmemle olduğum yerde kaldım.

Sertçe yutkundum. Yavaşça telefonu kulağımdan çekip arayan numaraya baktım. Bilinmeyen Numara...

Geri telefonu kulağıma koyarak sessiz kaldım. Cevap vermesini ya da en kötü ihtimalle o robotik sesiyle bir şeyler söylemesini bekledim. Ama o hiçbirisini yapmadı. Telefonun öbür ucundan yalnızca hızlı hızlı alıp verdiği nefes seslerini duyabiliyordum.

Geri geri adımlayarak dolabımdan uzaklaştım. Yatağın ayak ucuna oturdum, boşta kalan elimi çenemin altına yasladım. "Çok mu savunmasızsın? Yoksa cesaretini mi kaybettin?"

"Senin cesaretini kaybetmediğini görmek güzel... İzgi." sesi robotik değildi. Bulunduğu yer oldukça sessizdi. Eğer fısıldayarak konuşmamış olsaydı kendi sesini çok net anlayabilirdim. Elimin altında ki çenemi çektim, oturduğum yerde doğrularak sırtımı dikleştirdim. "Ama seninkinin yerinde yeller esiyor." telefonun öbür tarafından güldüğünü işittim.

Ne kadar tuhaf bir durumun içindeydim ben böyle. Hayatı boyunca hangi insan telefonun öbür ucunda bir katille bu şekilde konuştuğu bir an yaşamıştır ki? Yine tuhaflıklar ve yine İzgi. Asla şaşmıyor. "Az kaldı. Bu oyunun bitmesine az kaldı. Her oyunun bir kazananı bir de kaybedeni vardır İzgi. Sen hayatın boyunca kaybetmeye mahkum olan o aciz kadınsın. Bu oyunu kazanan ben olacağım." ve telefon yüzüme kapandı. hiçbir şey diyememiştim. Karşılık dahi verme fırsatım olmamıştı.

Parmaklarımın arasında bulunan telefonu duvara fırlatmamak için sıkıca sarmaladım. Dişlerimi alt dudağıma sertçe geçirerek ayağa kalktım. Yanlıyordu. Hem de sonuna kadar. Ona bunu ispatlayacağım. Benim aciz olduğumu düşünen insanlara öyle olmadığımı göstereceğim. Onu kendi ellerimle yakalayıp aldığı onca masum canın hesabını soracağım. Yaşamayı hak eden bütün nefesler adına bunu İzgi Erçin olarak ben yapacağım.

...

Apartmandan ayrıldığımda aylardır aklıma dahi gelmeyen o gerçek yankılandı kafamın içerisinde. Arabam yoktu! En son kaza yaptığımda çekici götürmüştü ve sonrasında ne onlardan haber gelmişti ne de ben bir vakit gidebilmiştim. Avucumu alnıma vurdum. Caddeye doğru ilerleyen adımlarımı geri çevirdim. Bu ayrıntıyı atladığımdan evden ayrılmadan önce taksi çağırmayı unutmuştum.

Apartmanın girişinde bulunan küçük güvenlik kulübesine ilerledim. En azından güvenlikçiden en yakın taksi durağını öğrenebilirdim. Güvenlik kulübesinin önünde durunca işaret parmağımın dış tarafı ile kapalı olan camını tıklattım. Adam anında başını telefonundan kaldırıp bana baktı. Hızlı hareketler ile camı araladı. "Buyurun?"

"Kolay gelsin. Rahatsızlık veriyorum ama en yakın taksi durağının nerede olduğunu biliyor musunuz?" adam sorum üzerine durdu. Birkaç saniyelik düşünme süresinin ardından gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Siz İzgi Savcısınız değil mi?"

Adamın sorusu ile duraksadım. Daha öncesinde karşılaştığımız an bile bel parmağı geçmezdi. Her gün eve girerken kulübesinde olurdu ama başını kaldırıp kimin geldiğine bakmazdı. Tek kaşım sorgulayıcı bir tavırla havalandı. "Evet?"

Cevabımı duyar duymaz dönen sandalyesinde kendi etrafında dönerek bana sırtını çevirdi. Bu sefer gözlerim şaşkınlıkla kısıldı. Ne yapmaya çalıştığını kesinlikle anlamamıştım. Ne yaptığını görmek için kulübenin içine doğru eğilmek istedim ancak buna gerek kalmadan adam hızla bana doğru döndü. Elinde ki araba anahtarını bana uzatınca ona tip tip baktım. "Bu sizin."

"Karıştırıyor olmalısınız."

Adam başını olumsuz anlamda iki yana salladı, inatla anahtarı bana uzatmak devam etti. "Bunu sabah bir adam bıraktı. Sizin arabanızın anahtarıymış. Kendisi size itelemem için bıraktı." Adamın dedikleriyle birlikte aklımda tek bir isim belirdi.

Uzattığı anahtarı tereddütle aldım. "Adamı tarif edebilir misiniz?"

"Uzun boylu, ela gözlü bir adamdı. Üzerinde takım elbise vardı. Galiba o da sizin gibi savcıydı." Ela gözden sonrasını dinlememiştim bile. Zorla tebessüm etmeye çalıştım. "Teşekkür ederim."

Güvenlik kulübesinden ayrılırken adımladım ağırdı. Elimdeki anahtara bakacakmışım. Bu asla beklediğim bir şey değildi. Hele de bugün böyle arabasız kalmam ile yakınırken bir anda ortaya çıkması... Galiba bugün şans yüzüme gülüyordu. Ya da sadece bu anlık bir şeydi. Sonuçta işimin yolunda gittiği nerede görülmüş?

Arabaların olduğu otoparka giriş yaptığında şöyle bir baktım. Çok fazla araba yoktu. Bu sayede de arabamı kolaylıkla bulabilecektim. Birkaç araba sonrasında gözüme çarpan kırmızı araba ile kocaman sırıttım. Anahtarı arabaya doğrultarak açma tuşuna bastım. Arabanın ışıkları yandığında sırıtmam istemsizce büyüdü.

Keyifim fazlasıyla yerindeydi. Arabaya bindiğimde parmaklarımı direksiyonun üzerinde ağır ağır gezdirdim. Arabamı özlemiştim. Çantamı yan koltuğa koymak için döndüğümde koltuğun üzerinde duran kutu dikkatimi çekti. Kaşlarım anında çatışırken çantayı kucağıma bırakarak kutuyu ellerimin arasına aldım.

Orta boyutta ahşap bir kutuydu. Önünde bulunan küçük kilit çengelini kaldırdım. Ardından kapağını kaldırdığımda beni bir düzine ıhlamur karşıladı. Anında yüzümü buruşturdum. Bunlardan nefret ettiğini söyledikçe burnumun dibinde bitiyorlardı. Ihlamurların arasında bulunan küçük Kars kağıdı fark ederek parmaklarımın arasına aldım.

Başlangıç için küçük bir adım.

Dudaklarımın arasından engel olamadığım bir 'hah' kaçtı. Düşünceli ama aynı zamanda da oldukla ukalaydı. Her zamanki gibi. Kağıdı kutunun içerisine koyarak kapağını kapattım.

Kutuyu ve kucağımda duran çantayı yan koltuğa koydum, emniyet kemerimi taktıktan sonra keyifli bir müzik eşliğinde adliye yoluna koyuldum.

Arabayı adliyenin otoparkına park ettiğim sırada telefonum çalmaya başlamıştı. Henüz telefonu arabaya bağlama şansı bulamadığımdan kimin aradığını bilmiyordum. El frenini çektim, kemerimi çözdüm. Çantayı kucağım alarak telefonumu çıkarttım. Arayan Rüya'ydı. "Efendim?"

"Adliyenin önünde bekliyoruz seni." Dediğiyle başını kaldırıp adliyenin giriş kapısına doğru baktım. Baran ile Rüya yan yana bir köşede dikiliyorlardı. Arabamla geldiğimi bilmedikleri için beni görememeler gayet normalde. "Geldim."

Telefon kapandıktan sonra arabadan inerek onlara doğru yürümeye başladım. Sadece aramızda birkaç adım kala beni fark edebilmişlerdi.

"Sonunda." Diye homurdanan Baran'a her ne kadar dil çıkarmayı istesem de adliyenin önünde olduğumuzdan böyle bir şey yapmaya kalkışamadım. Ona ters ters baktığımı fark edince muzip bir tavırla gülümsedi. "Sen direkt Başsavcının yanına çık istersen."

Başımı olumlu anlamda salladım. Onların yanından ayrılmak üzere bir adım atmıştım ki aklıma gelen şey ile adımım havada kaldı. Baran'ın kaşı merakla havalanırken geriye adımlarım ve onun tam karşısında durdum. "Sen neden buradasın? Bildiğim kadarıyla senin adliyelik bir işin yoktu?"

Çok kısa bir an Rüya'ya bir bakış attı. Ancak telefonu ile ilgilenen Rüya Baran'ın ona attığı bakışı fark bile etmemişti. Her ne kadar çok kısa süreli bir şey olsa da gözümden kaçmamıştı. Boğazını temizleyerek bana doğru döndü. "Burada bir tanıdığım arkadaşım vardı. Ne zamandır yanına uğramam için ısrar ediyordu. Bende onun için geldim."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Rüya bir an başını kaldırıp bize baktı. Onun bakışlarını fark edince Baran ile ona döndük. Bize gülümseyerek elinde çalmaya başlayan telefonunu cevapladı. Rüya'nın sırtını bize dönerek birkaç adım uzaklaşmasını fırsat bilerek Baran'a doğru adımladım. "İyi bir yalancı değilsin."

Yüzü anında kıpkırmızı kesildi. Sebebi yakalanması değildi. Sebebi bana sinirlenmesiydi. Dostane bir tavırla yavaşça omzuna vurdum ve yanından geçerek adliyeye girdim.

Direkt olarak hiçbir yere uğramadan Başsavcının odasına ilerledim. Tam odasının önüne geldiğimde içerden yardımcısı çıkmıştı. "Başsavcı müsait mi?"

"Evet, ama çok fazla vakti yok." Başımı olumlu anlamda salladım. Kapıyı tıklatıp birkaç saniye bekledikten sonra içeriye girdim. Her zamanki gibi masasında oturan Başsavcı beni görünce fazlasıyla şaşırdı. "İzgi?"

"Başsavcım? Müsaade var mı?" Eliyle oturmam için masanın önünde bulunan koltukları işaret etti. Huzursuzdum. Uzun zamandır gelmiyordum. "Hayrola? Hangi rüzgar attı seni buralara?" Başsavcının imâsının farkındaydım. Buna rağmen gülümsedim.

"Yeni bi cinayet işlenenmiş. Bu yüzden buradayım." Gözlüklerini çıkartarak masaya bıraktı. "Bu konuyla ilgilenmediğini sanıyordum." Anında başımı olumsuz anlamda salladım. "Yanılıyorsunuz."

"Bu dosyayı başkasına vermeyi düşünüyorum İzgi." Anında oturduğum yerde hızla doğruldum. "Lütfen. Bana bir şans daha verin. O katili bulmama çok az kaldı."

Masaya doğru eğildi, ellerini masanın üzerine birbirine kenetledi. "Sen onu bulasıya kadar daha kaç masum insan canından olacak?" Hatamın farkındaydım. Suçluydum. Biliyorum ama katilin peşinde olduğu kişi bendim.

"Bakın," derin bir nefes aldım. Buna gerçekten ihtiyacım vardı. "Bu katilin peşinde olduğu kişi benim. Eğer bu dosyayı bir başka Savcıya verirseniz o Savcı tehlike de olabilir. Bırakın ben halledeyim."

"Bak İzgi, aylardır adliyeye gelmiyorsun. Çoktan görevden alınmış olman gerekirdi. Başta senin hatırın için bazı gerekçeler sunarak bunu en azından geciktirmeye çalıştım. Bu makamın senin için ne demek olduğunu biliyorum. Ancak bir süre sonra ben bile seni idare edemez oldum. En sonunda Ilgaz seninle ilgili birkaç belge getirdi ve bunu üst kuruma taşıdık. Eğer hala görevindeysen Ilgaz sayesinde olduğunu unutma."

Bunu bilmiyordum. İlk defa duyduğum şey beni fazlasıyla afallatmıştı. Kalbim göğüs kafesimin altında hızlı hızlı çarpmaya başladı. Sertçe yutkundum. "İstifa edeceğim." Ağzımdan dökülen o iki kelime ile bu sefer şaşırma sırası Başsavcıya geçmişti. "Katili bulup size teslim ettikten sonra istifa edeceğim."

Çenemi dik tutarak ne kadar net ve emin olduğumu göstermeye çalıştım. "Bulmuşsun." Şaşkınlıkla dudaklarının arasından dökülen kelime ailemin katilinden bahsediyordu. "Katili size teslim ettikten sonra istifamı kendi ellerimle getireceğim."
Dediği şeyi duymamazlıktan geldiğimi fark edince sesli bir nefes verdi. "Bir ayın var İzgi. Eğer bu bir ay içersinde katili bulamazsan senin istifa etmene gerek bile kalmadan görevden alınırsın."

"Emin olun o bir ay bile fazla. Katile çok yakınım. Şimdi müsaadenizle." Başsavcı başını sallayarak verdiği onay ile oturduğum koltuktan ayaklandım. Başsavcının odasından çıkar çıkmaz kendimi koridorda bulunan bekleme koltuklarına attım. Buraya gelirken böyle sonuçlanacağını tahmin etmeliydim. Ellerimi çantamın üzerinden dolaştırarak birbirine kenetledim. Titriyorlardı. Bu şekilde engellemeye çalıştım.

Derin bir nefes aldım. Başımı geriye atarak birkaç saniye öylece bekledim. Ardından ayaklanarak odama doğru yol aldım.

Odamın önüne gelince durdum ve etrafımda dönerek Rüya'ya bakındım. Ancak yoktu. Onu beklemekten vazgeçerek odama giriş yaptım.

Ancak arkamdan kapıyı kapatır kapatmaz masanın üzerinde fark ettiğim çiçek ile adımlarım yavaşladı. Elimdeki çantayı masanın önünde bulunan koltuğuna bıraktım. Acele etmeden masanın etrafından dolandım. Çiçeklerin üzerinde duran minik zarfı alarak açtım.

Gel diyemiyorum ama bekliyorum. I. Y.

Derin bir nefes aldım burnumdan. "Bakalım yapacaklarımdan sonra da beni böyle sevebilecek misin Ilgaz Yargıç."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top