48. Bölüm⚜️




En acısı da boğazımı sıkan bütün elleri tanıyorum.


Olmamam gereken bir haldeyim. Baran'ın elinin varlığını belimde hissedince irkildim. Karşımızda dikilen adamlar şaşkınlıkla bana bakarken ne olduğunu kavrayamamıştım. "İyi misin?" Baran'ın kulağıma doğru eğilip fısıldaması üzerine başımı kaldırıp ona baktım. Zorlukla gülümsemeye çalıştım. "Elbette." her ne kadar dilimden dökülenler iyi olduğumu söylese de ses tonum beni ele veriyordu. Kısık ve titrek olan sesim hiç de iyi olmadığımın açıkça kanıtıydı.

Baran'ın gözleri endişeyle kısılsa da yüzünde ki gülümsemesini bozmadan karşımızda dikkatle bizi izleyen adamlara döndü. "Müsaadenizle Beyler, bugün oradan oraya koşuşturmaktan çok yorulmuş olmalı." adamlar anlayışla biraz da şüpheyle başlarını sallasalar da onları pek umursadığım söylenemezdi.

Baran'ın beni yönlendirmesine izin verdim. Çok kısa sürede davet salonundan ayrılmıştık. Uzun merdivenlerin ucuna geldiğimiz sıralarda dikkatsizliğim yüzünden topuklu ayakkabım yerde ki yünlü halıya takıldı. Öne doğru tökezlemem üzerine son anda Baran kolumdan yakalayarak düşmemi engelledi.

Baran kolumdan tutarak merdivenin ilk basamağına oturmama yardımcı olurken ona itiraz etmek istedim ancak anında vazgeçtim. Ne olduysa bir anda olmuştu. Sebebini bilmiyordum Gazeteciler salondan ayrılır ayrılmaz arkalarından Ilgaz da salonu terk etmişti. Onu en son sahnedeyken görmüştüm. Sinirli ve hayal kırıklığına uğramış gözüküyordu. Sonrasında ise bir anda bütün enerjim düşmüştü. İçeride ki havanın kalabalıktan dolayı sıcak olmasına rağmen soğuk soğuk terler döküyordum. Ellerim titriyor, başım dönüyor, ara ara gözlerimin önü kararıyordu. Keşke sebebini bilebilseydim.

"Çok fazla takılıyorsun. Gereksiz yere düşünüp duruyorsun. Düşüncelerini bir kişi bile duymazken en sonunda yine üzülen sen yine kötü olan sen oluyorsun. Böyle yapma İzgi. Ancak kendine zarar vermekten başka bir işe yaramaz bu." dirseklerimi dizlerimin üzerine koydum, yüzümü ellerimin arasına gömdüm.

Haklıydı, Baran ilk kez doğru söylüyordu. "Bilmiyorum," yüzümü ellerimden kaldırdım ve karşımda dikilen Baran'a kendimi, duygularımı, hislerimi saklamadan baktım. "Kafam çok karışık." kaşları anında çatıldı. "Hangi konuda?" derin bir nefes vererek kollarımı karnıma doladım. "Ilgaz konusunda. Onu istiyorum, ona hesap sormak istiyorum. Ama..." devamını getiremedim. Nasıl devam edeceğimi, kendimi doğru ifade edebilecek olan o kelimeleri bulamadım.

Baran sesli bir nefes verdi. Büyük adımlarıyla yanıma geldi ve hemen yanımda ki boşluğa oturdu. "Normal," çenemi omzuma dayayarak ona döndüm. "Her şey o kadar arka arkaya geliyor ki bir öncekinin duygusunu tam yaşayamadan diğeri sana farklı bir duygu ile geliyor. Ne hissedeceğini, ne yapacağını, ne düşüneceğini dahi bilemiyorsun. Yaptığın doğru ya da yanlış olsun fark etmez içinden bir ses sürekli sana farklı şeyler söyleyip duruyor." durdu, omzunun üstünden başını çevirip gözlerime baktı. "Doğru mu?"

İstemeye istemeye başımı salladım. Haklıydı ama ben onun bütün bu söylediklerinde haksız olmasını isterdim. Dudağının bir kenarı burukça kıvrıldı. "Kalk bakalım yorgun kaçak." oturduğu yerden ayaklanarak karşıma geçti, ondan destek almam için elini uzattı." Bu gece düşündüğümden de uzun olacak. Alınacak hesaplar var." yavaşça kıkırdadım. Uzattığı elini tutarak ayaklandım.

Baran benim için ayarladığı odaya kadar eşlik ettikten sonra gitti. Gitmeden hemen önce yarım saate kadar geleceğini ve o zamana kadar güzel bir duş almamı önermişti. Dediğini yaptım. Önce güzelce bir duş aldım. Duşun ardından odada ki dolapta bulunan temiz, etiketleri bile duran kıyafeteler arasından rahat bir şeyler seçerek giyindim.

Tam saçlarımı kurutmuştum ki odanın kapısı tıklatıldı. Elimde ki kurutma makinesini hiç acele etmeden yerine koydum. Ağır adımlarla banyodan çıkıp kapıya vardım. Kapıyı açtığımda Rüya ile göz göze geldim. Gözleri gülümsemesi üzerine kısılırken içeriye girmesi için kenarıya kaydım. Sessizce içeri girdi, odanın ortasında bulunan koltuklara kuruldu. O, aramızda davetten en erken ayrılan kişiydi. Üzerinde elbisesi yerine günlük kıyafetleri vardı ve yüzünde ki makyajı da artık yoktu.

Karşısında ki boş koltuğa oturdum. Bileğimde ki lastik tokanın yardımıyla yeni kuruttuğum saçlarımı tepeden sıkı bir at kuyruğu yaptım. "İyi görünüyorsun."

Alınmış gibi dudaklarımı büzdüm. "Kötü mü gözükmem gerekirdi?" Rüya anında telaşa kapıldı. "Hayır, yani Baran pek iyi olmadığını söylemişti." muzip bir ifadeyle sırttım. "Demek Baran ile arkamdan dedikodumu yapıyorsunuz?" anında yanakları kızararak onu ele verdi. Gülerek arkama yaslanırken Rüya oturduğu yerde sus pus kalmıştı.

"Nasıldı?" ilk başta neyi sorduğunu anlayamadım. Ancak aradan geçen birkaç dakikanın ardından davetten bahsettiğini algılayabildim. "Kötüydü." kaşları anında çatıldı. Rüya genelde üst katta bilgisayarların başında kaldığı için çok fazla aşağıda bulunamamıştı. "Neden?" umursamaz tavırla omuz silktim. "Bilmem, kadınlar çok saçma şeyler hakkında konuşuyordu. Emin ol benim yerimde olsan sen çoktan kaçmıştın." dediğimle beraber küçük çaplı bir kahkaha attı.

Tam o sırada odanın kapısının çalmasıyla Rüya benden önce ayaklandı. Birkaç saniye sonrasında küçük salona önce Rüya ardından da Baran girdi. O da benim gibi duşunu almış, takım elbiselerinden kurtulup daha rahat kıyafetlere geçil yapmıştı. Keyifle sırıtırken bir bana bir de yanında duran Rüya'ya baktı. "Hazır mıyız?" anında Rüya ile göz göze geldik.

...

Araba ıssız aynı zamanda oldukça karanlık olan bir sokakta durduğunda öne doğru eğilerek bulunduğumuz yeri algılamaya çalıştım. Oturduğum yerden iki koltuğun arasına doğru yaklaştım ve oradan kafamı çıkartarak bir sol koltukta oturan Baran'a bir de Rüya'ya baktım. Baran hiçbir şey demeden arabadan inince Rüya ile baş başa kalmıştık. "Nereye geldik biz böyle?" Rüya'nın sorusuyla iç geçirmeden edemedim. "Bilmiyorum."

Yan tarafta ki camın tıklatılması ile ikimizin de boşluğuna gelmişti. Olduğumuz yerde zıplarken Baran yüzünü iyice cama yaklaştırdı. "Hadi!" Sinirle kapıyı açarak itekledim. Anında gerileyerek kapıdan uzaklaştı. Rüya da arabadan indiğinde ikimiz yan yana Baran'ın peşinden ilerlemeye başladık.

Burası tahminimden daha ıssız, daha sessiz ve daha karanlıktı. "Neredeyiz biz?" Rüya'nın sorusuyla birlikte etrafı incelemeyi keserek önümüzde yürüyen Baran'a dikkat kesildim. Bir anda elinde ki el fenerini yüzümüze tutmasıyla anında elimi gözlerime siper ettim. "Şehir dışına yakın bir yerlerdeyiz. Merak etmeyin etrafta hiç kimsecikler yoktur. Rahat olabilirsiniz." Baran'ın cümlelerinin ardından Rüya koluma girerek kulağıma doğru eğildi ve fısıldadı. "Asıl bu sebepten korkmamız gerekmez mi?" karanlıktan dolayı göremeyeceğini bile bile başımı olumlu anlamda salladım.

Beş dakikadan daha kısa süreli bir yürüyüşün ardından küçük harabe eve benzer bir şeyin ortasında durduk. Baran elinde ki feneri kapının kilidine tutarak orada birkaç saniye boyunca oyalandı. Tam olarak ne yaptığını göremiyordum. İri bedeni görmemi engelliyordu.

Aralana kapıdan gelen kulak tırmalayıcı gıcırtı ile üçümüzde yüzümüzü ekşitmeden edemedik. Aynı sessizlikte içeriye girdikten sonra Baran durdu, elinde ki feneri yüzümüzü görebileceği bir açıyla havaya kaldırdı. "Ilgaz Yargıç hemen arkamda bulunan kapının ardında bulunuyor. Eğer istemezsen seninle girmeyeceğiz İzgi."

En az benim kadar onunda bu hesaplaşma için çok hazırlıklı olduğunu biliyordum. O da uzun zamandır bugün için bekliyordu. Hiç düşünmeden başımı iki yana salladım. "Böyle bir şeye gerek yok. Sizden saklayacağım bir şeyde yok."

Baran derince bir nefes aldı ver bize sırtını dönerek arkasında ki kapının kolunu tutarak araladı. Nefesimi tuttum. İlk önce Baran odaya giriş yaptı. Onun arkasından odaya adımımı atarken içeriyi loş bir sarı ışık kapladı. Karanlığa alışan gözlerim bir anda ışık bile buluşunca kısılmıştı. Baran önümden çekildiğinde onu gördüm. Kuru tahta bir sandalye de oturuyordu. Başı öne eğikti, baygın olmalıydı. Elleri arkasından sandalyeye ve ayakları da sandalyeye bağlıydı. Üzerinde ki takım elbisesinin ceketi yoktu. Beyaz gözleğinin ilk birkaç düğmesi ise kopuktu. Başlarda çok karşı çıkmış olmalı.

Olduğum yerde öylece kalakalmış ona bakarken Baran önüme geçti. Elinde ağzına kadar dolu olan su şişesini hiç düşünmeden Ilgaz'ın başından aşağıya boşalttı. Ilgaz üzerine dökülen su ile oturduğu yerde nefes nefes irkildi. Eğik olan başını kaldırarak ardına kadar açılmış olan ela gözlerini üzerimizde gezdirdi. Önce Baran'ı gördü. Ardından yanında duran Rüya'yı. Dudağının bir kenarı alayla havalandığı sırada hemen Rüya'nın yanında dikilen beni fark etti. Gözlerine anında yerleşen şaşkınlık ifadesine inatla gülümsedi. "Beni her geçen gün şaşırtmaya devam ediyorsun."

Kollarımı göğsümde bağlayarak umursamazca omuz silktim. "Şaşırtma sırası artık bende." başını aşağı-yukarı salladı. O, başını salladıkça saçında ki su damlaları etrafa sıçrıyordu. Bakışları tekrar Baran'ı bulduğunda gözlerini nefret ve kin bürüdü. "Bu adamın kim olduğunu biliyor musun?" sorusu üzerine bakışlarım Baran ile buluştu. Oldukça rahat bir şekilde karşısında k, Ilgaz'a bakıyordu. Tam manada tanımasam da onu kim olduğunu biliyordum. "Elbette." bu sefer kaşları alayla havalandı.

"Onun bir dolandırıcı olduğunu aynı zamanda silah kaçakçılığı yaptığını da biliyor olmalısın?" şaşırmamı ya da sinirlenmemi bekledi. Ama ben rahatlığımdan taviz vermeden Baran'a baktım bir kez daha. "Biliyorum." O, benim şaşırmamı beklerken asıl şaşıran taraf o olmuştu.

"Sen..." gözleri şaşkınlıkla bir Baran'a bir de bana değdi. "Çok değişmişsin İzgi." başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "O ilk tanıdığım İzgi gibi bakmıyorsun," ellerim anında yumruk halini aldı. "Karşımdaki kişiye göre davranırım. Asıl değişen kişi sensin Ilgaz Yargıç." burukça güldü.

"Yanılıyorsun. Ben hala tanıdığın o adamım." tek kaşım sorgulayıcı bir ifadeyle havalandı. "Ya seni yeni yeni tanıyorsam ya da daha önce seni tanıyamamışsam?" kaşları çatıldı ama nedenini tam anlayamadım. "Ben hala aynı adamım ama sen aynı kadın değilsin. İlk tanıdığım İzgi dürüsttü, güvenilirdi." durdu. Aklına bir şey gelmiş olacak ki başını eğdi. "Masumdun," tekrardan başını kaldırıp göz göze geldiğimizde ciddiydi.

Yutkunamadın. Ne cevap vereceğimi bilemedim. Afallamıştım. Beni iyi tanıması can sıkıcı. Odanın köşesinde duran tahta sandalyeyi yerde sürükleye sürükleye önüne kadar getirdim. Sandalyenin zeminde çıkarttığı ses her ne kadar kulak tırmalayıcı olsa da ne o ne de ben yüzümüzün şeklini bozmadık. Kilitlenmiş şekilde birbirimize bakıyorduk. "Ne yapacaksın İzgi? Bu dolandırıcıyla birlik olup beni mi öldüreceksin?" arkamdan Baran'ın güldüğünü duysam da dönüp ona bakmadım.

Sessiz ve ağır hareketlerle karşısına koyduğum sandalyeye oturdum. Her bir hareketimi dikkatle izliyordu. Kollarımı göğsümde bağlayarak öne doğru eğildim. "Neden beni arıyorsun? Neden peşimdesin Ilgaz?" gözlerinden saniyelik bir şaşkınlık ifadesi geçti. "Sen..."

Devam edemedi. Şaşkınlığı hoşuma gitmişti. Dudağımın bir kenarı ukala bir tavırla yukarıya kıvrıldı. "Roller değişmiş gözüküyor. "

"Aylardır beni mi izletiyordun?" alınmış gibi yaparak dudaklarımı büzdüm. Bir elimi göğsümün üzerine yerleştirdim. Her ne kadar içim cayır cayır yansa da dışıma öyle yansıtmıyordum. "Alındım ama. Bizzat kendim izliyordum. Şimdi, neden peşimdeydin?"

"Söyleyemem." beklediğim cevap bu değildi. "Gerçekleri istiyorum." başını olumsu anlamda iki yan salladı. "Sana istediğin o gerçekleri şimdi vermeyeceğim İzgi."

Sinirimi kontrol altına almak adına yavaşça arkama yaslandım. "Suilet..." dudaklarımın arasından çıkan isimle anında bedeni taş kesildi. Bunu sormamı beklemiyor olmalıydı. "Geceleri camımın önüne gelen ve yatmadan hemen önce bana şarkılar fısıldayan çocuk..." gözlerimin dolmasını engellemek için dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirmek zorunda kalmıştım.

Loş ışığın altından ela gözleri ışıl ışıldı. Farkındaydım, o da ağlamanın eşiğindeydi. "Ne istedin benden? Neden ben? Bunca sene neden peşimdeydin? Neden karşıma kendin olarak çıkmadın? Neden ya neden? Bana mantıklı bir sebep vermelisin Ilgaz. Neden karşıma Ilgaz olarak değil de Atlas olarak çıktın?" göz yaşlarım bana ihanet ediyordu. İlk önce sol gözümden bir damla yaş yanağıma doğru süzüldü. Hemen ardından sağ gözümden bir yaş düştü.

"Yapamazdım." fısıltılı çıkan sesi acı doluydu. "Neden? Çıksaydın karşıma anlatsaydın bana. Ben zaten sana tüm benliğimle yardım ederdim ki. Ilgaz..." gözümden yaşlar akmaya devam ederken durma ihtiyacı hissettim. Zordu. Her şeye rağmen onun karşısında oturup gözlerine bakarak konuşmak çok zordu. "Ben kötü birisi değilim." işte bu dediğimle beraber içinde tuttuğu tüm yaşlar akmaya başladı. "Biliyorum."

"Neden güvenmedin o zaman bana?"

"Ben sana güveniyorum, hem de her şeyden çok. Ama bunları öğrendiğin anda daha kötü şeyler olacaktı." hayretle kaşlarım havalandı. Ellerimi iki yanlarıma doğru açtım. "Peki şimdi her şey istediğin gibi mi? Hayatım çok mu güzel* Hiç mi kötü şeyler yok?"

Kollarımı kapatarak ellerimi kucağıma bıraktım. "Peşimde olan bir katil var. Kuzenin, annen beni öldürmek için elinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bir ailem yok. Beni koruyup kollayacak, her an yanımda olacak bir ailem yok. Neden mi? Senin annen yüzünden Ilgaz. Senin annen benim ailemi öldürdü!" Son cümlemi bağırarak söylememin ardından Ilgaz'ın omuzları ağlamasının artan şiddetiyle sarsılmaya başladı. Ellerimin tersiyle ıslak yanaklarımı sertçe sildim.

"Sana yemin olsun ki anneni öldüreceğim Ilgaz. Hayatım boyunca katilleri ve suçluları yakalamak için çabalamışken ailem için bir katil olmayı göze alacağım."

Zorlukla oturduğum yerden kalktım ve ona doğru bir adım attım. "Eğer... dürüst, güvenilir bir adam olarak yeniden karşıma çıkarsan kapılarım sana her zaman açık olacak." aramızda ki mesafe azalınca önünde dizlerimin üzerine çöktüm. Eğik başı ile alttan alttan sessizce baktı. "Şimdi git. Kararını ver Ilgaz Yargıç. Ama unutma ki benim hayatımda sahtekarlara hiçbir zaman yer olmadı, olmayacak da."

Ona doğru eğilerek ayağında ki iplere uzandım. "Eski İzgi olmasan da bütün benliğinle benden nefret etsen de yıllardır olduğu gibi hep kalbimin en güzel köşesinde olmaya devam edeceksin. Senden vazgeçmeyeceğim. Senden vazgeçmem demek: kendim başta olmak üzere her şeyimden vazgeçmek demektir benim için." kollarında ki ipi çözmek için uzanan ellerim havada asılı kaldı.

"İyi bir adam ol Ilgaz Yargıç. Benim tanıdığım o Atlas gibi ol." ellerim iplere doğru uzandığında başımı eğmek zorunda kalmıştım. "Olacağım. İyi bir adam olacağım. Her zaman gölgen gibi peşinde olacağım. Seni bırakmayacağım İzgi Erçin." son düğümü çözmemle beraber ip kollarından sıyrılarak yeri boyladı. Çöktüğüm yerden başımı kaldırdım, meydan okuyan gözlerimi ciddilikle bana bakan elalarına çevirdim. "Göreceğiz."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top