47. Bölüm⚜️

Artık bitti.

Acımıyor kalbim.

Artık geçti.


Ayağımda topuklu olmasını umursamadan koşar adımlarla bilgisayarların başında oturan Rüya'nın yanına gittim. Beni fark eder etmez yanındaki adamdan müsaade isteyerek ayrıldı. "Sorun ne İzgi?"

Yüzümü olabildiğinde korkmuş gibi göstermeye çalışırken işaret parmağımla odanın kapısını işaret ettim. "Baran..." nefesim kesilmiş gibi öne doğru eğildim. Rüya anında paniğe kapıldı. Yüzümü görebilmek için benimle aynı boya gelesiye kadar dizlerinin üzerine doğru çöktü. "Ne olmuş Baran'a İzgi?" elimi göğsümün üzerine koyarak derin bir nefes aldım. "Merdivenlerden düşmüş, yaralanmış-" daha ben cümlemi bitiremeden Rüya koşarak bulunduğumuz odadan çıktı.

Bu kadar çabuk beklemiyordum ama ben. Şaşkınlıkla doğruldum. Gözümün önüne düşen saç tutamlarını parmak uçlarımla geriye itekledim. Bu da tamamdı. Umarım Rüya Baran'ın bir şeyi olmadığını fark edince beni öldürmeye kalkmaz.

Olduğum yerde boş boş sırıtmakla meşgulken az öce Rüya ile konuşan adamın bana tuhaf tuhaf baktığını fark ettim. Anında bakışlarımı kaçırarak yalandan öksürdüm. Koşar adımlarla odadan çıktım. Koridorun sonunda bulunan kare büyük cama doğru ilerledim. Davetin başlamasına çok az kalmıştı. Yavaş yavaş davetliler gelmeye başlamıştı.

Büyük kare cam tam olarak binanın giriş kısmına bakıyordu. Çıplak omzumu soğuk beton duvara yasladım. Kapıya doğru uzanan ince uzun bir kırmızı halı vardı. Kırmızı halıyı ilk gördüğümde Rüya ile kahkahalar ile gülmüştük. Baran gülmemize karşılık bize homurdanmış olsa da onu zerre umursamamıştık. Böyle bir şeye gerek olmadığını söylediğimizde ise işine karışmamamız gerektiğini söylemişti.

Kendime engel olamayarak sessizce kıkırdadım. "Seni böyle gülerken görmek ne güzel(!)" arkamdan gelen kalın sesle hazırlıksız yakalanmıştım. İrkilerek sesin sahibine döndüğümde Baran ile karşı karşıya geldim. Kaşları sinirle çatılmış bana bakıyordu.

Bilmiş bir tavırla gülümseyerek kollarımı göğsümde bağladım. "Galiba işler istediğim gibi gitmemiş," dudaklarımı büzerek sahte üzüntüyle bakındım ona. Baran benim aksime alayla güldü. "Sen var ya az değilsin." gözlerimi devirmeden edemedim. "En azından bana uğraştığıma dediğini söyle. Değilse Rüya tarafından öldürüleceğime eminim," sanki aklıma bir şey gelmiş gibi durdum. İşaret parmağımı çeneme koydum, dudaklarımı büzerek gözlerine baktım. "Neden bu kadar endişeleniyorum ki? İyi ya da kötü sonuçlansın fark etmez Rüya bunu yaptığım için beni zaten öldürecek."

Söylediklerim üzerine Baran gerçek bir kahkaha attı. O, gülmeye devam ederken derin bir nefes aldım. İşaret parmağını havaya kaldırarak bana doğru salladı. "Haklısın, hem de çok haklısın."

Ona doğru attığım birkaç büyük adımla aramızda ki mesafeyi olabildiğince aza indirdim. Ayağımdaki topuklu ayakkabılar sayesinde aynı boydaydık. Kolaylıkla gözlerine bakabiliyordum. Tam da istediğim gibi. "Bana bak Baran," fısıldamam üzerine kaşları çatıldı. "Rüya tanıdığın hiçbir kadına benzemez. Kimse onu benden daha iyi tanıyamaz. O; benim tek arkadaşım, tek dostum, tek ailem. Ondan başka kimsem kalmadı. Eğer senin yüzünden onun tek bir kılına dahi zarar gelsin, yaptığın iyilikleri ya da yardımları umursamadan nefesini keserim. Eğer senin yüzünden gözünden bir damla yaş aktığını görürsem ya da onu koruyamazsan benden kaç Baran."

Bütün ciddiyetimle gözlerine bakmaya devam ederken işaret parmağımı tam kalbinin üzerine koydum. "Dikkatli ol, yaptığın küçük bir hatanın sonucunda göğsünün hemen altında atan kalp diye bir şey kalmaz. Beni anladığını umuyorum?"

Bir şey demeden sessizce gözlerime baktı. "Hey!" koridorun bir ucundan gelen sesle birlikte geriye adımladım. Baran yalandan öksürerek boğazını temizledi. Rüya koridorun ucunda durmuş anlamaz gözlerle bize bakıyordu. "Bir sorun mu var? Suratınızdan düşen bin parça." Rüya yanımıza doğru adımlarken gülümsedim. Elimi Baran'ın omzuna sertçe koydum. "Baran ile konuşulması gereken birkaç şeyimiz vardı?" elimle uyarırcasına sertçe omzuna vurdum. "Değil mi Baran?"

Baran'ın kaşları hayretle havalansa da bir şey belli etmeden başını olumlu anlamda salladı. "Öyle, öyle." başını omzunun üzerinden bana çevirerek öldürücü bakışlarından bir tane gönderdi. "Ah, ne zaman büyüyeceksiniz çok merak ediyorum. Evin yaramaz iki küçük kardeşleri gibisiniz. Bazen sizin yüzünüzden kendimi anne gibi hissediyorum."

Baran'ın yüzü ekşirken işaret parmağı ile hiç çekinmeden beni gösterdi. "Yaramazlık yapan o." dudaklarım şaşkınlıkla 'o' şeklini alırken havada duran eline bir tane vurdum. "Sensin yaramaz."

Rüya, başını onaylamazcasına iki yana salladı. "İşte bundan bahsediyorum," eliyle işaret ederek peşinden gelmemizi işaret ettikten sonra arkasını dönerek yürümeye başladı. Omzumun üstünden başımı yan tarafımda dikilen Baran'a çevirdim. Anında göz göze geldik. İkimizde sanki anlaşmışız gibi aynı anda kaşlarımızı çattık ve birbirimize kötü kötü bakmaya başladık. "Davete inmeden hemen önce son kez kontrol etmeyi istersiniz diye düşünüyorum." birden durdu ve hala birbirine kötü bakışlar atmaya devam eden bize baktı. "Yoksa yanlıyor muyum?"

Birden Baran gözlerini benden ayırdı, koşar adımlarla Rüya'nın yanına giderek elini Rüya'nın beline attı. "Elbette, haklısın. Hadi gidip son bir kez daha kontrol edelim." bir daha arkalarına dönmediler. Beni, bu ıssız koridorda bir başıma hiç düşünmeden bırakıp gittiler. Somurtarak peşlerine takıldım.

"Şurada sizi bekleyen gazeteciler olacak. Aslında," Rüya bilgisayar ekranında doğrularak bir Baran'a bir de bana baktı. "Düşündüm ki, İzgi konuşma yaparken de gazeteciler içeride olsun. Sonrasında onları gitmeleri için gönderirken bir garsonla haber göndeririz," ellerini havaya kaldırarak sırıttı. "Baran Bulut ve İzgi Erçin'in ilişkileri ortalıktan öte mi?" kıkırdayarak bize döndü. "Nasıl? Sanki bir dedikoduymuş gibi aralarına sızdırırız."

Rüya beklentiyle bize bakarken gözümün kenarıyla Baran'a baktım. Karasız ve tereddüt ediyor gibi bir hali vardı. Ağır ağır çenesinde ki kirli sakalını kaşıdı. "Aslında iyi fikir ama..." Rüya'nın bu konudan bahsetmesi onu rahatsız ediyordu anlaşılan. Haklıydı. Ortada bulunan bu durum her ne kadar sahte de olsa Rüya'nın ağzından böyle duymak onu haklı olarak rahatsız edebiliyor.

"Amasına gerek yok o zaman. Ben bu şekilde ayarlayacağım." olduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. Rüya gerçekten rahatsız olmuş gibi değildi. Her zamanki gibiydi. Sadece biraz daha enerjik gözüküyor.

Bir anda Baran ile benim koluma girerek bizi bulunduğumuz odadan dışarıya çıkarttı. "Hadi bakalım, davetlilerin çoğu gelmeye başladı bile. Gidip onları karşılamaya ne dersiniz?" yüzündeki tebessümüyle geriye adımladı, kapıyı hemen kapatmadan önce bize son bir kez daha baktı. "Bende hemen geleceğim. Küçük bir işim var sadece." el salladı ve kapıyı pat diye yüzümüze kapattı.

Kapı kapanmasına rağmen gitmek için ne Baran ne de ben harekete geçebildim. "Bir tuhaftı sanki?" gözlerini kapıya dikmiş şüpheli bir ifadeyle bakınıyordu. Ona bakmadan omuz silktim. "Bence de." şaşkınlıkla bana döndü. "Sen benimle aynı fikir de misin?" kaşlarım onun bu tuhaf tavrı üzerine hayretle havalandı. "Evet?"

"Bu bir ilk." dudaklarımı büzerek bir kez daha omzu silktim. "Demek ki sen mantıklı düşününce ben de sana katılabiliyormuşum. Aman ne şaşırdım (!)"

"Ha ha ha!" onu arkamda bırakarak merdivenlere ilerledim. "Komik değilsin." hızlı adımlarıyla kolaylıkla bana yetişti. "Komik olmak için yapmadım zaten."

Ellerini cebine yerleştirerek benimle beraber merdivenlerden inmeye başladı. "Ben direkt kapıya gideceğim," hafifçe başımı sallayarak onu onayladım. "Tamam, ben de boş masaların bir tanesine geçip ayakta dikileceğim." homurdanmam üzerine Baran güldü. "Güzel plan."

"Ne demezsin." Merdivenlerin sonuna gelince farklı yönlere doğru ayrıldık. Baran girişe doğu giderken ona dediğim gibi büyük salona geçtim. Salon oldukça sessizdi. Sadece birkaç masa doluydu. Dikkat çekmemeye çalışarak ön masalara doğru ilerledim. Sahneye yakın olmak benim lehime olurdu. Yanımdan geçmekte olan garsonu son anda fark ederek onu durdurmayı başarabildim. Taşıdığı büyük tepsiden bir bardak içecek alarak ona teşekkür ettim.

Elimde bardağı yüz hizama kadar kaldırıp bardağın içinde ki açık pembe renginde ki içeceğe baktım. Tuhaf rengi yüzünden içmekten vazgeçerek önünde dikildiğim uzun masaya bıraktım.

Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum fakat canım sıkılmaya başlamıştı. Artık salonun içerisinde ki masaların çoğu doluydu. İlk başta ki sessizliğini kaybetmiş yerine büyük bir gürültü gelmişti. Sıkıntıyla ofladım. Ben böyle düşünmemiştim. Anlaşılan Baran'ın yapacağı konuşmaya kadar bu şekilde, çok sıkıcı, geçeceğe benziyor.

Kollarımı birbirine geçirerek masanın üzerine koydum. kimseyi umursamadan şuracıkta uyuyabilirdim. Gözlerim ağır ağır kapanmaya başladığı sırada masanın öbür ucunda bir beden belirdi. İrkilerek doğrulduğumda karşımda tanımadığım bir adımla karşılaştım. Sarı saçları, mavi gözleri ve üzerinde bulunan takım elbisesi ile oldukça dikkat çekici birisiydi. "Merhaba İzgi Hanım," ismimi bilmesinin şaşkınlığı ile kaşlarım havalandı. "Pardon? Tanışıyor muyuz?"

"Ah, benim hatam," sol elinde bulunan uzun bardağı kıvrak bir hareketle sağ eline aldı hemen ardından boşta kalan elini bana uzattı. "Uğur Bulut, Baran'ın abisiyim." şaşırmaya devam ederken uzattığı elini tuttum ve sıktım. "Memnun oldum Uğur Bey," ellerimiz ayrıldı.

"Baran'ın gönderdiği davetiyeyi elime alır almaz ne kadar şaşırdığımı anlatamam. Bu gizemli ortağı çok merak ettim açıkçası. Ama beni en çok şaşırtan şey ise Baran'ın anlattıkları oldu. Sizden övgüyle bahsetti." gülmemek için dudaklarımı sertçe birbirine bastırmak zorunda kaldım. Baran ve benden övgüyle bahsetmek mi? Buna hayatta inanmam. "Abi?" bir anda yanımda beliren Baran ile rahatladığımı hissettim. "Kardeşim?" gülerek tokalaştıktan sonra ikisinin de odağı bana dönmüştü.

"Demek İzgi ile tanıştınız," ses tonu hiç de bu durumdan memnunmuş gibi çıkmamıştı. Baran'ın gözleri beni öldürmek istercesine üzerimde gezinirken gülümsemeye çalıştım. "Evet, kendisini yalnız yakalamışken tanışmamak olmazdı." ikisi de gülmeye başlayınca istemsizce yüzümü buruşturdum. Tam olarak ne oluyordu? "İzninle abi, İzgi'ye bir şey göstermem gerekiyor." abisi gülümsemesi ile başını olumlu anlamda salladı.

Baran beni dirseğimden tuttuğu gibi farklı bir yöne doğru sürüklemeye başladı. İnsanların arasından geçerken birkaç gözün bize dönmesi üzerine ona kızamıyordum da. Sahte gülümsememin ardından dişlerimi sıktım. "Ne yapıyorsun?"

"Seni büyük bir beladan kurtarıyorum." salonun en uç ve karanlık köşesine geçtiğimizde beni serbest bırakmıştı. Kolumu ondan kurtarır kurtarmaz hızla birkaç adım gerileme ihtiyacı duydum. "Amacın neydi?"

Ellerini pantolonunun cebine soktu, rahat bir tavırla omzunu büyük kolona dayadı. "Emin ol abim gibi birisiyle tanışmak dahi istemezsin. Hatta," yaslandığı kolondan uzaklaştı, başını salonda bulunan davetlilerin üzerinde gezdirince bende istemsizce o tarafa döndüm. "Buradaki hiç kimseyle tanışmak istemezsin. Burada gördüğün insanların her birisi diğerinden daha tehlikelidir. Yüzlerine takındıkları o gülümsemeye sakın kanma. Hepsi dolandırıcı. Senin en boş anını beklerler, ya içeceğine ilaç atarlar ya da seni paketlerler."

Sertçe yutkundum. Omzunun üzerinden bana baktığını fark edince ona döndüm. "Beni çok hafife alıyorsun." dudakları alayla kıvrıldı. "Gel hadi," bana arkasını dönüp karanlığa doğru yürümesiyle tereddütle arkasından baktım. "Nereye?"

"Senin için hazırlattığım bir konuşma metni var. Bakmak istemezsen sen bilirsin." beni beklemeden tekrardan yürümeye başlamasıyla oflayarak peşinden koştum. "Tamam bir bakayım, o kadar uğraşmışsın sonuçta." aşağı-yukarı hareket eden omuzlarından bana güldüğünü anlasam da hiçbir şey demeden peşinden ilerlemeye devam ettim.

Elimdeki kağıt destesini sertçe Baran'ın yüzüne doğru fırlattım. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" son anda kollarını yüzüne siper ederek ona doğru gelen kağıtlardan kurtuldu. "Saçma!" kağıtlar ayak ucuma düşerken Baran gülerek kollarını indirdi. "Ben çok beğendim," ellerini havaya kaldırarak sırıtmaya başladı. "Bana teşekkür etmeni ve ortaklık için ne kadar yalvardığını herkesin bilmesi gerekir." gözlerim hızlıca bulunduğum alanda dolaştırmaya başladım. Ona atacak bir şeyler bulmalıydım. "Baran!"

Ani bağırışımla birlikte irkilse de sırıtması yerini koruyordu. "Tamam ya kızma hemen sende." elini omzuma atmak için uzattığını sertçe vurdum. Yüzünü ekşitse de elini omzuma atmaktan vazgeçmedi. "Hadi gidelim, önce ben konuşacağım. Hemen ardımdan seni çağıracağım." Beraber salonda bulunan küçük sahnenin arkasına doğru ilerlemeye başladık. "Bu arada Ilgaz on dakika önce salona giriş yapmış."

Kaşlarım anında çatıldı. "Ve sen bunu bana şimdi mi söylüyorsun?" bilmemezlikten gelerek gözlerini kaçırdı ve ıslık çalmaya başladı. Onaylamaz anlamda başımı iki yana salladı. Sahneye çıkan küçük basamakların yanına gelince derin bir nefes alarak elini omzumdan çekti. "Ben şimdi çıkıyorum, sakın heyecan yapma tamam mı?" ona cevap olarak dil çıkartmakla yetindim. Merdivenlerin ilk basamağına çıkmıştı ki durdu. Yüzünü buruşturdu. "Tam bir baş belasısın." bana bir şey deme fırsatı tanımadan hızlı adımlarla merdivenleri tırmandı.

Birkaç saniye geçmişti ki mikrofondan Baran'ın sesi duyuldu. "Bayanlar ve baylar! Öncelikle iyi akşamlar dilerim. Burada olup davetimi geri çevirmediğiniz için her birinize ayrı ayrı minnettarım." durdu ve derin bir nefes aldı. "Sizlere buraya güzel bir haber için topladım. Yakın zamanda bir iş teklifinde bulunmuştum, aramızda kalsın lütfen bunu dediğimi duyarsa muhtemelen bu gece sağ çıkamam," salondan kahkaha sesleri yükselmeye başladı. Dudaklarım istemsizce yukarıya doğru kıvrıldı. "Kendisi oldukça hırçın ve acımasızdır. Ortaklık teklifinde bulunduğumda beni reddetti. " bu sefer davetlilerden birkaç şaşkınlık nidaları yükseldi. "Evet, herkesi redderken ben bir başkasına kendi ayaklarımla gidip teklif ettim ve üstüne reddedildim. Her neyse, konumuz bu değildi. Geç de olsa beni kırmayıp teklifimi kabul ettiği için ona minnettarım. Şimdi sizlere onu takdim etmek istiyorum."

Sahne merdivenlerinin başında gözüken Baran ile derin bir nefes aldım ve merdivenleri tırmandım. Onun büyük bedeni beni saklıyordu. Tutmam için elini uzattığı karşı çıkmadım. "Yanındayım." beni kendisiyle beraber sahneye çıkarttığı artık herkesin gözü önündeydim. "İşte karşınızda peşinde koşmaktan asla bıkmadığım ortağım." gülğmsemeye çalıştım ama başaramadım.

Beni gören insanlar şaşkınlıkla aralarında fısıldaşmaya başlamıştı bile. Bir anda yüzüme flalar patlamaya başladığında istemsizce Baran'ın elini sıktım. Bir anlık olarak gazetecilerin varlığını unutmuştum.

"Kadın mıymış?"

"Çok genç."

"Kimlerden?"

"Onu ilk defa görüyorum."

Ve daha fazlası kulaklarımda çınlıyordu. Bu kadar şok etkisi yaratacağımızı düşünmemiştim. "İzgi Hanım! Baran Bey! Lütfen buraya bakar mısınız?" Gazetecilere dönmek üzere başımı hareket ettirdiğim sırada gözlerim bir çift ela gözlere yakalandı.

Gözlerinde büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı vardı. Neyin hayal kırıklığıydı bu? Kırılmaya hakkı var mıydı? Yaptığı onca şeyden ve söylediği onca yalandan sonra hakkı kıydı bu?

"Aranızda ki ilişkinin ortaklıktan daha fazla olduğu söyleniyor!"

"Evlilik yolu gözüküyor mu?" gazetecilerin söyledikleri üzerine omuzlarının çöktüğünü gördüm. Bakışlarımı ondan ayırmadan Baran'a hitaben konuştum. "Senden bir şey isteyebilir miyim?" gözleri neye baktığımı merak ederek o tarafa döndü. Anında kocaman gülümsedi. "Elbette."

"Onu istiyorum, onu bana getir Baran."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top