46. Bölüm⚜️
Biliyorum, sende gideceksin. Herkes gider. illa ki gider...
Elbisenin boynumu saran yakalarını bıkkınlıkla çekiştirdim. Yara izimin gözükmesini istemediğim için gerdanımı kapatacak ve göğüs dekoltesi olmayacak bir elbise seçmiştim. Sade ama iddialı bir elbiseydi. Sarı renginde, göz kamaştıran parlak kumaşı, belime kadar inen sırt dekoltesi, dizlerimin üzerinde bitmesine rağmen derin bir yırtmacı vardı. Güzeldi. Benim için yaramı kapatması yeterliydi. Maşaya doladığım son saç tutamını da maşadan kurtardım. Dalgalı saç tutamını işaret parmağımın etrafına doladım. "İzgi!" bir anda odaya dalan Rüya ile bakışlarımı aynadan çektim. "Ne oldu?"
Rüya kendi ekseni etrafında dönerek elbisesini gösterdi. Üzerinde ki elbise sanki onun için dikilmiş gibiydi. Kumaş bir yılan gibi göğüslerini sarmalamış, belinde bulunan inci detaylı kemer belini tam anlamıyla ortaya çıkartmış, kısa etek boyu uzun bacaklarını ortaya çıkartmış. Elbisesinin fırfırlı eteklerini tutarak bir kez daha etrafında döndü. Tam olarak sorunun ne olduğunu anlayamamıştım. "Baran beğenmedi. En az yarım saattir çıkartmam için başımın etini yiyor." somurtarak omuzlarını düşürdüğünde kıkırdamadan edemedim.
Oturduğum puftan ayaklanarak ona ilerledim. Yanlarında sarkan ellerini ellerimin arasına alarak sıktım. "Sana asıl düşüncelerimi söylememi ister misin?" başını hevesle aşağı-yukarı salladı. Gülümsedim, sesimi alçalttım. "Baran seni kıskandığı için böyle davranıyor. Sakın üzerindekini çıkartma. Resmen bu elbise senin için dikilmiş Rüya." anında yanakları pembeleşti, utançla gözlerini kaçırdı.
"Baran beni neden kıskansın ki?" söylediğim o kadar şeyde buna takılmasına şaşırmamam gerekirdi aslında. "Gidip ona sormalısın." gözlerini ardına kadar açıldı. "Soramam ki!"
"Neden?"
"Çok utanırım İzgi." dayanamadım, kollarımı çıplak omuzlarına sararak kendime çektim ve sıkıca sarıldım. Onun da kolları anında belime dolanmıştı. "İyi misin İzgi? Her zaman senin yanındayım biliyorsun değil mi?" gözlerim yavaş yavaş doluyordu ve ben ağlamak istemiyordum. Eğer ben ağlamaya başlarsam Rüya da ağlardı ve bunun sonu gelmezdi. Kollarımı çözdüm ve yavaşça ondan uzaklaştım.
Çoktan onun da gözleri dolmuştu. Hangi ara bu kadar duygusal insanlar olduk biz? "Biliyorum, nasıl bilmem Rüya?" ellerimi iki yana açarak bulunduğumuz yeri gösterdim. "Baksana neredeyiz." tekrardan ellerini sıkıca tuttum. "Baksana yanımda senden başka kimse yok."
"Hey! Ne oluyor burada? Yoksa ağlıyor musunuz? Buna izin veremem kızlar, üzgünüm." bir anda odaya giren Baran ile Rüya bakışlarını kaçırdı. Baran sırıtarak tam karşımızda durdu, bir elini takım elbisesinin pantolonuna yerleştirdi. "Ben... gitmeliyim." Rüya kızaran yanaklarıyla odadan kaçtığında gülmeye başladım. Baran şaşkınlıkla Rüya'nın çıktığı kapıya bakınırken makyaj masasına doğru ilerledim. "Onun nesi var?"
Bilmemezlikten gelerek omzu silktim. "Bilmiyorum," elimdeki tokayı arkadan topladığım bir tutam saça taktım. "Neden ona sormuyorsun?" ikinci tokayı da elime alırken aynadan Baran'a baktım. "Elbisesi çok güzel değil mi sence de? Sanki onun için dikilmiş." İlk başta kaşları çatıldı. Ancak aynadan ona baktığımı fark edince yalandan gülümsedi. "Öyle, ama?"
Durmasıyla ona doğru döndüm. "Ama?" elini rastgele havada salladı. "Boş ver, ben iniyorum aşağıya." kapıya doğru ilerlemişti ki son anda aklına bir şey gelmiş olacak ki durdu. "Sende çok geç kalma. Birkaç saat önce orada olup her şeyi tekrarda gözden geçirmeliyiz." başımı sallayarak onu onayladım. Baran çıktıktan sonra son tokayı da saçıma taktım.
Salık bıraktığım saçlarımı önüme getirdim, parmaklarımı aralarında dolaştırarak doğal bir görünüm katmaya çalıştım. Masanın üzerinde duran inci küpeleri kulağıma taktıktan sonra sıra kolye seçimine gelmişti. Küçük kutuyu açarak kolyelere bakınmaya başladım.
Gözüme çarpan pusula kolyesi ile durakladım. Kolyeyi parmaklarımın arasına alarak uzun zamandır hissetmediğim soğukluğunu hissettim. Aylardır takmıyordum. Baş parmağımın ucuyla yavaşça okşadım. Hala da takmayı düşünmüyordum. Takmak için bir sebebim yoktu.
Kolyeyi geri yerine bırakarak başkasını aldım ve fazla vakit kaybetmemek adına hızlıca boynuma takındım.
Aşağıya indiğimde ilk olarak salona yöneldim. Baran ve Rüya aynı koltukta biri bir köşede diğeri bir köşede olacak şekilde sessizce beni bekliyorlardı. Ayağımda ki topuklu ayakkabıların çıplak tahta zeminde çıkardığı tok sesler sayesinde geldiğimi fark edebilmişlerdi. "Hazırsanız çıkalım mı?" İkisi de oturdukları koltuktan ayaklandı. "Evden ayrılmadan önce son bir kez daha güvenlik odasına gidip kameraları kontrol etmek istiyorum." isteğimle birlikte Baran'ın kaşları anında çatılmıştı.
"Emin misin? Davetin olacağı binada sırf güvenlik kameraları için bir oda ayarlattık." bunu biliyordum. Yine de başımı olumlu anlamda salladım. Evden ayrılmadan önce son durumu merak ediyordum. Sabah birkaç kez kontrol etmeme rağmen sıra dışı bir şeye denk gelmemiştim. Şimdi son kez bakmak istiyordum. Davetin olduğu alana geçiş yaptığımızda vakit bulamamaktan korkuyordum. "Pekala, hadi o zaman bakalım şu güvenlik kameralarına." Baran yanımdan geçerek salondan ayrıldığında Rüya ile peşinden salondan çıktık.
Güvenlik odasına girer girmez Baran bilgisayarları daha net görebilmem adına bana yol açtı. Rüya ile Baran'ı arkamda bırakarak bilgisayarlara doğru eğildim. Önümde bulunan üç bilgisayara da bütün dikkatimle bakındım. Gözlerim Ilgaz Yargıç'ı arıyordu ama göremiyordum. Sıkıntıyla ofladım. "Sorun ne?"
Bilgisayarlardan uzaklaşarak doğruldum. "Sabahtan beri buraya kaçıncı gelişim bilmiyorum artık. Her seferinde kimseyi bulamıyorum. Sanki yer yarıldı da Ilgaz içine düştü." Baran bana doğru bir adım attı, kaşları çatıktı. "Nasıl yani?"
Ellerimi belime yerleştirerek anlatmaya başladım. "Her gelişimde bakıyorum ama kimse gözükmüyor. Ne adliye de ne de evinde. Nereye gidebilir hiçbir fikrim yok," durdum. Elimle arkamda kalan bilgisayarları işaret ettim. "Yok hiçbir yerde yok." Baran eliyle nazikçe beni kenara itekledi.
Hiçbir şey demeden ortada bulunan sandalyeye oturdu. Birkaç saniye boyunca boş boş ekrana baktı. Ardından önünde bulunan klavyede birkaç düğmeye bastı. Sonra ekrana iyice eğildi ama değişen bir şey yoktu. Ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım.
Parmaklarını çok hızlı bir şekilde klavyenin üzerinde hareket ettirmeye başlayınca bilgisayar ekranının köşesinde minik bir ekranda mavi bir şey belirdi. Üzerinde hızlı hızlı hareket eden sayılar vardı. Baran durmadan birkaç dakika daha bu şekilde hareket etti. Kaşlarım çatık ekrana bakınırken hala ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum.
Sonra klavyenin üzerinde hareket eden elleri durdu. Uzun uzun ekrana bakınırken bir tuşa bastı ve köşede ki minik mavi ekran kayboldu. "Bakalım Ilgaz Bey neredeymiş?"
"Tam olarak az önce ne yaptın?" Rüya'nın aklımda dönüp dolaşan soruyu Baran'a sormasıyla bütün dikkatimi ona verdim. Cevabını bende çok merak ediyorum. Baran bir ekrana bir de bizim meraklı yüzlerimize baktı. Eliyle ensesini kaşıdı. Kararsız gözüküyordu. Ama daha çok nasıl anlatacağını bilemiyor gibiydi. İşaret parmağıyla klavyeden bir tuşa bastı. Ardından bize dönerek bilgisayar ekranlarını işaret etti. "Bu ekranları görüyorsunuz değil mi?" Rüya ile başımızı aynı anda olumlu manada aşağı-yukarı salladık. "Görünürde her şey normal,"
Evet, baktığım zaman göze batan bir şey yoktu. Yine ona katıldığımızı göstererek başımızı aşağı-yukarı salladık. Baran klavyeden bir tuşa daha bastıktan sonra bütün ekranlarda ki görüntü değişti. Ve adliye de ki odasında bulunan Ilgaz belirdi karşımızda.
Şaşkınlıkla Rüya ile bakıştık. "Ilgaz bir şekilde kameralara sızılıp kendisinin izlendiğini fark etmiş. Onu izlememizi engellemek için de bize sahte bir görüntü yansıtmış. Yüzümüzdeki şaşkınlıktan keyif alıyordu. Sırıtarak arkasına yaslandı.
"Ilgaz?" bilgisayardan gelen ses ile üçümüzün de odağı o tarafa döndü. "Evet?" Ilgaz her zamanki gibi kendi masasında oturmuş kağıtlar ile uğraşıyordu. Ekin elindeki birkaç kağıdı Ilgaz'a uzattı. "Bunlar istediklerin." Ilgaz başını hafifçe salladı, kağıtları geri önüne bıraktı. "Haber var mı?" sorusuyla Ekin'in kafası karışmış gözüküyordu. "Hangisinden?"
Hangisinden mi? Bir tek beni aradıklarını sanıyordum.
"Her ikisinden de Ekin." Ilgaz ilgilendiği kağıtları masanın üzerine bırakarak tamamen Ekin'e döndü. "İzgi'den hala haber yok. Aramalar devam ediyor." Ekin sarf ettiği cümleler ile ben keyifle sırıtırken Ilgaz benim aksime sinirlenmeye başlamıştı. "Üç ay oldu Ekin. Koskaca üç ay."
Ekin sesli bir nefes verdi. "İşimiz çok zor. O gün hastaneden kaçtıktan sonra bir bilet alıp gitmiş olsaydı işimiz daha kolay olabilirdi. Ama hiçbir bilgimiz yok. Bir araba bulup şehirden çıktı mı ya da başka birisinin yanında mı bilmiyoruz." Ekin'in söylediklerinden sonra Ilgaz bir şey söylemedi. Ekin derin bir nefes verdikten sonra kaldığı yerden devam etmeye koyuldu. "Semih hala kaçıyor. Adamlarımız onu izliyor. Hala farkında değil," durdu Ilgaz'dan bir tepki bekledi ancak Ilgaz sessiz kalmaya devam etti. "Hande hala ısrarcı. Ve şu sorduğun dava var elbet. Uzun zamandır cinayet yok. Neden bilmiyorum ama içimden bir ses o katilin İzgi'nin peşinde olduğunu söylüyor. Bak göre İzgi tekrardan ortaya çıktığında o da çıkacak Ilgaz."
Ilgaz sertçe burnundan soludu. "Başka?"
"Ha bir de bu var," Ekin pantolonunun arka cebinden bir davetiye çıkarttığında Baran oturduğu sandalye de keyifle kıpırdandı. "Baran Bulut'dan."
Davetiye Ilgaz'ın dikkatini çekmiş olmalıydı. Ekin'in elinden alır almaz hemen açtı. "Bu akşam mı?" Ekin başını olumlu anlamda salladı. "Gitmeyeceğini tahmin ederekten söylüyorum, gitmelisin." Ekin'in verdiği tavsiye ile Ilgaz şaşkınlıkla başını kaldırdı. "Neden?"
"Orada İzgi'ye dair herhangi bir iz bulabileceğini düşünüyorum. Gitmekten zarar gelmez değil mi?" Ilgaz durdu. Ekin2in söylediklerini anında reddetmediğine göre düşünüyor olmalıydı. "İzgi mi? Semih desen anlardım Ekin ama İzgi'nin bizim dünyamız ile hiç alakası bile yok." Alayla güldü. Sergilediği bu tavıra rağmen Ekin hala ciddi görünüyordu. "Yanlış düşünüyorsun. Sonuçta bu İzgi, insanları şaşırtmaya bayıldığını en az benim kadar biliyordun."
"Tamam gideceğim. Ama neden biliyor musun? Bu dediklerinin yanlış olduğunu ispatlamak için gideceğim."
Baran oturduğu yerden bana doğru dönünde gözlerimi ona çevirdim. Yüzünü buruşturarak ekranda ki Ilgaz'a bir bakış attı. "Bu adam seni hiç tanımıyormuş be İzgi." ne tepki vereceğimi bilemeyerek boş boş yüzüne baktım.
"Semih'e çok yaklaşmışlar." Rüya'nın kasten konuyu değiştirmesiyle rahatladığımı hissettim. Bilmiyorum, belki de canımın yanması gerekirdi. Hiçbir fikrim yok ama kırılmıştım. Kırılmam çok saçmaydı. Ne bekliyordum ki? Beni sadece annesinin gazabından korumaktan başka bir şey bilmeyen adamın beni tanımasını mı? Çok yanılıyormuşum. Hem de çok.
Rüya'nın parmak bastığı nokta ile Baran oturduğu sandalye de doğruldu, cebinden telefonunu çıkarttı. ekranda birkaç yere tıkladıktan sonra kulağına dayadı. Gözleri ekrandayken kocaman sırıttı. "Erhan, peşlerinden ayrılma. Semih'i bulmuşlar. paketledikten sonra götürdükleri adresi mesaj atarsın bana. Merak etme, bu iyiliğin karşılıksız kalmayacak." sırıtmasını bozmadan telefonunu cebine geri koydu. Sandalyesinde dönerek bize baktı. Rahat bir tavırla kollarını başının altında birleştirdi. "Ee başka bir sorun kaldı mı?"
Rüya ile göz göze gelmemizle birlikte gülmeye başladık. "Bende öyle tahmin etmiştim." Baran sandalyeden ayaklanarak karşımıza dikildi. Ukala bir tavırla takım elbisesinin yakalarını düzeltti ardından alaylı bakışlarının altından bize baktı. "Hadi gidip canlarını okuyalım."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top