43. Bölüm⚜️
Ne tuhaf di mi? Sahip olmadığın birini kaybettiğini
sanmak...
Kalbimin tam üzerinde iğrenç ötesi bir acı vardı. Canım çok acıyordu. Nefes alıp verdikçe inip kalkan göğsüm yüzünden daha çok acıyordu.
Gözlerimi yavaşça aralanırken elim acıyan göğsümü buldu. Bulanık görüntümü netleştirmek adına gözlerimi birkaç kez ardı ardına kırptım. Gözlerimi bulunduğum odada gezdirmeye başladım. Bir hastane odasındaydım. Yalnızdım. Başımı eğerek üzerime bakındım. Üzerimde mavi hastane elbisesi vardı. Göğsümün üzerinde duran elimi dikkat ederek üzerinde gezdirdim. Elimin altında hissettiğim sert şişlik sargıdan kaynaklı olmalıydı. Gözlerimi kapatarak acıyan göğsüme rağmen derin bir nefes almaya çalıştım. Sanki derin nefes almazsam ölecekmişim gibi hissediyorum.
Gözlerimi kapatmam ile bir sürü görüntü gözümün önüne düştü. Önce Kara'yı gördüm. Düğünden kaçmam için bana yardım ediyordu. Sonra kaçışımı gördüm. Bir an o an hissettiğim korkunun aynısını hissettim. Sonra onu gördüm. Ilgaz'ı. Ölmemişti, yaşıyordu. Suilet olduğunu dolaylı yoldan itiraf etmişti.
Gözlerimi açmadan göğsümün üzerinde duran elimi boynuma kaydırdım. Kolyenin soğukluğunu aradım ama yoktu. Hastaneye geldiğimde çıkartmış olmalılar. Sonra Semih'i gördüm. Bana anlattıkları kulaklarımda yankılandı bir süre. Onunla küçükte olsa bir geçişimin olması canımı yakmıştı. En sonunda gözlerimin önüne gözlerim kapanmadan önce gördüğüm Ilgaz'ın yüzü düştü. Benim için çok endişelendiğini hatırlıyorum.
Açılan kapı sesiyle irkilerek gözlerimi araladım. Elinde ilaç tepsisi ile giriş yapan hemşire benim uyanık olduğumu fark edince şaşkınlıkla karışık samimi bir tebessüm sundu. "Uyanmışsınız." başımı hafifçe salladım. "Çok olmadı."
Elinde ki tepsiyi yatağın ayak ucunda bulunan uzun bacaklı, küçük masanın üzerine bıraktı. Tepsiden içi dolu bir şırınga alarak yanıma doğru adımladı ve seruma uzandı. "Bu ağrınızı hafifletmek için." kısık sesle teşekkür mırıldandım.
"Dışarıda birileri var mı?" sorumla beraber kıkırdadı. "Saatlerdir kapının önünden ayrılmayan ve sürekli ağlayan bir kadın var. Kendisi doktor olduğunu söyleyerek ameliyata girme konusunda çok fazla ısrar etti. Ancak biliyorsunuz ki yakının ameliyatına giremez. Hele de kötü bir haldeyken," hemşire şırıngayı serumdan çıkarttı. "Hastanenin giriş çıkışlarında takım elbiseli bir ordu var," kaşlarım çatılmış hemşireye öylece bakarken az önce bıraktığı tepsiyi eline aldı. "Son olarak da sizi hastaneye getiren ve ortalığı birbirine katan adam. Galiba onu son birkaç saattir görmüyorum."
Kuru dudaklarımı hafifçe aralayarak içimdeki nefesi dışarıya üfledim. "Doktor olan arkadaşımı görebilir miyim?" hemşire başını olumlu anlamda salladı. "Elbette, şimdi kendisine haber ederim. Ayrıca uyandığınızı doktorunuza haber vereceğim. En fazla yarım saat içerisinde sizi kontrol etmek için gelmiş olur." başımı olumlu anlamda sallayarak anladığımı gösterdim. "Şey..." son anda seslenmem ile hemşire durdu ve omzunun üzerinden bana döndü.
"Yatağı biraz kaldırabilir miyiz?" hemşire anlayışla gülümsedi. Yatağı istediğim gibi kaldırdıktan sonra ona teşekkür ettim. Ardından odadan çıkıp beni yine bir başıma bıraktı. Başımı yumuşak yastığa koyduğumda rahatlığı ile uyumak istedim.
İlk önce kapının açılma ardından da kapanma sesini işittim. Başımı yastıktan kaldırmadan gelen kişiye çevirdim. Hande dağılmış haldeydi. Gözlerinin içindeki kırmızılık çok ağladığını, şiş göz altları ise uykusuz olduğuna işaret ediyordu. Bana sarılmak istediğini yüzünde ki ifadeden anlayabiliyordum ancak sarılabilecek ne gücüm ne de halim vardı.
Yatağın yanında bulunan küçük koltuğa oturdu. "Kurtulduk İzgi," umutla parlayan gözlerine karşı içim burkula burkula başımı iki yana salladım. Gözlerinden geçen hayal kırıklığını çok net görebilmiştim. "Kurtulmadık Hande. Ya onlar ya da ben ölesiye kadar bu işin sonu gelmeyecek. Bizim için kurtuluş ölüm. Bütün yolların sonu ölüme çıkıyor Hande. Peşimi bırakmayacaklar."
Oturduğu yerden uzanıp yatağın üzerinde duran elimi soğuk ellerinin arasına hapsetti. "Atlatacağın İzgi. Ne olursa olsun üstesinden geleceğiz." kendimi tebessüm etmeye zorladım. "Ilgaz... ölmemiş Hande." başını olumlu anlamda salladı. "Beni o evden kurtarmaya geldiğinde hayal gördüğümü sandım İzgi. Onun yüzünü gördüğümde nasıl şaşırdım anlatamam sana."
"Kara nasıl Hande? Ona bir şey olmuş mu?" dudaklarının arasından sıkıntılı bir nefes kaçtı. "Sen ameliyattayken Kara aradı. Ilgaz ile konuştular. Sen onun yanından ayrıldıktan sonra Semih ona ateş etmiş. Omzundan sıyırmış sadece. Küçük bir yaraymış. Ilgaz öyle olduğunu söyledi. Ama gayet iyiymiş." içim rahatlamıştı. Ayağa kalkar kalmaz onu görmem gerekiyor. Sonuçta beni kurtarırken başına gelmişti bu olay.
"Ilgaz, o burada mı?" başını olumsuz anlamda salladı. "Birkaç saat önce bir telefon geldi, gitti." başımı sallayarak onayladım. "O evde sana bir şey yapmadı değil mi?" başını olumsuz anlamda iki yana salladı ama yüzünün düşmesiyle o anları hatırladığını anlamam zor olmadı. Belki fiziksel olarak bir şiddet görmemiş ya da bir şey yapamamış olabilirdi. Ama ikimiz de psikolojik açıdan yıpranmıştık. O evde, o psikopatın yanında kalmak dünyanın en büyük cezası. Peki ben ne suç işlemiş de bunu hak etmiş olabilirim? Bence hiçbir şey. Bu bana sunulan bir hayat sınavı. Ve ben sabrımla bu sınavdan başarıyla geçeceğime inanıyorum.
"Hande," boğazımda ki yumrudan kurtulmak amacıyla yutkundum. "Ilgaz, Suilet'in ta kendisiymiş." Hande'nin şaşırmasını hatta tepki vermesini bekledim. Gözünden akan bir damla yaşla başını eğdi. "Yapma Hande, bunu bana yapma." gözlerim yaşadığım büyük acıyla dolmaya başladı. "Yalvarırım sana. Bana bilmediğini söyle. Semih söylediklerinde haklı çıkmaz." hiçbir şey demedi. "Hande, seni Ilgaz mı gönderdi o gün yanıma?"
Başını kaldırdı ve dolu gözleriyle onayladı. Sertçe yutkundum. "Peki Rüya da mı?" başını hızla iki yana salladı. "Rüya'nın hiçbir şeyden haberi yoktu. Sana yemin ederim İzgi onun Ilgaz'ın varlığından dahi haberi yoktu." sol gözümden firar eden yaş yanağıma doğru yol çizdi. "Neden söylemedin bana? Hiç mi canın acımadı? Ben sana Suilet'i sorduğumda hiç mi söylemek istemedin mi bana? Arkadaşlığında mı yalandı Hande?"
"Hayır! Ben sana her şeyi anlattım. Her şeyi paylaştım seninle. Sen yeri geldiğinden benim annem, ablam, küçük kardeşim hatta beni sokağa atan babam oldun." başımı iki yana salladım kırgınlıkla. "Ilgaz ile ne güzel oynamışsınız bana. Aranızda benim hakkımda konuşup dalga da geçtiniz mi? Aptal oluşuma da güldünüz mü?" elimi ellerinin arasından kurtarmak için çekiştirdim ancak o daha çok sarıldı. "Hayır İzgi. Yemin ederim yok öyle bir şey. Ben Ilgaz'ın yüzünü senelerdir görmüyordum bile. Hatta onunla Atlas olarak ilk karşılaştığımız da bile tanıyamadım onu. Çünkü onu yetimhane de ilk ve son kez görmüştüm bir daha karşıma bile çıkmadı. Sadece bir kere telefonla iletişime geçti. Onda da yalvardım ona İzgi. Neredeysen çık gel, dedim. İzgi seni soruyor saklanma artık ondan dedim. Zaten bu laflarımdan sonra bir daha aramadı beni."
Duyduklarım çok ağır gelmişti. En yakın arkadaşım Ilgaz'ın bir maşasıydı. Bana ulaşmak için kullanılan bir maşa. "Yalnız kalmak istiyorum."
"İzgi-" itiraz etmek üzere cümleye başladığında kendime engel olamayarak bağırdım. "Yalnız kalmak istiyorum." korkuyla geriye doğru sıçradığında daha çok ağlamaya başladı. Sessizce odayı terk ettiğinde tuttuğum göz yaşlarımı saldım. Ben bunları hak etmemiştim. Ben sadece güvenmiştim. İnanmıştım. Dost demiş, sırtımı ona dayamıştım. Avuç içimle defalarca alnıma vurdum. Aptalım ben. Tam bir aptalım. Nasıl bu zamana kadar hiçbir şeyin farkına varamadım? Nasıl gözümün önünde olanları fark edemedim? Aptal İzgi! Aptal!
Canımın acısını umursamadan yataktan indim. Eğer aptallığıma ağlamıyor olsaydım kesinlikle bedenimi ele geçiren acı yüzünden ağlardım. Kolumda takılı olan serumu bir hışımla çıkartarak yatağın üzerine fırlattım. Çıplak ayaklarım soğuk zeminle buluşunca istemsizce titredim. Yorgun adımlarla odanın kapısına vardım. İlk önce kapıyı açarak başımı dışarıya uzattım. Etrafta kimseler gözükmüyordu. Geri içeri girerek kapıyı kapadım ve odanın içerisinde bulunan giysi dolabına ilerledim.
İçinde kıyafet olmasını umarak kapaklarını açtım ama bomboş bir dolapla karşılaştım. Hayal kırklığı ile geri kapattım kapaklarını. Buradan çıkmam için önce üzerimi değiştirmem gerekli. Hastanenin önünde bulunan korumalar eğer Ilgaz'ınsa, ki büyük bir ihtimalle de öyle, beni tanıma olasılığı fazlaydı.
Bir anda kafamın içerisinde beliren fikirle tekrardan odanın kapısına yöneldim. Kapıyı araladığım sırada bir korumanın kapıya doğru yaklaştığını fark edince korkuyla geri kapadım. Kapıdan uzaklaşarak yatağa doğru adımladım. Aradan birkaç dakika geçti ama kimse gelmemişti. Rahatlamam mı gerekirdi bilmem ama dışarıyı bir kez daha kontrol ettikten sonra koridora çıktım.
Bir yandan hemşirelere ait olan giyinme odasını ararken diğer yandan da etrafıma bakınıyordum. İnsanların arasından geçerken dikkatleri istemsizce üzerime çekiyordum. Bu çok rahatsız edici olsa da elimden gelen bir şey de yok. En nihayetinde alt katta ki koridorun en sonunda ki odaya attım kendimi. Şansıma içeride herhangi bir kişi yoktu.
Dolapları kurcalamaya başladım. Hangisine elimi atsam kilitliydi. En sonunda bir tane bulmuştum. Onun içinde de katlanmış bir halde duran üniformayı görünce daha da sevindim. Üzerimde ki hastane elbisesinden bin bir zorlukla kurtulduktan sonra bulduğum üniformayı üzerime geçirdim. Tokayla toplanmış olmasına rağmen dağınık olan saçlarımı açarak omuzlarıma aldım. En azından saçlarımın yardımıyla biraz da olsa saçlarımı saklayabilirim. Bulduğum spor ayakkabıları bulduktan sonra çıkışa yöneldim.
Koridoru kontrol ettikten sonra hızlı adımlarla merdivenlere yöneldim. Yaramdan akan kanın sıcaklığını hissediyordum. Kıyafetleri giyinirken çok fazla zorlamıştım. Merdivenleri hızlı hızlı inerek bitirdim. Çıkışa doğru yaklaştığım sırada büyük alanda korumaların koşuşturduğunu fark ettim. Demek ki kaçtığımı fark etmişlerdi. Çıkışa doğru birkaç adımım kalmışken bir anda koluma dolanan el ile olduğum yerde irkildim. Korkuyla başımı kaldırdığımda üzerimde ki üniformanın aynısını giyen bir hemşire ile karşılaştım.
"Acil bu tarafta." kaşları şüpheyle havalanmıştı. Büyük bir ihtimalle beni ilk defa gördüğünden böyle bakıyordu, ki haklı da. "Geliyorum hemen." şüpheli bakışlarıyla kolumu bıraktı. Ben onun görüşünden çıkasıya kadar arkamdan baktı. Bahçeyi korku dolu adımlarla geçtikten sonra hastanenin önünde ki yola çıktım. Birkaç dakika boyunca olduğum yerde dikilerek taksi bekledim.
Yolun başında gözüken taksiye hızla elimi kaldırdım. Lütfen boş ol. Taksi önümde durduğunda kapıya doğru uzandığım anda arkamdan birisinin ismimi seslendiğini işittim. Bu sesi tanıyordum. Yavaşça omzumun üzerinden sesin sahibine döndüm. Aramızda ki mesafe çok değildi. Omuzları çökmüş, nefes nefese bana bakıyordu. Gözleri adeta gitmemem için bana yalvarıyordu. "Gitme."
Ona arkamı döndüm. Artık hiçbir şey beni yolumdan çeviremezdi. Taksiye atladım ve Ilgaz Yargıç'ı hastanenin önünde bir başına bıraktım. "Nereye abla?"
"Tarif edeceğim, devam edin." gözlerimden sicim sicim düşen yaşlarla başımı cama yaslandım. Taksi gideceğim yere varasıya kadar sessizce ağladım. Her şey tepetaklak olmuştu. Daha ne kadar dibe batabilirim diye düşündükçe daha çok batıyordum. Ve bu bataklık beni yutuyordu.
Taksi büyük binanın önünde durduğundan ondan beklemesini istedim. Güvenlik görevlisinin kulübesine giderek taksinin ücretini ödemesini, daha sonra kendisine ödeyeceğimi söylediğimde geri çevirmedi. Elimle yaramı tutarak binaya girdim. Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Asansörde on dördüncü kata basarak sırtımı duvara yasladım. Asansör yukarı çıkarken soluklanmaya çalıştım.
Yorgunluktan titreyen ellerimle zile bastım. Ne olur evde ol. Başımı öne eğerek kapının açılmasını bekledim. Tam ümidim kesilmiş, geri dönmek üzereyken kapı açıldı ve göz göze geldik. "İzgi."
"Bana yardım et Rüya, çok kötüyüm ben." şaşkınlıkla bana bakarken içeriye girmeme yardımcı oldu. Beni salona alarak koltuğa oturttuğunda kendimi saldım. "Ne oldu sana böyle? Yaralı mısın?"
"Üstümü çıkartmalıyız. Pansuman malzemelerin var mı?" hızlı adımlarla salondan çıkarak gözden kaybolduğunda oturduğum yerden zorlukla doğruldum. Rüya elinde ilk yardım çantasıyla geri geldiğine yanıma oturdu. Beraber üzerimi çıkarttı. Sargı bezinin önü kanla kaplıydı. "Ne oldu sana İzgi? Bu halin ne senin?"
"Bana yardım etmelisin?" Rüya bandajı açmakla uğraşırken kaşları merakla havalandı. "Hangi konu da?"
"Birisini bulmam lazım." bandaj bedenimden ayrılıp da yaram gün yüzüne çıktığında Rüya yüzünü buruşturdu. "Kimi?"
"Baran, Baran Bulut."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top