34. Bölüm⚜️

Ve bazıları: yokken bile vardır, fazlasıyla.


2 hafta önce;

Esen rüzgarın soğukluğu ile üzerimde ki koyu yeşil hırkama daha sıkı sarındım. Kollarımı bedenime dolayarak ağır ağır adımlarımı atıyordum. Bahçedeydim. Hava bulutluydu. Evin arka tarafında havuzun etrafında, ağaçların arasında, korumaların önünde öylece yürüyordum. Dikdörtgen bir bahçeydi burası. Her yeri büyük ağaçlarla çevrili, yüksek duvarlarla ve tellerle kapatılmış bir bahçe. Her kapının yanında ve camın altında korumalar bulunuyordu.

Başımı ayaklarıma eğdim. Her adım attığımda ayağımın altında ezilen çimlere bakındım. Rüzgar hafif hafif esmeye devam ederken yüzüme düşen tutamları savuruyordu. Gözlerimi kapatarak rüzgarı hissetmek ve azıcıkta olsa rahatlamak istiyordum. "İzgi Hanım?"

Sol tarafımdan gelen kalın ses beni hazırlıksız yakalamıştı. İrkilerek gözlerimi açtım, yanı başımda duran korumaya döndüm. "Semih Bey artık odanıza çıkmanız gerektiğini söyledi." Başını olumlu anlamda salladım. İnat ederdim. Ama bugün hiç onunla uğraşacak havam yoktu. Yüzünü görüpte olmayan moralimi iyice bozmasını istemiyordum.

Eve girmeme rağmen koruma hala peşimden geliyordu. Bu dikkatimi çekmişti. Evin içine kadar girmeleri yasak diye biliyordum. Merdivenlerin oraya varasıya kadar emin olmak için yürümeye devam ettim. Ama hala peşimdeydi. Durdum, arkama döndüm. "Sorun ne?"

Sorumla birlikte etrafına bakındı. "Size bu evden çıkmanıza yardımcı olabilirim." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "O nasıl olacakmış?"

"Geceleri nöbet değişim sırası var. O sırada iki dakikalığına kapılarda kimse durmuyor. Eğer gece iki de ön kapıya kadar gelebilirseniz sizi çıkartabilirim. " bu ayağıma gelen büyük bir fırsattı. Kollarımı göğsümde bağlayarak dik dik baktım. "Bunu neden yapasın ki? Karşılığında ne elde etmiş olacaksın?"

Yavaşça çenesini kaşıdı. "Bakın, bir buçuk aydır buradasınız. Defalarca kez kurtulmayı denediniz ama her seferinde başarısız oldunuz. Sizin yerinizde başka bir kadın da olsa yine aynısı yapardım. Görüyorum sizi. Acı çekiyorsunuz. Lütfen, izin verin size yardımcı olayım." Yalvaran gözlerle bakmaya devam ederken omuzlarımı düşürdüm. "Düşüneceğim."

Korumayı arkamda bırakarak koşar adımlarla merdivenleri tırmandım. Odaya girdiğimde bedenimi güçlükle yatağa attım. Kollarımı başımın altında bağlayarak tavanla bilmem kaçıncı defa bakışmaya başladım.

Kafamı kurcalayan bazı kısımlar vardı. Bu adam Semih'in adamıydı. Tanımadığım etmediğim bir adam neden bana yardım ederdi ki? Söylediklerinde samimi olabilir miydi? Göğsümün üzerinde ki ağırlıkla beraber ağlamak istedim. Bu his iyi şeylerin habercisi olmuyordu.

Saat çoktan gece biri geçmişti. Neredeyse ikiyi vurmak üzereydi. Hala uyuyamamış korumanın dediklerini düşünüyordum. Karanlıktaydım. Odanın camından içeriye dolan ay ışığının altında bir sağa bir sola yürüyüp duruyordum.
Tırnağımı yerken yavaşça cama ilerledim. Camın altında ve kapıda duran korumalar hala aynıydı.

Eğer kaçacaksam kapıyı kullanmaman gerekirdi. Odam birinci katta olduğundan yere çok yakın değildim. Ancak atlayabilirdim. Aşağıya atlamak için aklıma gelen ilk fikir çarşaf olmuştu. Bunu daha öncesinde yapmıştım. O zamanlar lisedeydim. Şimdi de aynısını yapabilir miydim emin değildim açıkçası.

Yine de şansımı denemekten zarar gelmezdi. Yani umarım gelmezdi. Yatağın üzerinde ki yorganı büyük bir güçle bir kenara savurdum. Yatak çift kişilik olduğundan çarşaf oldukça büyüktü. Bu kadarı bana yeterliydi. Atlayabileceğin kadarıyla yere yaklaşmam yeterli olurdu.

Çarşafı yataktan çıkarttım. Ucunu bağlamam için büyük bir şeye ihtiyacım vardı. Elimde ki çarşafla etrafımda dönmeye başladım. Büyük bir şey yoktu! Yatak dışında. Çarşafı bir köşeye fırlattım. Koşar adımlarlar yatağı pencereye kadar sürükledim. Kollarımda, omuzlarımda ve dizlerimde  şiddetli bir sızı baş gösterirken umursamadım. Çarşafı geri alarak yatağın yanında çöktüm. Bir ucunu yatağın ön ayaklarından en yakın olanına bağladım.

Başımı kaldırıp karanlıktan seçebildiğim kadarıyla duvarda asılı olan saate bakındım. Saat ikiyi vurmak üzereydi. Camı açtım. Aşağıya eğilerek korumalara baktım. Normalde kendi aralarında konuşmaları yasaktı. Ancak şimdi konuşuyorlardı. Biraz daha durup onları seyretmeye devam ettim.

Dakikayı bulmadı, eve girdiler. Korumanın nöbet değişimi dediği saat olmalıydı. Çarşafın ucunu aşağıya attım. Allah'ım sen bana yardım et.

Derin bir nefes vererek cama tırmandım. Ayaklarımı aşağıya sarkıtarak çarşafa sıkıca tutundum. Yavaşça bedenimi bıraktığımda bir anda aşağıya doğru düşmeye başladım. Yatak beni taşıyamamış olmalıydı. Gözlerimi sıkıca yumarak sertçe yere çakışmayı bekledim. Bir anda havada asılı kalmamla şaşkınlıkla araladım gözlerimi. Tahminimce yatak camın dibine kadar gelmişti, ben yere çakılmadan hava da kalmamın sebebi bu olmalıydı.

Başımı eğerek yere baktığımda istediğimden de yakındım. Bu beni az da olsa sevindirmişti. Parmaklarımın ucunda yere atladığımda ellerimi birbirine vurarak etrafıma bakındım. Hala kimsecikler yoktu. Ama gelmeleri an meselesiydi.

Hızlıca büyük kapıya doğru koşmaya başladım. Kapıya yaklaştıkça kalp artışlarım hızlanmış, hızlı hızlı nefes almaya başlamıştım. Arkama bile bakmadan koşmaya devam ettim. Bu evden, bu yerden... nefret ediyordum. Her şeyi elimden alan adamdan ölesiye nefret ediyordum. Gözümün önünden gitmeyen o günü yaşattığı için ondan nefret ediyordum. Hayatım boyunca ailemin katili dışında kimseden bu kadar nefret etmemiştim.

Bu gece kurtulacaktım. Daha da güçlenip geri dönecektim. Ben İzgi Erçin'dim. Ben verdiğim sözleri tutarım. Ailemi öldüren katile de Semih Güney Yargıç'a da hayatı zindan edecektim.

Büyük kapıya yaklaştığımda hızla etrafı taradım. Normalde burada olan korumalar bile yoktu. Bu işime geliyordu. Kapıya yaklaştığım sırada dışarıdan açıldı. Gözlerimi kısarak olduğum yerde durdum. Benden tarafı bir baş uzatıldığında bu beni kurtarmak isteyen koruma olduğunu gördüm. "Gelin benimle." Fısıldayarak eliyle gelmem için işaret etmişti.

Omzumun üzerinden arkama bakındım. Yüzümü buruşturmadan edemedim.

Daha fazla vakit kaybetmemek adına korumanın açtığı kapıdan çıktım. "Lütfen beni takip edin."
Başını şiddetle iki yana sallayarak reddettim. "Buraya kadar gelmeme yardımcı olduğunuz için sağ olun. Ancak bundan sonrasını kendin halledebilirim."

Omuzları çöktü, sesli bir nefes verdi. "Lütfen İzgi Hanım. Gecenin bir yarısı bu karanlıkta tek başınıza nereye gidebilirsiniz? Orman şu an da olduğundan daha tehlikeli."
Gözlerimi ağaçlık alanda gezdirdim. Haklıydı. Omuz silktim."Tamam." İstemeye istemeye kabul etmiştim. Çünkü o gerçekten haklıydı.

"Hemen köşeyi dönünce arabam orada." Başımı onaylayarak peşine takıldım. Sessiz adımlarla ilerlerken köşeyi döndüğümüzde adımım havada kalmıştı.

Gözlerimi acıtan ışık yüzünden elimi kaldırarak yüzüme siper ettim. Bir anda ışıklar kısılınca neye uğradığımı şaşırarak elimi indirdim. Ve bana bakan bir çift sinirli gözle karşılaşmam bir oldu. Semih Güney Yargıç arabasının önünde durmuş bana bakıyordu. Kollarını göğsünde bağlamış, kalçasını arabaya yaslamış çatık kaşlarıyla öylece bana bakıyordu. "Demek gerçekten kaçacaktın İzgi."

Yavaşça geriye adımladım. "Ben..." ben yakalanmıştım. Koruma Semih'in yanına ilerledi, ellerini önünde bağlayarak bana baktı. Yüzümü ekşittim. İşaret parmağımı havada tehditkar bir taburda salladım. "Sen adi herifin tekisin Semih Güney Yargıç! Senden iğreniyorum! Senden nefret ediyorum!"

Her bir cümlemle yüz hatları daha da sertleşmişti. Yavaşça biraz daha geriye adımladım. O ne yapacağımın farkında bile değildi. "Sen iğrençsin! Tam bir pisliksin!" Biraz daha geriye adımladım. O bana öylece bakmaya devam ederken hızla ters yöne doğru koşmaya başladım. "İzgi!"

Arkamdan bağırmasını umursamadan ağaçların arasına daldım. Ormanın ne kadar tehlikeli olduğu umurumda bile değildi. Koştum. Arkamdan Semih'in sürekli bir şeyler bağırdığını daha doğrusu emir verdiğini duyuyordum. Ama durmadım. Durmayacaktım. Sonunda yakalanmak bile varsa gücümün yettiği yere kadar koşacaktım.

Öyle de yaptım. Koştum. Dakikalarca belki de saatlerce. Hiç durmadım. Sadece ağaçların arasında koştum. Dalağım şişmiş, koştukça canımı yakıyordu. Hızımı yavaşlatırken ayağımın bir dala takılmasıyla yere düşmem bir oldu. İnleyerek gözlerimi kapadım. Avuç içlerim, dizlerimde ve başımda mükemmel bir acı belirmişti.

Yavaşça ellerimi kaldırdım. Yere oturarak dizlerimi kendime doğru çektim. Gördüğüm ve hissettiğim kadarıyla dizlerim kanıyordu. Kaşımın ortasına doğru bir kısımdan kan şakağıma doğru yol alıyordu. Hissediyordum.
Avuç içlerim ve dizlerim yanıyordu. Ellerimi havaya kaldırdım. Ay ışığından seçebildiğim kadarıyla dizlerime eğildim. Parmak uçlarımla yavaşça değdim. Pantolonum yırtılmıştı. Dizlerim kanamıyordu ama anlayabildiğim kadarıyla yüzülmüştü.

Ağaçların arasında duyulan hışırtı sesiyle olduğum yerde doğruldum. Hızla gözlerimle etrafı taramaya başladım. Kimsecikler görünmüyordu. "K-kim var orada?" Ses gelmedi. Hayvan olabilir miydi? Gözlerim korkuyla iyileştiğinde ağaçların aramasında bir erkek bedeni belirdi. Gözlerimi kısarak bedene baktım.

Kaçışım buraya kadarmış. Burnumdan sert bir nefes verdim. "Demek ki fazla kaçamamışım. Bir daha ki sefere artık." Kendi kendime güldüm. Ancak gelen kişiden ses çıkmadı. Karanlıktan dolayı yüzünü de seçemiyordum. Sadece erkek olduğunu anlayabilmiştim. "Hey! Beni korkutmaya çalışma tamam mı? Zaten canım yanıyor..." dudaklarımı büzdüm. Tam önümde durdu. Hala yüzünü seçemiyordum.

Bir anda elini elimde hissettim. Hava da ki soğukluğa rağmen elleri sıcacıktı. "Sen... kimsin?" Ses vermedi yine. Yavaşça elimi kaldırdı ve üflemeye başladı. Kaşlarım hayretle havalandı. Ben rüyada mıydım? Düştüğümde kafamı vurduğum an bayılmış olabilir miydim?

Yavaşça elimi bıraktı, üzerime eğildiğinde bedenim kasılmıştı. Baş parmağı ile şakağımdan çeneme doğru akmakta olan kanı yakaladı. "Şşşttt..." fısıltısıyla tüylerim ürpermişti. "Sakin ol."

Sertçe yutkundum. "S-sen kimsin?" Bir şey demedi. Baş parmağını yanağıma indirdi. Ağırca çeneme doğru kaydırdığında irkilmiştim. Çenemden kavrayarak başımı kaldırdı. "Seni buradan kurtaracağım." Hala fısıltıyla konuşuyor olması onu tanımamı engelliyordu. Belki de gerçekten tanımıyordum. Bilmiyorum. Ama onda tanıdık bir şeyler vardı. "Bana güven... Selene." Son dediğiyle irkildim. Gözlerim irileşmiş bir şekilde ona baktım. Ama onu göremiyordum. O en son yıllar önce gördüğüm Suilet'ti. O buradaydı. Yanımdaydı.

"S-sen gerçek misin?"

"Hayal edemeyeceğin kadar gerçeğim Selene."

"İzgi!" Semih'in sesiyle göğsüm korkuyla yükseldi. Adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Bir anda çenemdeki dokunuşu kayboldu. Ay ışığının altında seçebildiğim gölgesini takip etmeye çakıştım. Saniyeler içerisinde ağaçların arasına karışarak yok olmuştu. Gözlerimi art arda kırparak az önce geçtiği yere bakındım. Hayal görmüş olabilir miydim? Bu yaşadıklarım gerçek miydi yoksa beynimin bir oyunu muydu? Lütfen Allah'ım gerçek olsun.

"İzgi!" Adım sesleri artık daha çok yaklaşmıştı. Sesli bir soluk verdim. Demek ki gerçekten buraya kadarmış. Semih tam önümde çöktüğünde gözlerimi sımsıkı yumdum. "Kaçıp gitmek de ne demek oluyor İzgi!" Bir anda omuzlarımdan tutarak kendisine çekip sarıldı.

Kollarının arasından kaçmak için bir çabaya girmedim. Hala az önce yaşadıklarımın gerçekliğini sorguluyordum. Gözlerimi Suilet'in az önce kaybolduğu yere çevirdim. Lütfen gerçek ol. Sana ihtiyacım var. Lütfen.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top