32. Bölüm⚜️
Ev bazen insanlardı...
Hani bazı anlar olur, ne yapacağınızı bilemezsiniz eliniz ayağınıza dolaşır. Biz şu an bu durumu yaşıyorduk. Ne Ilgaz ne de ben iyi değildik. Telefon kapandıktan hemen sonra bilinmeyen numaradan telefonuma bir konum gönderilmişti. Bir süre ne yapacağımızı bilememiştik. Konumun doğruluğundan ya da tuzak olup olmadığını araştırmadan yola çıkmıştık. Başta Ilgaz gelmemem için küçük bir konuşma yapmaya kalkıştığında onu son anda durdurabilmiştim.
Yol boyunca bir yandan telefonumu diğer yandan yolu takip ederken tırnağımı yiyordum. Şu yol boyunca neredeyse bütün tırnaklarımı yemiştim. Eğer yol bir an önce bitmezse tırnağımın kenarında ki etleri de kemirmeye başlayacağımdan korkuyordum. Çünkü bunu yaparken bazen farkında olmuyordum. Bilinçsizce oluyordu.
Yavaşça gözümün kenarıyla Ilgaz'a bakma cesareti buldum kendimde. Büyük elleri direksiyonu sıkıca kavramış, boynunda ki ve alnında ki damarı ortaya çıkmış, vücudunun açıkta kalan her yeri kıpkırmızıydı. Şu birkaç günde Ilgaz Yargıç hakkında edindiğim bilgilerden bir tanesi de kardeşine ne kadar önem verdiğiydi. Selen onun hayatı, canıydı.
Telefonda Selen'in çığlığını işittiğimizde ki Ilgaz'ın yüz ifadesi canlandı gözümde. Anlamdıramamıştım o an. Gözlerinde korku, endişe, pişmanlık ve daha adını bilmediğim başka duygular aynı anda hakim olmuştu. İlk başta beyaz teni sarıya çalmış ardından sinirden kırmızıya dönmüştü. Açıkçası hangi ara arabaya bindiğimizi bile doğru düzgün hatırlamıyordum.
Araba depo gibi bir yerde durduğunda hızla indik. O belinde ki silahını çıkartmış etrafı incelerken içimden kendime hakaretler yağdırmaya başladım. Silahım yanımda değildi! Aklıma almak bile gelmemişti! Kafamı taşlara vurmanın sırası olmadığı için Ilgaz'ın peşinden ilermekten başka şansım yoktu. "Silahın yanında mı?" Dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim. "Hayır." Kısa bir an omzunun üzerinden arkasına dönüp yüzüme baktı. Hiç memnun değildi. Bende değildim.
Depoya girdiğimizde burnuma ağır bir koku ulaştı. Koku yüzünden burnumu buruşturmadan edememiştim. Etrafta bir sürü dağılmış koli kutuları, peçeteler falan bulunuyordu. Bir kez daha yüzümü buruşturdum. "Arkamdan ayrılma." Demesine kalmadan arkamda adım seslerini işittim. "Patron da sizi bekliyordu." Anında ikimizde arkamızda dönerek konuşan adama baktık. Adam en az iki metre boyunda iri yapılıydı. Kısacası ayı gibiydi. Elinde ki uzun tahta sopayı omzuna koyarak çarpık bir şekilde bize güldü. Adama tuhaf bakışlar atarken arkamda bir şeylerin devrildiğine dair bir şey işittim.
Ilgaz'a döndüm ama yoktu. Korkuyla gözlerim irileştiğinde ayak ucumda bir şey hissettim. Yavaşça gözlerimi aşağıya doğru indirdim. Ilgaz tam önümde baygın bir şekilde yerde yatıyordu. Çığlık atmak için dudaklarımı araladığımda enseme yediğim darbeyle dudaklarım kapandı. Bedenim yere doğru savrulduğunda içimden İç Sesle beraber enseme vuran kişiye saydırmakla meşguldük.
...
Gözlerimi açtığımda ilk hissettiğim şey ense kökümden başıma doğru ilerleyen ağrıydı. Zorlukla gözlerimi açtığımda yutkundum. Ancak boğazımda ki kuruluk yüzünden canım acımıştı. Gözlerimi birkaç defa arka arkaya kırpıştırarak önümde ki bulanık görüntüden kurtulmaya çalıştım.
Görüşüm netleştiğinde etrafıma bakındım. Oda gibi bir yerdeydim. Etrafta hiçbir şey yoktu. Önümde ki televizyondan başka. Gözlerimi devirmeden edemedim. Televizyonun ekranı karanlıktı. Etrafı incelemeye devam ettim. Oda da televizyonun dışında köşelerde kamera bulunuyordu. Çok güzel(!) Bir kaçırılmadığımız eksikti. O da olduğuna göre rahat rahat ölebilirdim bence.
Bileklerimde hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. Bir de bu vardı. Kuru tahta bir sandalyenin üzerinde ellerim ve ayaklarım bağlıydı. Yarım ağız gülümseyerek kameralardan birisine baktım. "Ama bu çok klişe!" Yerimde kıpırdandım. Yapmacıklıkla dudaklarımı büzdüm. "Sandalyeye ellerim ve ayaklarımı bağlamak hiç sana yakışmıyor! Ne oldu yoksa korktun mu?" Dudaklarımı iyice büzdüm. Karşımda ki adam katildi ve ben her ne kadar şu an avcunun içinde de olsam onunla dalga geçmeden edemiyordum. Sonunda beni öldürmeye kalksa bile umurumda değildi açıkçası. "Demek korkak bir katilsin!" Tiz bir kahkaha saldım dudaklarımın arasından.
"Eğlenmene bak İzgi."
Odanın içerisinde yankılanan kalın robotik ses her ne kadar beni ürkütse de bunu yüzüme yansıtmamayı başarabilmiştim. "Oyunumuz kaldığı yerden devam ediyor." Kaşlarım çatıldı. İplerden kurtulamayacağımı bile bile oturduğum yerde çırpınmaya başladım. "Ama başlarım sana da oyununa da! Yetti be! Oyun da oyun-" Ben hakaretlerime ve bağırmalarıma devam ederken bir anda karşımda ki televizyonun açılmasıyla susmuştum. Ekran ikiye bölünmüştü. Bir tarafında Selen diğer tarafında Ilgaz bulunuyordu.
Selen karanlık bir odadaydı. Oda loş sarı bir ışıkla aydınlatılıyordu. Odanın bir köşesine çekilmiş, dizlerini karnıma kadar çekmiş ve bacaklarına sarılmış bir vaziyette iç çekiyordu. Nefes almam gittikçe zorlanırken zor bela Ilgaz'a döndüm. Aynı benim gibi bir sandalyenin üzerinde elleri ayakları bağlı bir şekilde oturmuş televizyona bakıyordu. O an birbirimizi izlediğimizi anladım. Ağırca gülümsedim.
Ekranı izlemeye devam ederken o da gülümsedi. Beni gerçekten görüyordu. Ama bir anda başını kaldırdı, ekran dışında bir yere bakındı. Öyle bir hale büründü ki... Ela gözleri kocaman açılmış bir şeye bütün dikkatiyle bakıyordu. Dudaklarından kısa bir şey döküldü ama ben bunu duyamadım. Karşısında bir şeyler hareket ediyor, gözleri de onu takip ediyordu. Olduğum yerde stresten bayılmak üzereydim. "Aç şu sesi!"
Açmadı. Ben onları duyamıyordum. Gözüm ekranın öbür tarafında ki Selen'e kaydı. O da aynı benim gibi ekrana bakıyor olan biteni anlamaya çalışıyordu. Bir anda televizyondan cızırtı yükseldi hemen ardında Ilgaz'ın sesi. "Ölmeni dilerdim." Tiksinti dolu cümlesinin karşısında tok bir kahkaha aldı.
Zeminde çıkan topuk seslerine benzer bir ses duyuldu. Karşımda bir adam görmeyi bekliyordum. Ancak umduğum gibi olmadı. Ekranın tam karşısında bir kadın belirdi. Dalgalı kumral saçları özenle bir tarafında toplanmış, dolgun dudaklarında ki kırmızı ruju ve ela gözleriyle bakışıyorduk. "Merhaba!" Samimiyetten uzak ve tiz sesi yüzünden midem bulanmıştı. "Anne!" Ekranın öbür tarafında bulunan Selen şaşkınlıkla iyice ekrana yaklaşmış emin olmak istercesine annesine bakıyordu. "Bebeğim nasılsın?"
Dudaklarımdan şaşkınlık dolu bir 'hah' nidası döküldü. "S-sen..." Selen cümlesini tamamlayamadan annesi araya girdi. "Ölmedim bebeğim hayattayım, bak tam karşında seninle konuşuyorum."
Selen herhangi bir karşılık vermeyince ekrandan uzaklaştı, Ilgaz'ın tam arkasında durarak ellerini onun omzuna koydu. "Bak abin ölmemi dileyecek kadar çok özlemiş beni." Ardından iğrenç bir kahkaha attı.
Olanları hala anlamış değildim. Anlamıyordum da. Ilgaz'ın anlattığı hikayeye göre babası annesini öldürmüştü. Ama şimdi annesi tam karşımızda sapasağlam duruyordu. Şaşırmakla ağlamak arasında gidip geliyordum.
"Keşke ölü olsaydın. O zaman en azından hala seni seviyor olurdum." Kaşlarım havalandı. Ilgaz'ın donuk bakışları, soğuk sesiyle kurduğu bu cümle... Can yakıcıydı. Ancak annesinin pek umurunda değil gibiydi. Kadraja giren bir adam Ilgaz'ın tam çaprazına bir sandalye bıraktı. Annesinden gözlerini ayırmayan Ilgaz'la göz göze gelmek ve burada olduğumu söylemek istedim. Buradayım Ilgaz, yanında.
"Öncelikle yanlış bilinen şu hikayeyi düzeltmekle başlayalım işe." Meryem Hanım bacak bacak üstüne atarak kırmızı rujlu dudaklarını alayla kıvırdı. "Baban, İzgi'nin annesini seviyordu," Sesi nefret doluydu. "Evlenmemize rağmen hala o kadını seviyordu. Baban olacak o adam hiçbir zaman beni sevmedi!" yavaşça omzunun üzerinden bana döndü, tiksindirici bir bakış attı. "Her zaman onun annesini sevdi. Her şeyi yaptım, beni sevmesi için. Ama o sevmedi. Yavaş yavaş her şeyin farkına varıyordun Ilgaz, yakında bunu da fark edecek ve benden nefret edecektin oğlum,"
10 yıl önce;
Ilgaz koşarak evi terk etmiş, abisinin gittiğini gören Selen korkuyla odasına kaçmıştı. Yerde yatan Meryem Hanım tek gözünü açarak baş ucunda duran kocasına baktı. Kocasının omuzları düşmüş, elinde ki silahla öylece ona bakıyordu. Derin bir nefes eşliğinde yerden kalktı, tozlanan elbisesini silkeledi. "İnandı değil mi?" kocası eğik başıyla onayladı.
"Böyle bir şey yapmak zorunda değildik. O bunları hak etmiyor. Daha çocuk." Meryem Hanım kocasının yanına adımladı, gözlerinin içerisine baktı. "Eğer dediklerimi yapmamış olmasaydık sence neler olurdu? Ilgaz başta olmak üzere hala o kadını sevdiğini öğrendiklerinde senden nefret edeceklerdi." Meryem Hanımın cümleleriyle kocası kıpkırmızı kesilmişti. "Böyle daha mı iyi oldu sanıyorsun Meryem!"
Meryem Hanım omuzlarına düşen kumral saçları geriye attı. "Emin ol en doğrusu buydu." Sanki daha önce hiçbir şey olmamış gibi koltuğa oturdu ve bacak bacak üstüne atarak kocasına döndü. "İşte seni bu yüzden sevmiyorum. Anlamıyorsun. Sen busun Meryem, sen çocuklarına dahi önem vermiyorsun. Çocuklarına önem vermeyen bir kadına ben neden önem vereyim ki?"
Meryem Hanım işittiği cümlelerle ayağa fırladı. "Haddini bil! Senin yüzünden böyle bir kadına dönüştüm ben!" Kocası bu tavrına karşın histerik bir kahkaha attı. "Sen en başından beri buydun Meryem. Cani, merhametsiz, vicdansız, gözü hiçbir şeyi görmeyen acımasız bir kadın." Meryem Hanım işittiği cümleler ile beyninden vurulmuş gibi hissetti. "Ben böyle birisi değilim." Kısık çıkan sesine içinden lanet okudu. "Sen tam olarakta busun Meryem. Ben bir şekilde kabullendim, artık sende kabullen." O an nasıl olduğunu bilmiyordu Meryem Hanım, bir anda kocasının elinde ki silahı almıştı. Elleri titremesine rağmen o silahı canından çok sevdiği kocasına doğrulttu. Ancak kocası zerre ondan korkuyor gibi durmuyordu. "Ne yani? Vuracak mısın beni? Vur." Bir adım attı, bu adımla silah tam kalbinin üzerine denk geliyor, namlunun ucu göğsüne değiyordu. "Seninle hiçbir zaman evlenmek istemedim. Ilgaz doğduktan sonra değişmeni bekledim. Sana ve bize şans vermek, her şeyi unutmak için hazırdım. Ama sen değişmedin Meryem."
Meryem Hanım duyduklarını kabullenmek istemiyordu. Hızla başını iki yana sallayarak reddetti ona söylenenleri. "Yalan söyleme bana. Sen hiçbir zaman bana şans vermedin. Sen hep o kadını sevdin. Önce seni sonrada o kadınla ailesini öldüreceğim." ve cümlesini bitirir bitirmez silahı ateşledi.
"Yıllarca beni ölü sandın. Baban senden nefret ediyor sandın. Baban asıl benden nefret ediyordu, o sizi çok seviyordu. " Ağlamamak için dişlerimi alt dudağıma geçirdim. Öyle ki damağıma yayılan metaliksi tat yüzünden midem bulanmıştı. "Yıllarca saklandım. Seni zorla şirket işlerinin başına geçiren de baban gibi davranan da bendim. Hiç düşündün mü, babam neden karşıma çıkmıyor diye. Babanı öldürdüm Ilgaz," yavaşça bana döndü, eliyle benim olduğum ekranı işaret etti. "Aynı bu kızın ailesini öldürdüğüm gibi." Son kurduğu cümle beni deliye çevirmişti. Utanmadan yüzüme bakarak söylüyordu bunları. Oturduğum sandalyede bütün gücümle çırpınmaya başladım. "Geberteceğim seni! Duydun mu beni? Bende senin nefesini keseceğim! Ailemi öldürmenin bedelini ödeteceğim sana!"
Kurduğum o kadar cümleye karşı verdiği tek tepki kahkaha atmak olmuştu. Beni umursamadan geri Ilgaz'a döndüğünde çırpınmayı kestim. Gözlerimden yaşlar hızla akarken başımı eğdim. "Ama sen ne yaptın benim biricik oğlum? Gittin o kıza aşık oldun! Senelerce uzaktan onu sevişine onu koruyuşunu izledim." Hızla başımı kaldırdım. O an ekranda bana bakan Ilgaz ile göz göze geldik. Ağırca dudağının kenarı kıvrıldı. "Bütün gücü sana daha da güçlenmen için vermişken sen gidip o kızı korumak için kullandın! Ve beni çok kızdırdın!"
Ilgaz annesine doğru döndü, başını yana yatırarak gülmeye başladı. Islak ve buğulu gözlerimin arkasından şaşkınlıkla ona baktım. "Biliyor musun asla pişman değilim." Bir anda gülmeyi keserek ciddileşti. "Yine olsa yine onu korurum."
"Hata yaptın oğlum, hem de büyük bir hata." elini havaya kaldırdı ve parmaklarını şıklattı. Kaşlarımı çatarak ne olacağını beklemeye başladım. Saniyeler içerisinde bir adam kadraja girdi. Ilgaz'a doğru yürüdüğü için yalnızca sırtını görebiliyordum. Ilgaz'a kısa bir bakış attığımda şaşırmadığını aksine ona doğru yürüyen adama alayla baktığını fark ettim. O an bir şeyin farkına vardım. Ilgaz Yargıç bu gülümsemesiyle tek bir kişiye bakardı.
Ilgaz'ın hemen yanında duran adam yüzünü ekrana doğru döndü ve onun kim olduğu hakkında ki tahminim doğru çıktı. Semih Güney Yargıç.
İşler artık daha ne kadar sarpa sarabilirdi ki?
"Merhaba sevgili kuzenim." Ilgaz ona sadece güldü. Bu içten bir gülümseme değildi elbette. Semih, Ilgaz'ın annesine doğru döndü ve ellerini arkasında bağladı. "Senin aksine Semih her zaman benim sağ kolum oldu."
"İyi halt etmiş!" Araya giren ses tabi ki de bana aitti. Bütün bakışlar bana dönmüştü. Köşesine çekilmiş olan Selen bile bana bakıyordu. "Sana da merhaba güzel İzgi." Yüzümü buruşturdum. "Midemi bulandırıyorsun Semih Güney Yargıç!" Hafifçe gülerek önüne döndü. Bu adam kesinlikle deliydi. Delirmiş olmalıydı! "Sana bir soru soracağım oğlum," oturduğu sandalyeden kalktı, ekranın önünde durdu. O an kafamda bir soğukluk hissettim. Başımı yavaşça kaldırdığımda takım elbiseli bir adamla karşılaşmam bir oldu. Kafamı geriye kaçırmak, dayadığı silahtan kurtulmak istedim ancak bu benim aleyhime olurdu. Yapamadım.
Gözlerimi ekranda hızla dolaştırdım. Selen'in de kafasına dayanmış olan silahı görünce elbette ki soracağı soruyu anlamıştım. "Önünde ki ekrana iyi bak oğlum. Bir tarafta yıllardır herkesten koruduğun kız diğer tarafta ise canından çok önem verdiğin biricik kız kardeşin. Seçim senin." Ilgaz ile göz göze geldiğimizde yavaşça gülümsedim. Selen'i seçmesi gerekiyordu. Önceliği ben olamam. Olmazdım da. Onlar iki kardeş değildi. Onlar birbirlerinin ailesiydi. Ne benim ne de başka birisinin bunu bozmaya hakkı yoktu. "İstediğin kadar düşünebilirsin, zamanımız var."
Hafifçe başımı sallayarak Selen'i seçmesi gerektiğini belirttim. İsteğimi anlamış olacak ki ilk önce gözleri irileşti ardından başını iki yana sallayarak bu reddetti. Beni seçmesi gerekiyordu! Benim bir ailem yoktu. Ya da hayata tutunmam için büyük bir sebebim. en azından ben öldükten sonra birisinin benim için ailemin katilini bulacağına inanıyordum.
"Artık karar vermen gerekiyor. İzgi mi Selen mi?" Ilgaz bende ki gözlerini annesine çevirdi. "Eğer birisini öldürmek istiyorsan beni öldür." Bu sefer duyduklarının şaşkınlığını yaşayan kişi ben olmuştum. "Hayır! Bunu isteme! Ilgaz!" Oturduğum yerde hareketlendiğimde yanı başımda duran adam sertçe omzumdan kavrayarak beni tutmuştu. Canımın acısıyla gözümden bir damla yaş aktı. "Ilgaz!" bana bakmadı. Beni duymadı. "Sana beni öldürmeni söyledim."
Semih çıkarttığı silahını Ilgaz'ın tam göğsüne dayadığında bana döndü. Kocaman gülümsedi. Bu bana veda edişiydi. "Kırmızı sana çok yakışmış." Bir el ateş sesi ve kararan ekran...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top