31. Bölüm⚜️
Mafya ve Savcı'ya bu bölümümüz biraz geç kaldı, farkındayım('=
Ancak tuhaf bir karışıklık oldu. Normalde bir kurguya başlamadan önce baştan sona her şeyini belirler ondan sonra başlarım. Öyle ki o kurguya başlamadan önce sonunu bile nasıl bitireceğime kadar ayarlarım. Ama Mafya ve Savcı'nın sonunu nasıl bitirmem gerektiğini bile bilmiyorum. Olaylar birbirine girmiş gibi hissediyorum. Bölümleri yazarken zorlanmaya başladım. Elimde olaylar var ancak nasıl işleyeceğimi bir türlü kestiremiyorum.
Ne olacak böyle?🥺
Bu durumla ilgili fikirleriniz lütfen👉🏻
Güvensizlik dolu bir sakinlik içerisindeyim.
Gözlerimi açar açmaz her sabah olduğu gibi tavanla bakışmaya başladım. Genelde insanlar uyanır uyanmaz ya yataktan kalkıp işe koyulurlar ya da direkt telefonuna bakınırlar. Ama ben ne yataktan kalkabiliyordum ne de telefonuma bakmak aklıma geliyordu. Ellerimi saçlarımın arasına daldırdım, yavaşça saç derimi kaşıdım. Kafam karman çormandı. Katilimiz yine geri dönmüştü. Onu yakalamadan bana huzur yoktu. Kimseye huzur yoktu. Tüm gece boyunca bir sağa bir sola dönüp durmuştum. Sanki her an bir telefon gelecekmiş gibi huzursuzdum.
Yeni bir cinayet haberi beni korkutuyordu. katilimiz acımasızdı. insanların gözünü oyacak kadar. Onun karşısında bazen ellerim kollarım bağlıymış gibi hissediyordum. Ne yapacağımı bilemiyordum.
Dün akşam gelen mesajdan sonra içimde huzursuz bir his baş edinmişti. O yemeğin üzerinden saatler geçmiş olmasına rağmen bu histen hiçbir şekilde kurtulamamıştım. İğrençti.
Başımı yastıktan kaldırıp yatakta oturur bir pozisyona geçtim. Bacaklarımı karnıma doğru çektim. Şimdi de duvarla bakışmaya başlamıştım. Seslice ofladım. Böyle boş boş duvarları seyretmenin bir anlamı yoktu.
Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Tokadan fırlayan saçlarımın bir anda gözümün önüne düşmesiyle homurdandım. Birbirine girmiş olan saçlarımın arasında zorlukla bulduğum tokayı acımadan sertçe çekip çıkarttım. Birkaç saç telim tokayla beraber elime geldiğinde dudaklarımı büzdüm. Dağınık saçlarımı rastgele tepeden bir topuz yaparken yataktan indim. Mutfağa geçerek ilk iş olarak çay makinesinin altına su koyarak fişe taktım. Suyun kaynamasını beklemek yerine mutfaktan çıkıp banyoya geçtim.
Güzelce elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım. Kahve gözlerimi ayna da ki yansımamda gezdirdim. Uzun zamandır kendime vakit ayırmadığımı bir kez daha fark ettim. Sanki hiçbir sorunum yokmuş gibi yüzüme çamur maskesinden yapmaya karar verdim. Belki kulağa saçma gelebilirdi ama ben bakım yaptıkça kendimi iyi hissediyordum. Sanki her şey yolundaymış gibi...
Yüzümde ki maskenin kurumasını beklemeden tekrardan mutfağa geçtim. Çay makinesinde yanan yeşil ışığı fark ederek büyük bir kupa çıkarttım. Dolaplarda kahve aranırken bir anda tezgaha sarı bir kutu düştü. Şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı. Ama anında yüzümde ki maske varlığını hatırlattı. Daha önce hiç görmediğim sarı kutuyu elime alarak incelemeye başladım. Üzerinde yazan şeyle istemsizce yüzümü buruşturdum. Sarı kutunun içerisini açtım, ıhlamurdan nefret etmeme rağmen kokladım. Cidden sevmiyorum.
Yüzümde ki tuhaf ifadeyle bir tane içerisinden çıkarttım. Kupanın içerisine attım. Hemen üzerine sıcak suyu döktükten sonra çekmeceden bir kaşık çıkartarak karıştırdım. Biraz soğuması için onu mutfak masasının üzerine bırakarak buz dolabına yöneldim. Karnımı doyurmaya yetecek şekilde biraz peynir, zeytin, reçel çıkartarak masanın üzerine yerleştirdim.
Yüzümde ki maskeyi yoklamak adına parmak uçlarımı dokundurdum. Parmaklarımda hissettiğim ıslaklıkla anında geri çektim.
Masanın üzerine bıraktığım ıhlamur bardağını alarak önce burnuma götürdüm. Kokusunu aldığım anda burnum kırışmıştı. Dudaklarıma dayadığım kupadan bir yudum aldım. Ancak midem anında bulanmıştı. Kupayı geri masanın üzerine bıraktım. İçemiyordum işte, zorlamanın bir anlamı yoktu.
Yüzümde ki maskenin iyice rahatsız etmeye başlaması üzerinden banyoya geçmek üzere mutfaktan çıktığımda evin içerisinde zil sesi yankılandı. Ayaklarımı adeta yerde sürüye sürüye kapıya ulaştım. Gelen kişi Hande'den başkası olamazdı. O yüzden hiç düşünmeden kapıyı açtım. "Selam." Kaşımda görmeyi beklemediğim o kişiyi görmenin şaşkınlığı üzerine anında kapıyı suratı kapattım. "Git buradan!"
Kapının arkasından kahkaha attığını işittim. Sinirle kapıyı açtım. Ellerim belimde gözlerimi ona diktim. "Sabah sabah kapımda ne işin var Ilgaz Yargıç?" Ona adeta bağırırcasına konuşmuştum ancak o beni ciddiye almak bir yana daha çok gülmeye başladı. Öyle ki yüzünden boynuna kadar her yanı kıpkırmızı kesilmiş, yanağında ki gamzesi ortaya çıkmıştı. "Kapatıyorum kapıyı!" Kapıyı yarısına kadar kapatmıştım ki bir anda evin içerisine girdi. Kapıyı kapatıp ona döndüğümde afallamıştım. Daha saniyeler önce gülmekten kızaran adam şimdi bütün ciddiyeti ile karşımda duruyordu.
"Yemin ederim katıksız ruh hastasısın Ilgaz Yargıç!" Omzuna sert bir yumruk indirdikten sonra adeta kaparcasına kendimi banyoya attım. Ayna da kendimle göz göze geldiğimde irkilerek geriye adım attım. Son anda dudaklarımın arasından kaçacak olan çığlığı tutabilmiştim. Ellerim iki yanımda sinirle yumruk halini aldı. Aynanın tam önünde durup gözlerimin içine baktım. "Şansıma tüküreyim ya!"
Hızlıca yüzümde ki maskeden kurtulmayı başarabildiğimde içten içe kendimi alkışlamayı ihmal etmedim.
Banyodan çıkıp salona geçtiğimde Ilgaz'ı göremeyince mutfağa geçtim direkt. Bu sefer burada bulmuştum kendisini. Sandalyeye oturmuş, kollarını göğsünde bağlamış oturduğu yerden bana imalı imalı bakıyordu. Karşısında ki sandalyeye oturunca göz kırptım. "Ne bakıyorsun öyle?" Elim masanın üzerinde ki kupayı kavradığında sertçe yutkundum. "Demek kendine ıhlamur yaptın?" Dudağının sağ tarafı alayla yukarıya doğru kıvrıldı. Anında savunmaya geçtim. "Ne alakası var be? Sadece bir anda bulunca yapıvermişim."
Kaşları hayretle havalandı. "Yapıvermişsin?" Umursamazca omuz silktim. "Tadını hala sevmiyorum," Uzanıp elinden kupayı aldım. "Hatta tam da çöpe dökmek üzereydim." Sandalyeden kalkmak için hareketlendiğimde seri bir hareketle elimin arasında ki kupayı çekip aldı. "Ben içerim, ziyan olmasın." Omuz silkerek yüzümü buruşturdum.
"Neden geldin?" Ihlamurdan bir yudum alarak keyifle yuttu. "Adliyeye geçerken seni de almak istedim. Malum araban yok." Aklıma gelen olayla kaşlarımı çattım. Neden hala arabasızdım? Bunun peşine düşmem gerekir. Ellerimi birbirine kenetledim, samimi olmayan bir tebessümü dudaklarıma yerleştirdim. "Çok incesiniz Savcım." Cümlem biter bitmez yüzümde ki samimiyetsiz tebessüm anında kayboldu, yüz hatlarım sertleşti.
Kaşları bu seferde alayla havalandı, kısık seste güldü. "Kendim diye söylemiyorum öyleyimdir." Ilgaz'ı kendi haline bırakarak hızlı bir kahvaltı yaptım. Buna ne kadar kahvaltı denir bilmiyorum ama...
Onu salona yolladıktan sonra hızla bulaşıkları makineye yerleştirdim. Koşarak odama girdiğimde kendimi dolabın önüne attım. Kırmızı saten bir gömlek, altına da siyah ispanyol paça kumaş pantolon tercih etmiştim. Onları hızlıca üzerime geçirdikten sonra aynanın karşısına geçtim. Topuzu bozarak yerine sıkı bir atkuyruğu yaptım. En sonda bir kol çantası alarak içerisine telefonumu, cüzdanımı fırlattım. Evet fırlattım. Çünkü hızlı olmam gerekiyordu.
Salona geçtiğimde Ilgaz telefonuyla uğraşıyordu, dikkatini çekmek adına yalandan öksürdüm. "Hazırım, çıkabiliriz." Başını telefondan kaldırıp yüzüme baktı. Bir şey söylemesini beklerken o yalnızca başıyla onayladı. Onun koltuktan ayaklandığını görünce kapıya adımladım. Anahtarımı çantama attıktan sonra beraber evden ayrıldık.
Adliye yolu boyunca ikimizde sessizdik. Benim sessizliğim kafa bulanıklığındandı ama onunkinin sebebi neydi? Tam arabayı park etmişti ki telefonu çalmaya başladı. Emniyet kemerimi çıkartarak inmek yerine ona döndüm. "Efendim Ekin?" Ekin artık her ne dediyse anında kaşları çatılmıştı. Birkaç saniye daha Ekin'i dinledikten sonra daha az önce kapattığı arabayı tekrardan çalıştırdı.
Kapanan telefonu cebine atarken yüzüme bakmamayı tercih ederek konuştu. "Kemerini takın." Bu olana anlam veremesem de dediğini yaptım. Araba adliyeden ayrıldığında hala sessizdi. Daha fazla dayanamadım ve ona doğru döndüm. "Nereye gidiyoruz? Ne oluyor?" Parmaklarıyla elinin altında ki direksiyonu sıkıca kavradı. "Yeni bir haber geldi,"
Susmasıyla gözlerimi devirmemek için kendimi çok zor tutuyordum. "Eeee?" Sabırsızca on baktım. "Yarım saat önce bir ihbar gelmiş. Cinayet..." Tüylerin anında diken diken olmuştu. Bir anda gözümün önünden gördüğüm cesetler geçmeye aşladı. Onca zaman gördüğüm masum bedenler. Midemden boğazıma kadar bir şey yükseldi. Bir elimi hızla dudaklarımın üzerine kapatırken diğer elimle Ilgaz'a durması için işaret ettim. "İzgi?" Araba durduğunda emniyet kemerimi çözdüğüm gibi kendimi bir ağacın altına attım. Dakikalar önce yediğim ne varsa hepsini saniyeler içerisinde çıkartmıştım. Öksürük krizine yakalandığım esna da arkamdan yüzüme doğru bir peçete uzatıldı. Kafamı eğerek peçeti aldım, dudaklarımı sildim.
Yavaş yavaş öksürükler azalırken ayağa kalktım. Daha iyi olduğumu hissedince arabaya bindim. Sessizce emniyet kemerini taktım. "Daha iyi misin?"
"İyiyim." Ilgaz bir şey demedi. Sinyal vererek yola çıkarken başımı koltuğa yaslayarak gözlerimi yumdum.
Arabanın durmasıyla gözlerimi araladım. Ilgaz emniyet kemerini açmak için döndüğünde göz göze geldik. "Sen arabada kalabilirsin. Burada ki işimiz bitince hemen seni evine bırakırım." Teklifini reddederek arabadan indim. Karşımda tek katlı beyaz bir ev vardı. Dış yapısı oldukça moderndi. Etrafı demirliklerle sarılı, evin her bir köşesinde kamera bulunuyordu. Yanımda yürüyen Ilgaz'a döndüm. "Eğer öldürülen kişi ev sahibiyse," Elimle önce yüksek demirleri sonra da kameraları işaret ettim. "Katili tanıyor olmalı. Baksana etrafa, çok korunaklı bir ev. Burada güvenlik sistemi olduğuna adım gibi eminim. Maktul katil geldiğinde kendisi eve almış olmalı." Gözlerime hüzün bulaştı. "Ne acı."
Ilgaz dediklerimi düşünüyor olmalı ki etrafa daha dikkatli bakınmaya başladı. "Haklı olabilirsin. Bu ihtimali de araştırmak gerek." Bana göz kırptı. Hemen açık olan kapıdan girdiğimizde bizi yatak odasına yönlendirmişlerdi. Kendimi yol boyunca görebileceğim her türlü şeye hazırlamaya çalışmıştım ancak bu kadarını beklemiyordum.
Maktulun yüzüne bakabilmek için kendimi zorlamam gerekmişti. Yüzü kanlar içerisindeydi. Açık gözleri ardına kadar açılmıştı. Asıl midemi bulandıran şey baş ucunda duran kopartılmış diliydi. Kendimi nasıl dışarıya attığımı bilememiştim. Kendimi sakinleştirmek adına bir köşeye geçtim. Elim göğsümün üzerinde derin derin nefesler alırken çantamdan yükselen melodi sesiyle titreyen ellerimle çantayı açtım, telefonu çıkarttım. Bilinmeyen Numara arıyor...
Zorlukla aramayı cevapladım. "Nasıl? Beğendin mi sürprizimi?" Yüzümü buruşturdum. "Sen iğrenç aşağılık herifin tekisin!" Robotik kahkahası kulaklarımda yankılandı. "İltifat olarak kabul ediyorum."
Yanıma gelen Ilgaz kaş göz işaretleriyle telefonda ki kişinin kim olduğunu sorduğunda ona cevap vermek yerine hoparlöre aldım. "Hoş geldiniz Ilgaz Savcı. Bizde İzgi Savcımla sürprizim hakkında konuşuyorduk." Göz göze geldik. Bir şey demek yerine sustu. "Gelelim bir diğer sürprizime," Korkuyla gözlerim irileşti, kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. "Abi! İyiyim ben!" Ardından bir çığlık koptu. Bu çığlık Selen'e aitti. "Konumu gönderiyorum Savcım geç kalmayın."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top