30. Bölüm⚜️




Zordur sevmeyenin seveni olmak.


Bıkkınca elimdeki kağıtları masanın üzerine fırlattım. İki hafta olmuştu. Koskoca on dört gün olmuştu ve bizim katilimizden ne bir ses ne de bir hareketlilik vardı. Herhangi bir şeyi gözden kaçırma ihtimaline karşın Rüya'dan bu olayla ilgili olan ne varsa istemiştim. Saatlerdir bıkmadan, hiçbir yeri atlamadan bütün dikkatimle her şeyi incelemişti. Saatlerdir bu masanın başındaydım ancak farklı bir şey yoktu. Her şey bildiğimiz gibiydi.

Dik oturmadığım için sırtım ve boynum acımaya başlamıştı. Kollarımı havaya doğru kaldırdı, sırtımı geriye doğru bükerek kendimi olabildiğince rahatlatmaya çalıştım. Ben hareket ettikçe sırtımdan ve boynumdan sesler geliyordu. Yavaşça kıkırdadım. "Sen cidden iyice kafayı yemeye başlamışsın!" Kapıdan gelen sesle irkildim. her iki eli de dolu olan Ilgaz bana şaşkınlıkla bakmaya devam ederken açık olan kapıyı ayağı ile kapadı. Ellerimi kenetleyerek masanın üzerine koydum. Dudaklarıma yer edinen alaylı gülümsemem ile karşıma oturan Ilgaz'a baktım. "Ne oldu Savcım? Yoksa çok mu korktunuz?" Elinde ki bardaklardan birisini benim önüme itekledi. "Ya ya sorma aman ne korkmuşum ne."

Gözlerini devirince hafifçe güldüm. Önüme koyduğu bardağı dudaklarıma götürerek bir yudum aldım. Ancak aldığım yudumu yüzümü buruşturarak yuttum. Ben kahve beklerken tadından nefret ettiğim ıhlamur vardı. "Bu ne ya?" Ilgaz gülmeye başladı. Bardağı sertçe masanın üzerine koydum. "Ne oldu sevmedin mi?" Resmen benimle dalga geçiyordu. "Sevmiyorum ben ıhlamur falan. Küçüklüğümden beri nefret ederim."

Dudakları onda ilk defa gördüğüm bir ifadeyle kıvrıldı: özlemle... "Biliyorum." Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Nereden biliyordu. Bunu bir tek annem ve Rüya bilirdi. Peki o nereden öğrenmişti? "Sen-" Cümlemi bitirmeme izin vermeyerek araya girdi. "Saatlerdir odandan çıkmıyorsun, ne yapıyordun bakalım?" Gözlerimle masanın üzerinde ki karışıklığı işaret ettim. "Farkındaysan iki haftadır şu katilden ses seda çıktığı yok. Bende bir şeyi gözden kaçırmış olabilme ihtimali üzerine bir kez daha bakınmak istedim."

Sandalyemden kalktım, masanın etrafından dolanarak Ilgaz'ın yanına gittim. Benden beklenmeyecek şekilde elindeki kupayı çekip aldım. Eli havada boş kaldığında yorgun bedenimi hemen karşısında ki koltuğa attım. Gözlerini kısmış sinirle bana bakıyordu. sıcak kupayı dudaklarıma götürdüm ve kahve olmasını umarak büyük bir yudum aldım. Evet, kendisine kahve yapmıştı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Elimde ki kahve kupasını havaya kaldırdım, sorgulayan bakışlarımı ona diktim. "Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? Madem ıhlamur sevmediğimi biliyorsan neden yaptın? Nereden bildiğini sormayacağım Ilgaz Yargıç, cevap vermeyeceğini biliyorum."

Kollarını göğsünde bağladı. Meydan okurcasına baktı. "Bende bilirdim sana kahve yapmasını İzgi. Sürekli gün içerisinde tükettiğin tek şey kahve. Doğru düzgün yemek dahi yemezken en az dört-beş kupa kahve deviriyorsun. Ne kadar sağlıksız olduğunun farkında mısın sen?" Bir anda oturduğu koltuktan kalktı. Tam kahve kupasını dudaklarım götürürken sertçe ellerimin arasından çekip aldı. "Neden aldın ya?"

Ayağa kalktığım anda kolumdan yakaladığı gibi kapıya doğru sürüklemeye başladı. Koluma sarılı olan koca elinden kurtulmak için çırpınmaya başladım. "Bıraksana ya beni!" Bir anda kolumu bırakmasıyla geriye doğru düşüyordum. Son anda dengemi sağlayarak yere yapışmaktan kurtulmuştum. "Düş önüme." Kaşlarımı çatarak ellerimi belime koydum. "Pardon?" Gülümsemeye çalıştı ancak beceremedi. Sinirlenmişti. "Yemek yemediğin, tahmin edebiliyorum. O yüzden yemek yemeye gidiyoruz." Cümleleri üzerine histerik bir kahkaha attım. "Bana sordun mu acaba? Ne bu tavırlar? Emir vermeler falan? Sen beni kapında emir verebildiğin korumaların ile karıştırdın herhalde."

Sesli bir nefes vererek yüzünü sıvazladı. "Lütfen." Dişlerinin arasından tıslarcasına çıkardığı kelimeyi zorlukla söylediği açıktı. Başımı başka tarafa çevirdim. "Hayır, ben yemek istemiyorum." Onu arkamda bırakarak masanın arka tarafında duran sandalyeye oturdum. Sandalyeyi masaya doğru yaklaştırırken yavaşça ona döndüm ve itici bir şekilde gülümsedim. "Oturmaz mısın? Ayakta kaldın." Elimi çenemin altına koyarak dudaklarımı büzdüm. Onunla açık açık oynuyordum. Sinirle gözlerini yumdu. Hiçbir şey demeden kapıyı açtığı gibi çıktı. Arkasından sertçe kapıyı kapattıktan sonra küçük bir kahkaha atmıştım.

Onunla uğraşmak cidden zevkliydi. Daha demin yemek konusunda bana sorsaydı kesinlikle reddetmezdim. Çünkü, onunda dediği gibi yemek yememiştim. Ama o bana fikrimi sormak yerine zoru kullanmayı tercih etmişti. Bunu yaparken küçük bir detayı atlamış olmalıydı. Birisinin emir vermesi ve kaba kuvvet uygulamasının üzerimde etki etmeyeceği, tam tersi onu reddeceğimi.

Kolumda ki saate baktım. Henüz akşam altıydı. Birkaç dakika boyunca boş boş oturup geri dönmesini bekledim. Belki geri döner, sakince bana fikrimi sorar diye. Ama o inat ediyordu. Yavaşça gülümsedim. Her ne kadar şu anda bana inat yapsa da yemek yemediğim için için kendisini yediğine emindim.

Kapı tıklatıldığında heyecanla yerimde doğruldum. "Gel!" Kapı aralandı ama beklediğim kişi gelmedi. Rüya yüzünde ki o tatlı tebessümüyle odaya girdi, elinde ki tepsiyi masama bıraktı. "Bunları sizin için Ilgaz Savcım göndertmiş." Üzülsem mi gülsem mi bilemedim. "Otursana." Rüya karşımda ki koltuğa oturduğunda kocaman bir gülümseme ile ona baktım. Yemek biraz daha bekleyebilirdi. "Nasılsın Rüya?"

"İyiyim Savcım? Siz?" Tek kaşım havalanınca mesajımı almış oldu. Sesli bir nefes verdi. "Gerçekten iyiyim ben İzgi." Arkama yaslandım. "Rüya bazı şeyler çok kafamı karıştırıyor."

"Ne gibi?" Dudaklarımı büzerek kafamı geriye attım ve tavana baktım. "Ilgaz Yargıç ve şu katil." Sırtımı doğrultarak dikeldim ve tekrardan Rüya'ya baktım. "Ailemin katilini buldum Rüya." Rüya'nın yüzünde gözle görülür bir şaşkınlık yerleşti. "Kimmiş peki?" Burukça gülümsedim. "Ilgaz'ın babası." Duyduklarıyla birlikte dudakları aralandı, hızla elleriyle dudaklarını örttü. "Ama nasıl?" Omuz silktim. "Babası anneme tam bir takıkmış."

"Şimdi nasıl bu kadar sakinsin?" Yavaşça gülümsedim. "Bizim peşimizde olduğumuz katilinde o olma ihtimali var. Birkaç araştırma yaptım hakkında. Adam aylardır ortalıkta yokmuş. Bu ihtimalleri daha bir güçlendiriyor. Bekliyorum Rüya, içimde ki tüm nefreti ve kini ona kusmak ve hayatı zindan etmek için bekliyorum."

"Peşinde olduğun adama gerekeni ödeteceğine eminim İzgi." Samimiyetle gülümsedi ve göz kırptı. "Güveniyorum sana." Bütün içtenliğimle Rüya'ya baktım. O benim en yakın arkadaşımdı. Kimseye anlatamadıklarımı bilir, beni koşulsuz dinlerdi. O benim sırdaşımdı. Senelerdir yanımdaydı, her zaman bana destek olmuştu. "İyi ki varsın Rüya."

"Sende iyi ki varsın İzgi." Sandalyeden kalktım yanına gittim. Ona sarılmak için kollarımı açtığımda gülerek ayaklandı ve bana kollarımın arasına girerek bana sarıldı. Kollarımı sıkıca beline sardım. "Beni bırakma olur mu Rüya. Sen hep benim en iyi arkadaşım oldun. Her zaman yanımda oldun. İyi ki varsın, iyi ki yanımdasın, iyi ki arkadaşımsın." Bir anda gülmeye başlaması ile ondan ayrıldım. "Şımartıyorsun ama beni." Gülerek yanağından bir makas aldım. "Sen şımarmayacaksın da kim şımaracak."

Eliyle dudaklarını örterek gülmeye devam etti. "Ben artık işimin başına dönmeliyim Savcım." Hayal kırklığı ile dudaklarım büzüldü. "Açma arayı Rüya Başkan." Elini başına götürerek asker selamı verdi. Ancak bunu yaparken kendini gülmemek için bayağı zor tutuyordu. "Emredersiniz Savcım." İkimizde kahkahalar ile gülmeye başladık.

O kapıya doğru yürümeye başlayınca bende hemen yanında yerimi aldım. Kapıyı açmadan hemen önce durdu ve bana baktı. "Sende iyi ki benim arkadaşımsın İzgi. Her zaman arkandayım, unutma olur mu?"

"Eğer bir gün başıma bir şey gelirse sende beni unutma," Gülmeye çalışarak omzuna vurdum. "Senden başka sevenim yok, mezarımın üstü çiçeksiz kalmasın." Anında yüzü asılmıştı. Söylediklerim her ne kadar canımı acıtsa da bu da bir ihtimaldi. Ölüm her an gelebilirdi. Hele de başımızda böyle bir katil varken. "Bir daha böyle bir şey duymak istemiyorum İzgi." Teslim olurcasına ellerimi havaya kaldırdım. "Tamam Rüya Başka sakin."

Ondan önce davranarak kapıyı açtım. O çıkınca bende arkasından çıktım. "Bir şey mi isteyecektiniz Savcım?" Kapıdan çıktığımız an o içeride ki Rüya toz olup uçmuştu. "Teşekkürler Rüya, Ilgaz Savcıya bir baksam iyi olur." Bıyık altından güldü. "Siz bilirsiniz Savcım."

Ilgaz'ın kapısını kısaca tıklattıktan sonra direkt daldım. Masasının arkasında ayakta dikilen Ilgaz beni görünce anlık olarak afalladı. "Yürü yemeğe gidiyoruz." Bilerek emir kipi kullanmıştım. Bu anında onu sinirlendirmişti. "Anlamadım?" Gözlerimi devirdim. Büyük adımlarla yanına vardım, kolunu kavradığım gibi çekiştirmeye başladım. Sadece birkaç adım atmıştık ki bir anda durmasıyla tökezledim. "Sana yemeğini göndertmiştim İzgi Savcı. O yeterli olmalıydı." Ellerimi belime koydum, kaşlarımı hayır anlamında hareket ettirdim. "Görünen o ki olmamış Ilgaz Savcı." Ela gözlerini gözlerime dikince anlık olarak korkmadım desem yalan olurdu, çünkü korkmuştum.

"Hayır." Cevabıyla birlikte bilmiş bir edayla güldüm. "Size fikriniz sorulmadı." Kapıya yürüdüm, yavaşça kolunu aşağıya indirerek omzumun üzerinden ona döndüm. "E hadi ama."

Elimdeki menüye keyifle bakmayı sürdürdüm. Onu ikna etmek zor olmamıştı. Zor? Tamam, birkaç kavga ve laf sokmanın ardından anca ikna edebilmiştim. Onda da karşımda surat asıyordu. Bir anda aklıma gelen şeyle hızla menüyü kapadım. Bakışları anında yüzümü buldu. "Bir gün farklı bir yerde farklı kişiler olmaya ne dersin?" Tek kaşı havandı, yavaşça doğruldu. "O ne demek?" Ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. "Şöyle, sadece bir günlüğünde farklı kişiler gibi davranacağız." Elimi masanın üzerinden ona uzattım. "Var mısın Ilgaz Yargıç?" Ukala bir gülümseme ile elimi sıktı. "Varım İzgi Erçin." Olumlu cevabı üzerine keyifle gülümsedim.

"Ne alırdınız?" Yanımıza gelen garsonla ellerimiz ayrıldı. Kısaca garsona siparişlerimizi vermiş sessizce oturuyorduk. Sessizliği canımı ciddi anlamda sıkıyordu. Ofladım. Bana bakmadı. Bir kez daha ofladım. Telefonuyla ilgileniyordu. Masanın üzerinden telefonuna doğru eğilmek için hareketlendiğimde hızla kendisine doğru çekti. Yüzümü buruşturarak geri yerime oturdum. "Aman."

Birkaç dakikanın ardından siparişlerimiz geldiğinde iştahla çatalı elime aldım. Tam çatalı yemeğe batırdığım esnada bildirim sesi kulaklarımda çınlamışı. Anlık olarak göz göze geldik. Çünkü ikimizin de telefonu aynı anda ötmüştü. Aynı anda masanın üzerinde duran telefonları aldık. Ekranda ki mesaj bildirime tıkladım ve gelen mesajı okudum. Hızla başımı kaldırarak Ilgaz'a baktım. O da bana bakıyordu.

Bilinmeyen Numara:
Oyun kaldığı yerden devam ediyor.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top