27. Bölüm⚜️

O beni seviyor, dedi kalp. Sevgi acıtmamalı, diye ekledi beyin.

YouTube Kanalı👉🏻 https://youtube.com/@One_midnight

Kalbim korkuyla atmaya başlarken suratımı sertçe koltuğa yasladım. "Ne yapacağız?"
Dikiz aynasından arkasını kontrol ederken sorumu cevapladı. "Birkaç dakikadır atlatmaya çalışıyorum. Ancak çok ısrarcılar."

Dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim. Arabanın hızı gittikçe artarken önümüzdeki arabaların arasından süratle ilerliyorduk. Koltuğun kolunu sıkıca kavradım. "Kimin adamları sence?"
Dikiz aynasından arkamızdaki arabalara baktı. "Aklıma bir isim geliyor ama umarım o değildir."
Kaşlarım anlamadığımı belirtmek amacıyla çatıldı. "Bu sefer kim diye sormayacağım." Gözleri kısa bir an tereddütle ona bakan bana çevirildi. Hafifçe güldükten sonra önümüzdeki arabayı solladı.
"En iyisi."

Şu anda bile benimle dalga geçiyor  olması sinirlerimi bozuyordu. "İzgi,"
Bana seslenmesiyle gözlerimi yoldan ona çevirdim. "Başını eğ!" Bir anda bağırmasıyla ona bakakaldım. Eğilmediğimi fark edince bana doğur uzandı, elini kafamın arkasına koyarak başımı dizlerime doğru eğdi. Bir anda kulaklarıma dolmaya başlayan silah sesleri ile çığlık atmamak için ellerimi dudaklarımın üzerine bastırdım. Araba son sürat ilerlerken kendimi sakinleştiremiyordum. Göğsüm hiddetle yükselip alçalırken ne yapacağım hakkında bir fikrim bile yoktu. Başımı kaldırmak için hareketlendiğimde eli buna izin vermedi. "Bana silahını ver!"

Alttan alttan ona bakmaya çalışırken şaşkınlıkla bana döndü. "Ne?!" Elimi ona doğru uzattım. "Bizi korumam gerekiyor! Silahını ver!" Başını hiddetle iki yana salladı. "Buna izin veremem İzgi! Olmaz!"

"Sana soran olmadı be adam! Ver dedim sana! Başka yol yok anlasana!" Gözleri karasızca bir yola bir de bana bakınıyordu. "Torpidonun gözünde."
Kafamın üzerindeki eli çekilince hafifçe kafamı kaldırarak torpidoyu açtım. Karşıma çıkan iki silahtan birisini aldım. Sol elimle silahı tutarken sağ elimle de canı sonuna kadar açtım. Dudaklarımın arasından sertçe bir nefes verdim sonra bedenimin yarısını dışarıya çıkarttım.

Hemen arkamızda olan arabayı görünce elimdeki silahı havaya kaldırarak bana doğru nişan alan adama sıktım. Gördüğüm kadarıyla peşimizde dört araba vardı. Yola düşen adamın hemen arkasından camdan başka bir adam çıkmıştı. Ona da ateş etme fırsatı vermeden sıktım. "Allahım affet!"

Başımı gökyüzüne kaldırdığım sırada iki adamın beni nişan aldığını gördüm. Zaman kaybetmeden o ikisini de vurdum. Bedenleri arabadan aşağıya  düşünce yüzümü buruşturmadan edemedim. İğrençti!

Arabalardan birisi hızını arttırarak son sürat bize yaklaşırken Ilgaz'a doğru döndüm. "Bas gaza! Bas!"

"Basıyorum zaten! Daha nereye basıyorum?!"
Ona göz devirerek tekrardan arabalara doğru döndüm. Ateş etmeyi kesmişlerdi. Bize doğru yaklaşan arabanın şoförünü güç bela hedef alarak sıktım. Sadece birkaç saniye sonra araba dengesini kaybederek boş araziye daldı. Sevinçle arabaya bakınırken arkadaki arabanın yaklaştığını fark ettim. Bununda tekerini hedef alarak tetiğe bastım ancak silahın boş çıkması ile oflayarak arabanın içerisine geri girdim. Elimdeki silahı arka koltuğa atarak diğerini aldım. Tam bedenimi dışarıya çıkarttığım sırada yanımıza kadar yaklaşan arabadan çıkan adamın tetiğe basmasıyla kolumla bir acı hissetmem bir oldu. Dudaklarımın arasından bir çığlık kaçarken acıyla silahı ona doğrulttum ve hiç düşünmeden sıktım.

Kolumdaki acının dayanılmazlığı ile dişlerimi sertçe birbirine bastırdım. Son iki araba kalmıştı. Halledersin kızım sen! Hadi İzgi! Kolumdaki acıyı sadece kısa bir süre görmezden gelerek şu iki arabaya odaklanmam gerekiyordu. Bunu yapabilirdim. Yapmalıydım. Omzumdan bileğime doğru akan kanın gittiği yolu hissedebiliyorum.

Gözümün birisini kısarak diğeriyle ileride olan arabanın içerisindeki şoförü hedef aldım. Şoföre dikkat kesildiğim sırada camdan çıkan adamı fark etmemle tetiğe basmam bir olmuştu. Araba yalpalayarak engele çarptı. Yüzümde acı dolu da olsa bir gülümseme yer edindi. Geriye kaldı bir. Bedenimi arabanın içerisine soktum. Ağzımdan küçük bir inilti dökülmüştü. Üzerimdeki bluzun etek kısmını bir elimle sertçe yırttım. "İzgi?!"

Ilgaz'ı duymamazlıktan gelerek elime odaklandım. Elimdeki bez parçasını yaranın üzerine doladım. Bir ucunu ağzımla tutarken diğer ucuyla da sıkı bir düğüm attım. Yaradan bedenime doğru yayılan acıyla gözüm dolmuştu. "Yaralanmışsın!"
Onu bir kez daha duymamazlıktan gelerek bedenimi dışarıya çıkarttım. Sağlam olan kolumu havaya kaldırarak geriye kalan son arabayı hedef aldım. Çok az kalmıştı.

Hedef aldıktan sonra tetiğe bastım ve böylelikle sona kalan arabadan da kurtulmuş olduk.
Arabanın hızı azıcık da olsa azalırken başımı geriye attım. Sağlam olan elimi kanayan yaranın üzerine koyarak bastırdım. Canım delicesine acırken dudaklarımdan küçük bir çığlık kaçmıştı. "Sen delirmişsin!"

"Kanamam var!" Gözlerimi zor bela açarak ona baktım. O ise bir yola bir de yarama bakıyordu.
Gözleri hızla bir oyana bir butona bakınırken elini cebine atarak telefonunu çıkarttı. Hemen bir iki yere tuşladıktan sonra kulağıma dayadı.
"Beni iyi dinle! Dağ evi yolundayım! İzgi yaralandı! Hande'yi ürkütmeden bir bahaneyle oraya getir! Ve mümkün olduğunca hızlı gel!"

Kolumun acısıyla koltukta kıvranırken gözlerimi sımsıkı yumdum. Canım fena yanıyordu.
"Seni hastaneye götüremem, polisler ifade isteyecektir." Susması üzerine gözlerimi açmak istedim ancak canım acıyordu. "Hande en doğru karar."

Arabanın hızı mümkünmüş gibi daha da artmıştı sanki.

Başıma bir ağrı girmişti. Üzerimde kalın bir şey olmamasına rağmen delice terliyordum. Midem bulanıyordu. Gözlerim kapalıydı. Mide bulantısını dibine kadar hissedebiliyordum. Sanki gözlerimi açtığım anda tüm her şey dönecekmiş gibi hissediyordum. Yaramı tutan elim kurumuş kanla kaplıydı. Ama hala elimin altında akan sıcak kanı hissedebiliyordum. Bacaklarım titriyordu. Nefes alış-verişlerim normalinden daha hızlıydı. Durumum hiçte iyi değildi.

Ölüm gibi geçen dakikaların ardından arabanın sert bir frenle durmasıyla gözlerimi yavaşça araladım. Ben kapıya uzanmadan önce kapı açıldı. Ilgaz bana doğru eğildi ve bir elini bacaklarımın altına diğerini de belime atarak kucağına aldı. Ona hiçbir şekilde itiraz etmedim. Gurur yapacak ya da ona karşı çıkacak bir durumda değildim. Canım acıyordu. Kendimi kaybetmek üzereydim. Yol boyunca fazlasıyla kan kaybetmiştim.

Bedenimi okşayan soğuk bir anda kaybolunca eve girdiğimizi anlamıştım. Sadece birkaç saniye sonrasında kulaklarımı dolduran kapı sesiyle doğru tahminde bulunduğumu bir kez daha farkına vardım.

"İzgi?" Hande'nin şaşkınlık ve korku dolu sesiyle gözlerim araladım. Sırtımın yumuşak bir yerle buluşmuştu ve Hande bana tepeden korkmuş gözleriyle bakıyordu. Baygın gözlerimi açık tutmak için çabaladım. "Bakma bana öyle... ürkütücü gözüküyorsun." Sessizce kıkırdadım.

Hande'nin geriye doğru adımlayarak görüş alanımdan çıkmasıyla geri gözlerimi kapadım. "Şimdi sadece minik bir iğne yapacağım."
Duyduğum iğne ile gözlerim ardına kadar açıldı. "Ne iğnesi?!" Bağırmamı beklemeyen üçlü anında yüzünü buruşturmuştu. "Nereden buluyorsun şu gücü?"

Ilgaz'ın hayret dolu ifadesine bakarak güldüm. "Deli gücü bu." Benden aldığı cevapla kaşları havalanmıştı. Ona bakarken kolumda hissettiğim acıyla Hande'ye döndüm. Elindeki iğneyle bana bakıyordu. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. "Hain arkadaş... sana bunu ödeteceğim... kandırdın beni... görüşeceğiz seninle... unutmam bunu..."

...

Gözlerimin açtığımda birkaç saniye beyaz tavanla bakışmayı tercih ettim. Tavanla bakışmayı sürdürürken kendimi kontrol etmeyi ihmal etmedim. Başımda hafif bir sızı ve kolumda hala yerini koruyan bir ağrı vardı. Ancak artık midem bulanmıyordur ve nefes alışlarımda normaldi.

Yaralı koluma yüklenmemeye dikkat ederek yattığım yerden doğruldum. Sağlam olan koluma takılı olan serumu fark etmem ile gözlerimi devirdim ancak onu çıkartmadım. Yataktan kalkarak serumun takılı olduğu demire tutundum. Bu şeyi nereden bulmuşlardı? Gözlerimi dikkatle uzun demirin üzerinde gezdirdim.
Tek takıldığın şey şu an bu mu? Ciddi misin İzgi?
Merak etmekte suçtu galiba?

Daha fazla ayakta dikilmeyi keserek elimdeki uzun demirle odadan çıktım. Bu evi hatırlıyordum. Daha öncesinde Savcımızın bize evi diye yutturmaya çatıştığı evdi. O zaman inanmamıştım evi olduğuna. Ki çokta doğru tahmin etmişim.
Kendi kendime gülerken salona girmiştim. Anında varlığımın farkına varan bir çift ela göz ile karşılaştım. Gözleri şaşkınlıkla irileşirken olduğum yerde kaldım.

Şaşkınlıkla bana öylece bakmayı sürdürürken anlamaz bir şekilde omzumun üzerinden arkama baktım. Ama hayır, burada onu şaşırtacak herhangi bir şey yoktu. Ona döndüğümde ise bana doğru geliyordu. "Sen... daha uyanmaman gerekiyordu."
Sesindeki şaşkınlık tonu gülmemi arttırmıştı. "Ayrıca neye gülüyorsun bu kadar?" Ellerini beline koyarak bana dik dik baktı. "Hayrola Savcım güldüm diye beni azarlayacak mısınız?"
Kaşlarım merakla havalanmıştı. Başını olumsuz anlamda sallarken gülmeye başladı. "Ayakta durma fazla." Dediğini dikkate alarak bir yere oturdum.

İşaret parmağımı havaya kaldırdım. "Bir şey sormam gerekiyor," Hemen karşı çaprazıma otururken kaşları çatıldı ve sorumu beklemeye başladı. "Şu serumun asılı durduğu demiri nereden buldunuz?" Sorum ile gözleri o tarafa kaydı. Saniyeler içinde gülmeye başladı. "Ama niye gülüyorsun ki sen şimdi?" Bana hayret dolu bakışlarla baktı.

Küçük bir çocuk gibi kollarımı göğsümde bağlamı istedim ancak kısa bir an yaramı unutmuştum. Yüzümü buruşturmam ile daha çok gülmesine sebep olmuştum. "İyi ki varım ya! Baksanıza ben olmasam sizi kim güldürecek?" Yavaş yavaş gülmesi azalırken başını salladı. "Doğru, iyi ki varsın İzgi. Sen olmasan beni kimse güldürmezdi." Durdum, söylediklerini bir an kafamda ölçüp tartmaya başladım. Sesini herhangi bir alay yoktu. Ne yani, cidden böyle mi düşünüyordu? İrileşmiş gözlerimle ona döndüm. "Yine ne fark ettin?"

Konuşmak için ağzımı açmıştım ancak ona inat dudaklarımı sertçe birbirine bastırarak sustum. "Kızdın mı sen bana?"

Oturduğu yerden kalkarak benim yanıma oturdu. "Çok alıngansın bakıyorum da." Yüzümü ekşittim. "Kim? Ben mi? Size alınacağım? Güleyim de boşa gitmesin bari." Diyerek gülmeye başladım.
"Keyfin yerinde en azından." Ellerini başının altında birleştirerek arkasına yaslandı. "Hande nerede? Göremedim onu." Gözlerini yumarak başını geriye attı.

"Onlar akşam yemeği için birkaç şey almak için markete gittiler." Cevabı üzerine sustum.
"Ilgaz?" Anında gözlerini açtı. "Peşimizdekiler kimdi? Tanıyor musun?" Başını kaldırdı. Sorum ile yüz hatları sertleşmişti. "O...adamlar." Susması ile dikkatle ona döndüm. Biliyordu değil mi? Bunu da biliyordu. "Benden saklamayacaksın değil mi?" Sorum ile burukça gülümsedi. Başını olumsuz yönde salladı. "Onlar babamın adamlarıydı."

Gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Babam mı demişti o?
"Ama senin baban-" cümlemi tamamlamama izin vermeden araya girdi. "O hakkımda yazanlarda tek bir doğru var İzgi o da annemin gerçekten ölmüş olması." Ne diyeceğimi bilemeyerek sustum. Öne doğru eğildi, yüzünü ellerinin arasına aldı. "Annem seneler önce öldü ama annemin öldüğü o gün babamda benim için öldü. Tek ailem Hayal."

Koltuğun üzerinde yan dönerek yüzünü tamamen bana çevirdi. "Artık senden bir şey saklamak istemiyorum ama hepsini de bir anda anlatarak seni üzmekte istemiyorum. Sadece hepsini zamanla anlatacağım. İlk olarak da sana kendimi tanıtmakla başlayacağım. Seni gerçek benim yanına götüreceğim." Sertçe yutkundum. Ona doğru yaklaştım, kolumdaki serumun ve yaramın canımı acıtmasına rağmen ona sımsıkı sarıldım. "Seninle beraber hepsinin üstesinden geleceğiz. Biz yan yana olduktan sonra kimse bizi yok edemez." Kollarımı çözerek ondan ayrıldım. "Ne olursa olsun bana dürüst olduğun sürece hep yanında olacağım."

"Ne olursa olsun mu?"

"Ne olursa olsun yanında olacağım."
Gözlerim yavaştan sulanmaya başlayınca burnum çektim. Sağlam olan elimi yumruk yaparak yavaşça omzuna vurdum. "Hem ben İzgi Erçin'im. Kimse beni yenemez."

"Doğru sen kickboks biliyordum değil mi?" Benimle dalga geçmesine kızmadım aksine kahkahalarla gülmeye başladım.

Evin içerisini dolduran zil sesiyle ayaklanarak salondan çıktı. Birkaç sesin ardından görüş açıma Hande girdi. Beni gördüğünde şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. "E uyanmış bu!" Elimi havaya kaldırarak salladım. "Sana da merhaba canım arkadaşım(!)"

Hande korkuyla bir adım geriledi. "Eyvah ki ne eyvah!" O sırada Hande'nin yanında beliren Ilgaz gülerek Hande'ye baktı. "Her şeyi hatırlıyor değil mi?" Hande korkuyla Ilgaz'a baktı. Ilgaz başını olumlu anlamda sallayınca sesli bir şekilde yutkundu. "Ve beni mahvedecek." Ilgaz bir kez daha başını sallayınca Hande koşarak salondan çıktı. Oturduğum yerden kalktım, serumun asılı olduğu demiri kavrayarak arkasından koşmaya başladım. "Gel kız buraya!"

Salondan çıkmak üzereyken önümü kapatan koca bedenle durmak zorunda kaldım. "Sakin ol küçük canavar. Önce o elindekini bir bırak." Ellerini havaya kaldırmış gözleriyle elimdeki demiri işaret ediyordu. "Sensin be canavar!" Başımı dikleştirdim, inatla bakmaya devam ettim.

"Koluma taktığı serum iğnesiyle onu öldüreceğim. Şimdi çekil yolumdan! Seni de tanımam öldürürüm bak!"

Yüzündeki sahte korkuyla yana adımladı ve yolumu açtı. Hande'nin peşinden koşmaya çalışıyordum ancak yanımda sürüklediğim serum demiri beni yavaşlatıyordu. "Yaktım seni Hande! Sen beni kandırırsın he?!" Arkasından girdiği odaya girdiğimde ortada bulunan yatağın öbür tarafında dikiliyordu. Beni görünce sahte bir korkuyla geriye doğru kaçtı. "Ney yapayım ya?! Diri diri mi dikseydim kızım seni?! Asıl o zaman öldürürdün beni!" Olduğum yerde durarak koşmayı kestim. Söylediklerini düşünüyormuş gibi yaptım. "Doğru söylüyorsun aslında." Başını salladı. "Evet!"

Elimle yanıma çağırdım. "Tamam, gel. Acıktık zaten yemek yiyelim." Üzerindeki korku bir anda yok oldu. Seke seke yanıma geldi. Koluma girmek için uzandığı sırada kolumdaki serumu umursamadan omzuna acıtmayacak şekilde vurdum. "Sakin sızlanma hak ettin sen bunu." Yüzünü buruşturarak kolunu tuttuğunda bir şey diyemedi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top