26. Bölüm⚜️
Aşağıya bıraktığım kanalın linki şahsıma aittir. 👇🏻
https://youtube.com/@One_midnight
Şartlar değişince insanlarda değişir.
Gözlerimi açtığımda acıyla yutkundum. Gözlerimi hemen televizyonun üst hizasında takılı olan saate çevirdim. Kalkmak için doğrulduğum sırada üzerimdeki ağırlığı fark etmem ile duraksadım. Şaşkınlıkla üzerimdeki battaniyeyi avuç içime hapsettim. Ben yattıktan sonra bunu üzerime Ilgaz örtmüş olmalıydı. Çünkü ben üzerimi örttüğümü hatırlamıyordum.
Battaniyeyi kenara atarak koltuktan indim. Gözümün önüne gelen saçlardan kurtulmak için önce saçıma takılı olan tokadan kurtuldum. Hemen ardından saçlarımı tepeden topuz yaptım. Saçlarımı toplamanın verdiği rahatlıkla salondan çıkarak mutfağa adımladım.
Tuhaf bir şekilde burada olmaktan rahatsızlık duymuyordum. Normalde kendi yatağımdan başka bir yerde de pek yapabildiğim söylenemezdi. Ancak bu gece rahat ve deliksiz bir uyku çekmiştim. Bana evimi aratmamıştı. Kaşlarım çatılırken mutfağa yaklaştığım an kulaklarıma bazı sesler gelmeye başladı.
Mutfağa girdiğim anda bana arkası dönük bir şekilde Ilgaz'ı gördüm. Bulunduğu tezgahın önünde bir şeylerler uğraşmakla meşguldü. "Günaydın." Konuşmasıyla bir anda irkildim. Kapıda durmaktan vazgeçerek mutfağa girdim. Tezgahın üzerinde bulunan sürahi ile bardağı aşarak masaya geçtim. Sessiz ve yavaşça suyumu içtin. Ilgaz arkası dönük durmaya devam ederken arkama yaslandım, kollarımı göğsümde bağladım. "Dün eve gittiğim de Semih ile karşılaştım."
Konuşmam ile hareket etmeyi kesti. "Bir şekilde evime girmeyi başarmış."
"Sana bir şey yapmaya kalkıştı mı?" Sorduğu soruyla aklıma ilk gelen şey kafamdaki şişlik oldu. Yüzümü buruşturdum. "İcabına baktım."
Yavaşça bana doğru döndü. "Sana bir şey yapıp yapmadığını sordum İzgi." Tok sesiyle kaşlarım havalandı. Söyleyip söylememek arasında gidip geliyordum. Ancak onun yaptığı gibi ben yalan söyleyemezdim. Sadece geliştirebilirdim. Evet, bu daha makul gözüküyordu. "Önemli bir şey yok Ilgazcım." İsmine özellikle vurgu yapmıştım.
Bir şey demezsen sert adımlarla mutfaktan çıktı. Şaşkınlıkla arkasından baka kalırken omuz silktim. Gene neye sinirlenmişti acaba? Her şeye sinirleniyordu. Duvar!
Kollarımı göğsümde bağlayarak kaşlarımı çattım. Bu adam benim sinirlerimle oynuyordu. Çok fena canımı sıkıyordu. Mutfağa geri döndüğünde elindeki şeyi bana uzattı. "Al bunu." Uzattığı şeyi alarak incelemeye koyuldum. Bana verdiği şey bir akıllı saatti. "Ne yapacağım bunu?"
"Bunu takmalısın. Herhangi tehlikeli bir anda açma-kapatma düğmesine üç kere bastığında polis merkezine ve bana haber gönderiyor." Saate bakarken söyledikleriyle gözlerim irileşti. "Hadi be! Çok iyiymiş!" Saati sol bileğime taktım.
"Çıkarma kolundan." Başımı saatten kaldırarak çoktan bana döndüğü sırtına baktım. Yüzümü buruşturarak görmeyeceğini bile bile ona dil çıkarttım. Bu sefer geçiren görmemişti. "Birisinin arkasından dil çıkarmak çok ayıp bir davranış. Hele de senin gibi yetişkin birisinin yapması." Duyduklarımla şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Yine görmüştü. "Arkanda da mı gözün var senin?"
Sırtı bana dönük olacak şekilde önündeki şeyle uğraşırken omuz silkti. "Sadece tahmindi."
Umursamadan bir kez daha dil çıkarttım. Onu mutfakta uğraştığı şeyle bir başına bırakarak salona geçtim.
Koltuklardan birisinde gözünü ovuşturarak oturan Hayal'i görünce yanına oturdum. "Günaydın."
"Sana da günaydın." Esnemeye başlayınca elinin tersiyle dudaklarını kapattı. "Ay ben uykumu alamadım ya!"
"Normal. O saatte uyursan alamazsın tabi ki." Salona giriş yapan Ilgaz sert gözlerle yanımda oturan kardeşine bir bakış attı. Hayal abisinin dediklerine göz devirdi. "Aman abi aman! Lafını da sok hemen! Eksik kalmasın!"
"Mutfağa sizin için kahvaltı hazırladım. Bir şeyler atıştırıp öyle çık Hayal." Hayal başını olumlu anlamda sallayarak salondan ayrıldı. Onunla baş başa kalmamın verdiği rahatsızlıkla yerimde kıpırdandım. "Bende bir lavaboya gideyim."
Sadece başıyla onaylamakla yetindi. Salondan çıktığımda kendimi rahatlamış hissettim.
Mutfağın yanında bulunan koridora ayak basınca durdum. Banyo hangi taraftaydı. Bir kere gitmiştim ama şimdi yerini hatırlamıyordum! Avuç içimi alnıma vurarak ilerledim. Koridorun sonuna gelince karşımda duran iki kapıya şüpheyle baktım. Acaba hangi kapı banyoya çıkıyordu? Şu an kendimi berbat hissediyordum. Yüzümü buruşturdum. Düşünceli bir şekilde elimi çeneme koydum ve kapılara baktım. En sonunda karar veremeyerek parmağımı havaya kaldırdı. "Sekize kadar sayacağım hanginiz çıkarsa onu açacağım."
Sekize kadar sayarken bir sağ taraftaki kapıyı bir de sol taraftaki kapıya baktım. En sonunda elim sağ taraftaki kapımın üzerinde kalınca omuz silkerek kapı kolunu indirdim.
Ancak karşımda banyo değilde bir çalışma odası çıkmıştı. Kapıyı kapatmak üzere kendime çektiğim sırada içimdeki dürtüyle durdum. Tam da şu an içimden bir ses içeriye girmem gerektiğini söylüyordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. Saygısızlıktı bu! Başka birisinin özelini karıştıramazdım. Ilgaz'ın senden daha sakladığı neler olduğunu öğrenmek istemiyor musun İzgi? Ayağımıza bir fırsat geldi ve sen bu elinin tersiyle itecek misin?
İç sesimin haklılığı ile sinirle gözlerimi yumdum. Onun haklı olmasını sevmiyordum. Burada hiçbir şey bulamayacaktım. Boşuna zaman kaybı olacaktı benim için. Bunu içeriye girmeden bilemeyiz İzgi. Düşünceli bir şekilde gözlerimi odanın içerisinde gezdirdim. İçimdeki dürtüye yenik düşerek odaya girdim ve sessizce ardımdan kapıyı kapattım. Yavaş adımlarla odanın ortasına doğru yürümeye başladım. Bir yandan adım atarken diğer yandan da etrafı inceliyordum.
Sıradan bir çalışma odasıydı. Az ilerimde bir masa ve arka tarafında büyük bir sandalye vardı. Sol tarafımdaki duvarın yarısı kapaklı dolaplarla diğer yarısı da kitaplıktan oluluyordu. Sağ tarafımda kalan duvar ise birkaç tablo ve çerçeve ile doldurulmuştu. Masanın yanına vardığımda şöyle bir göz attım. İçi kalemlerle dolu bir kalemlik, kapalı olan bir bilgisayar, üst üste duran birkaç defter ve onların hemen altına konulmuş olan kırmızı bir dosya vardı. Dosyanın üzerinde duran defterleri çekerek bir kenara koydum.
Kırmızı dosyayı elime alarak kapağını açtım. İlk sayfada karşıma çıkan bir kadın fotoğrafı ile durdum. Kadın orta yaşlarının sonunda, esmer ve kıvırcık saçlıydı. Gözlerim şüpheyle kısılırken öbür sayfayı çevirdi. Bu sayfada kadının kişisel bilgileri bulunuyordu. Bir sayfa daha çevirdim. Bu sefer gördüklerim beni büyük bir hayal kuraklığına ve şoka uğratmıştı. Bu sayfada kadına satılan uyuşturucu miktarı ve silah adeti yazıyordu. Altında ise kadının nitelikli bir dolandırıcı olduğu yazıyordu. Ellerim titremeye başlarken kalbime bir ateş düştü. O ateşle bir sayfa daha çevirdim istemeye istemeye. Bu sayfada ise Ilgaz ile bir kadın isminin altında imza vardı. Kağıdın üst kısmında yazılı yazıyı okuduğumda kalbim tekledi. O kadına uyuşturucu ve silahları satan kişi Ilgaz'dı. Burada öyle yazıyordu.
Çektiğim nefes ciğerlerime gitmezken daralan nefesimle kalbimi tuttum. Elimdeki dosyayı kapatarak masanın üzerine bıraktım. Hemen ellerimle üzerimdeki tişörtün yakasını çekiştirdim. Nefes alamıyordum. Kalp atışlarım gittikçe yükselirken kolumdaki saat ötmeye başladı. Anlamaz bir şekilde saate baktığımda ekranda yükselen kalp atışlarımı gördüm. Saat beni uyarıyordu.
Kırmızı dosyayı da alarak çalışma odasından ayrıldım. Salona döndüğümde Ilgaz'ı bulamamıştım. Ona bunun hesabını sormalıydım. Bu sefer mutfağa geçtiğimde arkası kapıya dönük bir şekilde telefonla konuşuyordu. "Sana dediğim gibi Dursun. Verdiğim ismin belirttiği adresi ve saati gönder. Gerisini onlar halleder. Biz üzerimize düşeni yaptık."
Duyduklarımla kapıdan uzaklaştım. O tanıdığım kişi değildi artık. O çok farklı birisiydi. Onu tanıyamıyordum. Sanki karşımda aylardır tanıdığım adam yoktu da bir yabancı vardı.
Hızla eşyalarımı alarak evinden ayrıldım. Yoldan çevirdiğim bir taksi ile soluğu adliyede almıştım. Tüm yol boyunca ne yapmam gerektiğini düşünüp durmuştum. Bir ara yaptığım şeyin yanlış olup olmadığını düşündüm. Ama hayır, ben doğru olanı yapıyordum.
Adliyeye girdiğim gibi kendimi Başsavcının odasının önünde buldum. Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Yavaşça kapıyı tıklattım ve ardından açarak başını içeriye uzattım. "Gelebilir miyim?" Başsavcı gözlüklerimi çıkartarak başını salladı. Odaya girerek arkamdan kapıyı kapattım.
"Nasılsınız?" Başsavcı gülerek arkasına yaslandı. "Her zamanki gibi kızım bildiğim gibi." Gözleriyle masanın önündeki koltukları işaret edince hemen oturdum. Elimdeki dosyayı ona uzattım. "Ben bir şikayette bulunmak için geldim Başsavcım."
Gözleri kısılırken elimdeki dosyayı aldı. Daha az önce çıkarttığı gözlüklerini takarak dosyayı incelemeye başladı. "Ben... Ilgaz Yargıç'ı uyuşturucu ve silah kaçakçılığından yakaladım."
Gözlerim dolarken hayal kırıklığı ile gözlerimi kaçırdım. Başsavcı elindeki dosyayı kapatarak önüne koydu. "Ilgaz..." dediği an araya girme ihtiyacı hissettim. "Atlas Akkoç oluyor kendisi."
Başını olumlu anlamda salladı. "Biliyorum," Gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Önündeki kırmızı dosyayı bana uzattı. "Maalesef İzgi, bu şikayetin geçerli değil." Dosyayı alan elim hava da kaldı. "Ne demek geçerli değil?"
Yavaşça gözlüklerini çıkarttı ve arkasına yaslandı. "Ilgaz'ın yaptıklarından haberim var," sinirle atıldım. "Ve sizde buna göz mü yumdunuz?"
Dediğimle gülmeye başladı. "Sana güvenebileceğimi biliyorum İzgi. Sen gerçekten güvenilir birisin. Ama bildiğin gibi değil."
"Yine neyi bilmiyorum ben?"
"Ilgaz babasının ona bıraktığı bir şirketin başında. Ancak bu şirket hiç de güzel şeyler yapmıyor. Dışarıdan bakıldığında düzgün bir şirket gibi görünse de asıl görünmeyen kısmında pis işler yatıyor. Bu işlerin çoğunluğu da senin bahsettiğin şeyler. Ancak inan bana bunlar daha hiç. Ilgaz da ona bu tarz işler için gelen insanları geri çevirmiyor. Sanki onlara istediklerini verecekmiş gibi anlaşma yapıyor. Ancak bize ayarladığı teslimatın yerini ve saatini, anlaşma yaptığı kişinin bilgilerini gönderiyor. Bizde böylelikle onları enseliyoruz."
Duyduklarımı sindirmeye çalışırken dudaklarımı zorlukla araladım. "Ne yani Ilgaz mafya mı?"
Başsavcı sorumla gülmeye başladı. "Sadece öyle sanılıyor. O da senin gibi adalet için çalışan bir Savcı. Sadece pis işlerle uğraşan insanları bulmak için buna katlanıyor." Boğazıma oturan yumrudan kurtulmak amacıyla serçe yutkundum. "Pekala." Oturduğum yerden ayaklanarak Başsavcının odasından ayrıldım. Kendi odamın önüne gelince Rüya'ya selam verdim.
Titreyen bacaklarımla zar zor vardığım sandalyeye güçlükle attım bedenimi. Ellerimin titremesini durduramazken kapalı duran bilgisayarı açtım. Birkaç saniyenin ardından açılan ekranla hızla şifreyi girdim. Arama motoruna girdiğim gibi Ilgaz Yargıç adını arattım. En üstte çıkan habere girdim.
Gözlerim hızla haberin üzerinedir gezinirken okuduklarım hem Ilgaz'ın hemde Başsavcının dediklerini doğrular nitelikteydi. Bu haberde, Ilgaz Yargıç'ın geçirdiği bir kaza sonrasında hayatını kaybetmesiyle ilgili bir şeyler yazıyor. Hatta onun hakkında haberin en başında çalıştığı şirketin adıyla anılmıştı. Haber sayfasından çıkarak arama çubuğuna daha demin okuduğum şirketin adını yazdım. Karşıma çıkan görsele bakındı. Bayağı büyük bir yer gibi gözüküyordu. Şirket ile ilgili yazılara baktığımda bayağı övülen bir yer olduğunu fark ettim.
Başımda belirmeye başlayan ağrı ile bilgisayarı kapattım. Alnımı avuç içime yaslayarak gözlerimi kapattım. Duyduğum kapı sesiyle dudaklarımı araladım. "Rüya yanında Ağrı kesici varsa verebilir misin?"
"Üzgünüm aradığınız Rüya şu an burada bulunamıyor." Kulaklarımıza ulaşan kalın sesle başımı kaldırmam bir oldu. Ilgaz yüzünde anlamdıramadığım bir ifadeyle masanın önündeki koltuklardan birisine oturdu. Onu karşımda görmenin şokuyla vücudum oturduğum yerde gerildi. Rahat bir ifadeyle sol bacağını sağ bacağının üzerine attı. Kaşları hafiften çatılırken masanın üzerinde bulunan kalemlerden birisini aldı. Yüzüme bakmıyordu. Burada olduğunu nereden biliyordu? "Lavaboya kadar gideceğini söylemiştin. Aradan uzun zaman geçince merak ettim. Eve bakındım ancak yoktun,"
Elindeki kalemle oynamaya başladı. Omuzlarım kasılırken sessiz kalmayı tercih ettim. "Hemen evden çıktım. Ve bir taksiye atladığını görünce peşine takılmadan edemedim." Kalemi parmaklarının arasında çevirmeye başladı. Hiçbir şekilde yüzüme bakmıyordu. Ve bu beni ürkütmeye başlamıştı. "Sonra bir baktım adliyeye gelmişsin. Elinde benim odamdan aldığın bir dosya."
En nihayetinde başını kaldırdı ve ela gözlerini görmemi sağladı. Ancak ilk defa gözlerine bakmak istemedim. "Başsavcının odasından çıktıktan sonra merak ettim. Başsavcıya sordum o da anlattı sağ olsun. "
Kalemi çevirmeyi bıraktı. Yüzüme bakmayı sürdürürken elindeki kalemi sertçe kalem kutusuna attı. "Amacın ne İzgi? Evime dost gibi sızıp beni sırtımdan vurmak mı?" Dudaklarım alayla kıvrıldı. Karşısında rahatmış gibi davranıyordum. "Estağfurullah Savcım, o sizin işiniz. Sizin uzmanlık alanınız." Ellerimi masanın üzerine koyarak ona baktım. Bakışlarından ürkmeme rağmen ona meydan okudum. Dilini ağır ağır alt dudağında gezdirdi. Galiba sinirlenmişti. "Hatırlatmak isterim, daha birkaç saat öncesinde size benden sakladığınız bir şey olup olmadığını sordum. Sizde sorumu görmemezlikten geldiniz. Kusura bakmayın ama sizin bu şüpheli hareketlerinizden sonra o dosyayı görünce ne yapmamı beklerdiniz? Size o soruyu sorduğum zaman Başsavcının yerine siz anlatmış olsaydınız şu an bu konuşmayı yapıyor olmazdık."
Konuşmamı bitirmemle gülmeye başlaması bir oldu. Davranışları bir garipti. "Haklısınız Savcı Hanım." Gülmeye devam ederken arkasına yaslandı. "Hiçbir şeyin altında da kalmıyorsun ya helal olsun sana İzgi ya! Gerçekten! Sen Savcılığı falan bırak Avukatlığa geç. Senin sayende kim bilir kaç kişi paçayı kurtarır." Gözlerimi devirerek arkama yaslandım. "Bakıyorum da keyfiniz hemen yerine geldi." Gülmeye devam ederken başını salladı. "Sadece başlarda sana minik bir test yapmış olabilirim." Gözlerimi devirdim bilmem kaçıncı kez daha. "Devirme o gözlerini. Kızmadım sana. Bende senin yerinde olsam aynısını yapardım. Haklısın belki de anlatmalıydım."
Tek kaşımı havaya kaldırarak inatla baktım. Bu sefer o göz devirdi. "Tamam, kesinlikle anlatmalıydım. Ama bazı şeylerin de zamanı var."
Ellerini koltuğun kollarına vurarak ayaklandı. Başta odaya girdiği halinden eser yoktu. Bayağı keyifliydi şu an. "Kalk hadi, kahvaltı yapmadın. Başının ağrıması normal." Dudaklarıma bir tebessüm yerleşti. "Hayırdır Savcım? Siz beni mi önemsiyorsunuz?"
Sorum ile kaşları havalandı. Elini göğsüne koyarak bir adım geriledi. "Kim? Ben mi? Kesinlikle katılıyorum!" Yüzünde sahte bir şaşkınlık varken elimde olmadan gülmeye başladım. "Hadi hadi çok gülme. Sizin yüzünüzden bende kahvaltı yapamadım."
Oturduğum sandalyeden kalkarak odadan çıktım. O yanımda yürürken yandan bir bakış attım. Onunla aramızda çok değişik bir ilişki vardı. Bana kızmamıştı aksine bana hak vermişti. Çok tuhaf bir insandı. Odaya ilk girdiğinde beni korkuturken şimdi beraber gülüyorduk. Bu adam çok değişikti. Hayatımda tanıdığım hiçbir insana benzemiyordu. Bir bilmece gibiydi. Ve ben her seferinde çıkışı bulduğumu sanarken başka bir engelle karşılaşıyordum.
Arabaya bindiğimizde başımı cama yaslayarak akan yolu seyretmeye koyuldum. Radyoda hafif bir müzik çalarken kendimi huzurlu hissediyordum. Yavaşça gözlerimi yumdum. Ciğerlerime derin bir nefes çekerek araladım gözlerimi. Ancak içimdeki o huzur bir anda yok olmuştu. Arabanın hızının artması ile yanımdaki Ilgaz'a baktım. Dikiz aynasından arkasına bakıp duruyordu. Arkama döndüğümde sadece bir araba arkamızda olan siyah arabalar dikkatimi çekti. "Ne oluyor?"
"Takip ediliyoruz."
İşte benim huzurum buraya kadardı. Bu kadardı...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top