23. Bölüm⚜️

Kelebeğe zamanı anlatmak gibiydi bazı şeyler...

Gözlerimi açtığımda evimdeydim. Kendi odamda kendi yatağımdaydım.
Üzerimdeki örtüyü bir kenara fırlatarak kalktım. Anında boynumda kendini belli eden acıyla yüzüm buruşmuştu.

Kalktım, üstümü değiştirdim. Üzerime düz siyah bir tayt ile dizlerime kadar gelen bir gri tişört geçirmiştim.

Mutfağa geçtim. Hiçbir şey olmamış gibi kendime sıcak ve sert bir kahve yaptım. Kahvemle birlikte kendimi balkona attım. Yolda akıp giden arabaları seyrettim bir süre. Hiçbir şey düşünmeden, sessizce.
Neyi bekliyorsun İzgi? Seni durduran ne? Kalk ve hesap sor!

Bardağın dibinde kalan kahveyi kafama diktim. Sertçe kahveyi yutarken ayaklandım. Kahve bardağını tezgahın üzerine bıraktığım gibi kapıya yöneldim. Elime aldığım siyah sporları hızla ayağıma geçirdim. Askılıktaki çantamı boynuma asarak evden çıktım.

Cadde üzerinde bir taksi beklerken Hande'yi aramıştım. Ondan Ekin'in adresini istemiştim. Maruz kaldığım ancak hiçbirisine de cevap vermediğim soruların sonunda Hande bir şekilde adresi vermek zorunda kalmıştı. Onda Ekin'in adresinin olmasını sorgulamadım. Sonraya saklamayı tercih ettim. Önceliğim şu an o değildi.
Önümde duran taksiye binerek Hande'nin attığı adresi söyleyip yola koyuldum.

Taksi birkaç katlı apartmanın önünde durunca ücreti ödeyerek indim. Taksiden iner inmez yüzüme vuran rüzgarla derin bir nefes çektim. Ayaklarım yere sağlam basıyordu. Buna inanıyordum. Hayatta hiçbir şeye inanmazdım, bunun dışında.

Sessizdim, sakindim. Hiç olmadığı kadar, hiç olmadığı kadar.

Bu sakinliğim nereden geliyordu? Neden bu kadar sakindim ben? Daha birkaç saat öncesinde bir insanın ölümüne sebep olmuştum. Onu öldüren silahı ben ateşlemiştim. Bendim. Onun hayatını sonlandıran, nefesini kesen bendim. Benim elim ateşlemişti o silahı. Hayatımda yapmam dediğim her ne varsa tek tek başıma geliyordu. Ne yapacaktım ben?

Boğazımda oluşan yumrudan kurtulma umuduyla sertçe yutkundum.
Geçmedi...

İçi yanmaya başlayan gözlerimi kısa bir an gökyüzüne çevirdim. Bunu da başarabilirsin İzgi. Üstesinden geleceğiz.

Başımı dik tutarak apartmana doğru adımımı attım. Adreste yazılı olan kata çıktım ve daire numarasını buldum. Umarım evdesindir Komiser.

Zile basarak kapıdan birkaç adım uzaklaştım. Elim boynumda asılı olan çantanın kulpunu bulup sıkı sıkı kavramıştı.

En nihayetinde umutlarım boşa çıkmadı, kapı açıldı. Kapının arkasında uykulu gözlerini ovuşturan Ekin yarım yamalak gözlerini açarak bana baktı. Ancak beni fark ettiği an kapıyı yüzüme kapatması bir olmuştu.

Şaşkınlıkla bir adım gerilerken gözlerimi devirmeden edemedim. Tekrardan zile basarak kapıyı açmasını bekledim.

Ancak açmak bir yana kapının arkasından ufak bir ses dahi vermedi. Bir elimi yumruk yaparak şiddetli bir şekilde kapıya vurmaya başladım.
"Ekin! Aç şu kapıyı!"

Yumruklarımı art arda kapıya indirmeye devam ederken kapı aralandı. Elimi indirerek belime koydum. Bu sefer kapıyı kapatmasına zaman tanımadan içeriye daldım. Evet, oldukça saygısız bir hareketti farkındayım. Ama yapacak başka bir şeyim yoktu.
"İzgi?"

Alayla gülerken arkamdan kapıyı kapattım.
Ona dik dik bakarken gözleri buradaki varlığımı sorguluyordu.
"Ilgaz nerede?"
Tane tane, heceleyerek sormuştum. Çok sakindim. Hiç olmadığım kadar.
"A-anlamadım?"

Dudaklarım alayla kıvrılırken gözüme kenarında duran cam şişe çarptı. Komiserimiz biraz dağınık bir tip olsa gerek.
Seri bir hareketle şişeyi alarak kenarıda bulunan süs sehpanın kenarına serçe vurdum. Elimde kalan keskin camı Ekin'in boğazıma dayayarak sırtını duvara yapıştırdım. Herhangi bir kaçma girişiminde bulunmaması için kolumu da göğsünün üzerine koydum.
"Sana Ilgaz'ın nerede olduğunu sordum değil mi Ekin? Neden bana cevap vermiyorsun?"

Camın boğazına girmemesi için çenesini dik tutmaya çalışıyor diğer yandan da şaşkın gözleriyle yüzüme bakıyordu.
Ellerini iki yana kaldırdı.
"Nerede olduğunu bilmiyorum. En son adliyede seninle birlikteyken gördüm."
Gözlerimi kıstım, yüzümü yüzüne doğru yaklaştırdım. Gözlerimi kahve gözlerinde gezdirdim. Göz bebekleri de normaldi bunun. Yalan söylemiyordu.

Göğsünün üzerine dayadığım kolumu çekerek ondan uzaklaştım. Elimdeki camı bir kenara fırlattım. Düşünceli bir şekilde saçlarımı karıştırırken ona döndüm.
"Evinin adresini ver en azından."

Başını olumlu anlamda sallayarak cebindeki telefonu çıkarttı. Birkaç saniye telefonla uğraştıktan sonra bana döndü. Bana dönmesiyle telefonumun ötmesi bir olmuştu.
"Adresi gönderdim."

Elimi omzuna koyarak sert olmayacak bir şekilde iki kere vurdum.
"Sağ ol."

Evden çıkmak için arkamı döndüğüm sırada Ekin'in sorusuyla duraksadım.
"Sen... Onun gerçek adını nereden biliyorsun?"

Burukça tebessüm ettim. Omzumun üzerinden ona çevirdim başımı.
"Çok acı bir şekilde öğrendim diyelim."

"Saatlerdir neredesiniz İzgi? Onu defalarca kez aramama rağmen açmadı."
Dudaklarımın arasından sesli bie nefes firar ederken bedenimi ona çevirdim. Gerçekten oldukça endişeli gözüküyordu.
"Bak, bunu onunla konuşman daha doğru tamam mı? Şimdi benim gidip onu bulmam gerekiyor."

"İzgi."
Ekin'in beni bir kaz daha durdurmasıyla gözlerimi devirdim.
"Efendim?"

"Onun dinle tamam mı? Dinlemeden yargılama. Her ne kadar senin ona zarar verdiğini düşünsemde onun için buna ses çıkartamıyorum. Onu dinle ve anla."
Ellerimi belime koyarak alayla güldüm.
"İyi ki ses çıkartmıyorsun Komiser, sağ ol."
Gözlerimi devirmemin ardından ciddi bir ifadeyle devam ettim.
"Bak, ne düşünüyorsun bilmiyorum. Ne biliyorsun onu da bilmiyorum. Ona ne gibi zarar veriyorum onu da bilmiyorum. Ne yapmalıyım bilmiyorum. Tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğim. Anladın mı beni Ekin?"
Tek kaşımı kaldırarak beklentiyle yüzüne baktı. Kafası karışmış gibiydi.
"Anlamadım seni İzgi. Anlamıyorum da."

Gözlerimi yine ve yeniden bir kez daha devirirken omzuna hafifçe vurdum.
"Boş ver be."

Son kez buruk gülümsemem ile ona baktıktan sonra evinden ayrıldım. Yoldan zor bela çevirdiğim taksiye bindiğim gibi soluğu Ekin'in gönderdiği adreste almıştım. Yol boyunca tek yaptığım şey sadece düşünmekti. Düşündüm. Uzun uzadıya, enine boyuna her şeyini düşündüm. Bir çıkış yolu, bir mantık aradım. Bulamadım. Ne bir çıkış yolu buldum bize, ne de bu olanlara bir anlam verebildim.

Güney'in derdinin ne olduğunu anlamamıştım. Anlayamamıştım. Yaptığı o itirafı aklımdan çıkartamıyordum. 'Körsün sen İzgi!' deyişi her seferinde kulaklarımda yankılanıyordu. Yaptığı çirkin oyunun görüntülerini kafamın içerisinden atamıyordum. Tek yapmam gereken şey bunları düşünmemekti ama ben her seferinde kendimi bunları düşünürken buluyordum.

Taksi iki katlı bir binanın önünde durmuştu. Aceleyle ücreti ödeyip indim. İçimi başka bir hırs bürümüştü. Arabam hala tamirdeydi. Hala bir haber yoktu. Hepsi Savcımız yüzündendi. Saçma bir hırstı işte.
O an içimden başka bir şey geçti. Keşke, keşke tek derdim bu olsaydı.

İçime çektiğim derin nefesle bahçeye adımımı attım. Bir yalanını daha yakalamıştım. Beni götürdüğü ev, evi değildi. Bu adres farklıydı. Bu ev, bu yer... Hepsi farklıydı.

Büyük kapının önünde durunca kenarında bulunan yuvarlak zile uzandım ve bastım.
Ellerim her iki yanımda sallanırken çoktan yumruk olmuşlardı. Stresle kapının açılmasını beklerken tırnaklarımın etime geçişini hissetmiştim. Gözlerimi kapattım. Gözlerimin içi yanıyordu.

Kendimde değildim. İyi değildim ben. Yorulmuştum...

Kulaklarıma ulaşan metalik sesle kapının açıldığını anlamıştım. Anında gözlerim aralandı. Karşımda dağınık bir Ilgaz Yargıç bulmuştum.

Bugün bizim hesaplaşma günümüzdü. Her şeyin açığa çıkacağı o gün. Bana ne yalanlar söylediyse hepsini öğrenecektim. Bilmediğim her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenecektim.

Neden buradaydı? Onunla ne gibi bi' bağımız vardı? O aslında kimdi?

Bunlar gibi daha bir çok soruyu ona soracaktım. Hepsininde cevabını almadan gitmeyecektim.

Ben İzgi Erçin. Yıllardır ayakta durmaya çalışıp bunu başarabilen yaralı ve eksik kız çocuğu.

Ben bu cümlede saklıyım. Ben buyum. Buydum.

Annemle babamın katilini bulmak için yıllarımı harcamıştım. Sırf onlar için Savcı olmuştum. O kişinin peşindeydim. Ve içimden bir ses o katile giden yokun Ilgaz Yargıç'tan geçtiğini söylüyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top