017: Choi San aşırı düşkün

Keşke sana baktığımda
Gördüğüm şeyi görebilseydin

San'ın evine dönerken yolculuk oldukça sessiz geçmişti ama bu sefer de Wooyoung sessizlik istemiyordu. Fakat yine de dakikalar geçerken tek bir kelime bile etmemişti; San'ın başı kendi başına yaslı halde ona hala sımsıkı sarılırken ne diyeceğini bilmiyordu.

Bay Kim evin önüne park ettiğinde San ikisinin de emniyet kemerleri çözdü ve kolları beline sarılı halde Wooyoung'u nazikçe arabadan çıkardı. Genç çocuk dokunuşuna itiraz etmedi ama rahat da hissetmiyordu. San dondurucu kış soğuğundan sıcacık eve hızla onu götürürken sessizliğini korumuştu.

"Elektrikli şömineyi çalıştıracağım," dedi San boğazını temizledikten sonra, sesi akıttığı gözyaşlarından dolayı hala titriyordu. Gidip kumandayı bulmak için Wooyoung'u serbest bıraktı ama gözleri aniden büyüyüp tekrar ona bakarken adımlarını durdurdu. "Ya da... ya da benim odamdaki ısıtıcıyı açabiliriz? Ya da senin odandakini açalım. O da olur." Wooyoung'a doğru ilerledi, elindeki kumandayı sımsıkı sıkıyordu. "Sen nasıl istersen."

Wooyoung, San'ın gergin ve özellikle daha dikkatli olmaya çalışmasından nefret ederken hepsi kendi suçu olduğu için içinden kendisine sövüyordu. Güzelce bitmesi gereken gecede bir aptal gibi duygusal ve fazla dramatik davranmayı seçen kendisinden başka kimse değildi. Günlerden Yılbaşıydı ama kendisi hem ağlıyor hem de acınası hissediyordu.

San iyice yakınına girip parmaklarını dikkatle saçında gezdirirken bakışlarını saf endişe kapladığını fark edince Wooyoung hala tek kelime etmediğini fark etti. O hisse öyle bir alışmıştı ki San'ın yumuşak ve güvenli ellerine doğru eğilirken bulmuştu kendisini.

"Yeni yıla girmemize iki saat var. Yatakta birbirimize sarılıp bir film izleyebiliriz," diye önerdi San yüzündeki küçük gülümsemeyle.

Wooyoung ona baktığında tek gördüğü sessizce çığlık atan ve bitap düşmüş, gözleri üzgün bakan bir adamdı. Ve bu Wooyoung'u daha da kötü hissettirmişti.

"Ya da muhabbet edebiliriz. Herhangi bir konuda," diye devam etti San. Gülümsemesi kaybolmamıştı ama ses tonunda hafif bir zorlama var gibiydi.

San'ın sanki her şey tekrar normale dönmüş gibi davranması Wooyoung'un suçluluk hissini daha da körüklerken canını da yakıyordu. Onun için endişelenmesi, sanki hiçbir şey yapmamış gibi hala onu en yakınında tutmaya devam etmesi... bunların hiçbirini hak etmediğini çok iyi biliyordu.

Her şeyi berbat etmeye devam ediyordu.

San, Wooyoung'un ceketini kollarından aşağıya indirip papyonunu hafifçe çekiştirirken sıcak parmakları tenini resmen yakıyordu ama hala tek kelime etmiyordu. Yoğun bakışlarından kaçınırken dokunuşunun hissettirdiği yakınlık soluğunu kesiyordu.

"Bir şey söyle..." San'ın boğuk sesi Wooyoung'un kusurlu, yaralı kalbinin derinliklerine kadar ulaşıyordu. "Endişeleniyorum. Kötü şeyler yaptığımı biliyorum ama... seni bir daha incitecek bir şey yapmak istemiyorum. O yüzden lütfen," San'ın bakışları direkt Wooyoung'un üzgün gözlerindeydi. "...doğru yolda olduğumu söyle bana. Be-beni hala istediğini söyle."

Seni istiyorum San. O kadar çok istiyorum ki bu beni deli ediyor, diye düşündü Wooyoung ama o gece duyduğu her bir kelime yüzünden dili tutulmuş ve beyni işlevini kaybetmiş gibiydi. Her şeyden bu kadar çok etkilenmesinden nefret ediyordu ve en kötüsüyse içinde büyüyen kendini küçümseyen düşünceleri nasıl durduracağını ya da onlardan nasıl kurtulacağını bilmiyordu. Artık hepsinden çok yorulmuştu.

San'ın parmağı yanağını okşadığında Wooyoung irkildi ve tepkisinden dolayı San anında gerilince kendisine sövdü. "Senden hala hoşlanıyorum," dedi bir anda sözler ağzından çıkınca ve San'ın yüz ifadesini kaplayan hüznü görünce irkildi. Derin bir nefes aldı. "Özür dilerim."

Küçük bir parçası hepsini hissediyordu; San bütün sevgisini, şefkatini, sıcaklığını, dokunuşlarını ve öpücüklerini... ama hiçbirinin anlamı yoktu; içinde bulundukları ilişki uzun sürmeyecekti. Birbirilerine karşı uyumlu olmadıklarından değil, sadece ikisi beraber olamazlardı.

San'ın zarafetinde, toplum içindeki bulunduğu konumunda, zenginliğinde bunu görebiliyordu. Her konuda Wooyoung'dan çok daha iyiydi.

Bu düşünce zihnini asla terk etmiyordu; aksine daha da güçleniyor, damarlarına bir virüs gibi yayılıp mutluluğundan geriye kalan ne varsa hepsini pisletiyordu. Gözlerinde yaşlar istemsizce birikince savuşturmak için gözlerini kırpıştırdı.

"Ben de özür dilerim," dedi San, gözleri Wooyoung'un ellerini tutan ellerindeydi. Titrek nefeslerle soluk alıp verirken parmaklarını Wooyoung'un parmaklarına geçirdi. "İstemediğin için anlaşmayı kabul etmeyeceğini Mirae'ye söyleyeceğim. V-ve başka ne istemiyorsan hepsini yok edeceğim. Seni daha iyi hissettirebilmek için ne yapabilirim söyle bana."

San'ın başparmağı Wooyoung'un eklemleri boyunca gezerken Wooyoung dokunuşuyla birlikte ürperdi. O gece yaşanan iğrenç olayı unutup San'ı kendisine çekerek sıkıca sarılmak istiyordu ama tek yapabildiği öylece durup kendisine olan nefrette boğuluyordu. Artık kendisi gibi hissedemiyordu.

Fakat uzun üren sessizliğin ve San'ın düşünceli kahverengi gözlerini üzerinde hissedince Wooyoung kendisini ona bakarken buldu ve anında kendisini San'ın gözlerinde kaybetti.

"San, ben..." diye başladı Wooyoung sözlerine, San her bir kelimesini merakla dinlerken suçluluk hissi içini paramparça ediyordu. "Ben banyo yapmak istiyorum."

Ağzından çıkan sözler ikisini de şaşırttı; Wooyoung'un gözleri kocaman olurken neden bir anda öyle bir şey söylediğini anlamaya çalışıyordu. Yanakları utançla birlikte kızarırken başını sallayarak geriye doğru bir adım attı.

"Şey," dedi kıkırdayarak ama ses tonu neşesizdi. "Neden öyle bir şey söylediğimi cidden bilmiyorum. Duymamış gibi davran."

San pek inanmamış gibiydi ama yüzünde küçük bir gülümseme belirdi. "Kızarmana bakılırsa güzel bir banyo istediğine eminim."

San açıkça Wooyoung'u daha rahat hissettirebilecek bir yol bulduğu için memnun olmuştu; Wooyoung'u da çok utandırmadığı sürece çok fazla sorun edeceğini düşünmüyordu.

"Yoo," dedi San'ın söylediğini inkar ederek. "Ben böyle gayet iyiyim..."

"O zaman istikamet küvet!" San ellerini omuzlarına yerleştirdikten sonra Wooyoung'u etrafında döndürdü ve boynuna doğru eğildi. San'ın nadir sırıtmalarından birini yan gözle görünce Wooyoung'un nefesi tıkandı. "Banyoyla ilgili konularda bilgili olduğum için çok şanslısın."

"Bekle, San..." Wooyoung karşı çıktı ama San onu çoktan spiral merdivene doğru sürüklerken dudaklarından heyecanlı mırıldanmalar kaçıyordu. Bir anda içindeki tüm çekişmeler yok oldu ve yerini şimşek gibi göğsüne çarpan dalgalı bulanıklık aldı. Ve bunu ona sadece Choi San hissettirebiliyordu. Siktir.

"Daha önce nasıl aklıma gelmedi bilmiyorum," dedi San, ellerini uzatarak Wooyoung'un yeleğinin düğmelerini açtı. Gözleri bir süre genç çocuğun göğsünde takılı kalınca Wooyoung zorla yutkundu. "Yani... banyolar rahatlamak içindir, değil mi? Ayrıca bir güzel temizlenirsin de."

Wooyoung sadece başıyla onayladı, San'ın hünerli elleri kocaman beyaz banyoda onu soyarken kelimeler onu başarısızlığa uğratıyordu. San suyu açmak için sol taraftaki küvete gidince soğuk hava üst gövdesini sarmaladı ve ürpermesini geçiştirmek için kollarını ovuşturdu.

"Sen... sen de mi banyo yapacaksın?" diye sordu Wooyoung lenslerini çıkardıktan sonra, San da o sırada banyo yağlarını ve sabunu ayarlıyordu. San'ın sırtı ona dönükken hızla üzerindeki kıyafetlerden kurtuldu ve San onu daha önce çıplak görse de hemen bornozlardan biriyle vücudunu gizledi. Yumuşacıktı ve otomatik olarak tenini saran ürpertiyi azaltmıştı.

San'ın bakışları ona döndü ve lanet olsun ki adamın bu kadar çekici olması Wooyoung'u bir kez daha şaşkına çevirmişti. Ortamın hafif aydınlatmasına rağmen her zamanki gibi parlıyordu ve Wooyoung'a attığı gülümsemesi o anda zavallı kalbinin göğsünden fırlamasına neden olacaktı.

"Buradaki önceliğim sensin, Woo," dedi San ve Wooyoung'un kalbi çok tehlikeli hızlara ulaştı. "Ta ki..." Başını yana yatırdı, yüzündeki sırıtma sonrasında söyleyeceği kelimeler için çok masum kalıyordu. "Sana katılmamın bir sakıncası yoksa?"

Wooyoung pamuklu bornozuyla oynarken San'ın yüzünde hissettiği bakışlarıyla tüm vücudu en küçük hücresine kadar alev alıyordu. Zorla yutkundu. "Yani... bilmem."

"Sorun değil. Bu gece sadece seni memnun etmek istiyorum."

"Bana katılabilirsin." Pekala, Wooyoung bunu neden sesli olarak söyledi tam olarak bilmiyordu ama ona iğrenç bir şekilde davranırken San'ın söylediği sözlerin hissettirdiklerini hatırlayınca bir anda ağzından çıktığını tahmin etti.

San'ın gözleri şaşkınlıkla aydınlandı. Boynunun etrafındaki fırfırlı choker'ı düzeltti –belki de Wooyoung'un ona oynadığı karanlık bir oyundu—ama o anda San'ın kendi kendisine gülümsediğine yemin edebilirdi.

San dikilirken Wooyoung'un midesini istila eden kelebekler canlandı. Kendine gel.

"Teşekkür ederim." San kendi kıyafetlerini çıkarırken gözlerini bir an olsun Wooyoung'un üzerinden çekmemişti. Kulaklarını ve boynunu kaplayan kırmızılık Wooyoung'un bakışlarının da onu ne kadar etkilediğini ele veriyordu.

San'ın her bir kıyafeti çıktığında Wooyoung gözlerinin çıplak bedenini süzmesine engel olamıyordu. Gölgeler her bir kasının üzerinde dans ediyor, süt rengi tenini daha da aydınlatıyordu. Wooyoung telaşla alt dudağını ısırdı.

San genç çocukla arasındaki mesafeyi azaltırken sessiz ve çekici bir sesle kahkaha attı. Yüzlerini tamamen birbirine yaklaştırınca burunlarının birbirine sürtmesi uzun sürmedi; Wooyoung gözlerini kapatarak San'ın dudaklarını kendi dudaklarında hissetmeye hazırladı kendisini.

Fakat... San hareket etmedi. Yüz ifadesinden ne kadar gergin olduğu anlaşılıyordu ve Wooyoung'un midesindeki suçluluk hissi onu canlı canlı yemeye başlamıştı. Hepsi onun suçuydu. Ona yaptıkların yüzünden San bu halde seni aptal.

İzin alma arzusu San'ın koyu gözlerine yansıyordu, ardından dudaklarına neredeyse utangaç bir gülümseme yerleşince Wooyoung daha fazla sabredemedi.

Ellerini San'ın boynuna doladı ve hızla dudaklarını birleştirdi. San'ın cevabı gecikmedi; o da eğildi ve öpüşmeyi derinleştirirken parmaklarını Wooyoung'un bel kovuğuna batırdı. San başını yana eğince sıcak dili büyük bir şehvetle genç çocuğun ağzını buldu; Wooyoung nefessiz kalırken sanki kurtarıcısı oymuş gibi, hayatı ona bağlıymış gibi kollarının arasında eriyordu.

"Tanrım, Woo..." San soluklanırken dudakları Wooyoung'un çene hattına tüy gibi hafif öpücükler konduruyordu. "Senden çok hoşlanıyorum. Çok güzelsin." Avucunu Wooyoung'un omurgasında gezdirirken Wooyoung onu tekrar öptü, San'ın iltifatı sahip olduğundan haberi olmadığı cesaretini ateşliyordu.

San her zamanki gibi ona kolayca teslim olunca o anda bir tür gurur Wooyoung'u ele geçirmişti. Çünkü o anda San'ı öpen kişi oydu, başka kimse değildi. San'ı en çok önemseyen oydu ve San'ın dikkatinde olan tek kişi oydu. Lee Haechan'ın daha önce San'la ne gibi bir ilişkisi olduğu önemli değildi, şu anda San'dan hoşlanan kişi sadece Wooyoung'du.

Choi San çok çabuk aşık olur ve bir o kadar da çabuk soğur.

Wooyoung o sözlerin zihninden gitmesini istercesine gözlerini sımsıkı kapattı. Nefes alması zorlaşırken San'ın nazik dudaklarını köprücük kemiklerinde hissetmesiyle kalbini alevler sarıyordu.

"Su soğumadan önce banyo yapmalıyız," dedi Wooyoung zorla, ciğerleri daha fazla hava için çığlık atıyorlardı. San'ın üzerinde bu kadar güce sahip olması çok acınasıydı ama en kötüsü de umurunda değildi.

San, Wooyoung'a gülümsedi ve bir elini saçlarına daldırdı. Zevk veren ürperti Wooyoung'un omuriliğinden aşağı süzülüyordu. "Evet, tabii. Kendimi kaybettim biraz."

Wooyoung'un yüzüne küçük bir gülümseme yerleşti ama San'ın gülümsemesi daha da büyüyünce yanakları utançla kızardı. "Peki."

Wooyoung parlak temiz fayansları inceledi; yapacakları şeyi düşününce kalbi kulaklarında atıyordu. San'ın çıplak bedenini görünce böyle hissetmesi ona aptalca gelmişti, sonuçta birbirlerinin vücutlarını birçok kez görmüşlerdi. Yine de özellikle San'ın gözlerini üzerinde hissederken endişe dalgasının vücudunu ele geçirdiğini hissediyordu.

Ve San bunu fark etmişti; elbette fark ederdi. "İyi misin?"

Wooyoung yutkunurken bornozunun kemeri çözdü ve omuzlarından aşağıya inmesine izin verdi. "İyiyim."

Geçmiş yıllarda yediklerinin ve tükettiklerinin miktarları sonucu vücudunun nasıl göründüğünün farkındaydı. Aşırı kilolu ya da vücudu yağlı değildi, zayıf birisiydi ama her zamanki gibi görkemli görünen San'ın önünde dikilirken tek düşünebildiği ne kadar yetersiz olduğuydu.

San bornozu alıp başka bir yere koyarken Wooyoung gözlerini adamdan çekemiyordu, karamsar parçası San'ın onu kendi gördüğü gibi gördüğünü belli eden bir kaş çatması ya da memnuniyetsizlik görmeyi umuyordu.

Ama gördüğü şeyin onlarla alakası yoktu. San onu küvete doğru ilerletirken yüzündeki tek ifade Wooyoung'un başını döndüren derin şefkat ve düşkünlüktü. Buna hiç alışkın değildi; nasıl tepki vereceğini bilmiyordu.

Neyse ki su sıcaktı, suyun içine girerken bacaklarına çarparak dalgalanmıştı. Ayrıca çok güzel kokuyordu, aromatik ahududu kokusu duyularını harekete geçirmişti. San da onun ardından suya girdi ve yüz yüze gelecek şekilde Wooyoung'un karşısına oturdu.

"Daha önce hiç birisiyle birlikte banyo yaptın mı?" diye sordu San. Aniden sorduğu soru wooyoung'un gergin bir kahkaha atmasına neden oldu.

"Garip bir soru," dedi ama cevap olarak başını hayır dercesine sallayarak parmaklarını suyun yüzeyindeki sabun köpüklerine daldırdı. "Yapmadım. En azından senden öncesine kadar."

"İlkin olduğum için sevindim."

Wooyoung kıkırdadı, San ona kocaman sırıtarak bakarken kulakları ateş gibi yanıyordu. "Çok klişe."

San omuzlarını silkerken hafifçe yaklaştı. "Daha önce hiç banyo yaptın mı?"

"Ne biçim soru bu?"

San kıkırdarken gözleri keyifle kısılmıştı. "Şşş, sadece cevap ver."

"Evet, yaptım."

San yanındaki banyo lifine uzanırken Wooyoung gözlerini üzerinden ayırmıyordu. O anda adamın ne yapmak istediğini anladı ve aptal kızarıklık yanaklarını ve kulaklarını ele geçirdi. "Ne... ne yapacaksın?"

"Seni yıkayacağım?" dedi San dudağını ısırarak. "Yani... ben küçükken babam yıkardı beni, kendi temizliğim konusunda çok inatçıydı. Ama hoşuma gitti, tabii kimseye söylemedim. Çok utanç verici çünkü." Kıkırdarken Wooyoung da ona katıldı. "Ayrıca beni çok rahatlatıyordu; zihnimi boşaltıyordu."

"Bir sürü şey düşündüğünü görebiliyorum ve ben de sana bu konuda yardımcı olmak istiyorum," diye devam etti San ve banyo lifini duş jeliyle köpürttü. Lavanta kokusu ortamı doldururken Wooyoung'un eklemlerini gevşetiyordu. San fark edince güldü. "Güzel, değil mi?"

Wooyoung başıyla onayladı, San kolunu yavaşça sabunlarken kalp atışları hızlanıyordu. Garip bir şekilde rahatlatıcıydı ve hoşuna gittiği için karşı çıkmamıştı. Tekrar çocuk olmuş gibi hissettiriyordu.

San lifi göğsüne indirip ardında mis gibi koku bırakmıştı. "Babam bazen çocuk gibi davrandığımda konsantre olmam için bana bir sürü hikaye anlatırdı. Bazen çocuk şarkıları bile söylerdi. Şimdi hatırlayamıyorum ama gerçekten güzel şarkılardı."

San geçmişini hatırlarken yüzünde oluşan nostaljik ifadeyi inceledi Wooyoung, anlattığı şeyler onu neden üzüyordu bilmiyordu. "Baban iyi birine benziyor."

San duraksadı, yüzünü hüzünlü bir gülümseme kaplamıştı. "Evet..." diye cevap verdi ve tüm dikkatiyle sırtını temizleyebilmek için Wooyoung'la arasındaki mesafeyi olabildiğince kapattı. Nazikti, hatta Wooyoung'un midesini düğümleyen, boğazındaki yumruyu daha da büyüten anne şefkatini bile hissedebiliyordu. "Harika biriydi..."

"Biriydi mi?" diye sordu Wooyoung bir anda kendisine engel olamadan. Gözleri büyürken hemen ağzını kapattı. "Ah, üzgünüm."

"Hayır, sorun değil." San'ın gözleri başka bir yerde, Wooyoung'un bile ulaşamayacağı bir yerdeydi. "Babam... şey, hala hayatta."

Wooyoung rahatlarken derin bir soluk verdi. "Öyle mi?" San'ın ciddi tavrı onu endişelendirmişti. "Güzel o zaman."

Konuşmayı kes, diye bağırdı içinden, kendisine vurmak istiyordu.

San gülümsedi ama diğer gülümsemeleri gibi içten değildi. "Hmm."

"Sen iyi misin?" diye sordu Wooyoung.

"Evet." San başını yana çevirdi ama gözlerindeki yaşları fark etmesi Wooyoung'un bir saniyesini bile almamıştı.

Wooyoung ne yapacağını bilemez haldeydi ama bir şey yapması gerektiğini biliyordu. O yüzden daha fazla düşünerek zaman kaybetmektense dizlerini göğsüne doğru çekerek küvete yerleşti. San'ın gözleri üzerindeyken elinden banyo lifini alıp daha fazla duş jeli sıktı ve ardından San'ın göğsüne sürdü.

"Şimdi seninle ben ilgileneceğim," dedi ve işaret parmağıyla San'ın burnuna bastırdı. Burnunun üstünde köpük kalınca kıkırdadı.

"Woo..."

"İtiraz yok," diye diretti Wooyoung. "Seni yıkayıp pırıl pırıl edeceğim."

"Sen deyince kulağa gerçekten garip geliyormuş."

Wooyoung yarasının üzerinde oyalanınca San'ın ellerinin altında ürperişine sessizce sırıttı. Bir anlığına yapmasa mıydı acaba diye düşündü ama San da ona kocaman bir gülüşle karşılık verdi.

Wooyoung hafifçe göğüs kaslarına vurunca San inledi. "Ah. Neden vurdun?"

"Neden bu kadar sertler?"

"Kapa çeneni." San kahkaha attı ama kulakları pancar kırmızısı olmuştu.

"Ciddiyim," dedi Wooyoung ısrarla, şimdi dikkatini karnına doğru indirdiği life vermişti. Karın kaslarına kesinlikle hayranlıkla bakmıyordu. Hem de hiç. "Burada kaldığım süre boyunca seni bir kez olsun egzersiz yaparken görmedim? Nasıl bu kadar kaslı olabiliyorsun?"

San kıkırdadı ama yüzüne dokunmak için yeltendiğinde Wooyoung eline vurunca çocuk gibi mızmızlandı. "Karın Kası Tanrısı tarafından kutsandım."

"Hyung, ciddi ol."

"Geceleri uyuyamadığım zamanlar egzersiz yapıyorum," diye açıkladı San, Wooyoung elinden geldiğinde güzelce ovalayınca ağzından rahat bir inleme kaçtı. "Yani sen odandayken ben evin içindeki spor salonuna gidiyorum."

"Spor salonun mu var?" Wooyoung şaşkınlığını gizleyememişti.

"Evet... Koridorun sonundaki oda," diye cevap verdi San. Wooyoung ona tekrar vurduğunda acıyla bağırdı. "Wooyoung."

Wooyoung kıkırdadı ama San'ın yüz ifadesinin yumuşadığını görünce duraksadı.

"Gülmeye devam et," dedi San hayranlıkla bakarken. "Gülmeni seviyorum."

Wooyoung onu duymazdan geldi ve yıkamak için San'ın elini kavradı. San bir an bile tereddüt etmeden parmaklarını birbirine geçirince Wooyoung'un kalp atışları hızlandı. "San."

"Wooyoung-ah." San köpükleri umursamadan elinin eklemlerini öpünce Wooyoung'un ayak parmakları zevkle kıvrıldı.

Wooyoung yutkunduğunda San'ın gözlerinde yıldızlar belirmişti. O anda dikkatini dağıtmak için banyo lifini San'ın çillerinin olduğu boynuna doğru götürdü.

"Senden hoşlanıyorum," dedi birden San ve Wooyoung'un midesi takla attı.

"Ben de." Wooyoung o anda kızarmış domates gibi göründüğünden korktu. San elini tekrar öpünce düşüncesi kanıtlanmış oldu. "Saçlarını yı-yıkacağım."

"Gerçekten mi?" diye sevinçle şakıdı San.

"Evet."

"Peki ya senin saçın?"

Wooyoung ince uzun parmaklarını oynatırken elinde oluşan yanardönerli baloncukların patlayışını izledi. "Ben saçlarımı zaten yıkamıştım, tekrar yıkamama gerek yok."

"Öyle mi?" San üzülmüş gibi görünüyordu ama Wooyoung şampuan şişesini alıp hızlanan kalp atışlarını sakinleştirmek için üzerinde yazan içindekiler kısmını okurken üzgün ifadesi kaybolmuştu.

Wooyoung parmaklarıyla yavaşça San'ın kafa derisine masaj yapmaya başlamadan önce avucuna şampuanı sıktığında banyonun içini tatlı elma koku doldurmuştu. İlk başta ondan sınıfça yüksek olan birine bunu yapıyor olması çok tuhaf ve anne gibi hissettirmişti ama çok uzun sürmeden ellerinin altındaki San'ın uzun ve koyu saçlarına alışmıştı.

Ve San, şey San resmen yaşamın tadını çıkarıyordu.

San'dan fışkıran yaşam sevinci Wooyoung'u hazırlıksız yakalamıştı. Coşkusunun çok aşırı olduğunu düşündüğü zamanlarda Wooyoung kendisini genelde onu zapt etmek zorunda kalırken buluyordu ama şimdi kıkırtıları ve sevinç dolu mırıldanmaları kocaman gülümsemesine sebep oluyordu.

"Bunu çok seviyorum," dedi San, sesi öncekinden daha da ince çıkmıştı. Wooyoung yine çocuk gibi davranmaya başladığı fark etti. "Wooyoungie'yi çok seviyorum."

"Evet, evet," dedi Wooyoung kıkırdayarak ama San'ın ağzından çıkan sözlerle nefesi teklemişti. Parmaklarıyla saçlarını tepesinden ensesine kadar tararken San'ın sevimli kıkırdamalarının sesiyle içi ısınıyordu.

"Wooyoungie de Sannie'yi seviyor mu?"

Wooyoung dona kaldı ve o anda San'a bakma hatasında bulundu. Yüzünde en parlak gülümsemesi vardı; hayran kalınası gamzeleri kocamandı ve Wooyoung onun gibi birisine nasıl hayır diyebileceğini bilmiyordu.

Wooyoung parmağıyla gamzelerinden birini dürterken kalbi göğüs kafesinin içinde çılgına dönmüştü. Boku yemişti resmen. "Wooyoungie de... Sannie'yi seviyor."

San'ın gülümsemesi genişlerken sevinç içinde alkışladı. "Çok mutluyum."

Wooyoung da öyleydi, hem de çok ve bu San sayesinde kabullenmeyi öğrendiği bir duyguydu.

Sen mutluluğu hak etmiyorsun. 

Wooyoung o an onu düşünmemeye kararlı bir halde zihninin gerilerinde beliren kulak tırmalayıcı kadın sesini duymazdan geldi.

Sen hiçbir şeyi hak etmiyorsun. En iyi yaptığın tek şey insanları hayal kırıklığına uğratmak.

Wooyoung kendisini San'ın saçlarını ve vücudunu durulayarak meşgul etmeye çalıştı ama o bile annesinin sözlerinin ağır prangalarından kurtaramıyordu onu.

"Wooyoungie iyi mi?" diye sordu San, gözleri endişeyle parlıyordu.

"Wooyoungie gayet iyi," diye cevap verdi Wooyoung ama San'ın ona inanmadığına emindi. Eklemeden önce derin bir nefes aldı, "Yeni yıla girmeden önce kurulanmalıyız."

San başıyla onayladı ve kısa süre içinde küvetin içindeki su gitmişti, San ise Wooyoung'un vücudundaki sabun ve banyo yağlarının kalıntılardan kurtulurken cildi tamamen yenilenmiş ve pırıl pırıl gözüküyordu.

"Güzel bir vücudun var," dedi San birden, dürüstlüğü ve o an içinde bulundukları duruma rağmen sözleri çok masumdu. "Çok güzelsin Wooyoungie."

Wooyoung o anda onu öpmek istedi ve öptü de. San da ona karşılık verirken parmaklarını nemli saçlarına daldırdı. Her zamanki gibi çok güzel kokuyordu ve ilk defa Wooyoung San'ın kollarında uykuya dalıp bir daha başka hiçbir şey için endişelenmek istemiyordu.

San, Wooyoung'un alt dudağını ısırdı ve ellerini sinsice bacaklarına indirince ortamdaki hava daha da ağırlaştı.

"Bence... artık giyinmeliyiz," diye fısıldadı Wooyoung ama San'ı bırakmak istemiyordu.

"Wooyoungie'yi seviyorum," diye itiraf etti San bir kez daha Wooyoung'un boynunun kovuğuna doğru.

Wooyoung'un dizleri neredeyse jöle kıvamına gelmişti. "Sevindim."

"Gerçekten seviyorum."

"Peki."

Neyse ki San o anın verdiği heyecanla itiraflarına daha fazla devam etmeyince Wooyoung vücutlarını kurulayıp San'ın büyük isteği üzerine rengarenk pijamalarını ve tüylü terliklerini giydiler.

San'dan telefonundan saate bakmasını istediğinde San'ın telefonuna bir şey yazdığını gördü ve ardından oturma odasını hafif kısık ama kulağa erotik gelen bir müzik doldurunca vücudunun ürperdiğini hissetti.

San kahkaha attı ve Wooyoung'un daha önce görmediği bluetooth hoparlörü televizyonun yanından eline aldı. "Buradan geliyor."

Üzerine giydiği şeyin aksine San'ın vücudu baştan çıkarıcı bir şekilde ağır hareketlerle dans edince Wooyoung'un midesi taklalar attı. O anda hiç olmadığı kadar iffetli hissederek gözlerini kaçırırken zorla yutkundu. "Saati söyle hyung."

San içten bir kahkaha attı ve vücudunu bir kez daha şarkının baslı melodine göre kıvırırken dudaklarındaki sırıtışla Wooyoung'a doğru yaklaştı. "11:24 bebeğim."

Wooyoung'un yüzü alev aldı. "Ne yapıyorsun?"

"Dans ediyorum." San daha da yakınlaştı ve Wooyoung ona –daha çok kalçasına- bakarken günah işliyormuş gibi hissediyordu. "Hadi ama, sen de benimle dans etmelisin."

"Ben dans edemem," diye cevap verdi Wooyoung o anda mutfağa gitmek isteyerek. Ama birkaç adım atmıştı ki San onu durdurdu ve kollarını sıkıca etrafına sardı.

"Kesin şaka yapıyorsun," dedi San kıkırdayarak ve ikisinin de bedenlerini sağa sola hareket ettirmeye başladı.

San'ın elinin tişörtünden içeri girdiğini hissedince Wooyoung'un nefesi tıkandı. "Dansta... hiç iyi değilim. Gerçekten değilim."

"Sadece beni takip et," dedi San ona güven verircesine, nefesi kulağına çarpıyordu. Wooyoung'un bir parçası bu gece hiç dans etmek istemediği için tamamen karşı çıkmak istiyordu ama diğer parçası, daha büyük parçası San'ı dinlemeye karar vermişti.

Sertçe başını salladı. "Pekâlâ."

Wooyoung böylesine bir samimiyetle birisiyle dans ettiğini hayal etmemişti hiç, ayrıca bu tarz şeylerin sadece filmlerde olduğunu düşünürdü ama San onu etrafında döndürdükten sonra tekrar yakınına çekti ve şarkının gizemli, cazibeli ritmine ayak uydururlarken Wooyoung buna da alışabileceğini düşündü.

Bir dakika sonra şarkının nakaratı geldiğinde heyecan duygusunu da beraberinde hissettirmişti. Seni istiyorum. Her şeyini, sözleri yankılanırken San'ın kolu belini sardı ve dudakları boynuna yapıştı. Vücudunu Wooyoung'a sürtmesi o anda kendisini yaşayan en ateşli insan gibi hissettirmişti.

San da öyleydi. O kadar ateşli görünüyordu ki çok çılgıncaydı. Lanet olasıca bir pijama giymişti ama dünya üzerindeki cehennemdeymişçesine dans ediyordu.

San, Wooyoung'u duvara ittirip bacaklarından kaldırınca erkekliği tam onunkinin üzerine baskı uygulamıştı ve çok güzel hissettiriyordu. Eğer Cehennem böyleyse Cennete adım atmak dahi istemiyordu.

Ama şarkı aniden bitince sessizlik havayı doldurdu.

"En sevdiğim şarkılardan biri," dedi San her şey normalmiş gibi ve onu serbest bıraktığında vücudunu saran ürpertiden nefret etti. "Ritmi baya iyi. Sözleri de harika."

Wooyoung kendi yanaklarına hafifçe vururken aşırı sıcak oluşlarına şaşırmamıştı bile. "Adı ne?" diye mırıldandı.

"Desire." San hoparlöre doğru yürüdü ve Wooyoung'un cesaretsizliği artık görmezden gelemeyecek kadar artmıştı.

Geri gel. Ona geri dönmesine ihtiyacı vardı.

"Başka bir şarkı açacağım," dedi San, Wooyoung'un içindeki karmaşadan bihaber. "Ya da yeni yıla girmeden önce eğlenceli bir şeyler izleyebiliriz. İstediğin bir program—"

"Becer beni."

San ona kocaman olmuş gözlerini kırpıştırarak baktı. "N-ne?"

Wooyoung ayağının altındaki mermere bakarken San'ın ona doğru attığı adımları duydu. Kalbi deli gibi atıyordu. "Benimle seks yap." Direkt San'a baktı ve boynunu kaplayan canlı kızarıklığı fark etti. "Seni istiyorum."

"Yani... şimdi mi?" diye sordu duraksayarak, ağzı balık gibi açılıp kapanıyordu.

Wooyoung başıyla onayladı ve San'ın pijamasının kolunu kavradı. "Evet. Şimdi."

San tereddüt bile etmedi, bir saniye sonra Wooyoung'u kendi odasına doğru sürüklemeye başladı.

Wooyoung o gecenin özgüvensiz hissederek başlayıp, ağladıktan ve sözlü olarak San'la kavga ettikten saatler sonra yatağında, onun altında nasıl son bulduğunu anlayamamıştı ama umurunda da değildi. Tek arzuladığı şey San'ı tatmin etmekti.

San'ın her hareketiyle Wooyoung doruklara ulaşıyordu. San tüm şehvetiyle ve vuruşlarıyla içini doldururken Wooyoung hiç de eksik biri gibi hissetmiyordu. Aksine daha önce hiç yapmadığı bir şekilde biriyle bütünleşmenin hissettirdiği bütünlük duygusunu kazanmış gibi hissediyordu. İlk defa San'ın altında uzanmış, tamamen çıplak, son derece savunmasız ve kontrolü elinde tutması için San'a güvendiğini hissediyordu. Kendisini tamamen kalbini her zaman hızlandıracak ve onu asla bırakmayacak San'ın ellerine teslim etmişti.

"Seni seviyorum," diye itiraf etti San o gece üçüncü kez kalbini sıkıştıran öpücüklerin ve inlemelerin arasından ve bu sefer Wooyoung'un en uç noktalarına kadar ulaşmıştı.

Ama bu sefer, Wooyoung karşılık vermemişti.

✤✤✤

__________________________________________________

Bu bölümde Woo'ya tek gıcık olan ben değilimdir umarım San daha ne yapsın sana aşkını adam akıllı hissettir artık 🤬

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top