Özel Bölüm ★ Birlikte Tek Başına [k.ys & h.hj]
Herkese merhaba <3 Kitabın yazarı birinci kitapta Yeosang ve Hyunjin'in arkaplanını anlatmak için ek bölüm yayınlamış. Tabii bundan benim haberim yoktu, ben çeviriyi tamamladıktan sonra yayınlamış çünkü hsjfs
İkinci kitapta da Yeosang ve Hyunjin'in hikayesi devam ettiği için bölümü bu kitaba dahil etmek istedim yoksa bir sonraki bölümde çok fazla soru işaretleri oluşacaktı kafanızda.
İyi okumalar 🌸
__________________
__________________
BİRLİKTE TEK BAŞINA
__________________
"Endişelenme Kang. Sadece ilk seferinde acıyacak." Hyunjin'in dudakları tanıdık, şeytani bir ifadeyle kıvrılırken gözlerindeki cezbedici karanlık Yeosang'ın direkt ruhuna işliyordu.
"İyi, yapalım şunu..."
Yeosang, Hyunjin'i dinlemekten daha iyisini yapmalıydı, yapabilirdi ama yapmamıştı. Karanlıkta, yalnız başına ve yanlış anlaşılmayla geçen onca yıl ona büyük zarar vermiş ve sağduyusunu puslandırmıştı. Hyunjin'le tekrar buluşmak ona ikinci bir şans verilmiş gibi hissettirmişti. Sonunda birisi zihnini kaplayan karanlık düşüncelerini anlamıştı.
"Acıya farklı bir açıdan bakman gerek," dedi Hyunjin, elindeki jilet bıçağı etraflarındaki mumların ışığında parlıyordu. "Acı ceza değildir, acı kefarettir."
Yeosang başıyla onayladı, gözleri yavaşça Hyunjin'in siyah kazağının kollarını yukarı doğru çeken ellerine kaydı. Arkadaşının kollarındaki yara izlerini daha önce birçok kez görmüştü ve ilk görüşünde donup kalmıştı. Annesinin hatırası, bileklerini kesişi ve ona acımasızca bağırışı tüm benliğini sil baştan mahvetmişti.
Ama izleri gördükçe ve Hyunjin gayet normal bir şekilde umursamazca onlardan bahsedince aksine ilgisini çekmişti.
"Tıpkı ölüm gibi," diye devam etti Hyunjin, jilet çoktan kapanıp büzüşmüş tenini tekrar açıyordu. "Ölüm bir son değil, yeni bir başlangıçtır."
Hyunjin sanki kendi teninde neden olduğu acıdan hiç etkilenmiyormuş gibi konuşmaya devam ediyordu. Kırmızı kan damlaları sol kolundan süzülürken dudaklarından kaçan rahatlama dolu derin bir nefesle Yeosang aslında Hyunjin'in gerçekten etkilenmediğini anladı.
Yeosang titreyen elleriyle, evlerine gelirken marketten aldıkları jilet kutusunun içinden yeni bir jilet aldı. Tereddütle bir kolunu yukarı sıyırdı ve Hyunjin'e baktı.
Hyunjin bakışlarına karşılık verirken yıllardır özlemini çektiği rahatlığı gözlerinde görebiliyordu ama kendi canını yakma fikri hala oldukça uzak ve açıkçası biraz göz korkutucu geliyordu.
"Sorun yok. Sonrasında çok daha iyi hissedeceksin," dedi Hyunjin ona destek olarak, dili alt dudağını süsleyen gümüş halkayla oynuyordu.
Eski ve yeni kalıcı yara izlerine bir kez daha bakarken Yeosang başıyla onayladı. Hyunjin neyden bahsettiğini biliyordu, çok uzun süredir bunu yapıyordu ve ne zaman bununla ilgili konuşsa hepsi çok mantıklı geliyordu.
Kefaret. Acı, ruhunu ve zihnini temizleyecek, bir başka güne daha sağ çıkmasını sağlayacaktı. Ve bunu ne zaman bitireceğine karar veren kişi kendisi olacaktı. Kendi hayatının tanrısı olacaktı.
"Çok gerginsin," dedi Hyunjin. "Seni rahatlatabilirim, eğer istiyorsan tabii?"
Teklifiyle neyi ima ettiğinden emin değildi ama Yeosang tekrar başıyla onayladı. Hyunjin yanağını okşamak için eğildiğinde hafifçe irkildi. Dokunuşu nazikti ama gerginlik vücudunu öyle bir sarmalamıştı ki en küçük bir beklenmedik şey bile onu ürkütüyordu.
"Yeosang, sana söz veriyorum çok seveceksin," diye fısıldadı Hyunjin, yüzü Yeosang'ın yüzüne öyle yakındı ki sıcak nefesleri bir oluyordu. "Ve sonra, bir gün, bir sonraki adıma geçeceğiz ve birlikte olabileceğiz. Sadece biz."
Hyunjin'in dudakları yumuşacıktı ama Yeosang'ın dudaklarını kavradıkları anda agresifleşmişti. Öpüşmeleri gittikçe derinleşirken gümüş halka Yeosang'ın alt dudağına sürtüyordu. Ama çok yanlış hissettirmişti. Hyunjin'in ona karşı uzun bir süredir bir şeyler hissettiğini biliyordu ama o aynı şekilde hissetmiyordu. Dudakları buluşup birbirlerinin etrafında döndüklerinde Yeosang ne yapacağını bilemez hale gelmişti.
Hayatında deneyimlediği ikinci öpüşmeydi ve her ne kadar öpülmek iyi hissettirse de doğru değildi.
"Hyunjin..." Yeosang genç çocuğu yavaşça ittirdiğinde elinin tersiyle ağzını sildi. O kadar utanıyordu ki gözlerini açmaya korkuyordu. "Ü-üzgünüm..."
"Üzülme," dedi Hyunjin anında ve yerden kalktı. "...bizim gibi insanlar tüm hayatı boyunca üzülüyor zaten."
Yeosang sessizce mırıldandı, hala yerde otururken tişörtünün ucuyla oynadı. Hyunjin'in etrafta gezindiğini, ardındansa bir çakmağın çakılma sesini duydu ve hemen sonrasında küçük odayı kaplayan sigara dumanının kokusu aldı.
"Belki de başka bir gün yapmalıyız," diye mırıldandı Hyunjin pencerenin önünden.
"Evet..." diye cevapladı Yeosang, Hyunjin onu öptüğünde elinden yere düşürdüğü jilet bıçağına bakıyordu. "Belki de..."
Bayan Kim, Yeosang'ın duyduğu en sabırlı ve sakin sesiyle çok kibar biriydi. Yine de kendi sorunlarını direkt ona karşı açması için yeterli değildi. Sonunda anlattığında birkaç kez seansa gelmesi gerekmişti ama sonrasında çok daha iyi hissetmişti. Özgür hissettmişti.
Gözleri odanın etrafında gezindi, sadece son birkaç haftadır aşina olduğu yüzlere baktı. Karanlık, can yakıcı şeyleri paylaşmak, başka insanların anlayamayacağı bir şekilde aralarında bağ oluşturmuştu.
Fakat en çok bağ kurduğu kişi Hyunjin'di. Yeosang'ın niyeti arkadaşlık kurup, grup terapisine girmek değildi fakat daha ikinci seansından sonra Hyunjin gelip sanki her zaman birbirlerini tanıyorlarmış gibi onunla konuşmuştu.
İlk başta Hyunjin grupla paylaştığı rahatsız edici şeylere rağmen zararsız gibi görünmüştü. Fakat aynı zamanda Yeosang'ın Hyunjin'le olan arkadaşlığının ne kadar toksik bir arkadaşlığa dönüşeceğinden haberi bile yoktu.
Hyunjin, Yeosang'la hiç beklemediği bir şekilde empati kurmuştu; asla yeterli olamamayı, olduğu kişiden utanmayı ve her şeyi bitirmek istediği o derin, boğucu düşünceleri anlamıştı. Karanlık uzun bir süredir Yeosang'a musallat olmuştu, öyle ki artık neyin doğru neyin yanlış ve kendisinin kim olduğunu bile ayırt edemez olmuştu. Derinlerinde gerçekten ölmek istediğinden bile emin değildi ama ne zaman Hyunjin'le bu konudan konuşsalar ölüm düşüncesi tekrar yeşeriyordu.
Ölmek. Yeni bir başlangıçla kutsanmak.
Çoğunlukla geç saatlere kadar uyanık kalır, pencereden dışardaki yıldızları izlerken Hyunjin'le mesajlaşırdı. Yıldızlara bakmak onu her zaman rahatlatırken, kısa süre içinde Hyunjin'le olan arkadaşlığının da rahatlatıcı olduğunu fark etmişti.
✦
"Son seferde neler olduğunu anlatmak ister misin?" diye sordu Hyunjin, hafifçe aralık olan dudaklarından duman süzülürken yine odasında oturuyorlardı.
Yeosang omuzlarını silkti, siyaha boyanmış ve Hyunjin'in tanıtmaya çalıştığı grupların eşyalarıyla süslü duvara bakıyordu.
"Çizgiyi aştıysam özür dilerim," dedi Hyunjin ardından, izmariti pencereden dışarı fırlattı. "Sen gittikten sonra kendimi kötü hissettim."
Başını hafifçe sallayarak Yeosang bakışlarını kaçırmak için başını çevirdi. O zaman Hyunjin'in hayatında bir kez olsun vicdan azabı duymadığını çok iyi biliyordu. Her grup seanslarının bitişinde caddeyi beraber yürüyorlar ve Bayan Kim'in ne kadar saf olduğunu, Hyunjin'in anlattığı saçmalıklara nasıl kandığı hakkında dalga geçiyorlardı.
İlk başta Yeosang'ı çok rahatsız etmişti, sonuçta Bayan Kim'i seviyordu ama Hyunjin'in düşünceleri bir şekilde kendi düşüncelerinden üstün gelmişti ve ne zaman konu Hyunjin'e ve kendi istediklerine gelse her şeyi akışına bıraktığını fark etmişti.
Hyunjin mükemmel bir yalancıydı, kolaylıkla sahte göz yaşları dökebiliyordu, grupla oturduklarında sürekli yaptığı bir şeydi. Herkese pes edip kendini kestiğinden ne kadar pişman ve suçlu hissettiğini anlatırdı. Bir gün odasına giren sokak kuşunu aslında öldürmek istemediğini, elindeki ekmek bıçağının nasıl bir anda elinde belirdiğini hatırlamadığını ve kanın nasıl her yere sıçradığını anlatmıştı.
Bir keresinde annesine nasıl bağırdığını, ona aptal fahişe dediğini ama tabii ki öyle demek istemediğini ve aslında onu çok sevdiğini anlatırken gözlerinde yaşlar birikmişti.
Evet, Hyunjin kesinle mükemmel bir yalancıydı.
Hyunjin'in anne babası onun böyle davranıyor oluşunu umursuyor değillerdi tabii. İkisi de kendi kariyerleriyle öyle meşgullerdi ki onda bir sorun olduğunu bile fark edememişlerdi. Çok nadir evde bulundukları için Hyunjin uzun bir süre tek başına yaşamıştı. Çok uzun bir süre.
"Yeosang?" Hyunjin, Yeosang'ın düşüncelerini dağıtırken önüne oturdu. "İyi miyiz?"
"Evet... Elbette," dedi Yeosang zorla gülümserken, ona tereddütle bakıyordu.
"Güzel. Bir an beni endişelendirdin, benim ruh ikizim gibisin. Ben sadece... umarım bir gün benim seni sevdiğim gibi sen de beni seversin, ve sonra..."
Hyunjin'in yumuşak dokunuşunu çenesinde hissetmesi Yeosang'ı biraz rahatsız etmişti. Ve Hyunjin daha da yaklaştığında, dudakları Yeosang'ın yanağına değdiğinde yaptığı şeyden bir gram olsun pişman olmadığı açıkça belli olmuştu.
"... o zaman birlikte olabiliriz, olmamız gerektiği gibi."
Yeosang gergin bir şekilde önündeki sınıfa baktı. Yeni okulunda, yeni bir öğrenci olarak ilk günüydü. Meraklı gözler üzerine dönerken ter damlalarının ensesinden süzüldüğünü hissediyordu.
Öğretmen küçük bir tanışma faslından sonra sonunda oturmasına izin verdiğinde arkadaki boş sandalyeye doğru ilerledi. Titreyen elleriyle kitabını açarken sebepsiz yere kızaran yanaklarıyla gözlerini kırpıştı.
"Selam, ben Wooyoung," dedi aniden yanındaki çocuk, nazikçe dirseğiyle dürtmüştü.
"Se-selam..." diye cevap verdi sessizce. Parmakları endişeyle kitabın sayfalarıyla oynarken çocuğa baktı.
Kocaman, iç ısıtan bir gülümseme onu karşılarken Yeosang da kendisini gülümserken buldu. Ders boyunca Wooyoung, öğretmen sınıfın önünde ne söylerse sessizce komik taklidini yapmıştı ve Yeosang da her seferinde sessizce kıkırdamıştı.
✦
Okulunun ilk günü sonunda bittiğinde Yeosang sınıftan çıkmak üzereyken Wooyoung ona seslendi.
"Hey, Yeosang?" dedi, ona yetişmek için kapıya doğru koşarken sarı saçları uçuşuyordu. "Takılmak ister misin?"
"Neden benimle takılmak istiyorsun?" diye sordu Yeosang, şaşırmıştı. İnsanların bu kadar çabuk onunla arkadaş olmak istemesine alışkın değildi. Karşılığında teklif edecek neyi vardı ki? Tabii ki Hyunjin vardı ama onunla olan arkadaşlığı çok daha farklıydı.
"İstiyorum çünkü?" dedi Wooyoung gülerek omuz silkerek. "Eğer istemiyorsan sorun değil tabii. Sadece düşündüm ki... yeni olduğun için biriyle tanışmak senin için iyi olur demiştim."
"Öyle mi..." Yeosang alt dudağını ısırırken Wooyoung'un nazik teklifini sorguladığı için suçlu hissetmişti. "Şey, olur tabii. Neden olmasın?"
Wooyoung daha da kocaman gülümserken bir kolunu Yeosang'ın omzuna atarak koridorda ilerlediler. Sarışın çocuk sürekli konuşuyordu ama Yeosang onu dinlemekten asla bıkmamıştı. Wooyoung kişiliğinin tam zıttı biriydi, neşeli ve pozitif ve tüm Yeosang'ın olmadığı şeylerdi.
Ama farklılıkları arkadaş olmalarını engel olmamıştı. Yeosang, Wooyoung'un aşırı enerjik kişiliğine çok çabuk alışırken Wooyoung da Yeosang'ın içindeki karamsarlıkla nasıl başa çıkacağını öğrenmişti. Ve bir şekilde birbirlerini oldukça güzel bir şekilde tamamlamışlardı.
✦
"Sonsuza kadar arkadaş olacağız Sangie!" dedi bir gün Wooyoung ağzı tavukla doluyken. "Ve Yonsei'ye beraber girip hayalimizi yaşayacağız!"
Yeosang ona o gün kahkaha atmıştı. Tabii ki Yonsei gibi en iyi üniversiteye girmek harika olurdu ama Yeosang öyle okula giren diğer öğrenciler gibi ayrıcalıklı biri değildi. Eğer o hayalini gerçekleştirmek istiyorsa gece gündüz demeden çalışmak zorunda kalacağını biliyordu.
Fakat Wooyoung'un gülümseyen yüzüne, mutluluk saçan yüzüne bakarken geleceğin aslında göründüğü kadar korkutucu gözükmediğini fark etmişti.
Ancak herkes Yeosang'ın yeni, sağlıklı arkadaşlığı hakkında mutlu değildi...
"Vay canına, cidden geldin," dedi Hyunjin, Yeosang apartmana girerken kolları göğsünde bağlıydı.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Yeosang, çoktan cevabı biliyordu.
"Son beş seferde beni ektin. Peki neden, onun yüzünden mi?" Hyunjin'in odasına ilerlerken sorusu tıpkı Hyunjin gibi Yeosang'ı takip etmişti. "Ona aşık mısın?"
Odaya girdikleri anda Hyunjin kapıyı çarparak kapattı. Koyu gözleri öfkeyle yanıyordu ve Yeosang'ın karşında dikildiğinde Yeosang bir adım geri gitti.
"Hayır. Wooyoung sadece arkadaşım," diye mırıldandı Yeosang, ilk kez eski en yakın arkadaşından korktuğunu hissetmişti.
Yeosang'ın zihni öyle bulanıklaşmıştı ki Hyunjin'in şeytani kişiliğini görememişti ama aniden her şeyi çok net bir şekilde görmeye başlamıştı. Terapinin oldukça iyi gittiğinden dolayı mı yoksa Wooyoung'la olan arkadaşlığından dolayı mı olduğunu bilmiyordu. Ama arkadaşlığının tüm arkadaşlık dünyasına olan bakış açısına yeni bir bakış getirdiğinden emindi.
"Bana yalan mı söylüyorsun Yeosang?" diye gürledi Hyunjin ve Yeosang'ı duvara doğru ittirdi. "İnsanların bana yalan söylemesinden ne kadar nefret ettiğimi biliyorsun."
Hyunjin boğazını kavradığında ve gözlerinin buluşması için zorladığında Yeosang ne yapacağını bilemez haldeydi. Kalbi göğsünden çıkacak gibi hissederken Hyunjin daha da yakınına gelip vücudunu onunkine bastırıp hareket etmesini engellediğinde dehşete kapılmıştı.
"Eğer seni becermesine izin verirsen onu öldürürüm," diye fısıldadı Hyunjin kulağına. "Biliyorsun yaparım."
Yeosang duyduğu sözlerle titremeye başlamıştı. Sadece Wooyoung'la değil hiç kimseyle yatmayı bile düşünmemişti. Wooyoung ona karşı çok nazik, bir kardeş gibiydi.
"Ve-vermeyeceğim..." dedi Yeosang kekeleyerek, yaşlar gözlerinde birikmeye başlamıştı. "Söz veriyorum..."
Hyunjin sonunda onu serbest bıraktığında Yeosang'a bakarken yukarı doğru kıvrılan dudaklarından garip bir kahkaha dökülmüştü. Ardından nazik eliyle Yeosang'ın yanağını okşamış, işaret parmağını alt dudağının üzerinde gezdirmişti.
"Güzel. Çünkü bu beni gerçekten incitir," diye mırıldandı, Yeosang'ın dudaklarına yoğun bir ifadeyle bakıyordu. "Sana ben hariç kimse dokunamaz."
"H-Hyunjin..." Yeosang sessizce fısıldarken gözyaşlarına boğulmanın eşiğindeydi. "Be-beni korkutuyorsun..."
Kelimeleri söylemek acıtıyordu, dudaklarından çıkan ses arkadaşlığının ne kadar toksik olduğunu kanıtlıyordu. Tehlikeliydi.
Bir gölge Hyunjin'in yüzünü kapladığında duvarın önünde zorla dikilen Yeosang'a bakan sert bakışlarıyla birlikte dişleriyle gümüş halkayı kavradı.
"Ne?"
"Beni... beni korkutuyorsun... Lütfen, bırak beni..." dedi Yeosang, yaşlar yüzünden süzülmeye başlamıştı. "Lütfen..."
"Sangie..."
Hyunjin'in sesinin aniden yumuşaması ve dikkatlice vücudunu saran kolları, çok kısa bir anlığına bu ani çıkışının zararsız olduğuna inandırmıştı. Hyunjin'in onun için hiç kötü olmadığına inanmıştı.
"Özür dilerim. Seni korkutmak istememiştim," diye fısıldadı Hyunjin, Yeosang'ın kulağına doğru. "Sadece... kıskandım, çünkü seni çok seviyorum. Başka birisinin senin ilkin olacağı düşüncesine katlanamıyorum."
Hyunjin konuşmaya devam ederken sıcak sarılışı yavaşça rahatsız, boğucu hissettirmeye başlamıştı. Kendi sözleri kendisini kızdırıyormuş gibi gözükürken neredeyse kendi göğsüyle Yeosang'ı boğacak gibiydi.
"Hyun-Hyunjin..." diye bağırdı Yeosang, Hyunjin'i ittirmeye çalışıyordu. "Lütfen... Bırak..."
"Sana ben hariç kimse dokunamaz," dedi Hyunjin az önceki sözlerini tekrar ederek. Vücudunu Yeosang'a bastırırdı, Yeosang kurtulmaya çalışırken dudaklarını zorla Yeosang'a yapıştırmaya çalıştı.
Hyunjin çenesinden kavradı, parmaklarını iki tarafına bastırırken Yeosang isteksiz bir şekilde dudaklarını araladı.
Hyunjin dilini Yeosang'ın ağzına sokarken yaşlar yanaklarından süzülüyordu. Son kalan gücüyle sonunda kurtulmayı başardı. Hyunjin'den tökezleyerek uzaklaşırken sırtını yakan öfkeli bakışları görmezden gelip kapıya doğru koştu.
"Artık yapamıyorum," dedi ardına bakmadan. "Seni artık görmek istemiyorum. Lütfen... Benden uzak dur."
Yeosang elinden geldiğince ödevlerini yapmaya çalışarak kendisini geliştirmeye çalıştı. Gerçi Wooyoung'la takılmak haricinde başka zaman harcayacak bir şeyi de yoktu. O zamanlarda da beraber ders çalışarak geç saatlere kadar uyanık kalıyorlardı.
Fakat notları yükseldikçe daha kötü hissetmeye başlamıştı. Harika başarıları ona büyük bir mutluluk getirse de o mutluluk çok kısa sürüyordu. Ardından sıkı çalışmasına rağmen sanki hiçbirini hak etmiyormuş gibi suçlu hissediyordu. Dünyada iyi olan hiçbir şeyi hak etmiyordu, bunu hatırlamak zorundaydı.
Ve şimdi artık dönecek bir Hyunjin'i de yoktu ve bu kendi suçuydu.
"Yeosang, sen iyi misin?" diye sordu Wooyoung bir gün öğle yemeği sırasında. Sarışın çocuk tavuklu sandviçinin paketini yavaşça açarken Yeosang'a bir kaşını kaldırarak baktı.
"Evet, iyiyim," diye yalan söyledi Yeosang, tırnaklarıyla elmanın ince kabuğunu soyarken gözlerine bakmaktan kaçındı. "Neden soruyorsun?"
"Bugünlerde biraz farklı görünüyorsun? Bir sorun olsa bana anlatırsın, değil mi?"
Yeosang başıyla onaylarken elmanın suyu parmaklarından süzülüyordu ama parmaklarını daha da batırıp elmayı parçalarken umurunda değildi.
Wooyoung mükemmel bir arkadaştı ama Yeosang'ın içine saklanmış karanlığı asla anlayamazdı.
Kendisine zarar verme düşüncesi sinsice zihnine yerleşiyordu fakat yapamayacak kadar da korkaktı. Gecenin karanlık saatlerinde, Hyunjin'le o zaman işi halletmiş olmayı diliyordu, o zaman nasıl doğru yapacağını öğrenmiş olur ve belki de şu anda o kadar çok korkmazdı.
Hyunjin'le paylaşabileceği düşünceler birikip artık onlardan kaçamaz hale gelirken gittikçe deliriyordu. Daha önce hiç hissetmediği kadar yalnız hissediyordu. Yanında Wooyoung varken bile tek hissettiği yalnızlıktı.
Ve başka bir şey hissetmek istiyordu. Hissetmeye ihtiyacı vardı.
Bir şekilde içindeki bunaltıcı üzüntüden başka bir şeyi hissetme umuduyla üst sınıftaki erkeklere kendisini dövdürmek için para vermişti. Ve hissetmişti de. O gece aynada kendisine baktığında sonunda tekrar huzuru hissetmişti.
Kendisine gülümsediğinde çatlayan dudağının verdiği acı ve hareket ettiğinde ağrıyan vücuduyla rahatlama sarmıştı. Ve buna bayılmıştı.
Yeosang'ı o halde gördüğünde babası aşırı derecede endişelenmişti ama Yeosang onu bir sorun olmadığına, gayet iyi olduğuna ve sadece bir yanlış anlaşılma olduğu konusunda ikna etmişti. Sonrasında öğle yemeği için ayırdığı parasını biriktirip tekrar tekrar aynı şeyi yapmıştı fakat kime para ödediyse hepsine yüzüne vurmamasını hatırlatmıştı.
Her şey uzun bir süre boyunca yolunda gitmişti. Artık bir şeyde başarılı olunca ortaya çıkan acı verici hisle nasıl başa çıkacağını biliyordu. Her şey yolundaydı, ta ki o akşama kadar.
"Burada neler oluyor?" diye bağırdı aniden bir ses ve üç çocuk anında kaçarak yerde bıraktıkları Yeosang'ın işini böldüğü için sessizce küfretmesine sebep oldu.
"Yeosang?"
Ses iyice yakından gelince Yeosang'ın omurgasından bir ürperti girdi. O sesi tanıyordu. Bir yıldan beri duymamış olsa da o belirgin sesi asla unutmazdı.
"H-Hyunjin?"
✦
"Seni çok özledim," dedi Hyunjin, bakışları hala eskisi gibi Yeosang'ın içine işliyordu. "Sensiz yarım kaldığımı biliyorsun."
Yeosang suçlayıcı bakışlardan kurtulmak için savaştı ama alt dudağı titremeye başlayınca başarısız olmuştu.
"Lütfen, beni bir daha bırakma..." diye fısıldadı Hyunjin, yaşlar gözlerinin kenarında birikiyordu. "...bana söz ver, beni bir daha asla bırakmayacaksın."
"Söz... söz veriyorum..."
Hyunjin'in gözlerindeki yaşlar sahte yaşlardan başka bir şey değildi ama Yeosang bunu fark edememişti. Hyunjin tekrar hayatına girdiği için çok mutluydu, onu gerçekten anlayan birisiyle içinde taşıdığı karanlığı paylaşabilecekti.
"Seni seviyorum," dedi Hyunjin gülümseyerek ve Yeosang da gülümsemesine karşılık verdi. O anda gelecekte o mükemmel sözlerin aksini duymaktan, söylemekten ne kadar korkacağından bihaberdi.
Günler geçerken Yeosang, Wooyoung'u birçok kez ekmişti. Sarışın genç çocuk özellikle bir şey dememişti ama her seferinde yüzündeki gülümseme daha da soluyordu.
Gün ışığı Wooyoung'la zaman geçirmek yerine Yeosang, Hyunjin'in elinde kontrol ettiği karanlıkla kendisini Hyunjin'in odasına kilitliyordu.
Diğer taraftan Hyunjin'in dudaklarındaki gülümseme büyümeye başlamıştı. Sürekli Yeosang'a onu ne kadar çok sevdiğini, sonunda olması gerektiği gibi tekrar birlikte olduklarını söyleyip duruyordu.
Ve Yeosang ona kapılmaya başladığında, Hyunjin'in kulağına fısıldadığı sözlerin zihnini ele geçirmesine izin verdiğinde kendisini kısa süre içinde tekrar kaybetmişti. Eğer Hyunjin'le birlikteyse başka hiçbir şeyin anlamı yoktu. Birbirlerini anlıyorlar, birbirlerine yardım ediyorlardı. Ve bir şekilde aşık olmaya başladığını da fark etmişti.
"Bunu yapmak istediğine emin misin?" diye sordu Hyunjin, Yeosang'ın gözlerine hiç olmadığı kadar derin bakıyordu. Yavaşça alıp verdiği nefesleri yatakta beraber uzanırlarken Yeosang'ın yüzüne sıcacık vuruyordu.
"Evet..." diye cevap verdi Yeosang, Hyunjin'in belli belirsiz endişesindeki yapmacıklığı fark edemeyecek haldeydi.
Dudakları buluştu ve Hyunjin kendi dudaklarını araladığında Yeosang da hiç tereddüt etmeden aynısını yaptı. Hyunjin üzerine doğru çıkmaya başlayıp vücutlarını birbirine sürterken kısık, çatallaşmış bir ses boğazından kaçtı.
Yeosang bunu yapmak istiyordu, elbette istiyordu. Birbirlerine aşıklardı, değil mi? Ve Hyunjin onu sabırla beklemişti. Fakat kıyafetleri teker teker yere düşmeye başlayıp Hyunjin'in elleri Yeosang'ın bacak arasına inmişti ki bir şeyler artık doğru gelmemeye başlamıştı.
"Be-bekle..." diye fısıldadı Yeosang, kendi aptallığına gözlerini sımsıkı kapattı. Neden yapamıyordu ki? "Ya-yapamam..."
Hyunjin'e bakmaktan korkarak Yeosang gözlerini kapalı tutarken omzunda nazik bir el hissetti. Ardından gözlerini yavaşça açtı ve Hyujin'in bakışlarına şaşkınlıkla karşılık verdi.
"Sorun yok..." dedi Hyunjin hafifçe gülümseyerek ve ardından yataktan çıktı. "Şu anda yapmak zorunda değiliz. Önümüzde daha çok zaman var aşkım."
Yeosang yatağa oturdu, gömleğini tekrar üzerine geçirirken kalp atışlarını sakinleştirmeye çalıştı. Diğer yandan Hyunjin çekmecesinde bir şeyler ararken sesler çıkarıyordu.
"Şu cehennem çukurunu terk edelim hadi. Ruhumuzu bu acınası, ölümlü yaşamdan serbest bırakalım," dedi Hyunjin, bir elini Yeosang'a doğru uzattı. Elinde avuç dolusu hap vardı ve karşısında görmesiyle Yeosang'ın midesi tepetaklak oldu. "Ve sonra birlikte olalım. Sonsuza kadar."
✦
Caddede koşarken Yeosang'ın gözyaşları nehir gibi yüzünden süzülüp akıyordu. Ağlamaktan görüşü bulanıklaşmıştı ve aşırı nefes alıp vermekten ciğerleri acıyordu ama durmamıştı. Adımları, ayakları kaldırıma her vurduğunda karanlık içinde yankılanıyordu fakat tek duyabildiği kendi kalp atışlarıydı.
On dakika önce, ölümle direkt göz göze gelmiş gibi hissetmişti. Ve şu anda, artık ölmek istemediğini biliyordu. Bu gece ölmeyecekti, o şekilde değil. Sonunda tekrar her şeyi net görebilmişti: Hyunjin'in ona ve hayatına neler yaptığını görmüştü ve artık canına tak etmişti.
Evden bir hışımla çıkarken Wooyoung'u aramıştı fakat acı dolu iç çekişlerinden Wooyoung ne dediğini anlayamamıştı ama elbette hemen kalkıp onu aramaya çıkmıştı. Yeosang öyle bir arkadaşı hak ediyormuş gibi hissedemiyordu.
"Yeosang?" dedi aniden bir ses uzaktan ona seslenerek.
Yeosang, Wooyoung'un ona doğru geldiğini göresiye kadar koşmaya devam ederken telaş içinde ellerinin tersiyle gözlerini kuruladı. Sokak lambası Wooyoung'u üzerinden iç ısıtan bir renkle aydınlatırken Yeosang yanına vardığında resmen kollarını açmış gerçek bir melek gibi görünüyordu.
Kendisini Wooyoung'un kollarına atarken etrafına sarılan kollarla kontrolsüzce ağlıyordu.
"Ö-özür dilerim," diye fısıldadı Yeosang şiddetli hıçkırıklarının arasından, yüzünü Wooyoung'un boynuna gömmüştü.
"Sorun değil... artık buradayım," diye cevapladı Wooyoung ve önemseyen sözleri Yeosang'ın kalbine bir kurşun gibi saplanmıştı. Wooyoung'u birçok kez ektiğini düşününce onun arkadaşlığı için değersiz olduğunu hissetmişti. "Ben buradayım."
✦
Wooyoung, Yeosang'ı kendi evine götürmüştü ve yolda bir kez olsun Yeosang'ı bırakmamıştı.
İkisi de pencerenin kenarına oturmuş rastgele konulardan muhabbet ederlerken sabaha kadar uyanık kalmışlardı. Aslında konuşan Wooyoung'du, Yeosang ise arkadaşının sakinleştirici sesini dinlerken pencereden dışarıyı izliyordu.
Güneş doğup gün yüzüne çıkmaya başlarken Yeosang gökyüzünün renginin değişimini izliyordu. Karanlık yavaşça soluklaşmış ve güneş daha iyi yeni bir gün için yerini almıştı.
"Her şey yoluna girecek," dedi Wooyoung gülümseyip Yeosang'ın başını okşarken. "...ve ben her zaman senin yanında olacağım! Ve mezun olduğumuzda beraber Yonsei'ye gireceğiz. O zaman kim bilir neler olacak! Gelecek bizim Sangie."
Wooyoung'un sözlerini idrak ederken Yeosang'ın dudaklarına küçük bir gülümseme yerleşti.
"Kim bilir, belki de sevimli birisiyle tanışırsın," diye ekledi Wooyoung sırıtarak.
"İlişkiler bana göre değil bence Woo," dedi Yeosang kıkırdayarak, birisinin onu gerçekten sevecek kadar asla iyi olmayacağını söyleyen o çirkin iç sesini sakladı.
"Sadece doğru kişiyle tanışman lazım. Bir hayal etsene..." Wooyoung elini uzatıp önünde hayali bir resim çiziyormuş gibi düz bir çizgi çekti. "...sen ve ben, Yeonsei'nin koridorunda yürüyoruz, okulun daha ilk günü ve sen o doğru kişiyle, tam orada tanışıyorsun! BOM!" Ardından kahkaha attı, gözleri camdan içeri sızan güneş ışınlarıyla parıldıyordu.
"Bu duyduğum en klişe şey!" dedi Yeosang fakat Wooyoung'un bulaşıcı kahkahasına o da katılmıştı. "O korkunç romantik filmleri izlemeyi bırakman gerek!"
"Ve senin de aşka bir şans vermen gerek Sangie. Bana söz ver, bir gün özel birisiyle tanıştığında ona şans vereceksin."
"İyi, söz veriyorum," dedi Yeosang gülerek, gözlerini devirdi ve tekrar pencereden dışarıyı izlemeye devam etti.
Umursamıyormuş gibi davranmaya çalışmasına rağmen gerçekten aşık olabileceği birisiyle tanışma hayaliyle yanaklarının ısınmasına engel olamadı.
Fakat o kişi Yeosang'ın kalbini ona açabilmesi için çok özel birisi olmak zorundaydı. Wooyoung'un dediği gibi doğru kişi olması gerekiyordu.
______________________________________________
Ve böylelikle Hyunjin ve Yeosang'ın geçmişini öğrenmiş olduk 🤡
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top