3; duş alan yağmur ve damlaları



🎶you broke my heart again, teqkoi (ft. aiko.)

゚*☆*゚ ゜゚*☆*゚ ゜゚*☆*゚ ゜゚*☆*゚
┊ ┊ ┊ ┊ ┊ ┊
┊ ┊ ┊ ┊ ˚✩ ⋆。˚ ✩
┊ ┊ ┊ ✫
┊ ┊ ☪︎⋆
┊ ⊹
✯ ⋆ ┊ . ˚
˚✩


"Sen," diye şaşkınlıkla ağzımda bir şeyler geveleyerek öne doğru bir adım attığımda ikinci adımım boşluğa denk geldi ve yere, siyah halının üzerine düştüm. Çünkü beni ayak bileğimden tutarak düşmememi sağlamıştı.

Tekrardan ayağa kalkamadan yada nasıl düştüğümü henüz yeterince algılayamadan omuzumdan tuttuğu gibi beni kendine çekti ve dudaklarını kulağıma yaklaştırarak sert sesiyle konuştu.

"Şimdi tanışmanın sırası değil," Sesi çektiği acı yüzünden sona doğru kırılmıştı. "Bana yardım etmelisin."

"Ne yardımı?" dedim bakışlarımı onun üzerinde gezdirerek.

Karın bölgesinde yoğun bir kanama vardı. Bıçaklanmış olmalıydı. Yada büyük bir kavgaya tutuşmuş olabilirdi. Çünkü farklı yerlerinde farklı yaralar bana göz kırpıyordu.

Beni nasıl bulmuştu ve en önemli soru; beni nasıl hâlâ hatırlıyordu?

Kafamın üzerinde duran havluyu çekip aldı ve karnındaki kanayan yaraya bastırdı. "Dikiş atman gerekiyor." dedi dişlerinin arasından.

"Şimdi mi?"

"Şimdi,"

"Burada mı?"

"Burada,"

"Ben mi?"

"Hayır annen,"

"Bekle gidip çağırayım öyleyse."

Ayağa kalkıp anneme haber vermek için yürümeye yeltenmiştim ki tekrardan ayak bileğimden beni aşağı çekmesiyle yanına düştüm. Acıyan kalçamı tutarak yüzümü buruşturdum.

"Aptal mısın?" Taehyung dişlerinin arasından acıyla sordu. "Sen yapacaksın tabii ki."

"Ben mi?"

"Sen."

"Ben mi?!" Gözlerimi kocaman açarak tekrardan aynı soruyu sorduğumda yüzüme yediğim yumrukla yan tarafa doğru savrulmuştum. Bu ani ve sert yumruk bütün hayatımı bana sorgulatmıştı.

O bana yumruk mu atmıştı az önce?

"Bunun için sonra özür dileyeceğim. Şimdi kan kaybından ölmeden bana yardım et."

Hızla ayağa fırlayarak eczane dolabına doğru koştum. Küçük dolabı açıp bakışlarımı içinde gezdirdiğimde içinde işime yarayacak şeyleri aldım ve tekrardan aynı aceleyle dolabı kapatıp onun yanına koştum. Siyah halıya tekrardan oturarak kucağımdaki şeyleri halıya boşalttım.

"Bu işlerden pek anlamam ama canını yakarsam söyle." diye konuşurken Taehyung siyah halının üzerinde uzanmış, ben ise elimdeki iğneyle yaralı bölgeyi nasıl uyuşturacağımı düşünüyordum. Aslında kendimi motive etmeye çalışıyordum.

"Sorun değil," diye fısıldadı. "Sadece dikiş at."

Taehyung tişörtünü kaldırıp karın bölgesini gözlerim önüne serdiğinde derin bir nefes aldım.

"Söylemesi kolay tabii. Sonuçta iğneyi elinde tutan sen değilsin."

"Ne yapması gerektiğini bilmeyen bir korkağın iğnesinin altına yatan benim."

"Ben ne yapılması gerektiğini biliyorum ve korkak değilim." diye çıkıştım.

"Öyle mi?" Alayla güldü. "Daha çok annesinin eteğine yapışan cüce gibisin. İğneden mi korkuyorsun, kan mı mideni bulandırıyor?"

"Sen kaşındın." İğneni karnına aniden ve sertçe sokmak için elimi havaya kaldırdım fakat bunu yapmadım. Çünkü ben birisinin dürtüsüne gelecek birisi değildim, aklı başındaydım ve elimin altındaki kişi yaralıydı, acı çekiyordu. Bunu aptal egom yüzünden ona yapamazdım.

İğneni yavaşça tenine sapladım ve içindeki sıvıyı damarına enjekte ettim. Bir süre karın bölgesinin uyuşmasını bekledikten sonra, kanı temizledim. İğneyle dikiş ipliğini parmaklarım arasına alarak yavaşça ayrılan tenini birbirine dikmeye başladım.

Ayrılan tenini birbirine diktim.

"Neden hastaneye gitmedin?" diye sordum dikiş atarken uyumamasını sağlamak için.

"Aptal," diye fısıldadı kısık bir sesle. "Hastaneye gidemeyecek birisi olduğumu hâlâ anlamadın mı?"

"Hastaneden mi korkuyorsun?"

İğneni sapladığım teninin üzerinde yaranan küçük kan damlaları yavaşça karnının üzerinden kayıp gidiyordu. Geride ince bir iz bırakarak.

"Bu yaşına kadar nasıl hayatta kaldın sen," Sadece 14 yaşındaydım. Derin bir nefes aldı. Daha çok kendi kendine hayıflanıyor gibiydi. "Hastaneye gidersem izimi bulurlar ve hapsedilirim."

"Katil misin?"

"Hayır,"

"Peki neden seni arıyorlar?"

"İşine devam et, Kook."

Kook.

Hâlâ hatırlaması tuhaftı.

Benim her şeyim vardı.

Param, ailem, arkadaşlarım, sevgilim ve iyi bir hayatım. Bazen komik anılarım olmuştu, bazense duygusal geçişlerim. İhaneti, sevgiyi, şefkati görmüştüm. İstediğim her şeye sahip olmuştum. Bu benim için asla bir sorun teşkil etmemişti.

Ama ne tuhaftır ki, bir sürü maskem vardı benim. Bir sürü duygularım olmasına rağmen maskelerimin hepsi duygusuz ve ifadesizdi. Belki de istediğim her şeye bu kadar kolayca elde ediyorum diye bütün duygularım intihar etmiştir. Bu kadar şımarık olduğum için.

İçimde bir katliam vardı.

İçimde hiç mutlu bitmeyen peri masalları, hiç güldürmeyen mizah programları vardı. Hiç ağlatmayan dramlar ve hiç dövüşmeyen boksörler vardı.

Benim her şeyim vardı.

Benim hayatımda her şeyim olduğu için içimde hiçbir şeyim kalmamıştı.

Bütün maskelerin ardındaki yüzlerin hepsi yapayalnız kalmış bir bulantıdan ibarettir aslında.

"Bitti."

Karnını sardığım bandajın ucunu ilikleyerek geri çekildim. Taehyung gözlerini kapatmış derin nefesler alıyordu. Kanlı pamukları poşete toplayarak ayağa kalktım ve onları çöp poşetine atıp tekrardan onun başında dikildim.

"Burada böyle yatma," dedim ıslak saçlarımı karıştırırken.

Taehyung hiçbir şey konuşmadan sessizce ve zorlanarak ayağa kalktı. "Banyo ne tarafta?" diye sordu göz kapaklarını açıp, bakışlarını odamın içinde gezdirirken.

On dört yaşındaki bu çocuk, çok tuhaftı. Alışılmışın dışındaydı. Beline kadar gelen uzun saçları, yırtık kıyafetleri ve yüzünde yaraları vardı.

Ellerimi eşofman altıma silerek onu yanıtladım. "O tarafta," diyerek banyonun olduğu kapını gösterdim. "Ne yapacaksın banyoyu?"

"Duş alacağım,"

"Ne?" Gözlerim faltaşı gibi iri iri açıldığında o çoktan banyoya doğru ilerlemişti. Hızla birkaç adım attım ve kolundan tuttuğum gibi onu durdurmaya çalıştım fakat hamlemi engelleyerek kolunu elimden iki saniye içerisinde kurtardı. Sonra tuhaf bir sessizlik yaşandı. Ben öylece ona bakarken onun çatık kaşları bütün yüzümü süzdü.

"Daha yeni dikiş attım," dedim kendime geldiğimde. "Dikişlerin yırtılacak."

"Bir şey olmaz." Arkasını dönüp banyoya doğru ilerlemeye devam etti. O yürüdükçe uzun saçları sallanıp sallanıp beline değiyordu.

Bu çocuk kesinlikle psikopat olmalıydı.

"Ha, bu arada." Taehyung omuzunun üzerinden bana taraf dönerek konuştu. "Gel ve bana yardım et."

"Ciddi misin sen? Dikişlerinin yırtılacağını söylerken çok ciddiydim."

"Ben alışkınım."

Ona cevap vermeme izin vermeden banyoya girdi ve kapıyı girmem için açık bıraktı.

Bakışlarımı odamın bütün zerrelerine teker teker değdirerek sıkıntılı bir nefesi havaya üfledim. Sonra açık bıraktığı banyo kapısından geçerek kapıyı kapattım.

Taehyung küvetin yanında öylece oturmuş açtığı musluktan küvete dökülen suyu izliyordu. İnce uzun parmaklarını uzatarak durmadan akan suya dokundurdu ve parmaklarındaki kurumuş kan temizlenmeye, altında yatan teni saklandığı yerden çıkmaya başladı.

"Neden buraya geldin?" diye sordum onun yanına doğru ilerleyip tam karşısında fayansa oturarak.

"Sorun değil. Bundan sonra zor durumda kaldığında hep senin yanında olacağım. Ben sana her şeyi izin vereceğim. Üzüldüğünde bana sığınabilirsin," diye sesini inceltip konuşmaya başladı aniden. Kaşlarımı çatıp ona onu anlamıyorum dercesine bakmaya başladığında alayla güldü.

"On yıl önce," İç çekti. "Zor durumda kaldığımda yanımda olacağına söz vermiştin."

Dilimi alt dudağımın üzerinde gezdirerek düşündüm. Haklıydı. On yıl önce ona acıdığım için böyle bir şey söylemiştim.

"Tamam," dedim kaşlarımı kaldırarak.

Taehyung yarıya kadar dolmuş küvetin yüzeyinde parmaklarını bir ileri bir geri gezdirerek gülümsedi.

"Suyu seviyorum," diye fısıldadı. "Her şeyi temizleyip götürebilirmiş gibi geliyor bana. Yada sevmediğim şeyleri boğup öldürecekmiş gibi."

Ben hiçbir şeyi sevmiyordum. Aslında sevemiyordum. Yaptığım hiçbir şeyden zevk almaz, sevginin nasıl bir şey olduğunu bilmezdim.

Ayağa kalkarak bana bir bakış attı. Ben de ayağa kalktığımda ellerimi iki yanıma açarak "Ne yapmalıyım?" diye sordum.

"Fazla haraket edemiyorum, saçlarımı yıkasan yeter." dedi ve üzerinde yırtık tişörtü uçlarından tuttuğu gibi teninden sıyırarak yere attı.

Manzara.

Bazı manzaralar vardır London'un en yüksek yerinde durmuşsunda ışıklı vadiye bakar gibi şehiri izliyorsundur. Işıklar seni başka bir dünyaya göndermiştir sanki. Fakat hiç ağacın, hiç çiçeğin ve hiç yaşamın yer almadığı o manzara canını tahmin ettiğinden daha çok yakardı.

On dört yaşlı bu çocuğun bedeninde onlarca yara izi vardı.

Arkasını bana dönüp yırtılmış şortunu çıkardığı sırada ona doğru birkaç adım attım ve kendimi engelleyemeden sırtındaki kabuk tutamamış taze yaraların üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Dokunuşumu hissettiği an bedeni kaskatı kesilmişti.

"Bunlar nasıl oldu?" diye fısıldadım.

On dört yaşındaki belki de en fazla on beş yaşındaki bir çocuk için bu kadar çok ve derin yaralar normal miydi? Onun sıradan bir hayat yaşayan bir çocuk olmadığını anlamam uzun sürmemişti fakat yine de normal değildi.

Soruma cevap vermedi onun yerine bana dönerek hâlâ havada asılı kalan elimi itti. "Fazla soru sorulmasını sevmiyorum."

"Üzgünüm," dedim şaşkınlığımı geçirmeye çalışır gibi. "Ama merak ediyorum, nasıl oldu?"

Taehyung kafasını hayıflanarak iki yana salladı.

"Ortalıkta dolaşmamayı öğrenememiştim," diyerek beni baştan savma yanıtladı.

Üzerindeki son kalan iç çamaşırını da çıkardığında ona şaşkınlıkla bakan bana alayla güldü.

"Sonuçta ikimizde erkeğiz. Hiç görmemiş gibi bakmayı kes." Omuz silkerek yanımda geçip küvete girdi.

Uzun saçları suyun yüzeyine dağılan bir ahtapotu anımsatıyordu. Onun yanına giderek küvetin bir köşesine kalçamı yasladım.

"Seninle ilk kez tanıştığım günü hatırlıyor musun?" Kafasını olumlu anlamda sessizce salladı. "O günden sonra on yıl seni bir daha asla görmedim. Neden?"

"Sürekli sorular sorup duruyorsun."

Parmaklarını kolunun üzerinde gezdirerek kurumuş kanın çıkmasını sağladı. Küvetin içinde öylece oturmuş kendini kandan arındırıyordu. Uzun saçlarıysa tamamen ıslanmış bir şekilde bedenine yapışmıştı.

"Saçların," diye mırıldanarak suyun yüzeyindeki saç tutamına parmağımla dokundum. "Neden bu kadar uzun?"

"Bilmem. Kesmeye hiç vaktim olmadı sanırım." Alnını ovuşturarak derin bir nefes aldı. Yarası acıyor gibiydi. "Sen kesmek ister misin?"

"Neden keseyim ki?"

"Fazla rahatsız ediciler ve beni sürekli engelleyip duruyorlar."

"Ama fazla güzeller."

"Güzel olmaları bana zarar vermeyecekleri anlamına gelmiyor."

Tekrardan derin bir nefes aldı.

"On yıldır neredeydin?" Sorumu yinelediğimde kaşlarını çatarak bana bakmıştı.

"Kes sesini."

"Merak ediyorum."

"Kes."

"Beni nasıl hatırlıyorsun öyleyse? Çok değiştim."

"Soru sorulmasını sevmiyorum demiştim."

"Ben soru sormuyorum ki." diyerek omuz silktim. "Zaman öldürüyorum."

"Zaman öldürme. Ne de olsa diriltemediğimiz tek şey."

Sonra sustuk. Bir şey konuşmadık.

Ona tenindeki kanları temizlemesinde yardımcı oldum, saçlarını yıkadı ve kendi dolabımdan temiz kıyafetler verdim.

Pencerenin önüne bıraktığım sandalyede otururken ben onun uzun saçlarını kestim. Onları kısacık kesmemi istediğini söylemişti. Ben de öyle yaptım. Uzun tutamlar yere serdiğim kağıtların üzerine dökülüp durdu.

Sonra ben etrafı toparlarken o kısacık saçlarının şekline aynada bakmadan yatağımın yanındaki kitaplığımın önünde durup kitapları incelemeye başladı.

Tuhaftı.

Fazla sessiz ve fazla yaralıydı.

Beni hatırlıyordu.

Sorularıma cevap vermiyordu.

Ama yaralıydı.

Yaralı olması neden bu kadar önemliydi bilmiyorum ama yaraları canımı yakmıştı. On dört yaşındaki çocuk için bu kadar yara fazla değil miydi diye düşünüp durmaktan aklımı kaybedecektim.

İşlerimi bitirip onun yanına gittim. Arkasında olduğumu fark etmemiş gibi parmaklarını kitapların üzerinde gezdiriyordu. Omuzuna dokunacağım sırada aniden bileğimi tutup döndü ve nasıl olduğunu anlamadım ama beni tersine çevirerek kitaplığa sert bir şekilde yapıştırdı. Kitaplığa çarpmanın etkisiyle birkaç tane kitap yere düşmüştü.

Taehyung kulağıma yaklaşıp fısıldadı.

"Olmak yada olmamak."

Canım yandığı için yüzümü buruşturup onun ellerinden kurtulmaya çalıştım fakat benden daha güçlüydü.

"Sen tam bir aptalsın gerçekten." Alayla güldü. "Kim olduğumu biliyor musun yada neler yaptığımı? Nasıl beni odana bu kadar kolaylıkla alıp yardım edersin? Saf mısın? Salak mısın sen? Sana neler yapabileceğimle ilgili tek bir fikrin dahi yok. Bana bu kadar kolayca nasıl kanabilirsin ki?"

"Bana hiçbir şey yapmayacaksın."

"Demek her aptal gibi sen de öyle düşünüyorsun," Birkaç saniye sonra boğazıma yaslanan sivri bir şeyin hissiyle kanım dondu.

"Sana her şey yapabilirim."

"Yapabilirsin evet." dedim heyecanla. "Ama yapmayacaksın."

"Nedenmiş o?" Boğazıma yaslanan metalin yavaşça derime saplandığını hissettim. Berbat bir acıydı.

"Çünkü biz arkadaşız." diye acıyla bağırdım en sonunda. "Çünkü on yıl önce bile olsa benim arkadaşlık teklifimi kabul etmiştin ve artık arkadaşız. Bu yüzden bana hiçbir şey yapmayacaksın. Benim seni her daim koruyacağım gibi seninde beni koruyacağına eminim."

Boğazımdaki metal geri çekildiğinde onun alaycı sesini duydum.

"Buna nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Çünkü arkadaşlar böyle yapar."

Taehyung aniden gülmeye başlayarak geri çekildiğinde yüzümü yapıştırdığı kitaplıktan çektim ve rahat bir nefes aldım. Fakat o neden kahkaha atıyordu? Karnını tutarak gülmeye devam ettiğinde yatağa oturdu ve elindeki sivri metali yere atarak daha da gür bir sesle gülmeye devam etti.

"Sen cidden," Gülerek yatağa uzandı. "Üç yaşındaki çocuk musun sen? O nasıl bir dramdı? Arkadaşlar öyle yaparmış." Kahkahalarının arasından konuşmakta zorlanıyordu. "Elimde bıçak vardı be bıçak! Hayatın için yalvarmak yerine nasıl böyle bir saçmalıktan söz edersin?"

Sakince onun yanına ilerledim ve ben de yatağa onun yanına uzandım. "Gülme."

"Seni bu salaklığınla iki saniyede yerler." Hâlâ gülüyordu. "Bari daha etkili bir şey söyleseydin."

"Ben gerçek arkadaşlık bağlarına inanıyorum." diye konuşarak bakışlarımı onun üzerinden çekip tavana diktim. Onun beni izlediğinin farkındaydım.

Gülmesi aniden durduğunda bir süre sessizlik oldu.

"Gerçek arkadaşlık diye bir şey yok."

Ona cevap vermedim. Çünkü ben öyle düşünmüyordum. Ben bir yerlerde hâlâ duyguları sonuna kadar dolu dolu yaşayan insanların olduğunu düşünüyordum. Ben hâlâ bir gün bir şeyler hissedebileceğime inanıyordum.

Uzun bir sürenin ardından Taehyung o kadar sessizdi ki uyuduğunu sanmıştım. Dikkatlice üzerini yorganla kapatarak yanına uzandım ve on yıl önce arkadaş olmak için peşinden koştuğum o çocuğu izlemeye başladım.

O çocuk büyümüştü.

Bir süre sonra ben tam uyuduğunu sanmışken uykulu sesiyle fısıldadı.

"Eğer bir yerlerde, bir şekilde gerçek arkadaşlık varsa, ben de deneyimlemek isterdim."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top