viii

Son yaşananlardan sonra araya hafta sonu girmiş ve üzerine de Giyuu birkaç gün okula gitmemişti. Kısaca korkunç ötesi geçen fizik sınavının ardından kendine kafa tatili vermişti. Geçen birkaç günde tüm arkadaşlarının sınavları bitmişti ve herkes biraz dinlenmek için okulu asacağından dolayı ders işlenmeyecekti. Bu tabii Giyuu için bir fırsattı.

Sanemi ile yaşadığı o andan sonra her zamanki gibi pek konuşmamışlardı, daha doğrusu ikisinin de birbirinden kaçarmış gibi bir hali vardı. Giyuu onun dediklerini cidden düşünmüştü. Rutin randevulara ek olarak terapisti ile görüşmüş ve sonunda içini biraz olsun Sanemi'ye dökebildiğini anlatmıştı. Yaşadığı büyük gelişmeler onu tahmin ettiğinin aksine çok daha iyi hissettirmişti. Giyuu gerçekten okulu bırakmayı ve hayal ettiği gibi çizim eğitimi almayı ilk defa ciddi anlamda düşünmüştü.

Daha detaylı düşünmek ve planlama yapmak için son birkaç gündür yaptığı gibi erkenden dışarı çıktı ve parkta yürüyüş yaptı. Ardından okul yemekhanesinde yemek yedi ve günün geri kalanını kütüphanede çizim yapıp düşünerek geçirdi. Her ne kadar düşünse de bir türlü hayal ettiklerini yapacak gücü kendinde göremiyordu.

Akademik anlamda bir facia yaratması yetmiyormuş gibi Sanemi'nin davranışları onu darmadağın ediyordu. Daha önce ona hiç kaba davranmamış ya da dalga geçmemiş gibi yardım etmeyi teklif ediyor, ona ders çalıştırıyordu. Yaralandığında ona pansuman yapmış, arabasıyla defalarca kez evine bırakmıştı. Özel hayatını oğlana tamamen açmış gibiydi, Giyuu inanamasa da onun evine gittiğini ve kardeşiyle hatta kedisiyle bile görüştüğünü kendine hatırlattı, Sanemi resmen onun elini tutmuştu. Ve o gün her şeyi tamamen karmakarışık hale getirmişti. Fizik sınavından sonraki yaşadıkları ise mavi gözlü oğlanı aralarındaki şeyin arkadaşlıktan fazlası olduğuna ikna etmişti. Arkadaşlıktan fazlası... Bu kavram oğlan için tamemen yabancıydı, o Sanemi ile arkadaş bile olmaya razıyken olaylar bambaşka bir hal almıştı.

Ne olursa olsun Giyuu aralarındaki bu belirsizliğe daha fazla tahammül edebileceğini sanmıyordu, fazlasıyla yorgundu. Diğer günlerin aksine bir değişiklik yaptı ve eve erken gitmeye karar verdi, belki de bu şekilde kafa patlatmak yerine en yakın arkadaşı Sabito'ya durumu anlatması gerekiyordu.

Eşyalarını topladıktan sonra kütüphaneden çıktı ve evlerinin bulunduğu apartmana doğru yürümeye başladı. Kulaklığında çalan hoş müziğin ritmine adımlarıyla eşlik ederken serin ilkbahar rüzgarının teninde yarattığı etki onu rahatlamış hissettirmişti. Bir an gözlerinin önünde geçen hafta ağaçların altında otururken Sanemi'yle yaşadıkları o an canlandı. Kalbi istemsizce hızlandı ve beyaz saçlı oğlandan yayılan sıcaklık sanki hala üzerindeymiş gibi hissetti.

Hislerin yoğunluğuyla ürperirken eve ulaştığını fark etti ve apartmana girdi. Merdivenleri ağır adımlarla çıktıktan sonra bir süre çantasında anahtarını aradı, kendini yatağına bırakmak için sabırsızlanıyordu. Kapıyı açtığında salonlarında gördüğü kalabalıkla olduğu yerde kaldı.

"Hey, Giyuu! Hoş geldin!" Kyojuro koltuğun köşesinde yayılmıştı ve ona bağırarak el sallıyordu. Giyuu kapıyı kapatıp hiç gelmemiş gibi davranarak gitmek üzereyken birinin kapıyı tutmasıyla başarısız olmuştu.

"Hoş geldin Giyuu." Sabito ona mahçup bir gülümsemeyle bakarken yüzündeki donuk ifadesini korudu.

"Bu akşam misafirlerimiz olduğunu bilmiyordum." Giyuu son derece soğuk bir ses tonu kullandığında turuncu saçlı oğlan kendini acındırmak istercesine omuzlarını düşürdü.

"Aslında sadece Shinobu ve Kyojuro'yu davet etmiştim ama onlar da Mitsuri'ye haber vermiş. Sonra o da sevgilisine ve Obanai'de Tengen ile Shinazugawa'ya. Onları kovamazdım ya!" Sabito arkadaşlarının isimlerini sayarken siyah saçlı oğlan tabii ki de tek bir isime kulak kesilmişti, o burdaysa kesinlikle gidiyordu. Bir şey demeden arkasını dönüp merdivenlere yöneldiğinde arkadaşı onu kolundan tutarak durdurdu ve eve doğru sürüklemeye başladı.

"Hadi ama Yuu, böyle yapma. Burası senin evin ve onlar da üç senelik lanet arkadaşların, eminim odana girip tek başına kalmak istemene ses çıkartmazlar." Giyuu'nun başka çaresi kalmamıştı, oflayarak eve girdi ve ayakkabılarını çıkartıp rafa yerleştirdi. Kimsenin yüzüne bile bakmadan salona girdi, doğruca masaya ilerleyerek bir dilim pizza ve poşetteki biralardan birini kaptı. Üzerindeki gözlere aldırış etmeden arkasını dönüp odasına ilerlerken arkadaşlarından bazılarının sesini duymuştu.

"Tomioka, bizimle oturmayacak mısın?" Mitsuri'nin sorusuna sadece başını olumsuz anlamda sallayarak yanıt verdi ve hızlı adımlarla odadan uzaklaştı. Kendi odasına gitmek sanki bir yıl sürmüş gibi hissettirse de güvenle odasına ulaştığında kendini içeriye attı ve kapıyı kapattı. Kendi evinde bile Sanemi'den kurtulamayacak mıydı?

Omzundaki çantayı yere bıraktı ve elindekileri çalışma masasına koydu. Üzerine salaş eşofmanlarını geçirdikten sonra çalışma masasının yanındaki yatağına doğru adeta süzüldü. Yorganının altına girerken önce çalışma masasındaki laptopunu kucağına aldı, ardından birasını açtı ve dilim pizzasını yemeye koyuldu.

Bilgisayarından izlediği animenin son kaldığı bölümünü açarken pizza dilimini çoktan yarılamıştı bile. Neredeyse dört bölümü bitirdiğinde içeceği de tükenmişti, metal bira kutusunu sıkıştırdı ve kapının arkasındaki çöpe basket attı. Açlıktan veya susuzluktan ölecek olsa bile şu an içeri gitmek istediği son şeydi.

Bilgisayarını kapatıp masaya koydu ve çekmecesinden çizim defterini aldı. Bu defterde sadece tek bir tarzda çizim yapmaya karar vermişti ve o da bir süredir düşündüğü kılıç ustaları-iblisler evreniydi. Gerçi pek de evren sayılmazdı ama İblis çetesindeki Akaza isimli oğlanı hayal ettiği şekilde bir iblis olarak çizmek kesinlikle onu tatmin etmişti.

Gözlerini arkadaşlarının çizimleri üzerinde gezdirirken bakışları Sanemi'nin üzerinde durdu, doğal olarak en fazla detay onun üzerindeydi. Saçları, bakışları, kıyafetleri ve desenli kılıcıyla kesinlikle diğerlerine kıyasla daha özenli olduğu belliydi. Belki de artık renklendirilmeyi hak eden bir çizimdi.

Giyuu yatağından hiç üşenmeden kalktı ve çalışma masasının başına oturdu. Masa lambasını yaktıktan sonra masadaki kalemliklerden birini açtı ve kurşun kalemlerini sırayla dizdi. Önce oğlanın beyaz saçlarını dikkatle gölgelendirdi ardından açık tondaki tenini boyadı. Daha koyu bir kalemle yara izlerinin üzerinden geçerken sanki onlara gerçekten dokunuyormuş gibi heyecanla yutkundu. İzler kesinlikle Sanemi'ye farklı bir hava katıyor ve onu daha çekici gösteriyordu.

Koyu mor bir kalemle oğlanın göz bebeklerini boyarken hafifçe gülümsedi, bu lanet herif kesinlikle aşık olunası güzellikteydi. Kıyafetlerindeki detayları boyadıktan sonra sıra kılıcına gelmişti. Giyuu kararsızdı. Oğlanı düşündü, onunla ilgili hislerinden ve düşüncelerinden yola çıkarak ortaya bir şey çıkartmaya çalıştı. Sanemi karakter olarak etrafa yıldırımlar saçan fırtınalı bir gökyüzünü çağrıştırıyordu, özellikle sinirliyken önüne çıkan her şeyi yok etmesiyle tam bir kasırga gibiydi. Fakat duygusal olarak denize benzetebilirdi. Genellikle hırçın ve dalgalıydı, nadiren de sakin ve huzurlu bir deniz.

Giyuu derin bir nefes aldı ve derin analizlerinden sıyrılmaya çalıştı, sırf Sanemi'nin diye aptal bir kılıcı boyamak bu kadar zor olmamalıydı. Bir süre sarı ya da maviyi seçip seçmemesi gerektiğini düşündü, belki de ikisinin birleşimini tercih etmeliydi. Yeşil renk kılıcı zihninde canlandırmaya çalışırken gözlerinin önünde bir anda oğlanın yeşil levyesi canlanmıştı, kesinlikle doğru rengi bulmuştu. Kalemleri arasındaki en parlak yeşil tonunu seçti ve dikkatlice boyadı.

Boyamayı bitirdi, kalemi sakince yerine bıraktıktan sonra doğruldu ve ağrıyan omuzlarını esnetti. Çizimin son halini incelemeye başlamıştı ki kapının tık tıklanmasıyla defteri adeta ışık hızında kapattı ve çekmecesine adeta fırlattı.

"E-Evet?" Kekelemesine karşı sinirlenmemeye çalıştı ve yüz ifadesini korudu. Fakat kapı aralandı ve masa lambasından yansıyan soluk ışıkta Sanemi'nin yüzünü gördüğünde soğukkanlılığı yalan olmuştu. Yüzü sanki suçüstü yakalanmış gibi çocuk gibi kızarmaya başlamıştı.

"Girebilir miyim?" Oğlanın sorusu üzerine Giyuu kafa sallamakla yetindi.

Sanemi içeri girip kapıyı ardından kapattığında Giyuu olabilecek maksimum seviyede garip hissetmişti. Bu anı kaç defa hayal etmişti bilmiyordu ama Sanemi'nin kanlı canlı bir şekilde, bütün varlığıyla odasının ortasında durması kesinlikle düşündüğünden çok daha farklıydı.

Heyecandan midesi adeta kasılırken tedirgin bir şekilde elleri cebinde öylece dikilip duvarları inceleyen oğlanı izledi. Tabii ya, duvarlar... Giyuu'nun nefes alışverişini panikle hızlanırken içinden Tanrı'ya dua etmeye başladı. Duvarların bir kısmı küçük kağıtlara yapıştırdığı çizimlerle kaplıydı ve tabii bu çizimlerin bir kısmı karşısında duran beyaz saçlı oğlanı içeriyordu.

Giyuu gözleriyle oğlanın baktığı noktayı takip ettiğinde gördüğü şeyle yutkundu, kendi gözlerini tanımış olmalıydı değil mi? Sanemi'nin gözleri bir süre da çizimde takılı kaldıktan sonra hiçbir belirti göstermeden Giyuu'yu buldu. Siyah saçlı oğlan endişe ve panik içerisinde bir bahane düşünmeye çalışıyordu.

"Konuşmamız lazım." Sanemi her zamankinin aksine sakin ve donuk bir şekilde ona bakarken Giyuu bir anlığına boşluğa düştüğünü hissetti, duymayı beklediği şey bu değildi ama mutsuz sayılmazdı. Oturduğu sandalyede toparlandı ve ayağa kalktı.

"Pekala." Yatağına oturup sırtını yatak başlığına yasladı ve hala ayakta bekleyen oğlana eliyle oturmasını işaret etti. Sanemi yatağınına oturdu ve sırtını duvara yaslayıp ayaklarını aşağıya salladı. Giyuu salondayken ona bakmamıştı bile ama canı sıkkın görünüyordu, siyah saçlı oğlan şimdi biraz pişman hissetmişti.

"Canın neden sıkkın?" Beyaz saçlı oğlana sorusunu çekinmeden yönelttiğinde oğlan şaşkın bir şekilde ona baktı ve gülümseyerek kafasını önüne eğdi.

"Gerçekten beni iyi tanıyorsun, değil mi?" Giyuu oğlanın ruh halini anlayamamış bir şekilde sessiz kalmayı tercih etmişti. Sessizliği Sanemi bozdu. "Geçen hafta ya da ondan önceki sefer bizim evde. Neden benden kaçıyorsun?"

Giyuu duyduklarıyla şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, bir an için oğlanın şaka yaptığını düşünse de son derece ciddi olduğunu gördüğünde ağzından histerik bir kahkaha çıkmasına engel olamamıştı. "Ben mi senden kaçıyorum?"

"Benim ne zaman senden kaçtığımı gördün?" Karşısındaki oğlanın kendinden emin tavrını bozmaması mavi gözlü oğlanın sinirini bozsa da belli etmedi.

"İnan bana o kadar uzun zaman oldu ki... Ne zaman umut etsem günlerce beni görmezden geldin, tek kelime etmedin hatta suratıma bile bakmadın." Giyuu gergin bir şekilde parmaklarıyla oynarken bir yandan da hislerini dile getirebiliyor olmanın rahatlığını yaşıyordu.

"Her zaman ilk adımı atan ben olamam Giyuu." Donuk bakışlarını karşısında oturan oğlana çevirdi, gözlerinde anlamlandıramadığı bir bakış vardı ve sesi her zamankinin aksine öfkeden arınmış gibiydi.

"Her seferinde tekrar umutlanıp daha sonra da hayal kırıklığına uğramamı mı bekliyorsun?"

"Hayal kırıklığına uğramana gerek yok." Hızlı bir şekilde aldığı cevap karşısında donup kaldı, bu da ne demekti şimdi? Onunla oyun oynarcasına davrandıktan sonra kırılmamasını mı istiyordu? Giyuu kafasını bıkkınlıkla iki yana salladı, cidden bitmek bilmeyen bu oyundan ve bilmece gibi konuşmalardan usanmıştı.

"Anlamıyorsun, anlamıyorsun..." Siyah saçlı oğlan arka arkaya sayıklarken kafasını önüne eğdi ve daha fazla aşık olduğu adama bakmamayı seçti, kalbinin buna dayanabileceğini sanmıyordu. Kafasını kaldırmadan konuştu, "Ne konuşmak istiyorsan söyle, konuşalım ve sonra beni yalnız bırak."

Odadaki birkaç saniyeden az süren sessizliği yatakta yavaşça doğrulan Sanemi bozdu. Uzun saçlı oğlana doğru dizlerinin üzerinde ilerledi. Giyuu merakla ne olduğunu anlamaya çalışırken Sanemi onu omuzlarından tutarak kendine çekti ve sıkıca sarıldı.

Mavi gözlü oğlan delice atan kalbine aldırış etmeden nefes almayı denedi, sadece bunun bir rüya olup olmadığından emin olmaya çalışıyordu. Beyaz saçlı oğlanın güçlü kolları vücudunu sarmış ve olabildiğince kendi bedenine yaklaştırmıştı. Giyuu hareketsiz bir şekilde beklerken Sanemi'den duyduğu sözlerle gözlerinin dolmasına engel olamayacaktı.

"Artık yalnız olmanı istemiyorum."

~

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top