vii

Beyaz saçlı oğlan kağıda özenle yazdığı uzun çözümlere son kez göz attıktan sonra kalemini ve silgisini ceketinin iç cebine attı. Oturduğu sıradan kalkıp kağıdı gözetmene teslim ettikten sonra üzerindeki gözlere aldırış etmeden sınıftan çıktı ve koridorun köşesinde ufak bir çember şekline sınavı tartışan arkadaş grubunun yanına ilerledi.

"Ah, sonunda beklediğimiz adam geldi! Sanemi, ikinci sorunun cevabını kaç buldun?" Tengen büyük bir heyecanla onu omzundan tutup çekiştirirken gümüş saçlı oğlanın elini ittirdi ve gözleriyle hızlıca arkadaşlarını taradı.

"On sekiz milinewton." Umursamazca cevabı söyledikten sonra başını arkaya çevirdi ve koridorun diğer ucuna göz attı. Giyuu'yu hiçbir yerde göremiyordu, oysa sınıftan çıktığını gördüğüne emindi. Tekrar önüne döndüğünde soran gözlerle Shinobu'ya baktı.

Kısa boylu kız anlamış gibi duruyordu ve birkaç adım ilerleyerek hala soruları tartışan kalabalık gruptan ayrıldı. Sanemi de peşinden ilerlemişti, kız onun nereye gittiğini biliyor olmalıydı.

"Tomioka'ya seslendik ama hiçbirimize cevap vermeden hızlıca bahçeye çıktı, nereye gitti bilmiyorum. Yüz ifadesi pek de iyi değildi sanırım sınavı pek iyi geçmemiş." Sanemi kızın endişeli yüz ifadesi karşısında sinirle dişlerini sıkmadan yapamadı, madem öyleydi neden peşinden gitmemişti ki?

Kocho'ya bir cevap vermeden yanından ayrıldı ve binanın merdivenlerinden inerek çıkış kapısına ilerledi. Bunun ne kadar kaba bir hareket olduğu umrunda değildi, sadece kendisini Giyuu'nun nerede olduğunu bulmak zorunda hissediyordu. Aklına gelen ilk yer geçen sefer onu tek başına otururken gördüğü yeşillik alan olmuştu. Adımlarını hızlandırıp koruluğa doğru ilerlerken içindeki endişe ve telaş hissi giderek büyüyordu.

Sonunda ağaçların yanına ulaştığında durdu ve nefeslerini düzene sokmaya çalıştı, bir yandan gözleriyle etrafı kontrol ediyordu. Siyah saçlı oğlanı görememişti, tam gitmek üzereyken biraz ilerideki kalın gövdeli çam ağacının altındaki çantayı fark etti. Yavaş adımlarla ilerledi ve sessizce ağacın arkasını kontrol etti.

Giyuu ağacın kalın gövdesine sırtını yaslamış, dizlerini kendine çekmiş bir şekilde oturuyordu. Kafasını iki dizinin arasına gömmüştü fakat ufak hıçkırık ve iç çekiş seslerinden ağladığı belli oluyordu.

"Tanrım..." Sanemi ne yapacağını bilemiyordu ve büyük bir panikle oğlanın yanına oturdu. Giyuu onun geldiğini fark ettiğinde hızla kafasını kaldırdı ve hiçbir şey olamamış gibi gözlerinden akan yaşladı elinin tersiyle sildi. Beyaz saçlı oğlan öylece oturuyordu, ona sıkıca sarılmak istiyordu ama aralarında bunu yapabilecek derece bir samimiyet olup olmadığından bile emin değildi. Yine de ağlamasına sebep olan şey her neyse onu yok edeceğine dair yemin etti.

"Giyuu." Olabildiğince nazik bir şekilde adını söylediğinde oğlan koyu mavi gözlerini ona çevirdi. Sanemi çok sevdiği mavi gözlerin çevresindeki kırmızılıkla kalbinde derin bir sızlama hissetti, biri kalbine az önce devasa bir bıçak saplamış olmalıydı.

"Sanemi, ben..." Siyah saçlı oğlan cümlesine devam edemeden gözleri dolduğunda o an her şeyi boşverdi ve ona doğru uzanıp kollarını sıkıca vücuduna doladı. Diğer insanlar, kurallar ya da tabular; hiçbiri zerre umrunda değildi. Ne hissettiğini, neden böyle hissettiğini o da bilmiyordu ama emin olduğu tek şey kollarını sardığı oğlanı tüm kötülüklerden koruma isteğiydi.

Mavi gözlü oğlan ilk başta biraz uzak kalmaya çalışsa da sonra sanki Sanemi'ye muhtaçmış gibi ona daha çok yaklaştı ve başını göğsüne yasladı. Bu hamleyle beyaz saçlı oğlan içinde daha da sağlam bir koruma içgüdüsü hissetmişti.

Kısa bir süre Giyuu'nun sessizce gözyaşı dökerek rahatlamasına izin verdi, ardından geriye yaslandı ve oğlanın ağlamaktan kızarmış yüzünün açığa çıkmasını sağladı. Yüzündeki saç tellerini dikkatlice kulağının arkasına sıkıştırırken lavanta rengi endişeli gözleri oğlanın yüzündeki her detayı inceliyordu.

"Sorun ne? Ne oldu Giyuu, hadi lütfen söyle." Elini oğlanın yanağına yerleştirip nazikçe okşamaya başladı, onu rahatlatmaya çalışıyordu.

"Ben... Sınavda hiçbir şey yapamadım, tam anlamıyla batırdım. Çok çalışmıştım ve-" İç çekişleri konuşmasını bölerken Sanemi onu sabırla dinliyordu, "Ve ben seni hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum."

Beyaz saçlı oğlan cidden sorunun bu olduğuna inanamadı, böyle saçma bir şey yüzünden ağladığına inanmak istemiyordu. Bir yandan kötü bir durum olmadığı için içi rahatlarken diğer yandan oğlanın psikolojisinin bu derece hassas olduğunu fark etmek Sanemi'yi üzmüştü.

"Oh, Giyuu..." Büyük bir şefkatle oğlana sarıldı ve daha da rahatlaması için onu tekrar güvenli kollarının arasına aldı, "Beni hayal kırıklığına uğratmadın, ne kadar çalıştığını ve gerçekten denediğini biliyorum. Sorun yok, lütfen ağlama."

Oğlanın yumuşak siyah saçlarını okşarken derin bir nefes aldı ve o ana kadar farkına varmadığı kokuyla yüzleşti. Burnuna dolan mor salkım kokusuyla gözleri etrafta hızlıca dolaştı fakat etrafta hiç sarmaşık göremedi. Öyleyse bu koku oğlandan yayılıyor olmalıydı, Giyuu kesinlikle muhteşem kokuyordu.

Bir süre -en azından oğlan sakinleşene kadar- Sanemi ona sarılmaya devam etti. Neden ona kibar davrandığını, onu önemsediğini, ağlamasını istemediğini ve neden ona sarıldığını bilmiyordu. Bildiği tek şey anlık kararlar alarak bu şekilde devam edemeyeceğiydi. Kendinde işe yarasa da Giyuu konusunda duygularını bastırırsa bundan o da etkilenirdi ve onu üzmek beyaz saçlı oğlanın isteyeceği son şeydi.

Sonunda Giyuu'nun nefesi düzene girerken kafasını Sanemi'nin omzundan kaldırdı, kurumuş göz yaşlarını sildikten sonra saçlarını düzeltti. "Daha iyi misin?" Kendisine yöneltilen soru üzerine sakince başını sallamakla yetinmişti.

"Giyuu." Oğlanının adını söylediğinde koyu mavi gözler kendine dönmüştü. "Ablan nasıl biriydi?"

Giyuu bu soru karşısında afallamış görünse de bozuntuya vermemeye çalıştı ve kafasını yanındaki ağaca yaslayıp gözlerini uzak bir noktaya sabitledi. "O çok iyi kalpli biriydi, çok nazikti ve güler yüzlüydü. Arkadaşları, öğretmenleri... Herkes onu çok severdi, tabii ben de. O beni her zaman desteklerdi ve her şeyi başarabileceğimi söylerdi."

Sanemi belki de oğlanı ilk defa bu kadar konuşkan görüyordu, aslında soruyu sorarken bu kadar detaylı anlatacağını düşünmemişti. Yine de burukça gülümsedi ve oğlanın dolan gözlerini izledi.

"Geçen hafta bizde ders çalıştığımız günü hatırlıyor musun?" Giyuu'nun donuk yüz ifadesini göz önüne alırsa zihninde bu anlamsız soruları bağdaştırmaya çalışıyormuş gibi görünüyordu.

"Evet."

"O gün sana neden mühendislik okuduğunu sorduğumda bunun ablanın hayali olduğunu söylemiştin. Peki ya senin hayalin ne?" Oğlan yöneltilen soru karşısında durakladı ve bir süre kararsızlıkla dudaklarını kemirdi.

"Çizim yaptığımı biliyorsun, bir mangaka olmak isterdim." Bu cevap aralarında ufak bir sessizlik yarattı, Sanemi onun mühendislik okumak istediğinden kesinlikle emindi ama bu kadar da uzak bir meslek seçeceğini düşünmemişti. Yine de Giyuu'yu bir mangaka olarak düşünmek kulağa fena gelmiyordu.

"Tsutako adına konuştuğumu düşünmeni istemem ama altı tane veledin ağabeyi olarak hepsinin kendi hayallerinin peşinden koşmaları beni çok mutlu eder. Yani... Eminim ablan da aynısını düşünürdü." Sanemi yanlış anlaşılma korkusuyla kelimelerini ince eleyip sık dokuyarak seçti ve sözleri Giyuu'yu düşünceli bir ruh haline sürüklemiş gibi gözüküyordu. En azından biraz bile olsa işe yaradığına sevinmişti.

"Bunu düşüneceğim." Beyaz saçlı oğlan duyduğu cümle üzerine oldukça tatmin olmuş gözüküyordu. Anlık olarak hissettiği mutlulukla enerjik bir şekilde ayağa kalktı, mavi gözler şaşkınlıkla Sanemi'yi bulmuştu. Sanemi heyecanını dizginledi ve kendisine bakan deniz mavisi gözler karşısında soğuklanlılığını korumaya çalışarak elini hala yerde oturan oğlana uzattı.

"Hadi kalk, bir şeyler yemeye gidelim." Giyuu yüzündeki belli belirsiz ufak gülümsemesiyle elini tuttu, beyaz saçlı oğlan her seferinde olduğu gibi onun elinini hiç bırakmamayı hayal etmişti.

İkili ağaçlık alandan uzaklaştı ve kampüsün diğer ucundaki kafelere doğru sessizce ilerlemeye başladı. Sanemi fazlasıyla yakın yürüdüklerini ara ara birbirine değen elleri sayesinde fark etmişti. Buna rağmen ikisi de uzaklaşma girişiminde bulunmamıştı.

Bölüm binasına yaklaşırken kapının önünde muhabbet eden arkadaşları ikilinin kendilerine doğru yaklaştıklarını görmüştü. Oğlanların yüzlerindeki ufak tebessümler -en azından bir süre daha- gizemini çözmeleri gereken bir sır olarak kalacaktı.

~

mükemmellikleriyle baş edemiyorum 😩❤️‍🔥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top