10✓

♪Oğuzhan Koç-Heyecandan♪

Şarkı sizce de kitaba uymuyor mu snskoxnskxns hem enerjisi olsun hem sözleri

Hastaneye giriş yapıp onun olduğu odaya hızlı hızlı adımlarken bir yandan da söyleniyordum. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirdi ki?

Nihayet odasına gelince kapıyı hızla açtım. Fakat açmamla kapatmam bir olmuştu. Ben mi yanlış görmüştüm, yoksa o bir hemşirenin üzerinde miydi?

Gözlerimi kırpıştırırken yutkundum. Yok canım..Jimin öyle biri değil. Gerçi benden o kadar ret yiyince belki artık vazgeçmiştir. Ben de şu an neden bunu sorguluyorsam?

Bu sefer kapıyı tıklatıp bir süre bekledim ve yavaşça açtım. Jimin ayakta saçlarını düzeltirken hemşire hemen yanımdan geçip gitti ve kısa sürede odadan ayrıldı. Ben şaşkınlıkla bir kapanan kapıya bir de Jimin'e bakarken Jimin en sonunda boğazını temizledi.

"Şey.. yanlışlıkla onun üstüne düştüm de valla yanlış anlama."

Yüzümü buruşturup onu izledim bir süre. O da gergince gülümseyip ensesini kaşımıştı. "Şaşırmadım. Dengeni koruma anlamında büyük sıkıntıların var sanırım Jimin."

Omzunu indirip kaldırdığında gözüm sol eline kaydı. Alçıya alınmıştı ve bu beni baya kötü hissettirmişti açıkçası. O da gözlerimi takip edip neye baktığımı anladı ve kolunu arkasına sakladı.

"Ah..aslında kimsenin haberi yoktu. Sen nasıl geldin buraya? Yoksa Jungkook yine öttü mü?"

Kendi kendine sorular sorup sinirlenirken gözlerimi devirdim. "Ben sordum nerdesin diye, o da en sonunda anlattı."

"Oha sen beni mi sordun?"

Gözleri anında parıldarken gülmeden edemedim. "Aslında defterimi sormuştum daha çok, ah cidden kimse buna odaklanmı-"

"Yaa demek beni sordun!"

Erimişti resmen. Gözlerimi tekrardan devirip yatağa oturdum. Açıklama yapmanın bir mantığı yoktu çünkü herkes anlamak istediği şekilde anlıyordu.

"Neden dikkat etmedin? Hayır, arabaya çarpmak ne demek?"

O da yanıma kurulup sırıttı. "Aşkın kör ettiyse demek beni." Kafamı iki yana sallarken hafifçe sırıttım. Alışmıştım artık bu hallerine. Bizim anlaşma şeklimiz böyleydi bir nevi. O yüzden sorgulamayı bıraktım. O da çoktan bırakmıştı anlaşılan.

"Annen nasıl?"

Ayaklarımı sallarken gözlerimi yerden ayırmadan ifadesiz bir yüzle konuştum. "Fena değil. Ameliyat için doktor randevu verdi. Ameliyat nasıl geçecek bakalım..." Arkadaşlarıma, kendi hayatıma o kadar çok dalmıştım ki annemin zamanla eriyip gittiğini fark edememiştim. Hiç..iyi bir evlat değildim.

"Neden kendini suçlama konusunda bu kadar ısrarcısın?"

"Neden içimi okuma konusunda bu kadar ısrarcısın?"

Dudaklarını büzüp tatlı bir şekilde omzunu silkti. Tatlı mı dedim? Tövbe..o yollara girmiyoruz.

Derin bir nefes alıp yanıma oturdu ve pencereden dışarıyı izlemeye koyuldu. Ben de onun bakışlarını takip edip sararmış yaprakların yavaş yavaş yerle buluşmasını izledim. "Anne sonuçta..elbette kendi iç sıkıntısını yavrularına göstermemek için çabalayacaktı. Yani göremedim diye kendini daha fazla suçlama Harin. O zamanlarda eğlenme peşinde olman senin suçun değil ki. Bu gayet normal. Arkadaşlarınla takılacaksın, derslerinle ilgileneceksin, dertlerin olacak ama eğlenmeye devam edeceksin. O zamanlarda bunlar gayet normal, hâlâ da öyle. Gençlik çağındayız sonuçta."

"Yine de dikkat etmeliydim Jimin. Evdekilerden bu kadar çok soyutlanmamalıydım. Bana sadece gösterilene odaklanmayıp, saklanan şeyleri de fark etmeliydim."

Yutkunup başımı eğince onun da bana baktığını hissettim. "Bu yine de senin suçun değil. Bu hastalık..vardı. Geçmişte takılı kalıp pişmanlıkla oturmak yerine neden gelecek için bir şey yapmıyoruz?"

Başımı kaldırmadan sadece gözlerimi ona çevirdim. Çoğu zaman çok ve boş konuşuyordu. Bazen saçma salak davranıyor, bu onu daha da eğlenceli bir insan yapıyordu. Ancak bazı zamanlar öyle bi konuşuyordu ki sanki karşınızda farklı biri duruyordu. Kendisine..hayran bırakıyordu ve ben etkilenmek istemiyordum...

Her insanın içinde barındırdığı farklı yanları vardı. Her insanın kendine özgü derinliği olurdu. Jimin'in içi oldukça derindi..bunu görebiliyordum. Her zaman gülüyordu, bazen aklıma takılmıyor değildi. Bu çocuk hiç mi üzülmüyor, bu çocuğun hiç mi derdi yok? Sonradan anladım...

Çok gülen ve konuşan ama içinde acılar barındıran, bu acıları da gülerek saklayanlardandı. Veya bu sıkıntılardan bu şekilde kurtulmaya çalışıyordu...

Kendi düşüncelerimin arasında kaybolup gitmiştim ki onun naif sesiyle ana geri döndüm. "Şu an elimizden gelen annene tam olarak destek olmak. Şu an annenin buna ihtiyacı var. Hâlâ onun biricik kızısın, sen kendini bu şekilde suçluyor olabilirsin ama annen bunu düşünmüyordur bile."

Başımı hafifçe sallayıp gözlerimi kaçırdım. Haklılık payı vardı. Gelecekte de pişman olmamak için şimdi ona göre davranmalıydım.

"Gitmeden kıymetli kayınvalidemi de ziyaret ederiz di mi?"

Evet, asıl Jimin'e geri dönüyoruz. "Nerden kayınvaliden oluyor ya senin?"

Bilmiş bilmiş arkasına yaslanıp "Sonuçta senin annen, benim annem. Benim annem, senin annen." dedi. Sesli bir şekilde nefes verip "Oy Jimin oy.." diye yakındım.

"Ney Harin'im neeey?"

Eline televizyon kumandasını aldıktan sonra televizyonu açtı. "Çıkmıyor muydun? Niye geri kuruldun yatağa?"

Bir süre etrafına bakındı daha sonra acısı varmışçasına yüzünü buruşturarak örtünün altına girdi. "Ya aslında fark ettim de sağ ayak bileğim de ağrıyor gibi?"

Onu baştan aşağı süzdükten sonra tek kaşımı kaldırdım. "Sol bacağını tutuyorsun. Bileğini bile değil, kalçanın alt tarafını."

Sözlerimle duraksayıp bana baktı ve yavaşça elini sağ bileğine götürerek geri inlemeye koyuldu. "Ah! Acaba doktor gözden mi kaçırdı ki?"

Gözlerimi devirip çantamı elime aldım ve ayaklandım. O da anında oyununa son verip yerinde doğrulmuştu. "Nereye ya?"

"Anlaşılan sen biraz daha yatacak gibisin. Hasta ziyaretinin kısası makbuldür, ben gideyim."

Arkamı dönmemle onun "Hayır!" diye bağırması ve bileğimden tutması bir olmuştu. Bunu beklemediğim için boş bulundum ve beni çekmesiyle üstüne düştüm. Gözlerimi araladığımda bir çift kısık gözle karşı karşıya gelmiştim. Gözleri güzelmiş.

Saçlarını hangi şampuanla yıkıyor acaba? Çok hoş kokuyordu ve yumuşacık duruyordu. Yüzüne de bir şey mi sürüyordu? Nasıl bu kadar pürüzsüz bir tene sahip olabilirdi ki? Biz kızlar o kadar uğraşıyoruz, bu ciltlerin yakınından bile geçemiyoruz. Onlar ise çamurda yuvarlanıp gelseler yine aynı şekilde harika ciltlere sahip oluyordu.

"Öpsem duda- Ah! Gözüm!"

"Gözünü böyle öperler işte."

Ondan ayrılıp üstümü düzelttim, o da kafa attığım yeri ovalıyordu. "Ağlama ya, yavaş vurduk."

Sinirle bana bakıp gözünü gösterdi. "Morarırsa görürsün."

Elimi sallayarak yatağa oturdum. "Bir şey olmaz, bu sefer direğe çarptım dersin."

Jimin söylenmeye devam ederken ben, gergedanlar tepişiyormuş gibi atan kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Sakin olur musun acaba? Ne bu haller?

Çantamdan defterimi çıkartıp açtım. En iyisi ders çalışayım. Evet, onu görmezden gelmeliydim. Fakat dibime kadar girip o da deftere bakınca geri çekilmek zorunda kalmıştım.

"Ne çalışıyorsun? Aaa defterin bendeydi!"

Hele şükür konu defterime gelebilmişti. "Aaa en sonunda hatırlama lütfunda bulundunuz. Acaba alabilir miyim?"

"Bir şartla."

Ona bakakalırken "E zaten defter benim. Ne şartı?" diye sordum. "Defter şu an sende mi?"

Gözlerimi etrafta dolaştırıp geri ona baktım. "Ha..yır."

Uyuz bir gülümseme sunup ayağa kalktı ve gözlerini kıstı. "E defter bende olduğuna göre benden alabilmek için şartı kabul etmelisin." Bu çocuk nerden çıkmıştı karşıma? Hayır, neden ben?!

En sonunda pes edip omuzlarımı düşürdüm. "Saçma sapan şeyler isteme."

"Yok saçma değil. Birlikte çalışalım mı? Sen anlatınca daha iyi anlıyorum." Şirin bir şekilde sormasına karşılık yumuşamadan edememiştim. Boğazımı temizleyip "İyi, tamam." diye aksi bir sesle yanıtladım.

"Yes be!" Koşar adımlarla çantasına ilerlerken sırıttım. Güya bileği acıyordu.

Kısa sürede yanıma gelince ben de televizyonu kapattım ve birlikte çalışmaya koyulduk. Zaman geçiyor, sessizce testlerimizi çözerken artık odaklanmakta zorluk çektiğimi fark ediyordum. Kolu arada bana değiyordu ve bu bende elektrik çarpmış etkisi gösteriyordu.

Açık pencereden usulca içeri sızan rüzgar onun kokusunu da alıp burnuma taşıyordu ve bu benim yine dikkatimi dağıtıyordu. Sanki evren de dahil her şey onun tarafındaymış gibi... Sonbaharın yavaş yavaş getirdiği bu soğuklukta, onun sıcaklığını hissetmek istemem hiç normal değildi. Normal miydi..?

"Warmth of autumn mu?"

Sesiyle kendime gelip gözlerimi kırpıştırırken okuduğu yeri aradım ben de. Farkında olmadan yazmış olduğum şeyden bahsediyordu. "Sonbaharın sıcaklığı? Yarın İngilizce sınavı da mı var?!"

Gözlerimi kaçırıp sayfayı çevirdim. "Hayır ya."

"E o zaman neden onu yazdın? Ne düşünüyordun?"

Meraklı bakışlarını göz ardı edip soruya odaklanmaya çalıştım. "Ya sana ne? Hem sen dersine böyle mi çalışıyorsun? Baksana kendi kitabına."

"Tamam ya, ne kızıyorsun Allah Allah. Çattık resme-" Gözlerimi kısıp ona baktığımda gülüp sessizce önüne döndü ve çalışmaya devam etti. Ben de usulca nefes alıp verdim ve bu sefer ciddi bir şekilde önüme döndüm.

"Bir tane uç verir misin? Benimki bitmesin."

Gözlerimi devirip sabır çektim ve uç kutusunu direkt onun önüne koydum. Anında sırıtıp "Teşekkürler." dedi ve içinde birkaç tane uç alıp geri bana verdi. "Ne zaman bitiyor ya? Ben sıkıldım."

"Daha iki saat çalıştık Jimin."

Gözlerini kocaman açıp "E yeter!" dedi. Kitabını, defterini de kapatınca güldüm. "İyileştin herhalde?"

Toplanırken bir yandan da "İyileştim, iyileştim. Turp gibiyim." diye beni geçiştiriyordu. Ben de eşyalarımı çantama attıktan sonra Jimin'in boğazını temizlemesiyle ona döndüm.

"Öhöm..öncelikle geldiğin için teşekkür ederim. Beni çok mutlu ettin."

Omzumu silkip "Önemli değil." diye cevap verdim. "Diğer bir teşekkür de bana konuyu anlattığın için. Ancak öbür zamanlar benim için verimsiz geçti."

Kaşlarım çatılırken anlamaya çalıştım. "Neden? Anlamadığın bir yer mi vardı? Çözemediğin soruları sorsaydın ya bana."

"Yok..hiç soru çözemedim çünkü senin yüzünden odaklanamadım."

Söylediği sözlere karşılık ben şaşkın şaşkın ona bakarken o devam etti. "Yanıma oturunca zaten heyecanlanıyorum. Ders çalışırken çok tatlı duruyorsun. Böyle kendi kendine de konuşuyorsun ya, öpesim geliyor."

Tam ağzımı açacaktım ki işaret parmağını kaldırıp dudağımın hizasında tuttu. "Şşt, konuşma yoksa yaratıcı tehditlerine aldanırım ve yapacağım şeyden vazgeçerim."

"Ne yapa-"

Saçlarımda hissettiğim onun sıcak dudaklarıyla gözlerim sonuna kadar açıldı. "Evet, sen sormadan ben cevaplayayım. Yürek yedim Harin'im. Her sabah sana yazmadan önce de yerim. Seni seviyoruuum! Okulda görüşürüz güzelim."

Kelimelerini arda arda hızlıca sıralarken ben öylece kalakalmıştım. Kapının kapanma sesini duymamla da tüm hastaneyi inleten sesim odayı doldurmuştu.

"JİMİİİİİİNNNN!!!!"

🐣

İşi biliyorsun Jimin'im böyle devam :))

Textinge aynı hızla devam edeceğiiiz, yorum ve oylarla bölümleri donatmayı unutmayın 🤎

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top