Sevgilim

İstemem ben bu ömrü, bu talihi istemem
Böyle durup durup senden ayrılmak varsa
Orada bir mezar kazılır benim için
Ayrılığın nerede başlarsa
                     Ümit Yaşar Oğuzcan

****

Seokjin'den

Aynadaki yansımamın beni tatmin ettiğini düşündüğüm an önünden çekildim. Sonunda büyük gün gelmişti.

Taehyung'la yaklaşık bir aydır deneme adını verdiğimiz o değişik şeyi yaşıyorduk. İlişkimizin bir adı yoktu. Her ne kadar o yanımda olduğunda isimlere,rakamlara takılmıyor olsam da artık ona rahatlıkla Sevgilim diyebilmeyi istiyordum.
Aklıma gelen kelimeyle gülümsedim. Ne güzel olurdu ona sevgilim diyebilmek...
Dudağımda ıslık, kalbimde heyecan evde oradan oraya gidip duruyordum. Hazırlıkların son hali için bir saat sonra Sarah'la buluşacak, ve son seansı böyle değerlendirecektik. Daha iyi bir terapi yöntemi de olmazdı zaten.
Taehyung; benim yeni hayatımın, yeni ruhumun anahtarını elinde bulunduran kişiydi. Onunlayken tertemiz hissediyordum. Utanç duyduğum geçmişimi bilmiyordu, bana 'Aa yazık neler yaşamış.' diyip acıyarak bakmıyordu mesela.
Her ne kadar ondan bazı şeyleri saklamış olsam da, anlattığımda aynı şekilde devam edemeyeceğimi de biliyordum. Çünkü benim geçmişim, onun kadar güzel birine anlatılmayacak kadar çirkindi gözümde.

Kolumdaki saate baktığımda Sarah'la buluşma saatimize az kaldığını görüp, son kez aynanın karşısında kendime çekidüzen verdikten sonra evden çıktım. Üzerimdeki takımı Taehyung seçtiği için daha bir güzel geliyordu gözüme.
Yakışmayan bir takımı seçmek için çırpınışları gözümün önüne gelirken gülümsedim. Dün, benim hayatımdaki belki de en güzel gündü.
Ancak sürpriz yapabileceğimi nasıl anlamadığına hala akıl erdiremiyordum.
Benim için hiçbir davet Taehyung'un yorulmasından önemli değildi. Hiçbir davetliyi de çok önemli diye nitelendirmezdim, Taehyung değilse.

Onu dakikalarca takım seçmek için yürüttüğümde ve davetlilere 'çok önemli' derken beni yakalayabileceğini düşünmüştüm.

Arabamı Sarah'ın evinin önüne geldiğimde durdurup indim. Birkaç dakika sonra da Sarah kapıda gözükmüş, kısa bir sarılmadan sonra arabadaki yerimizi almıştık.

"Bu sıralar yüzünü çok güleç görüyorum Seokjin."

"Aklıma sürekli Taehyung geliyor..." gözlerimi yoldan ayırmadan kıkırdadım. "Aptal bir çocuk, düşündükçe gülüyorum."

"Taehyung'un senin hayatında bir milat olduğuna inanıyorum. Onunla tanışmak isterdim."

Kafamı iki yana salladım. Tanışmalarını istemiyordum.

"Taehyung'la tanışmanızı istemiyorum Sarah. Senin psikiyatristim olduğunu öğrendiğinde benden ürkebilir. Ya da..." keskin bakışlarımı üzerine diktim. "Senden etkilenebilir."

Gür kahkahası arabayı inlettiğinde yüzümü buruşturdum.

"Onu benden kıskanıyor musun? Seokjin, bana bak..." sesi az öncekine nazaran daha ciddi çıkıyordu. "Taehyung çok yakışıklı bir çocuk. Eminim daha önce benden güzel yüzlerce kadın ona deli divane olmuştur. Ama o seni seçti, bu yüzden saçma kuruntularını kenara bıraksan iyi edersin."

Sözleri beni ziyadesiyle mutlu etmişti. Ona dönüp sırıttım.

"Ben varken sana dönüp bakacak değildi zaten, şaka yapmıştım."

"Ben inandım(!)"

Sarah'la yolumuz çok az kalırken son konuşmalarımız bunlar olmuştu. Hayatımda anlatacak pek fazla şey olmadığı ve Sarah'tan Taehyung için yardım istediğim için onunla konuşmalarımızın neredeyse tamamı Taehyung'la ilgili oluyordu.

Şöyle bir hayatıma baktığımda, iş-ev-Taehyung üçlüsünden oluştuğunu söyleyebilirdim. İş ve ev konusunda anlatacak hiçbir şeyim olmazdı genelde. İşimde en iyisiydim ve tavsiyeye ihtiyacım yoktu, evim bana özel alanımdı ve karışılmasını sevmezdim. Taehyung konusunda ise tecrübesiz olduğumu kabul etmem gerekiyordu.

"Geldiiik!"

Kemerlerimizi çözüp Sarah'ın gördüğünde coştuğu alana ilerledik.

"Umarım sana güvenmekle doğru bir şey yapmışımdır. Hiç de becerikli birisi olduğunu düşünmüyorum Sarah."

****

Sarah'ı evine bıraktıktan sonra direksiyonda ritim tutarak Jungkookların evine sürdüm arabayı. Bu sırada telefonum çalmaya başladığında çağrıyı arabaya yönlendirdim.
Başımın küçük belası Jungkook arıyordu.

"Konuş, Jungkook."

"Hyung, neredesin?"

"Taehyung, sizin oradaki parktaymış da onu almaya gidiyorum. Umarım ağzından laf çıkmamıştır Jungkook,yoksa seni kaynar kazanlarda çamaşır niyetiyle yıkarım."

Telefonun ucundan kısık bir 'hiih' sesi gelmesi beni güldürmüştü.

"Hyung, sadece nasılsın işleri hallettin mi diye aradım. YAZIKLAR OLSUN YA! Karaktersizim biliyorum da böyle de demezsin..."

Dırdır etmeye devam ederken telefonu kapattım. Arkadaşlarına alışmam da Taehyung'a alışmam kadar kolay olduğundan aramızdaki samimiyet bir hayli ilerlemişti. Tabi bu hala Jungkook'u garip bulduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Parkın önüne arabayı parkedip indim. Gözlerimle Taehyung'un oturduğu bankı seçmeye çalışmam biraz uzun sürmüştü. Bulduğum an ise pamuk şekerciyi görmüş çocuklar gibi hevesle yanına ilerledim.

Tüm dünya ülkelerini uğrunda savaşa sokabilecek güzellikteki boynuna sulu bir öpücük kondurmak dudaklarıma verdiğim en güzel hediyelerden biri olmuştu bugün. Sonraysa dolanıp bankta yerimi almıştım ki elinin tersiyle boynunu sildiğini görmemle kaşlarım çatıldı.
Sanırım gergin bir gün geçiriyordu ve yaptığı hareketten benimle ilgili de bir sorun olduğunu anlamam uzun sürmemişti.
Çok geçmeden kolundan nazikçe tutup başka bir yerde konuşmayı teklif ettim. Başta hazırladığımız yere götürmeyi düşünsem de onun dert ettiği şeyleri çözmeden bir sürprizle bastırmak istemiyordum duygularını.
Kolunu elimden çektiğinde o zamana kadar gözlerinde hiç görmediğim bir duygu vardı:Öfke.
Taehyung, şimdiye kadar yaşadığımız hiçbir şeyde böyle bakmamıştı gözlerime. Bakışları ruhuma kadar işlerken sorun her neyse çözmek için can attığımdan bileğinden çekerek arabaya götürdüm. Ona sert davrandığım için kalbim acıyordu ama başka türlü de olacak gibi değildi.

*****

"O kadar pişmanım ki sana bedenimi açtığım için, senin gibi bir adamla bunu yaşadığım için..."

Yanımda oturuyordu. Taehyung, yanımda oturuyordu ve ben ilk defa ona bakmak istemiyordum. Gururum izin vermiyordu, paramparça olduğunu hissettiğim kalbim izin vermiyordu.
Delirmiş gibiydim şimdi.
Bir aydır, tam bir aydır ellerimi ona değdirdiğim her an yüzüm midemden dolayı değişmesin, kalbi kırılmasın diye çaba sarfediyordum.
Bir aydır ona özgürce dokunmanın hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Çeşitli rahatlama hapları, sayısız terapiler...
Bir aydır ona dokunduğum an sadece mutluluğu hissetmek için çabalıyordum.
Dün ise... Dün ise ilk defa doyasıya sevmiştim bedenini. İlk defa sonrasında gözlerimden yaşlar akmadan dokunmuştum bedenine. Öyle özeldi ki benim için. Öyle güzeldi ki tenimde tenini hissetmek.
O ise gelmiş şimdi dün aramızda geçen şeylerden duyduğu pişmanlığı söylüyordu.
Sikeyim, ne diyecektim ki! Ne diyecektim, "Taehyung, Sarah benim psikiyatristim. Ama önemli bir durum yok sadece seni çocukluğumun yerine koymuşum." mu?
Merak edecekti. Sarah'ın aslında kim olduğunu bildiğinde tüm geçmişime hakim olana kadar içindeki merak onun peşini bırakmayacaktı.
Ne olursa olsun, hemen böyle silip atacak mıydı özel tüm o kadar şeyi?

Geldiğimiz yerde önce hazırladığımız onca şeye baktım. Sonra ise buruk bir tebessümle indim.

"İn."

Sözümü ikiletmeden inmişti arabadan.

  Önce dolunaya karşı kurduğum salıncak bıraktı gitti bizi. Anlasın istedim. Orayı gördüğünde, söylediğim her sözde o geceyi onun için hazırladığımı anlasın istedim.
Anlamadı. O şimdi buraya bizi bitirmeye gelmişti.
Yanlış yapabileceğini hiç düşünmüyordu.

Son kez bana Sarah'la ilgili konuyu sunduğunda dayanacak gücüm kalmamıştı. Tüm her şeyi bilmek istiyordu değil mi? Canımı acıtan tüm geçmişimi, susturduğum zihnimin o kirli sokaklarını bilmek istiyordu.
Anlatırsam tükenecektim, bilmiyordu.

"Peki o zaman, dinle Kim Taehyung. Bu saatten sonra benimle ilgili her konuya hakim olmuş olacaksın. Ama artık ben olmayacağım."

***

Dolunay denize vurdu.
Ben o gece ne dolunayı sevdim ne denizi.

Yeni bitmişti kabuslarım oysa. Oysa ben ilk kez özgürce sevebilmiştim.

Ben, ilk kez affetmiştim beni kurtarmayan Tanrı'yı, çığlıklarımı duymayan insanları, o sabah dışarıda uçan kuşları, yıllar sonra o adama sadece para cezası verdiğini öğrendiğim hakimi, ilk kez affetmiştim.

Onu severken unutmuştum hepsini. Benimle geçmişime gömülür sanmıştım. Ne büyük aptallık! Kimse beni şimdiki ben olduğum için sevmeyecekti. Geçmişim önemliydi, gelecek planlarım önemliydi...

Kafamı yanımda sessizce ağlayan çocuğa çevirmedim. Damlalar yanaklarımdan akarken mağlup düşmüştüm geceye.

"S-Seokjin... Ben-"

"Geç oldu. Seni bırakayım."

Ne diyeceğini biliyordum. Üzgün olduğunu, öyle davranmak istemediğini, ne kadar kötü şeyler yaşadığımı...
Suçlu değildi, biliyordum. Aldatıldığını sanmıştı, gözü öfkeden dönmüştü. Beni bu akşam yıkan Taehyung değildi. Beni geçmişim yıkmıştı.
Defalarca önümüze çıkmasın diye çabaladığım geçmişim bizi yine yenmişti. Artık biliyordum. Tüm zorluklara rağmen sürdürmekte ısrarcı olduğum bu sevda, benim gibi bir adamın hakkı değildi.

*****

Jungkook'un evinin önüne geldiğimizde hiçbir şey söylemeden inmesini bekledim. İnmeden beklediğinde ne olduğunu görmek için baktığımda kahverengi gözlerine denk düştü gözlerim.

Ben onun kahverengi gözlerini görebilmek için uyumasın isterdim, uyumamak isterdim.

Yakalanmışçasına çektim gözlerimi. Bu bir vedaydı. Son kez sevmiştim gözlerinden.
Fazla beklemeden o da indi arabadan. Yürüdü ağır adımlarla. Kafasını arabaya çevirdiğinde ölmek istedim. Ölmeyi, onun topraklarımda gezmesini istedim.

*****

"Nasılsınız Bay Park?"

Önümde, koltuğunda oturmuş beni gülen gözlerle izleyen adama baktım. Aylardır hiç görmemiştim ancak sevgi dolu gözlerinden hiçbir şey eksilmemişti.

"Seokjin, oğlum... Otur lütfen. Aylar oldu seni görmeyeli."

Tavrına tebessümle cevap verip gösterdiği yere oturdum.

"Şirketle ilgili haberleri alıyorum. En iyi noktaya taşıdın emeklerinle." yüzünü yüzüme daha da yaklaştırdı.
"Yaşına rağmen, tüm yönetim kuruluna karşı çıkıp seni şirketin başına getirdiğim güne şükürler olsun."

Övgülerini mahcubiyetle kabul ettim. O bana bu hayatı kazandıran insandı. O beni elimden tutan insandı.

"Ben de tam bu konuyla ilgili konuşmak istiyorum Bay Park. Geçenlerde, bana New York'taki şirkete transfer edilmemi teklif etmiştiniz," ağır ağır salladı başını. Yüzünü düşünceli bir hal almıştı.
"Ben, New York'a gitmek istiyorum."

"Ama oğlum..."

Sözünü tamamlamadan birkaç şey tarttığını gördüm aklında.

"Sen hep en iyi yerde çalışmayı seversin. New York konusunda emin misin?"

Teklifi kendisi sunmasına rağmen şimdiki tavrının buradaki şirketin durumundan endişe etmesinden dolayı olduğunu biliyordum.

"Sorun değil, Bay Park. Hatta sizin tanıdığınız insanlardan rica etmeniz ve benim yarın bu ülkeden ayrılmam için prosedürlerin hallolması çok güzel olur."

Başını onaylarcasına salladı. Beni bu şehirde, bu ülkede tutacak artık hiçbir sebep yoktu.

Ben tüm sebeplerimi bugün Taehyung'la birlikte yitirmiştim.

********BÖLÜM SONU *********

Merhabalar💜
Ağlayarak yazdığım bir bölüm daha. Bir de Seokjin'i dinleyin istedim. Umarım seversiniz.

Bu kitaba başladığım günden itibaren benden desteğinizi hiç esirgemediğiniz için teşekkür ederim. Hepinizi neredeyse bilir hale geldim ve sizin desteğinizi hissettiğim her an daha da bağlanıyorum bu mecraya.

Sizi seviyorum, Taejin'i sevin 🌸💜

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top