Korku
Taehyung'dan
Gözlerim yavaşça manzarayı seyreden adamın yüzüne çıkarken ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Onun yanında olmayı onlarca insanın isteyeceğini biliyordum. Titrekçe nefes verdim.
Dolgun dudaklarının beyaz teninde böyle güzel durduğunu başka kimse düşünmüş müydü acaba?
Peki koyu kahve gözlerinin tüm kahve tekdüzeliğine aykırı olarak farklı durduğunu?
Dalgın görünüyordu. Belli ki aklına takılan şeyler vardı. Ortamın havasını değiştirmek adına bir konu açmaya karar verdim.
"Dindar biri misin Seokjin?"
Gözleri gözlerimle buluştuğunda bir tebessüm yerini bulmuştu.
Onu en çok gülerken seviyordum.
"Hayır, yani daha doğrusu Tanrı'ya inanıp inanmadığımı bile bilmiyorum Taehyung. "
Şaşkınlıkla büyüttüm gözlerimi. Sebebini merak ediyordum.
"Neden peki? Yani şu düzene baktığında kendiliğinden oluşmuş olduğunu mu düşünüyorsun?"
Kafasını yavaşça iki yana salladı.
"Tam olarak öyle diyemem. Düzenini, güzelliklerini gördüğümüz bu dünyanın içindeki onlarca kötü şeyin varlığı kafamı kurcalıyor. Tanrı varsa, yarattıklarına yardım etmeli diye düşünüyorum. Mesala sokaktaki savunmasız çocuğun başına bir şey geldiğinde Tanrı'lığını gösterip yardım etmeli."
"Etmediğini mi düşünüyorsun?"
Gözlerini gözlerimden kaçırıp gülümsedi. Bu tebessümde onlarca acısını sakladığını çok sonra öğrenecektim.
"Düşünmüyorum, biliyorum."
Söylediği sözlerden hiçbir şey anlamasam da bu konuyu kurcalamaya devam etmek istemediğimi farkederek onun yaptığı gibi gözlerimi karşıya çevirdim.
"Günlerce hatta aylarca konuşsak bile anlatılmayacak şeyler olduğunu hissediyorum Seokjin." Kafasını bana çevirdiğini bilsem de bakmadım ona. Gizemli durumlardan soru işaretlerinden sıkılmıştım. "Sanki sana hiç ulaşamayacak gibiyim."
"Biraz daha açık olur musun?"
Sıkıntıyla nefes verip burun kemerimi parmaklarımın arasında sıkıştırdım. Aklımdaki sorulara cevap bulmanın belki de tam sırasıydı.
"Az önce benden uzak durmaya çalıştığını söyledin mesela. Ama hala şirketten neden beni gönderdiğini anlamadım. Ailenden bahsetmiyorsun,arkadaşlarından da öyle keza. Ama bir gece kadının biri mesajlarına bakmadın diye evine gelebilecek kadar yakın arkadaşın çıkıyor. " sandalyemi tamamen ona çevirerek gözlerine kilitledim gözlerimi. "Bunları bilecek kadar yakının olmayı ne zaman hak edeceğimi düşünüyorsun Seokjin?"
Afallamıştı. Böyle bir çıkış yapmami asla beklemediği yüzünden okunuyordu. Güzel gözlerini gözlerimden çekip masada gezdirdiği sırada bana yine açık olmayacağını anlamıştım. Sinirlerim bozulmuş şekilde güldüm.
"En iyisi ne yapalım biliyor musun? Uyuyalım. Uyuyalım ve sabah vedalaştıktan sonra bana açık olacağın ana kadar görüşmeyelim."
Hızla ayağa kalkıp içeri ilerledim. Büyük bir kumar oynamıştım. Bunun sonucunda ya ona daha yakın olacak ya da cehennemin yedi kat dibinde onsuzlukla cezalandırılacaktım.
***
Seokjin'den
Bedeni yamacımdan uzaklaşırken rüzgar tüm acımasızlığı ile kokusunu burnuma getirmişti. Sözlerinden sonra kalbim avuçta tutulan serçe misali çırpınmaya başlamıştı. Korkuyordum.
Onsuz kalacağımdan korkuyordum.
Varlığını çoktan evime kabul ettirmişken, kabuğumdan onun için çıkmayı göze alabilmişken onsuzluğun düşüncesi içimi titretmişti.
Çok geçmeden bardakları alarak ayrıldım balkondan. Yıkama işini sonraya ertelerken küçüğümün yanına ilerledim. Salona girdiğimde onu oturuyor şekilde bulmayı bekledim ama yoktu.
Olmaması tedirgin olmamı sağlamıştı. Şirkette onu öptüğüm zaman gitmesi zihnimi ziyaret ederken titredim.
"Koltuğu uyumam için hazırlayalım mı?"
Tanıdık koku burnumda yerini alırken ona dönmeden nefesimi verip gülümsedim. Sesinden kırgın olduğunu anlasam da gitmemesi bana güç vermişti.
"Olur tabi."
***
Dakikalar sonra yastıklarını zaten kaldırmış olduğumuz koltuğu onun için hazırladığımızda odama geçmem gerektiğini bilsem de onunla aynı evde ve kırgın şekilde uyumayı istemiyordum.
Birkaç dakika huzuru vaadeden gözlerine baktım. Gözlerimiz buluştuğunda gördüğüm o kırgın parıltılar kahrolmama neden oluyordu.
Fazla oyalanmadan iyi geceler diyerek odama geçsem de uyuyamayacağımı biliyordum.
1 saat. Odama gelmemin üstünden tam bir saat geçmişti. Dakikalar bana ihanet edercesine uykumu getirmiyor, aksine işkence ediyordu.
Üzerimdeki pikeyi açarak yatakta doğruldum. Nefes almak gitgide zorlaşıyordu.
Onu görmek istiyorum, ona dokunmak, onunla konuşmak...
Yoğun hislerimin ardından dayanamayarak kalktım yataktan. Onunla tanışmadan önce böyle birisi olmadığımı biliyordum. Anlık duygu ve durumların beni yönetmesine asla izin vermez, anı ve duyguları planlarımla yönetirdim. Şimdiyse nerdeyse tüm iplerim küçük bir çocuğun ellerindeydi.
Adımlarım salona ulaştığında bedeni duvara dönmüş şekilde uyuyan küçüğüme diktim gözlerimi. Evren bana acımasa ve tüm anılarımı benden almak istese, tüm düzene bu görüntü yüzünden savaş açabilirdim.
Sessiz olmaya özen göstererek koltuğun yanına geldim ve çöktüm. Nasıl kendini benden uzak tutabileceğini söyleyebilirdi? Aptal çocuk!
Ellerimi usulca sırtında hareket ettirdim. Söyleyeceklerimi duymasını istiyordum. Daha sonra ipekleri kıskandıracak güzellikteki saçlarına gitti ellerim.
Parmak uçlarım tüm bedenini ezbere bilmek istiyordu.
Uzanarak ensesine ufak bir buse kondurduğumda hafifçe huylandığını görüp gülümsedim. Uyumamıştı.
"Beni kendine çektiğini anladığım zaman bir karar vermem gerekiyordu küçüğüm. Sensizlik en mantıklısıydı o an gözümde." dönerek kafasını bana çevirdi. "Şimdi düşününce, ne delilik ama!"
Gülümseyerek elimle göz altlarını sevdim.
"Daha sonra Yardımcı Ahn'a seni başka bir departmana verebileceğini söyledim. Yanlış anlamış olacak ki seni başka bir şirkete göndermiş."
"Bana söyleyebilird-"
Parmak ucumu dudaklarına koyduğumda susmak zorunda kalmıştı. Bu küçük çocuğun çalışma şartlarıyla ilgili hiç bilgisi yoktu anlaşılan.
"Bazı yerlerde sistemler farklı işler. Bay Ahn bugün dahi senin kıdemlin ve ben o hararetli olduğun anda sana kıdemlini şikayet edecek bir yönetici değilim Taehyung. Üzüldüğünü biliyorum, her şeyi düzeltmek isterdim ama bazı şeyler öyle kalmalıydı."
Resmi konulara açıklık getirdiğime inandığım sırada elimi de dudaklarından çekmiş yanağını okşuyordum. Şimdi anlatmaya başlayacak olduklarım benim yaralarımdı. Ve bunun düşüncesi dahi mide kramplarıma neden oluyordu.
"Aileme gelecek olursak... Kimse yok. Baştan beri öksüz ve yetim olarak sürdürdüm yaşantımı. 8 yaşıma kadar sokaklarda büyüdüm." gözlerinde masum üzüntüsünü gördüğümde benim de gözlerime damlaların akın etmesi çok sürmemişti. "Sonraysa yetiştirme yurdu. Ordan üniversiteyi kazandığımda çıktım. Çalıştım, çok çalıştım ve şimdi gördüğün yerdeyim."
Tüm mahvoluşlarıma ev sahipliği yapan o 8 yılımı anlatamadım. Utancım beni bunu anlatmaktan alıkoyuyordu. Minik kalbinin o tarz şeylerle üzülmesini istemezdim.
Elimin tersiyle dolan gözlerimi silmek için hareketlendiğim sırada elimi tuttu ve indirerek kendi elini yerleştirdi yüzüme. Güzel elini. Gözlerimi kapatarak gülümsedim. Birkaç saniye o şekilde kaldıktan sonra gözlerimi açıp devam ettim konuşmaya.
"Sarah ise, gerçekten arkadaşım. Düşündüğün gibi bir durum da yok aramızda. "
Bir süre baktı. Sadece baktı gözlerime dolmuş gözleriyle. Sonra hareketlenip sıkıca sarıldığında tüm dünya duysun isterdim içimdeki şarkıları. Tüm dünya durdursun isterdim içimdeki savaşı.
Kollarım sırtında yerini alırken gözlerimden akan damlalar bedeniyle buluşuyordu.
"Ben gelene kadar çok üzdüler mi seni? Canın nasıl da yanmış..."
Ey üzerinde sayısız hükümdarlığı barındırmış dünya!
Ey tüm dinlerin ulaşılmaz Tanrı'ları!
Ey gök ve yer!
26 senedir bana vermediğiniz güzel her ne varsa şimdi onunla telafi ettiğinizi biliyorum. Biliyorum, sırf bu yüzden bile minnetle doluyum.
Sözleri hıçkırıklarıma derinlik kazandırırken senelerce akmayan gözyaşlarım intikam alırcasına dökülüyordu. Sanki hep onu beklemiştim.
Garip bir pozisyondaydık. Yerde oturan ben ve yatakta doğrulmuş bana sarılan o.
Hıçkırıklarım yerini iç çekişlere bıraktığında onun belinin rahatsız olabileceğini düşünerek kollarından ayrılıp kalktım. Kızarmış gözleriyle ne yaptığıma bakıyordu. Ayağa kalkıp başında durduğumda beni duymuş gibi yana kaydırdı vücudunu. Kafası tekrar yastıkla buluşurken ben yanında ona dönmüş oturuyordum.
Ellerim yüzünde yerini aldı. Gözlerim gözlerinde. Hiçbir uzvumun şikayeti yoktu şimdi. Birinin feryatları dışında.
"Bana şarkı söyler misin?"
İsteği gülümsememe sebep olmuştu.
"Bu çatallaşmış sesimle mi?"
"Yine de, dünyadaki en huzur verici ses."
Usulca salladım başımı ve bildiğim birkaç şarkıdan birini mırıldanmaya başladım.
"Bu gece bitince
Bir daha seni görememekten korkuyorum
Gözlerindeki bu sonsuz, saf ışığı
Dokunuşların tanıdık hissini
Bana bakan ve gülümseyen yüzü
Seni göremeyecek miyim artık
Günden güne
Oradasın
Günden güne
Oradayım
Ay batınca
Ve güneş doğunca
Benimle olan sen,
gidecek misin?
Gözlerimi kaparsam
Seninle geçen zaman geliyor gözlerimin önüne
Gözlerimi kaparsam
Sadece mutlu anlar geliyor aklıma
Bu gece bitince
Bir daha seni görememekten korkuyorum
Bu gece bitince
Yalnız kalmaktan korkuyorum"
Biten şarkıyla birlikte başlarken kapatmış olduğu gözlerini araladı.
"İlahi bir sesin var. Bu şarkı..." elleri yüzümde gezerken konuşuyordu. "Bizim olsun mu?"
Normalde olsa ergence olduğunu düşüneceğim isteği hoşuma giderken onayladım onu ve uzanarak yanağına sulu bir öpücük bıraktım.
Sonra burnuna, gözlerine, ve çenesine... Şehvetten uzak, şefkate yakın öpüşlerdi bunlar. Kafamı geri çektiğimde yakınlıktan dolayı sorun yaşatan midemi rahatlatmak için biraz daha geri çekildim.
Sanırım hava almaya ihtiyacım vardı.
"Hemen gelece-"
Kuvvetine şaşırdığım bir şekilde beni bileğimden kavrayıp yanına çektiğinde afallayarak oturmuştum. Fazla geçmeden dudakları dudaklarımı örterken tutku bedenlerimizi esir almış gibiydi. Elim yanaklarına gittiğinde o eliyle ensemden tutarak öpüşmeyi derinleştirmişti.
Tavrım sert bir hal almıştı. Dillerimiz birbirini keşfe çıkarken elleri de ensemdeki saçlarımla haşır neşir haldeydi. Nefessiz kaldığımızı hissettiğimde dudaklarımızı ayırıp sulu öpücüklerimi çenesine ve boynuna sundum. Üstüne kapanmış haldeydim.
"Seokjin-ah~"
Erkekliğim zonklarken hafif inlemeleri işi daha zor bir hale sokuyordu. Midem de dayanılmaz bir hal aldığında bedenimi üstünden çekip yana attım. Titrek ve derin nefesler alıyordum.
Uzun zamandır birisiyle birlikte olmamıştım ve bu durum yüzünden tutkulu öpüşmemiz neredeyse boşalmama neden olacaktı. Rahatlamam gerektiğini biliyordum bu yüzden şişkinliğimi saklayarak yanından ayrıldım.
****
Taehyung'dan
İri bedeni yanımdan ayrıldığında kafamı hafifçe kaldırıp önüme baktım. Az önce hayatımdaki en tutkulu öpüşmeyi yaşamıştım ve erkekliğim buna büyük bir tepki vermişti. Onun da yanımdan neden kalktığını biliyordum bu yüzden utanarak ben de banyonun yanındaki tuvalete attım kendimi.
Elimle erkekliğimi kavradığımda yandan gelen hafif seslerle birlikte iyice boşalacak hale geldiğimi anlamam uzun sürmemişti.
Birkaç dakika sonra banyoda işim bitince rahatlamış bir şekilde ayrıldım oradan. İkimiz için de seksin erken olduğunu biliyordum. Özellikle benim için.
Çoğu şeyi ilk onunla yaşıyordum ve bu ilkimi deneme ismini verdiğimiz bir süreçte yaşamak planlarım arasında yoktu.
Adımlarım salona ulaştığında onu orada göremeyerek mutfağa doğru ilerledim. Saat çoktan gece ikiyi geçmişti ve yarın iş olmasına rağmen biz bir mutfak turu daha yapıyorduk.
Mutfağa girdiğimde telefonuyla uğraştığını gördüm. Bu saatte harıl harıl mesaj yazıyor olması dikkatimi çekiyordu.
"Yaşından başından utan be." tedirginlikle gözlerini kaldırdığında kare gülüşümün yüzümde olduğundan emindim. Yaşıyla ilgili daha çok espri yapacaktım ve buna alışması gerekiyordu. "Bu yaşta zararlı zararlı. Erkenden çöküp gideceksin."
"Ya da fazla yaşamadan senin yaş esprilerinden dolayı ölürüm?"
Sahte bir sinirle gözlerimi devirdim. Telefonu tezgaha koyarak yanıma doğru gelip saçlarımı karıştırdı.
"Uyuma vakti küçük şeytan!"
Elimi ona vurmak için kaldırdığım sırada tuttu ve öpüp indirdi.
O an farkettim, onu en çok beni öperken seviyordum.
****
"Taehyung... Ah, kolum!"
Yan tarafta hissettiğim kıpırtılar ve duyduğum ilahi sesle gözlerimin birini açıp neler olduğunu anlamaya çalıştım.
Göğsümün altındaki bir şey de beni rahatsız ediyordu üstelik.
"Ah,hiç uyanmayacaksın ve sakat kalacağım sandım."
Kafamı diğer tarafa çevirip Seokjin'i gördüğümde gülümsedim. Uyku mahurluğu ile ne kadar olursa tabi. Daha sonra bedenimi hafifçe kaldırdım ve göğsümü rahatsız eden şeye baktım. Gördüğüm şeyle ona dönüp pis bakışlarımdan birini atmıştım.
"Kolun beni uyutmadı."
"Sen de onu yaşatmıyordun az kalsın."
Saçlarımı karıştırıp yastığımın altındaki telefonuma attım elimi. Uyanmamız için birkaç saatimiz daha vardı anlaşı- 10.47?!
"Seokjin geç kalmışız! Nasıl mümkün olabilir ya neden uyandırmadı alarmlar bizi? Pü anasını satayım!"
Bedenimi hızla koltuktan kaldırmaya çalışırken bir yandan da telefonuma küfürler ediyordum. Seokjin ise gülerek mabadını yayıyordu.
"Taehyung... Güzelim ben patronum."
Çok bilmiş tavrına karşılık elimle karnına vurdum.
"Evet ben de stajyerim. Ve geç kaldım gitmem lazım. Seni kovmazlar tabi hey yavrum heey-"
"Güzel ağzını kapat ve şuraya gel artık. Çünkü ben senin de patronunum ve istediğim zaman izin verebilirim."
Ağzım resmen O şeklini almıştı işte. Karizmaya focus aslanım benim be!
"Valla çok kral hareket." bedenimi hızla koltuğa bıraktım. "Tanıdık patron var resmen şirkette."
"Evet bu yüzden o çirkin sesli alarmlarını kapat ve biraz daha uyuyalım."
Sözlerinden sonra arkasını döndü.
Değiştiğini farkediyordum. Uyku saatlerini bir dakika bile aşmayan bir adamdan, saatlerdir pinekleyen birine dönüşmüştü. Hoş,şikayetim yoktu ama bana karşı olan bu teslimiyeti ürkmeme neden olmuştu. Onu üzeceğimden korkuyordum.
Sıkıntıyla nefesimi dışarı üfleyip dediğini yaptım ve alarmları kapattım.
Sonrasıysa belliydi.
Bir o yana bir bu yana saatlerce birlikte uyumuştuk.
Onu en çok benimle uyurken seviyordum.
********BÖLÜM SONU********
Merhabalar 💜
Hızla yazıp yayınladığım mutluluğun hakim olduğu bir bölüm daha.
Hayatlarını yavaş yavaş tanımaya başladık ne düşünüyorsunuz?
Bu arada 1k okunmayı geride bırakmanın gururunu yaşıyorum. Tüm destekleriniz için teşekkür ederim.
Beğenmenizi umuyorum.
Sizi seviyorum, Taejin'i sevin 💜🌸
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top