Kalsam, öylece...

Yazardan
O gece Taehyung salonda çoktan derin bir uykunun kollarına bırakmışken kendini, Seokjin düşünüyordu. Sadece düşünüyordu, öylece.
Neden izin verdiğini sorguladı, neden evinde kalmasına izin vermişti ki çocuğun? Buna net bir cevap vermesi zordu. Tek bildiği çocuğun daha fazla oralarda olmasını istediğiydi. Enerjisi iyi geliyordu, çevresinde bulunan insanlara.
Taehyung da aslında neden o evde kalmak istediğini bilmiyordu birkaç saat öncesinde. Sanki eve gitseydi, korkardı. Güvenli geliyordu şimdi bu ev ona. Hem yarın tatil günüydü, bir işe yarayıp hasta olan patronuna yardım etse ne kaybederdi ki?
Kalmayı teklif etmeden önce bunları düşünmüş, teklifine onay aldıktan sonra da zaten yorgun olan bedenini salondaki koltuğa bırakıvermiş, üzerine zaten ev sıcak düşüncesiyle hiçbir şey almadan uyuyakalmıştı.
 
Kim Seokjin evinde kalacak ve yaklaşık yarım saattir hiçbir yastık yorgan talebiyle gelmemiş olan misafirine bakmak için yerinden doğruldu. Yavaş adımlarla,bedenini çok da yormamaya çalışarak salona ulaştığında koltuğun üzerine kendini öylece atıp uyumuş olan çocuğa bakakaldı. Bu görüntü gözlerini devirmesine yol açıyordu. Kim hiç yastık yorgan almadan ve üstünü değiştirmeden yatardı ki? Üstelik dışarıda hava çok soğuktu ve belki de bu gecenin sabahında çocuk hasta olacaktı.
Şu an sorumluluğunda bulunan çocuğun kötü bir halde uyanması düşüncesi canını sıkmaya yetmişti bile. Kıyafet odasına gidip bir köşesindeki yastık yorgan koyduğu bölüme ilerledi.
Misafiri olmazdı hiçbir zaman ama tedbirli bir insan olduğundan bunları evinde bulundurmayı kendine görev bilmiş ve kıyafet odasının bir köşesini buna ayırmıştı. Eline yastık,yorgan ve takıma uygun çarşafı alıp salona geçti. Tekli koltuğa elindekileri bırakıp tekrar kıyafet odasına döndü ve daha hiç açmadığı gecelik takımını eline alıp salona geçti.
"Stajyer Kim!"
"Stajyer Kim uyan!"
Sesi düz ama emir verici bir tonda çıkarken uyuyan çocuğun asla etkilenmemiş olması sinirlerini bozuyordu. Boğazı da hala onu zorluyorken üstelik.
Elleriyle uyuyan çocuğu dürttüğünde çocuk az da olsa gözlerini aralayabilmişti.
"Anne Tanrı aşkına la bi gider misin lütfen?"
Seokjin duyduğu cümleyle dudaklarını birbirine bastırsa da tebessüm etmesine engel olamamıştı.

"Öhm, Stajyer Kim! Kalk artık!"
Tekrardan kulağına gelen sesle birlikte Taehyung tek gözünü açarak yanlış duyup duymadığını anlamak istedi. Tam başında dikilen adamı gördüğünde bir anda sıçradı.
"E, buyrun efendim şey bir şey mi istediniz?"
Seokjin tasvip etmez şekilde iki yana salladı ve cevap vermeden eliyle diğer taraftaki tekli koltuğu çocuğa oturması için işaret etti. Kendisi de koltuğun üstündeki büyük yastıkları almış, orta sehpanın üstüne koymuştu.
Taehyung'un adamın ne yaptığını anlaması biraz sürmüştü. Yardım için hareketlense bile gördüğü sert ifadeyle geri yerine oturmuştu. Bu süreçte çoktan çarşaf serilmiş, yorgan ve yastık yerleştirilmişti.
Seokjin son olarak elindeki paketin içindeki gecelikleri çocuğun eline tutuşturup arkasını döndü.

"Her zaman olduğu gibi uyumadan önce de sorumluluklarımız vardır çocuk. İyi geceler."

O akşam duyulan son sözler bunlardı. Taehyung, uyandırıldığı uykusuna geri dönmekte oldukça zorlandı o gece. Defalarca kez aklından adamın kontrolcü tavırlarını geçirdi. Yaklaşan vizeleri düşündü. Sonra tekrar üstündeki kıyafetlere bakıp adamın hazırlıklı hareketlerine şaşırdı.
Döngü böylece sürdü gitti.

Seokjin ise aklından, uyurken gördüğü çocuğu geçirdi birkaç saniyeliğine. Daha sonra sorumsuz davranışlarını kınadı. Nasıl böyle dümdüz, düşünmeden,sorumluluk dahi almadan yaşayabilen insanlar vardı hayret ediyordu. Ve doğrularak oturduğu yatakta aklına gelen şeyle birlikte kafasını duvara doğru çevirip ufak bir tebessüm yolladı odaya. Derin uykuda olan çocuğun görüntüsü şimdi zihnini meşgul ediyordu.
(Medyadaki görüntü.)

Seokjin zihnine yüklenen görüntüye karşı şimdi yine içinde bir mide ağrısı hissediyordu. Sevmemişti bu duyguyu. Ne zaman Taehyung'a karşı olumlu duygular hissetse bedeni bu şekilde tepki veriyordu. Sanki zihnine gelen görüntüyü hiç güzel bulmamışçasına yüzünü buruşturdu.
Tüm bunlar yanlıştı. Bir çalışana karşı samimi olması, o çalışanın evinde kalması, bir kişiye karşı bu kadar minnettar olacağı borcu edinmesi...
Külliyen yanlıştı işte. Şimdi düşündüğü o görüntü de yanlıştı.

Hayatının geri kalanını yanlış adım atmamaya adamış olan Seokjin için Taehyung sanki dünyadaki tüm yanlışların toplamıydı.

"Nasıl olur da..." düşünceleri dile gelirken durakladı.

"Nasıl olur da hem tüm yanlışlara hem de tüm güzelliklere ev sahipliği yapabilirsin Stajyer Kim? Haberin dahi olmadan üstelik..."
Şimdi söylemiş olduğu sözler içinden
taşmış olan sözlerdi. Bu kısa zamanda içinde daha çok söz biriktirmişti. Ama hiçbirini söyleyecek ne cesareti ne de isteği vardı.

***
Uyanma vaktinin geldiğini çalan alarmından anladı Seokjin. Pazar günü olduğunu hatırlamasıyla birlikte derin bir nefes aldı. Pazar günleri sadece öğleye kadar çalışır, daha sonra evine dönüp gelecek hafta için iş planı yapardı. Bugün o yüzden gitmeyecek olması iş yerindeki durumu etkilemeyecekti.
Çalışmak onun hayatıydı. En iyi olmak istemişti hep. Ve şimdi bu camiada en iyisi olduğunu biliyor, kendiyle gurur duyuyordu. Çalışmanın yanında klasik müzik dinlemeyi ve kitap okumayı seviyordu. Özellikle halihazırda okumaya devam ettiği Platon'un Devlet kitabının yazım şekli oldukça ilgisini çekmiş, bir oturuşta bitirmek yerine zamana yaymayı, içerikten notlar almayı tercih etmişti.

Yataktan kalkınca ilk iş olarak kalktığı yeri düzeltti. Sonra rutin haline gelmiş olan banyo işlerini halledip kıyafetlerini giymeye koyuldu.
Saat 7.25 ti. Bir anda evinde birinin olduğunu hatırlayarak gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
Yanlış.
Düşündüğü şey buydu.

***

Taehyung'dan

Telefona kurmuş olduğum o şerefsiz alarm çalıyordu. Hayır hayır kurmuş olduğum o şerefsiz adi pezevenk alarm çalıyordu.
Tek gözüm kapalı yanımdaki telefonu el yordamıyla yatağımın yanındaki komodinin üstünden almaya çalıştım.
Ama... Ama komodin yoktu. Lan yoksa?
Allahım komodinim beni bırakıp gitmiş olabilir miydi?
Ona iyi bakamamış mıydım?
Evet tamam biraz anasını bellemiş olabilirdim ama ne var yani sonuçta.
Beni bırakıp gidecek ne va...

HASSİKTİİRR!!

Yaşadığım aydınlanma hızla yüzüstü yatış pozisyonumdan ayrılıp doğrulmama neden olmuştu. Ulan ben evde değildim ki. Ben evdeydim ama bizim ev değildi yani. Hızla üzerimdeki gecelik takımını çıkartıp kıyafetlerimi giydim. Daha sonra yattığım yerdeki yastık yorganı toplayıp katladım.
Keşke elim de yakışıyor olsaydı...
Katladığım örtüleri ve yastığı koltuğun köşesine koyup üzerimden çıkardığım gecelikler için de aynısını tekrarladım.
Geç kalmamak adına iki üç gündür gelip gittiğim evdeki yerini bildiğim banyoya ilerledim. Sabah rutinlerimi mümkün olduğu en hızlı şekilde halledip mutfağa geçtim.
Geçtim geçmesine de kapısını açtığım mutfağın içinde Yönetici Kim'i görmemle şok olmam bir olmuştu.
Oturduğu mutfak masasındaki yerinde gazete okuyordu.
Kafasını kaldırıp gözündeki gözlüklerle bana sert bir bakış yolladı.

"Günaydın Stajyer Kim. Dün burda kalmanızı onaylarken öğlene kadar uyuyabileceğinizi söylediğimi hatırlamıyorum. Çoktan kahvemi içtim bile."
Kolumdaki saate bakıp hızla savunmaya geçtim.

"Efendim saat 8:30. Evet biraz geç oldu ama yani hala hasta olduğunuz için bu kadar erken uyanamazsınız diye düşündüm. Sonuçta dün pek de iyi değildiniz. Üzgünüm."

Sinirle güldüğünü gördüm başta. Küçük detaylara çok takılan biri olduğunu biliyordum.
Ayağa kalkıp yanıma geldi. Kasılan çenesi içime . Büyük bir tepki verecek gibiydi.

"Kim Taehyung, bana bak! Artık benim hasta oluşumu herhangi bir işi yapamayacağıma yormayı bırak. Ben sizin gibi aciz birisi değilim anlıyor musun? Tanıdığın kimseye de benzemem! Ve asla..."
Durakladı.Sesi tehditkar halini alırken büyümüş gözlerimle dilimi yutmuş gibi sadece bakıyordum. İyice dibime yaklaşırken ben de arkaya doğru gittim ve duvarın hemen önünde duruyor olmamdan dolayı şimdi iyice duvara sinmiştim.
"Ve asla bir daha bana acıma! Kim olduğunu da unutma! Ben bu mevkiye senin gibi küçük akıllıların yapamazsın sözleriyle geldim."

Bu sözleri söylerken öyle yakınımda duruyordu ki, konuşurken nefesini yüzümde hissediyordum Yönetici Kim'in.
Benden uzaklaşıp içeri doğru ilerlediğinde sanki o an beynim durmuş gibi söylediği sözleri şimdi idrak edebiliyordum. Ve son anda gitmeden hemen önce gördüğüm o yüz ifadesini.
Yanımdan geçip gitmeden önce yüzüme tiksiniyor gibi bakmıştı. Sanki kusacak gibi.
Sözleri zihnimde yankı yapmaya başlamıştı. Uyanamazsınız dediğimde bunu hakaret gibi algılayabileceğini nasıl bilebilirdim ki?
Neden bu kadar mükemmel durmak istiyordu gözlerde?
Kim olduğunu unutma, küçük akıllı da demişti değil mi?

Gözlerim yanmaya başlamıştı. Suçum olmadığına o kadar inanıyordum ki. Birkaç gündür onu olduğu gibi kabul etmeye bile başlamıştım. Artık söylediğim sözlerde mana aramayı bıraksa olmuyor muydu? Sessiz sessiz aktı gözyaşlarım. Silmedim.
Bir noktada odakladığım gözlerim şimdi istediği gibi davranıyordu.

Derin bir nefes alıp yüzümü elimin tersiyle sildim. Yüzsüz gibi olmak istemezdim ama şimdi bırakıp gidecek de değildim. En iyisi sadece bana verilen görevleri yapıp, daha üstünü ne bekleyip ne yapmaktı. Mesela bugün burada yardım düşüncesiyle kalmış olmam her ne kadar benim için saf duygular ifade ediyorsa da Yönetici Kim bunu da duysa yanlış anlardı, eminim.
Yapmamam gerekiyordu. Ben Yönetici Kim'in asla takdir edeceği birisi olmayacaktım.
Belki de Yönetici Yardımcısı Ahn haklıydı. Belki de o gün lafı ağzına tıkarak hata yapmıştım.

  Devam edecektim, küçük çocuklar gibi küsüp gidemezdim. Bir işe başladığınız zaman yarıda bırakmayacaksınız. Düşüyoruz belki, belki zor geliyor her şey ama tamamlamak gerekir. Kaçıp gitmek sadece korkaklara özgüdür.

Babam gibi korkaklara.

Mutfak masasının üstündeki kahve bardağını ve bulaşık haldeki eşyaları toplayıp tezgahın üstüne koydum. Daha sonra bunları üstündeki kirden biraz arındırıp bulaşık makinesine bildiğim kadarıyla yerleştirdim.
Annem hasta olduğu zamanlar, evde olmadığı zamanlar veya benden rica ettiği zamanlar için az biraz öğrenmiştim bu bulaşık makinesi yerleştirme gibi işleri.
İşlerim bittiğinde daha rahatlamış bir haldeydim. Bu temizlik, toparlama gibi işler insanın ruh sağlığına da iyi geliyordu sanırım.
İçeri geçtiğim zaman Yönetici Kim'i çalışma odasında bulacağımı biliyordum. Kapıyı tıklatıp içeri girdim.

"Kim Taehyung... İnatçı birisin. Gitmemişsin?"
Duyduğum sözlerin üstünde durmadım kafamla onayladım yalnızca. Kim olduğumu biliyordum ve bundan sonra tek bağımızı iş üzerine kuracaktım. Beni üzecek beklenti, güven, takdir edilme duygusu gibi duygulardan uzak kalacaktım.

"İlgilenmemi istediğiniz bir iş var mı?"
Soğuk çıkan sesime ben bile şaşırırken patronum da farketmiş gibiydi sesimdeki mesafeyi.

"Kırmızı dosyadaki kağıtlar düzeltilecek, tarih sırasına göre diz. Ve şirket için çok önemli olan Bay Johann'la olan işbirliğimize göz at. Dosyası şurdaki mavi olan, en solda."

"Anladım efendim."

Bana dosya incelemesi vermesine anlam verememiştim. Bu zamana kadar evrak dizmek dışında bir iş vermemişti ama şimdi en önemli işin incelenmesini istiyordu. Bilgi edinmemi istiyordu. Hareketlerine anlam veremedim. Vermek de istemiyordum zaten.
İçimde bir kanadı kırılmış kuş vardı sanki. Yaşamaya, işlerimi halletmeye devam ediyordum ama içim dargındı biliyordum.

***
Tüm işlerimi bitirmiş, incelememin de sonuna doğru geldiğimde saat 17:16'yı gösteriyordu. Son sayfayı da özenle inceleyip not aldıktan sonra dosyayı kapattım. Bu saate kadar geçen sürede Yönetici Kim ile aramızda ne yemek istersin tarzında sorduğu soru dışında bir iletişim gerçekleşmemişti. Ona kırgın hissediyordum, kim bilir belki de haklı olduğunu düşünüyordu ama bir insanın kalbini kırmak bu kadar kolay olmamalı sonuçta.
Hafifçe öksürüp gitmek adına konuşmaya girdim.

"İşlerimi bitirdim efendim. Izniniz olursa gitmek istiyorum."

"Git."

Duyduğum tek kelimeyle bugünü birine kırgın bitireceğimi anlamıştım. Dünden bu yana ne olmuştu da bu kadar soğuktu, kırıcıydı?
Usulca yanından ayrılıp salondaki çantamın içine çıkarmış olduğum eşyalarımı geri koydum.
Duraklayıp, içimdeki sinirle gülüp saçlarımı karıştırdım. Çantamı aldım ve gitmek için kapıdan usulca çıktım.

Kim azar yemek için, umursanmamak için, hakaret boyutunda sözler duymak için bir yerde kalmak isterdi ki? Cevap vereyim ben bunu yaptım. Dün neredeyse zorlayarak kaldığım bu evden, şimdi gün boyunca kendimi tuttuğum için akıtamadığım gözyaşlarımla ayrılıyordum.
Sorun neydi biliyor musunuz? İçim ikili oynuyordu. Şimdi bir yanım Yönetici Kim'e hak veriyor, bir yanım ise kırgın olduğumu haykırıyordu.
Bir insanın içi, neden başka bir insanı savunacak kadar o insana inanır ki?

****

Yazardan
Hayatın bize sunduğu iki yolun içinden birisinin tamamen çiçekli, birisinin ise tamamen bataklık olduğunu düşünerek ilerleriz çoğu zaman. Yanlıştır. Sunulan iki yolda da bazen çiçekler bazen çamur çıkar önümüze. Seçimlerimizi ne yönde yaparsak yapalım maharet yolun kendisinde değil ilerleyiş biçimimizdedir. Asıl güzellikler ya da asıl çirkinlikler bizden çok da ayrı bir yere konulamaz.
Taehyung o gün seçtiği kelimelerle her ne kadar artniyetli olmasa da sonrasında güzel şeyler olmamıştı. Ama sonrasında seçtiği o duruş ona belki de hiç beklemediği güzellikte kapılar açacaktı.
Şimdi bilemezdi bunu.
Şimdi gözlerinden yaşlar akarak ilerlediği yolda görüşü bulanık hale gelmişti. Uçlarda bir çocuktu. Çok gülüyordu, kendi kendine kaldığı zamanlarda bile kahkahalar atabilirdi. Kendini üzecek şeylerden kaçardı hep. Şimdiyse kendini bilerek o duruma düşürmüş gibi hissediyor, sanki tüm ağlayışlarını şimdiye sığdırmak ister gibi hıçkırıklar içinde yürüyordu.
Onun içine dokunan aslında sözlerden çok o son bakıştı. Kimseden görmek istemezdi o yüz ifadesini.

"Tanrım,"dedi çocuk ilerlediği yolda, "ah etmiyorum ama biliyorsun kalbim çok kırıldı."

****
Seokjin çocuk evden çıkar çıkmaz masasına hafifçe elini vurup deri sandalyesinde geriye doğru yaslandı. O an o çocuğa bağıran kendisi değildi sanki. Dün çocuğa karşı duyduğu güzel hislere sinirlenmişti, sabahsa o sözleri duyunca kendine hakim olamamıştı. Son sözünü söyledikten sonra da yakınlıktan dolayı midesine o ağır yumruk darbesini yemiş hissi yine gelmiş, yüzünü buruşturmasına neden olmuştu.
Gider sanmıştı. Herkes gibi o da giderdi sonuçta. Kaldığını gördüğü zaman içine oturan o pişmanlık hissini saatler boyu atamamış, konuşmak için çaba sarfedecek gücü kendinde bulamamıştı.
Farklıydı o çocuk. Nasıl gitmezdi? Nasıl onun yanında kalabilmişti ki? Sonra o saatler içinde çocuğun yaşına rağmen kendinden daha profesyonel davrandığını hissetmişti. Koyduğu mesafe, işine odaklanması ve gitmemiş olması onun gibi bir yöneticiyi bile kıskandıracak cinstendi.
Çocuk gitmeden önce izin isterken eğer biraz daha kalırsa gitmesine izin veremeyeceğinden korktu Seokjin. Şimdiden o çocuktan garip bir şekilde etkilendiğini hissediyor ve bundan rahatsız oluyordu. Rahatsız oldukça da içindeki tüm öfkeyi yine o çocuktan çıkartıyordu.

"Tanrım,"  dedi genç adam,
"eğer gerçekten varsan,bil ki ben Kim Taehyung'u üzmek istemezdim."

****

Ertesi gün ne Kim Taehyung ne de Kim Seokjin çalan bir alarmla uyanmadılar. Birisi hiç uyumamış diğeri ise kendiliğinden uyanmıştı.
Her zamanki rutinlerini gerçekleştirip gitmeleri gereken mekanlar için evden çıktılar.
Taehyung okuluna vardığında sabah 9:00'da dersin olmasına lanet ediyordu. Neyse ki bunca bunaltıcı günden sonra arkadaşlarını görebileceği bir gün başlıyordu. Amfiye girdiğinde arkadaşlarından birilerine bakındı ama göremeyince aramaya karar verdi. Birkaç çalıştan sonra Jungkook telefonu açmıştı.

"Karşo eğer geldim diye arıyosan amfinin sağ kapısından girip duvara yakın sıraya bak orda çantalarımız olacak ve 3 dakikaya geliyoruz. Namjoon altına sıçmış da onu temizliyoruz."

Duyduğu şeyle kıkırdarken arkadan tanıdık bir ses yükseldi.
"Ulan alagavat tuvalete geldik diye dediğin laflara bak. Çıkınca göstercem sana bekle lan!"

"A-alo kankam küçük bebeğimiz Namjoş şu an çok sinirli sınıfta görüşelim tamam mı? Mizirimi gil gitirirsin."

Taehyung şimdi çevredekilere aldırmadan basmıştı kahkahayı. Çocukların çantasının olduğu tarafa giderken kısık sesle kendi kendine konuşuyordu.
"Tanrışkom resmen habitatıma döndüm oy çok sağ ol valla."

"Sağ ol derken lan?"

"TANRIMSANASIĞINDIMKAHRETMEBENI!"
Taehyung söylediği cümleden sonra gelen sesi bir an algılayamamış üstüne üstlük Tanrı konuşuyor sanmıştı.
Sesin Namjoon'dan geldiğini anladığında kendisine sarılan arkadaşının kafasına koca bir şaplak atmıştı. Gülüşerek sarıldı üç arkadaş. Bir haftaya yakındır hiç yüzyüze görüşmemişler telefonda ise iletişime çok az geçmişlerdi.

"Valla senin olduğunu anlamam gerekirdi kokuşmuş surat Namjo. Tanrım beni anlar o sizin gibi yobaz mı?"

Taehyung'un sözlerine bu sefer tepki Jungkook'tan gelmişti.

"Ulan bir git arın marın bir şey yap laflarına bak cenabet cenabet konuşuyor yine. Tanrım görüyorsun tam olarak şu taraftan cenabet sesi yükseliyor. Takdir senin yani ama."

Şimdi birbirlerini itiyor kakıyor gülüşüyorlardı. Dostlukları kıskanılacak cinstendi.
O sırada masaya attıkları telefonlardan birisi çalmaya başlayınca Namjoon ekrana dahi bakmadan önündeki telefonu alıp kulağına götürdü.

"Alo, kimsiniz?"

"~~~~~~~~~~~~~~~~"

"Ah evet yanımda, anaa onun telefonu mu bu?"

"~~~~~~~~~~~~~~"

"Şey evet bir karışıklık oldu da hemen vereyim."

"~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~"

"Tamam efendim söylerim."

"~~~~~~~~~~"

"Arkadaşıyım,iyi gü..."

Namjoon yüzüne kapanan telefonun ekranına bakıp hala Jungkook ile gülüşmekte olan Taehyung'a baktı.

"Lan, hassktir! Tae la senin patron aradı kanka. Yanıma gelsin diyecektim ama dosyayı buldum şimdi dedi, sonra sen kimi oluyorsun Stajer Kim'in dedi ve yüzüme kapattı. Dostum, üzgünüm sinirlenmiş gibiydi benimle konuşurken."

Taehyung duyduğu isimle içinde koşan çocukları azarlayıp susturdu sanki saniyeler içinde.

"Boşver anasını satayım, olur olmaz sinirleniyor zaten. Gerek yoksa uğramam olur biter siktir et." derin bir nefes alıp devam etti sözlerine, daha güler yüzlü bir şekilde.
"Hem sen geçen tüm kütüphane rafını üstüne düşürmüşsün onu anlat hele. Eline tükürdüğümün ayarsızı ya."

Namjoon gözlerini devirerek tepkisini göstermeyi tercih etse de anlatacaktı illa ki. Yoksa başına musallat olan Taehyung'la gün boyu uğraşacak değildi.
"Ya kanka şimdi bak beni biliyosun inanılmaz derecede dikkatli davranırım. Ama Tanrı'nın gücüne gitmesin de benim elim benden bağımsız sanki ya. Böyle yukarı çıktım sandalyede raftan bir şey alıcam, alayım derken baktım kitap arada sıkışmış çek Namjo çek sonrası malum zaten. Elim sen al tüm rafı başımdan aşağı dök."

(Namjoon konuşurken)

****

Seokjin o geceden uykusuz ayrılan taraftı. Karmaşık duygular içine girmiş, iyileşmeye yakın olan vücudundaki ağrıların sanki yeniden nüksettiğini hisseder olmuştu.
Tamamen iyi olmasa da artık şirkete geçmesinin itibarı açısından en iyisi olacağına olan inancı onu şirkete götürmeye yetmişti.
Saatlerdir defalarca yaptığı şeyi düşünüyor, sonradan çocuğun davranışına karşılık nasıl yeniyetme gibi durduğunu aklına getiriyordu. Ona göre dün olgun olan çocuktu, yeniyetme olan ise kendisi. Profesyonelce davranan çocuktu, odaklanamayıp tecrübesizce davranan kendisiydi. Bunları düşündükçe kendine kızıyordu ışte. Eğer çocuk gitmeyi tercih etseydi, o zaman kendini haklı çıkaracak bir kapı bulabilirdi belki.

Sonunda karar verdi konuşacaktı. Haksız olduğunu kabul edecekti. Belirli noktalarda tabiki. Bir çalışanına bağırması hataydı, iş ahlakına uygun düşmezdi. Ama yine de onu küçük düşürür gibi yaptığı konuşmada çocuğun haksız olduğuna inanıyordu.
Çocuğu aramak için telefonu eline aldı. Karar vermişti eğer konuşmazsa sürekli bu konu zihnini meşgul edecek ve yanlış olsa dahi konu hallolunana kadar çocuğu düşünecekti.
Telefon çalarken düşüncelerini toparladı. Dosyayı bahane edecekti. Kendini aşıp, bu adımı atacaktı. Ta ki duyduğu başka erkek sesine kadar.

Telefondaki konuşma bittiğinde sinirle güldü. Çocuk yanlış üstüne yanlış getiriyordu onun hayatına.
Mesela, şimdi çocuğun değil de başkasının sesini duyması onu sinirlendirmişti.
Bu
Yanlıştı.

             ****BÖLÜM SONU****

Merhaba arkadaşlar 💜 Şimdi o kadar az kişiye hitap ediyorum ki ilerde umarım bu durum değişir. Benim içimde büyüttüğüm hikayemi çok insanın görmesini isterim. Hikayenin içeriğiyle ilgili çoğu fan kurguda olan smut kısımlar içerikte yer alacak elbette ama ben hikayeyi tamamen bunun üzerine kurmayı düşünmüyorum. Bu hikayedeki insanların acıları var içlerinde, atamadıkları ve artık onları içine hapsetmiş anıları var. Bu yüzden çoğunuza karamsar gelebilir.

Ek olarak da bazı noktalarda mantık hatası yaptığım yerler olmuş. Daha sonra bazı şeyleri değiştirirken ondan önceki yazdığım küçük noktaları kaçırabiliyorum gözden. Öyle bir duruma denk gelirseniz bana yorumlarda belirtmeyi unutmayınız 💜 sizi seviyorum...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top