Hasta Kalp

Seokjin'den
Gözlerime birisi kum torbası asmış olmalıydı. Ya da birisi boğazıma düğümler atmıştı. Her ihtimal mümkündü.
Uyanamıyordum. Defalarca kapattığım alarm, bir türlü beni uyandırmaya yetmemişti. Çünkü bedenim şimdi tüm durumlara karşı kendi bildiğini okuyora benziyordu. Gözlerimi yavaşça aralamaya çalışıp aydınlanmış odamda karşıda bulunan duvar saatine baktım: 11.00
Hiçbir zaman bu kadar geç uyandığımı hatırlamıyorum.
Hareket etmeye çalıştığım an bedenim bana ihanet etti. Her yanım ağrılar içindeydi. Silkelenip kalkmam gerekiyordu çoktan. Benim böyle bir şekilde işten kaçıyor olmam mümkün olamazdı. Ölmem sonuçta diye düşündüm, iki ağrıdan kimse can vermezdi ya. Ayağa kalkıp yürümeye çalıştığımda durumun sandığımdan daha vahim olduğunu anlamam uzun sürmedi. Bırakın işe gitmeyi, yürüyecek dermanı bile bulamıyordum kendime. Sıkıntı ile geri attım kendimi yatağa. "Hata yaptın Seokjin, şu haline bak... Acınası haldesin." pürüzlü sesim, yorgun boğazım, hasta düşmüş bedenim vardı şimdi benimle.

Senelerdir olduğu gibi, bugün de bedenimin hastalığa yenik düştüğü şu günde yalnızdım. Arkadaşım olmadı, kimseye arkadaşım diyebilecek kadar güvenmedim. Bir sevgilim olmadı, çünkü kalbimi kimseye açacak kadar delirmemiş, hayatıma birini katıp onun sorumluluğunu yüklenecek kadar boş bir insan olmamıştım. Ailem diyebileceğim tek bir insan vardı bu hayatta. O da seneler önce 20 yaşıma bastığım gün veda etmişti bana. Eğer başka bir alem varsa, Tanrım, onu en güzel yerinde tuttuğuna inanmak istiyorum.

Yazardan
Bu kadardı işte. Kim Seokjin şimdi titriyor, kendini muayene edecek doktorun numarasını telefonundan bulmaya çalışıyordu. Titrek elleriyle zordu. Adamın ismini telefonunda bulduğunda aramak için isme dokundu.
"Doktor, evdeyim. Gelmeniz gerekiyor."
Adama meşgul olup olmadığını sormamıştı. Gerçi şu durumda merak ettiği de söylenemezdi. İşi aksayacaktı ve bu durumda başkasının işini düşünemezdi. Telefonunun çalmasıyla kollarını ağır şekilde hareket ettirip telefonu eline aldı tekrardan. Yönetici Yardımcısı Ahn arıyordu. Muhtemelen ne olduğunu neden gelmediğini merak etmişti.
"Söyleyin, Yardımcı Ahn."
"Efendim, işe gelmediniz diye merak ettim sizi. Böyle durumlarda haber vermemeniz görülmüş şey olmadığı için aramak istedim. İyi misiniz?"
Seokjin açık tutmakta zorlandığı gözlerini tavanda gezdirdi bir müddet. Telefondaki adamın bir cevap beklediğini biliyordu, konuşmak için gücünü topladı.
"Evde çalışmam gerekiyor bugün. Önemli bir durum yok. Kimsenin işlerini aksatmadığından emin ol. Önemli bir dosya önüne gelirse bana mail at. Ve son olarak masamın üstündeki kırmızı kapaklı iki dosyayı evime birisiyle gönder. İşi aksamayacak birini gönderdiğinden de emin ol."
Adam da onaylar şekilde konuştuktan sonra telefonu kapattılar. Seokjin de bedeninin gücünün olmadığının, bedeninin bitap düştüğünün farkındaydı. Ama şirketin kapıcısından yönetici yardımcısına kadar kimse onun bu halde olduğunu bilmemeliydi. Hep şöyle düşünürdü, "Insanlar sizin aciz olduğunuz, onlara muhtaç olduğunuz düşüncesine bayılırlar. En yakınınız dahi olsa iyi olmanız için yapmaz çoğu şeyi. Kendini size yardım ettikten sonra tatmin olmuş hissetmek için yapar."

---
1 saate yakın geçmişti. Ağrılar katlanarak artıyorken Seokjin doktorun hala gelmemiş olmasına içinden küfürler savuruyordu. Beceriksiz adam, diye geçirdi içinden. Ona göre bu zamana kadar aksattığı bir hastası olması tamamen doktorun hatasıydı. Bu süreçte başına herhangi bir şey gelebilirdi. Tabi şu dünyada bu adamın başına bir şey gelmesini düşünecek tek kişi yine kendisiydi.
Dakikalar sonra kapı çaldığında nasıl gücünü toplayıp kapıya gideceğini bilemiyordu. Bedeni tükenmiş gibiydi sanki. Yalnız yaşıyordu, evinde bir hizmetli bulunmuyordu. Bu duruma şimdi lanet okuyordu ışte. İlk kez.

Son kez ayaklarına tüm gücünü vermeye çalışıp komodinden tutundu ve ayağa kalktı. Duvarlar şimdi onun en büyük destekçisiydi. Sendeleye sendeleye, tutuna tutuna ilerledi boş koridorlarda. Öyle bitik haldeydi ki evinin anahtarı onda bulunduğu halde neden doktor kapıyı çalıyor diye sorgulamadı bile.Ha gayret Seokjin, dedi bilincini yavaştan yitirmeye başlarken, ha gayret şimdi doktor iyi edecek seni...

Kapıyı açmasıyla birlikte gördüğü yüzü tanıyordu. Tanıyordu tanımasına ama bu gelen doktor değildi ki?
Zar zor konuştu.
"Çocuk?"

Taehyung'dan
Bana verilmiş olan görev, dosyaları Yönetici Kim'e ulaştırmaktı. Yol boyunca her adımımda patronumun, bu zamana kadar hiç rastlamamış olduğum şekilde, evinde neden çalışmak istediğini düşündüm durdum. Eğer onunla 1 saat bile aynı ortamı paylaşmış olsaydınız asla iş yerinden uzak kalmak istemeyeceğini bilirdiniz.
Rezidansa giriş yaptığımda küçük dilim beni bırakıp mideme gidecekti az kalsın. 19 senelik hayatımda görmüş olduğum lükse dair tüm şeyleri düşünüyorum, hepsini toplasak böyle bir şey elde edemezdik. Kendine gel Tae, Tanrı aşkına ver şu dosyaları artık ve sonra gelip burayı incele. Evet evet en önemli kısım ikinci kısımdı elbette.
Asansörün önüne geldiğimde bana söylenmiş olan (Yönetici Yardımcısı Ahn evin 8.katta olduğunu söylemişti ve 16 numara olduğunu da.) kata basıp inmeyi bekledim. Indiğim an katı süzüp 16 numaranın olduğu tarafı bulup ilerledim ve zile bastım.

Bir süre bekledikten sonra kapının açılma sesiyle oynadığım ellerimi bırakıp açılan kapının arkasındaki bedene çıkardım gözlerimi.

...
Tabanını küçük taşların oluşturduğu bir denizi düşünün. Ayağınıza küçük taşlar batsa bile deniz suyunun o rahatlatıcı hissi her şeyi kenara bırakmanıza, o küçük taşları yok saymanıza sebep olur değil mi? Işte Yönetici Kim ile çalışmak insana hep bu hissi veriyordu. İğneleyici sözleri, kibirli tavrı küçük taşlar gibi ayağınıza batsa bile, o işe olan hakimiyeti, yetenekli olması ve güven verici duruşu deniz suyunu aratmayacak derecede taşları sineye çekmenizi sağlamaya yeterdi.
Bu zamana kadar tanıdığım patronum gözümde hep dağ gibi sağlam ve kudretliydi. Yıkılmaz sanıyordum, onca çalışmaya rağmen ayakta kalıyorsa hiç çökmez sanıyordum.
Ta ki az önce o heybeti aslanları kıskandıran adam kapının önünde yere yığılana kadar...
Beni kapının önünde gördüğü zaman şaşırmış olduğu tüm yüzünden anlaşılıyordu. Bitkin duruyordu, daha çok bitmiş. "Çocuk?" derken bile onca zaman söylediği kelime nasıl bu kadar farklı çıkabilir ağzından,düşüncesi sarmıştı beynimi.
Sonra da nasıl oldu bilmiyorum ama bir anda yere serildi bedeni. Atıldım kapıya doğru. Önce kafasını kaldırıp dizlerime koydum. Bir anda gelişen bu olay tüm beyin fonksiyonlarımı durdurmuş, tüm bedenimi panik dalgası doldurmuştu adeta.
"Yönetici Kim!"
"Yönetici Kim lütfen açın gözlerinizi!"
"Aman Tanrım! Tanrım sen yardım et ne yapacağım?!"

****
1 saat sonra

Gözlerim yerinde kıpırdanan patronuma kaydı. Yere yıkıldığı andan sonra onu sırtlayıp kapısını açık gördüğüm odasına götürmem, telaşla ambulansı arama çabamla aynı zamana denk düşmüş olan Doktor Lee' nin gelmesi, söylediği sözler, tek tek zihnimden geçiyordu şimdi.
Bu adam, diye düşündüm ne kadar da yorulmuş öyle.
Doktor Lee' de evin anahtarının olduğu düşüncesi, doktor içeri girdiği anda zihnimde sorgulanmaya en uzak soru bile değilken şimdi sakin kafayla oturunca merak etmiştim.
Söylediği sözler bir anda aklıma geldiğinde merakımı giderecek argümanı da buldum.

Flashback
Eve ben Yönetici Kim'i odaya taşıdıktan hemen sonra gelen adamı süzüyordum şimdi. Doktor olduğunu söylemişti odaya dalar dalmaz. Beni gördüğünde yüzünde şaşkın bir ifade oluşmuştu.
Önce nabzını kontrol etti, daha sonra bir takım müdahalelerde bulundu. Şimdi kesinlikle doktor olduğuna emin olmuştum ışte. Bana kaldı çünkü bunu kesinleştirmek, evet sayın beynim.
Yönetici Kim'in tedavisini,sanıyorum ki, bitirdikten sonra ağır adımlarla duvara yaslanmış olan bana yöneldi adam.
"Çok telaşlı duruyorsunuz, daha önce onun evinde kimseyi görmemiştim. Arkadaşı olmalısınız, her neyse. Yılın belli zamanları bu şekilde bedeni tükenir hale geliyor. Efendim, aslında ilk kez birini görmüşken söylemek isterim,sizden bir ricam var..."
Yaslandığım duvardan doğrulup onaylarcasına başımı salladım. Adam da bunu bekliyormuşçasına devam etti.
"Hastaneye gelmeyi reddediyor Bay Kim. Her ne kadar ciddi bir durumu olduğunu düşünmesem de bazen yetişememekten korkuyorum. Yemek yemeyi bile unutuyor zannımca ve hastalık da etki edince bayılıp kalması işten bile değil. Lütfen, ben onun kötü bir insan olduğuna inanmıyorum. Ona göz kulak olmaya dikkat eder misiniz?"
"Doktor Lee, ben, yani onunla sürekli birlikte bulunan ya da sandığınız gibi arkadaşı olan birisi değilim. Ama kendine dikkat etmesi gerektiğini ona uyandığı zaman söylerim tabi."
Sözlerimden sonra yaşlı çehresi buruk bir tebessümü ağırladı. Söylediğim şeylerin onu üzdüğü öyle belliydi ki.
"Ah... Anlıyorum. İş çevresinden olmalısınız. Üzgünüm. Peki, en azından uyanana kadar burda kalırsanız çok iyi olur. İlaçlarını buraya bıraktım, talimatlar da üzerinde yazıyor, her zamanki gibi. İzninizle,gitmem gereken bir hastam daha var..." durdu bir müddet. Söylediği şeyi yine söze gerek duymadan onayladım. Gitmeden önce sessiz bir şekilde kendi kendine konuştuğunu duydum adamın.
"Her ne kadar gideceğim yerde bulunan kişi kimsesiz olmasa da..."

***
O anları düşünürken farketmiştim. Yönetici Kim çok fazla çevresi olan birisi değildi ve doktorun söylediklerini düşünerek bu yüzden, doktorunda anahtarı bulunuyordu evinin.
Nispeten kasvetli sayılabilecek evdeydi şimdi gözlerim. Soğuktu bu ev, ısınması yanan kombiye bağlı olmayan bir soğukluk hem de. Duvarları insana yabancı gözlerle bakıyordu sanki. Lüks bir evdi, öyle pahalı duran eşyalar boy gösteriyordu ki şimdi göz gezdirdiğim yatak odasında, sanki her bir eşya birbirine nispet eder güzellikteydi. Ama eksikti bu ev, bu oda, bu eşyalar. Belki diye düşündüm içimden, belki de bu adam da eksikti. Bir ortamın yansıttığı ruhun o ortamın içinde bulunan insanın yansıması olduğunu düşünüyordum hep bu zamana kadar. Ve içimden bir ses yanılmadığımı söylüyordu.

"N-neden burdasın Çocuk?"

Duyduğum sesle gözlerimi duvarlardaki tablolardan alıp yataktaki patronuma çevirdim. İçim bir anda sevinçle dolmuştu.
"Yardımcı Ahn beni göndermişti dosyalar için efendim. Sizi de bu halde görünce..."
"Bırakıp gidemedin. Bunu mu diyecektin?"
Hasta olmasına rağmen yine sert çıkıyordu sözleri. Kelimeler onun ağzından çıkıp benim boğazımı yakıyordu. Ürkekçe kafa salladım.
"Yapmana gerek yoktu. Beni böyle görmüş olman asla gözünde itibarım hakkında soru işaretleri oluşturmasın. Şirket dedikodularına da alet olacak bir konu asla olmasın bu durum."
Şaşkınlık içinde bakıyordum şimdi ona. Bitkin duran yüzü, söz konusu bir çalışanına bu halde yakalanmak olunca nasıl da sert bir hale bürünmüştü öyle.
O an belki de söylememem gereken bir şey çıktı dudaklarımdan.
"Efendim, sizi hiç sevmediler mi?Ufacık bir yardımdan bunu nasıl çıkarabilirsiniz?Gitsem iyi olacak."

Odadan çıkarken son bir söz kulağıma çalındı.
"Belki biraz belki hiç."

***

Yazardan
Taehyung, bu sözleri şüphesiz kuyruğuna basılmış gibi hissettiği için söylemişti. Daha sonra beklemeden çıktı gitti o evden. Ona göre kibir abidesi patronu şimdi de nankörlük peşindeydi. Yönetici Kim uyansın diye iyi olsun diye saatlerdir çaba sarfetmiş, belki de en saf haliyle o adamdan takdir görmek istemişti. Aksi olduğunda ise saldırgan bir tavır sergilemişti çok da düşünmeden söylediği o sözlerle.

Ancak bir gün bir şeyleri öğrendiğinde bu genç adam; o gün ordan çıkıp gittiği, gitmeden gelişigüzel bu sözleri söylediği için kendine ömür boyu en büyük öfkeyle kızacaktı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top