Denemek

~3 Gün Sonra~

Jungkook'tan

"Bilader hayırdır kime yazıyorsun harıl harıl?"

Namjoon'un meraklı sesini duymamla kafamı telefonumdan kaldırıp ona baktım.

"Seokjin Hyung mesaj atmış, Tae'yi soruyor."

Onaylarcasına kafasını sallayıp bulaşık yıkamaya devam etti. Söylediğim şeyi artık normal karşılamasının nedeni hyungun evden gittikten sonra üç gündür bunu yapmasıydı. Kısa cevapları sevmiyor, beceriksiz diyerek bana kızıyordu. Günlerdir Tae'nin içtiği suya kadar yazıyordum.
Son bilgiyi de yazdıktan sonra telefonu kapatıp masaya koydum.

"Aga iyi hoş da çok detay istiyor ya. Gel bak diyesim geliyor bazen de işte..."

Namjoon arkasını dönüp bir bakış attı bana. Saçmalama, der gibiydi. Bazen arkadaşım bir dede gibi davranıyordu!

"Adamın yaşı bizden büyük, eminim işler onun kafasında daha farklı ilerliyordur."

Tam laf yetiştirmek için ağzımı açmıştım ki içeriye saçları dağılmış, gözleri pörtlemiş, üstü başı düzgün durmayan ve terliklerini sürüyerek yürüyen birisi girdi. Evet, Taehyung.
Karşımdaki sandalyeyi çekip yavaşça otururken günlerdir tuvalet dışında hiç çıkmadığı odadan çıkmasına şaşırmış Namjoon'la birbirimize bakmıştık.

"Kimden bahsediyordunuz?"

Boğuk sesiyle sorduğu sorusuna cevap vereceğim sırada tereddüte düşmüştüm. Kafamı tekrar sorarcasına Namjoon'a çevirdiğimde onaylarcasına başını salladığını gördüm.

"Seokjin hyung, yani Yönetici Kim'den bahsediyorduk. Hem sen neden hemen kalktın? İyi misin?"

Şaşkın gözleriyle bir bana bir Namjoon'a baktı. Duyduğu ismi beklemediği gözlerinden belli oluyordu.

"İyiyim ama beni boşverin. Yönetici Kim, buraya mı geldi? Hem de benim için?"

Kafamla onaylarken gözlerinde bir ışıltı gördüm. Arada gözüküyordu. Gözlerini masaya çevirirken içinde bir şeyleri tarttığını anlamıştım.
Konuşup bir şeyleri sormak istedim o an, ama Namjoon benden önce davranmıştı.

"Tae, kardeşim bak seni böyle üzen Seokjin Hyung muydu bilmiyorum. Bize anlattığın şeyler çok azdı. Eğer oysa bile seni görmek için gösterdiği çaba karşısında göstermememiz olmazdı. Şimdi bize kızabilirsin belki ama ben; sana çorba yapan, alnına bez koyan, çaylar yapıp içiren ve günlerdir bize seni soran bu adamla bir kez daha konuşup olayı çözmek için adım atmanı isterdim. Belli ki bir yanlış anlaşılma olmuş aranızda."

Taehyung'un çaprazına geçip uzun uzun olayı anlatan arkadaşıma minnetle baktım. Ben anlatsam kesin elime yüzüme bulaştırırdım.

"Ulan, adam üç dakikada bir bezi ıslatmaya odana bile geldi."

Namjoon'u desteklercesine konuştuktan sonra Taehyung'un ağzından o an fısıltıyla bir şey duydum gibi oldu ama daha sonra emin olamayıp sormamaya karar verdim. Derin bir nefes aldı Taehyung.

"Ben... Ben yani bilmiyorum. Sanırım en iyisi dediğin gibi konuşup, ondan açık bir tavır beklemek. Eğer dediğiniz benim için onca şey yapmışsa... Yapmışsa eminim söyleyecek şeyleri de vardır."

Garip bir arada kalmışlıkla konuştuğunu anlıyordum. Yardımcı olup içindeki düğümleri çözmesi için yardımcı olmak isterdim ama, sanırım içini rahatlatacak en güzel şey Seokjin hyungla konuşması olacaktı.

"Eğer üzülürsen... Mutfağın balkonu üçümüz için de yeterli kardeşim. Biz burdayız."

Sözlerimden sonra her şey hızlı gelişmişti. Taehyung'un minnettar şekilde bize teker teker sarılması, odasına dönmesi ve...

Ve beklemediğimiz şekilde üstünü değiştirip evden çıkması.

****

Taehyung'dan

Odamdan dışarı yavaş adımlarla çıktığımda bedenimin diğer günlere göre oldukça toparlamış olduğunu hissediyordum. Sürekli yatmaktan her yanım ağrımıştı üstelik. Tam mutfağa girecekken duyduğum konuşmalarla durakladım. 'Seokjin' kelimesi kulağıma ulaşsa da beynimden onay almayarak yanlış duyduğumu düşünmeme neden oluyordu. Anlamayarak içeri girdim.

Neler olduğunu sorduğumda bana her şeyi anlatmışlardı. En sonunda duyduklarım karşısında kendimi tutamayarak fısıldadım.

"Rüya değilmiş..."

Çok geçmeden evden çıkmıştım bile. Benim için her şey hızla ilerliyordu şimdi. Tek düşündüğüm kafamdaki soru işaretlerinin artık son bulmasını istediğimdi.
Şirkete gitmek için otobüse bindiğimde saatin 15.27 olduğunu gördüm. Büyük şirkete geçmem burdan bir saate yakın sürecekti ve mesai saatlerinde şirkette olmam için vaktimin olduğunu görmek beni sevindirmişti. 
Hareket eden otobüsün camına kafamı yaslarken bedenim hala hastalığın etkisini az da olsa taşıyordu. Umursamadım.
Gözlerimin önüne gelen görüntüler daha çok ilgilendiriyordu çünkü beni.

Defalarca kez saçımı öpmesi, bileğimi okşaması, çorba içirmesi ve o kaşığa hep üflemesi, çay getirmesi... Hepsinin üstünden geçiyordum şimdi zihnimdeki kalemle.

Bugün, dedim içimden, bugün bana bir cevap ver Seokjin. Bir cevap ver ki ben de yolumu çizebileyim.

***

Yönetici Kim'in odasının önünde kapıyı çalmak için gücümü toplamaya çalışıyordum şimdi. Buraya gelene kadar şirketteki birçok meraklı bakış taramasından geçmiştim. İnsanlar başkalarının hayatlarını izlemeyi ne kadar da çok seviyorlardı...

En sonunda cesaret edip kapıyı tıklattığımda kalbim göğüs kafesime sığmaz şekildeydi.

"Girin."

Duyduğum o güzel sesle kalbim şimdi nefes almama izin vermeyecek şekilde atıyordu.
Yavaşça içeri girdim. Her zamanki gibi, yoğun gözüken haliyle bile bu galaksideki tüm standartlara kafa tutabilirdi. Odasına girdiğimde kafasını kaldırıp gelene bakmamıştı. Belli ki asistan hanımın geldiğini düşünüyordu.

"Asistan, neden gelip şunu almak yerine... T-Taehyung!?"

Gözleri gözlerimle buluştuğunda bir şiir sardı bedenimi. Şarkılar söylendi şehrimin her köşesinde. Unuttum yaşanılanları o an, zaman durdu.

"Ben geldim."

"Daha iyileşmeden yollara düşüp buraya mı geldin... İnanamıyorum sana Taeh-"

Elimle susması için işaret edip durdurdum onu. Tanrı aşkına nasıl olur da şaşkın haliyle bile dırdır etmeye müsait olur?
Serinkanlı tutmaya çalıştığım sesimle cevap verdim sözlerine. Konuşulması gereken bir konumuz vardı.

"Konuşmak istiyorum. Her şeyi apaçık. Oturabilir miyim?"

Kafasıyla beni onaylarken eliyle masasının önündeki koltuğa oturmamı işaret edip kendisi de koltuk tarafına geçti. Şimdi karşılıklı oturuyorduk.
Dikkatim hiç olmadığı kadar dağılmaya müsaitken, kendimi odaklanmak için zorladım.

"Siz... Yani sen,iş yeri ağzını bir kenara bırakmak istiyorum, beni-"

Beni öptüğünü söylemeye çalışıyordum ama utancım konuşmamı sık sık bölmeme neden oluyordu.

"-öptün. Daha sonra tiksindiğin için kustun. Sonraysa hastalandığım için gelip başımda bekledin. Tanrı aşkına, delirmemek için soruyorum, senin amacın ne? Neden böyle bir anda olmadık şeylerle karşıma çıkıyorsun? Madem tiksiniyorsun; neden öptün,neden başımda bekledin?"

Derin bir nefes aldığını gördüm. Sorularım onu zorlamış gibiydi. Korktuğum cevapları almak istemiyordum, bu yüzden de gözlerine beni üzme der gibi bakıyordum.

Beni üzme.

"İlk olarak... Bir insanın tiksindiği birini öptüğü nerede görülmüş Taehyung? Sen o an benim karşımda bir güneş gibi doğarken, güzelliğine o öpücüğü armağan etmeyi tüm kalbimle istedim. Ama... Ama tüm büyüyü bozdum. Midemde bir sorun var uzun zamandır, ve bu durumu sen yanlış anladın. "

Bazı anlar olur, dünyanın tüm yükünü omzunuza verirler de sonra bir anda o yük gitmiş gibi rahatlamış hissedersiniz. Yönetici Kim karşımda duygularını apaçık anlatırken tam olarak onu hissediyordum şimdi.
Ne de güzel şeyler söylemişti öyle.

Bana...
Bana beni öpmeyi çok istemiş olduğundan bahsediyordu.

Ey kulaklarım, şahitsiniz değil mi?

"E-e şey ben ne diyeceğim şimdi?"

Kendimi kaybetmiş şekilde söylediğim sözlerim karşısında güzel bir tebessüm yer edindi yüzünde. Gözlerimin tam içine baktı. İçimi görüyor, ruhuma dokunuyordu sanki.

"Taehyung... Bunca zamandır acı çektik, acı çektirdik. Ben birisi nasıl sevilir, ne söylenir, bir insanın sevgilisi olduğunda neler olur bilmeyen bir insanım ama...
Sen şimdi böyle dururken içimden bir şeyler kopup gidiyor sanki."

Tanrım, kalbim dayanmıyor.

"Seninle bunların hepsini denemek istiyorum. Ah..."

Ayağa kalkıp ellerimden tutarak kaldırdı beni de. Bacaklarımda derman bulamıyordum.

"...benim güzel küçüğüm. Benimle, sevgili olmayı denemek ister misin?"

Titrekçe gözlerine baktım. Denemek ne oluyordu sahi?

"Denemek ne oluyor ki?"

Sağ elini saçlarıma getirdi, gözlerimin önünden severek aldı saçlarımı.

" Sevgili demeyiz ismimize belki ama, birbirimize iyi gelmeyi, birlikte vakit geçirmeyi deneriz. Baktık bu işi beceriyoruz, bir de isim veririz ilişkimize. Kabul mü?"

Bacaklarımın tutmadığını hissediyordum. İki elimle tutundum düşmek istemezcesine kollarına.

"Kabul... Çok kabul."

Tepkime gülerken elinin birini belime attı. Teninin dokunduğu yerler karıncalanırken birlikte geçirdiğimiz her bir günün benim canıma tehdit oluşturabileceğini düşündüm.

Kafamı omzuna yaslarken söylediği sözler gözlerimi doldurmaya yetmişti.

"Taehyung... Gözleri görmeyen birine rengi, kulakları duymayan birine sesi, konuşamayan birine sözcükleri tarif eder gibi... Bana aşkı tarif eder misin?"

***

Seokjin'den

Birkaç gündür olduğu gibi bugün de Jungkook'tan Taehyung'un durumuyla alakalı bilgiyi aldıktan sonra işlerime odaklanabilmiştim. Aksi takdirde okuduğum şeyleri anlamıyor, defalarca üstünden geçme ihtiyacı duyuyordum.
Ne kadar zaman böyle çalıştım bilemiyordum. Bitirmiş olduğum dosyayı kapatıp, yeni bir dosyayı açarken kapının çalma sesini duydum. Asistan hanım gelmişti muhtemelen. Bitirmiş olduğum dosyayı götürmesi için iyi bir zamanlamaydı.

"Girin."

Seslenmemle birlikte kapının yavaşça açıldığını duydum. Ah, bu kadının yavaş hareket etmesi!
Tam söylenmeye başlamıştım ki, kafamı kaldırdığımda gördüğüm yüzle donakaldım. Onun burada ne işi vardı sahi?
Gözlerimiz kesişirken midem tepkilerini vermeye başlamıştı. Ama umursamadım. Şimdi en önemlisi onun burda olmasıydı.

"Ben geldim."

Sesi biraz boğuk olsa da düzgün geliyordu. Biraz daha iyileşmiş gibiydi. Bir dakika bir dakika!

Tam iyileşmeden buraya gelmesiyle ilgili fırçamı atmaya başlamışken eliyle beni durdurdu. Belli ki aklında bir şeyler vardı ve konunun dağılıp gitmesini istemiyordu.
Konuşmak istediğini söylediğinde elimle koltukları gösterdim. Ne söylese dinleyecektim, ve ona açık bir tavır gösterecektim.
Anlattığı şeyleri dinlerken onu nasıl bir arafta bıraktığımı farkediyordum. Yaşının getirdiği tecrübesizlik ruhunda yenilgiye yol açmış, aklındaki sorularlarla baş edememiş gibi duruyordu. O konuşurken düşündüm.
Onunla ayrı kaldığım günler aklımda hep o oluyordu. Birlikte olduğumuz günler ise aramızda hep bir kavga çıkıyor, günün sonunda onu üzüyordum. Tercih yapmam gerekiyordu.
Konuşmasını bitirdiğinde o gün aslında neler olduğunu bir de benden dinlemesi için kalbimi açarak konuştum. Çoğu itiraf olan birçok cümle kurdum, ve bir de yalan söyledim.
Midemle ilgili bir rahatsızlığım olmadığını biliyordum. Daha doğrusu, midemin verdiği tepkilerin gerçek nedenini az çok tahmin edebiliyordum. Ama bunu şimdi söyleyecek cesareti kendimde bulamıyordum, bu yüzden ufak bir yalan söyledim.

Sözlerime karşılık far görmüş tavşan bakışlarının altında konuşmaya çalıştı. Belli ki sözleri bir türlü toparlayamıyordu.

"E-e şey ben ne diyeceğim şimdi?"

Güzel yüzüne bir tebessüm sundum. Bundan sonra ne olacağını bilmiyordum ama o karşımda böyle güzel dururken yapacağım tercih ondan ayrı kalmak olamazdı.
O akşam bir tercih yaptım. Seneler geçse de asla pişman olmayacağım bir tercih. Onunla olmayı seçtim. Ona zarar verdiğimi bilsem de, birbirimizi tanırsak bunu aşabileceğimizi düşündüm.

Ona birlikte zaman geçirmeyi teklif ettim, sevgili olalım diyecek cesaretim ve kendime güvenim yoktu. Hem belki de sıkılıp gitmek isteyecekti. Deneyelim, dedim tüm kalbimle. Acıyı da güzelliği de getirecek o cümleleri kurdum bir bir.

Kafasını omzuma koyarken hafiften titrediğini hissedebiliyordum. Ve acı çektiğimi de.
Ama Ey Tanrı, eğer varsan, böyle bir güzellik yarattığın için sana teşekkür ederim.

***

Konuşmamızdan sonra birlikte şirketten çıkarak arabama binmiştik. Tamamlamam gereken işler vardı daha ama onunla vakit geçirip gece de işleri halledebilirdim.
Dakikalardır ne o ne ben konuşmamıştık. Sadece tebessüm ediyor, konuşacak kelimeleri ise bir türlü seçemiyorduk.
Sessizlik sinirimi bozmaya başlarken onun sesini duymak adına konuşmayı başlatan taraf olmayı kabul ettim.

"İstersen şarkı açabiliriz gerçi, ne seversin bilmiyorum ki."

Cümlenin başına gülümseyerek başlamış olsam da sonu beni mutlu etmemişti. Ama doğal değil miydi, onu yavaş yavaş tanıyacak ruhuma işleyecektim.
Tepkimdeki üzüntüyü farketmiş olacak ki ortamdaki tüm neşeyi üstlenerek konuştu.

"Önemli değil ki. Yani baksana daha birbirimizi tanımıyoruz. Tanımak için deneyelim demedik mi?"

Olgun tavrına karşılık yüzümde oluşan gülümseme ile yüzümü yoldan çekip ona çevirdim. Ah, hadi ama tüm o olgun sözleri bu küçük çocuk mu söylüyor?

"Bana biraz kendini anlat Taehyung."

"Sıkılmaz mısın ki?"

'Cık' sesi çıkardım. Onu dinlemek tüm şarkıları dinlemekten daha cazip gelmişti.

"Nereden başlasam bilemedim ki sen böyle diyince bir anda."

"Aklına gelen her şeyi anlat. Hepsini bilmeyi istiyorum."

Tavrımla birlikte yüzünü bana çevirip kafasını koltuğa yasladı. Daha sonra ayakkabılarını çıkartıp dizlerini kendine çekti ve kapıya sırtını yasladı. Bir yola bir de onun hareketlerine bakıyordum. Şimdi tam bir çocuğa benzemişti.

"Hareketli şarkıları seviyorum. Eğer üzgünsem en hareketlisini. Annemle yaşıyorum. Annem dış mimar, benim de dış mimarlık okumamı istese de ben iç mimarlığı tercih ettim. Isyanımın bile bir sınırı olmuş resmen şimdi düşünüyorum da."

Sözlerine ikimiz de gülerken devam etti. Yol bitmesin istiyordum şimdi. O an aklıma onunla sahil tarafına gitmek geldi. Arabayı yol ayrımından o tarafa doğru sürerken onun bundan haberi bile yoktu.

"İki çok yakın arkadaşım var. Gerçi ikisiyle de tanışmışsın. Sonra... Sonra işte denizi severim, Ay'ı izlemeyi severim. Aklıma bu kadar geldi. Hadi şimdi de sen anlat!"

Heyecanla konuşmasını bitirdiğinde ona ne anlatabileceğimi düşündüm. Hiçbir şeyim yoktu aslında anlatacak.

"Imm... Daha çok sakin müzikleri seviyorum. Mutsuz hissediyorsam, çok daha sakin. Onun dışında her şeyi biliyorsun aslında. İşimden ibaret tüm hayatım. Şimdi biraz da sen varsın işte."

Son sözlerim onu memnun etmemiş gibi gözükse de üstünde durmadı. Daha çok şey öğrenmek istiyor gibiydi ve ben bundan korkuyordum.

"Ailen?"

"Yok."

Konu yaralarıma gelmeye başlarken arabayı durdurup geldiğimiz sahile baktım. Daha çok soru sormasını engellemek amacıyla dönüp sahte bir neşeyle konuştum.

"Geldik!"

****

Günü bitirdiğimizde ben onu Jungook'un evine bırakmıştım ve şimdi de şirkete işlerimin başına dönüyordum. Sahildeyken çok konuşmamış, öylece oturup denizi izlemiştik.
Bir ara onu dizlerime yatırıp saçlarını sevmiştim. Sonra da 'Sen beni uyutmaya çalışıyorsun denizi göremiyorum.' diye mızmızlanıp kalkmıştı. Ah,ne güzeldi onunla geçirdiğim o anlar!
Tüm bunları düşünmek kalbime baskıyı arttırırken onlarca karar verdim kafamda. Birisi ise en önemlisiydi. Bazı şeylere son vermek için çabalamamın tam da sırasıydı. O'nun için bunu yapmalıydım. Arabayı durdururken telefonumu elime aldım. Gelen iki mesaj vardı. Gönderenin ismi yüzüme koca bir gülücük eklerken mesajı açtım.

Gönderen: Stajyer Kim
Tanrı aşkına, bugün olanlar gerçek miydi? Ay ne diyorum. Bana bir şeyler oluyor kalp krizi sanırım xjsbxjxj(random bu)

İlk mesaj kafamı arkaya atarak gülmeme sebep olmuştu. Ne güzeldi!

Gönderen:Stajyer Kim
Gidince haber verirsin diyeyim de tam olsun.

Camı açarak derin nefesler almaya çalıştım. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki nefeslerimi düzenli hale sokamıyordum. Çocuğun üstümdeki etkisi buydu işte.

Daha sonra mesajlar kısmından çıkarak en son seneler önce aramış olduğum kadının numarasına tıkladım. Telefon çalarken kararım kesindi.

"Alo, Seokjin? Hayırdır neden aradın? Aman Tanrım,seneler oldu!"

Samimi sesine karşılık düz tuttuğum sesimle cevap verdim.

"Yanına geleceğim. Neredesin?"

"Ne o, özledin mi yoksa?"

Telefonun ucundan kahkahası yükselirken arabayı çalıştırdım.

"Evinin önüne geliyorum,gelince ararım inersin."

       ******BÖLÜM SONU******

Merhabalar 💜 mutluluğun hakim olduğu bir bölümdü ve bu garip hissettirdi bana 😂 umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur çünkü tereddütlerim var.
Sizi seviyorum,Taejin'i sevin 💜
İyi ki varsınız🌸

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top