Veda'm

Evinin büyük penceresinden kızıyla birlikte bakan genç adamın geçmişi gözünde dün gibi canlanı vermişti.
Hemen içeri gidip Elif'inin günlüğünü aldı. Alışkanlık gibi birşey olmuştu onun için.Hemen hemen her gün okuyordu. Geçmişe her gün dalıp, eski günleri canlandırıyordu gözünde bir tiyatro misali. En çokta özlüyordu o günleri, üstelik  acı çekmesine ve ruhunun her gün dağlanmasına rağmen. Kızı Veda için ise masal olmuştu dinledikleri. Bu masal mutlu sonsuz olmasa da , mutlu bir son bırakmıştı ardında..

26.11.2013
Bugün olanlara inanamayacaksın sevgili günlüğüm dert ortağım. Neden mi? Çünkü hayatımın erkeği ile karşılaştım. Yani evleneceğim adamla.
O kadar yakışıklı ki...Hemde çok iyi, yardımsever de üstelik.  Ayrıca bugün bir şey daha öğrendim.  İnsan  denizde olmasa da boğulabiliyormuş. Misal ben bir çift kahveye öyle bir daldım ki, az daha can vereceğim zannettim.  Hem boyu da boyuma uygun . Yada değil ama sen biliyorsun beni çok güzel olmasam da aslında güzel bir kızım. 1.65lik boy ve  50 kilo ile tipik ev kızıyım işte. Biraz zayıfım biliyorum işte ama olsun.Tabi insanların sadece yüzde ikisinin sahip olacağı yeşil göze de sahibim. Kusura bakma sevgili günlüğüm ama bununla övüneceğim.
Ama onun kahvelerinin, bu soğuk kasım ayında bile içimi sıcak çikolata gibi ısıttığını da es geçemeyeceğim.

Ağhhh biliyor musun beni nasıl  gördü? Yağmurdan ıslanmış saçım, sıçan gibi gösteriyordu herhalde beni. Ya o kırmızı burnum? Bide onun önünde çamura düşmeseydim iyiydi ama. İşte amalarla bir şey olduğu yoktu, olmayacaktı da. İyi ki düştüm ama  eğer düşmeseydim onunla tanışmamız mucizelere kalırdı. Gerçi onunla karşılaşmamız da bir mucizeydi. Dünyada  milyarlarca insan varken onun önünde düştüm mesela.

Ellerimden tutup beni ayağa kaldırdı.
"Bayan iyi misiniz? "
"Bayan değil Elif. Ayrıca insanları bayan değil, tam tersi çok neşelendiren bir kişilik olduğumu söylerler. "

Bu cevabım üzerine, şaşkınca suratıma bakıp "efendim?" dedi.

"İsmim diyorum. İsmim Elif benim!"

Bıyık altı gülümsedi. Öyle dedimse de yanlış anlama yüzü bir bebeğin cildi kadar tertemizdi. Yani bıyıkları yoktu ama kirli sakal fena olmazdı tabi.Hem benim üstüm başım kirliyken  onun temiz olmaya hakkı yoktu. Bari sakalları kirli olsaydı.Kirli sakallı olsaydı. Kendi kendime güldüm.

Adım atmaya çalıştığım da bu sefer de tökezledim. Hemen kolumdan tutup beni kendine yasladı.

"Hadi gel bak burda bi kafe var ayağının nesi var bakalım Elif (!)" dedi ismime vurgu yaparken.

"Olur tabi de ama bence bir şeyi yok incindi gibi sadece."

Bana dönüp "izin verde buna ben karar vereyim" dedi.

"Yoksa doktor musun? Şey senin adın neydi?" dedim.

"Hayır değilim. Adım da Fatih ama eczacıyım yani anlıyorum ".

Başımı salladım sadece .Kafeye girdiğimizde bir masaya oturduk.
Ayağıma bakmak için izin istedi. Başımı salladım. Nazikce botumu ayağımdan çıkardı. Şimdi turuncu üzerinde inek ve öküz resmi olan çoraplarımı gördü işte. Gelecekteki kocama şimdiden rezil olmaya başlamıştım bile.Bide aralarında kalpler, ağızlarında da otlar vardı. He canım he otlanıp aşkınızı da yaşadığınıza göre gidebilirsiniz. Bi zahmet gidin artık. Fatih çorabıma baktıktan sonra suratıma bakıp dudağını dişledi.

"Gül gül çekinme Allah'ını seversen . Valla bak gülebilirsin. Seninde benim gibi kardeşin olsa çekinmez özel yapım yaptırır üstüne de giymezsen küser. Bi tane de değil ki yırtılsın, bir kutu mübarek. Tamam espirilisinde beş yaşında gibi niye davranıyorsun? Yirmi bir yaşındasın sen kardeşim yirmi bir! Değil mi hı? Değil mi Fatih?

Önce uzun uzun gözlerime baktı. Bakma o kadar arkadaşım boğulacağım yoksa. Sonra dişlediği dudağını bırakıp kahkaha attı.
Tüh ya heyecana geldim gevezeliğim tutmuştu yine. Kaçıp gidebilirsin valla bak. Ben seni bulurum yine. Merak etme yani.

Gülmesi ah pardon kahkahaları bitince "Ne tuhaf bir kızsın sen" dedi .
Sonra da ince bileğime baktı."Doğru söylüyorsun incinmiş ve biraz da kızarmış. Bir iki saat üstüne basma yanlızca." Ardından kafedeki sarışın, ergenlik sivilceleri henüz yeni geçmiş garsona seslendi. " Hasan kardeşim benim eczaneye hayrına gider misin? Ben Ali 'ye mesaj çekeceğim sana ilaç versin. Bi koşu gidip gelirsin değil mi?"

" Tabi Abi sen nasıl istersen" dedi dışarı çıkarken. Sanırım Ali çıraktı. Belkide değildi. .

Fatih bana dönüp "sıkılmazsın değil mi burda tek başına. Benim bir yere gitmem gerekiyor. Üniversiteden arkadaşlarım beni bekliyor " dedi.

"Kusura bakma ama yalan söylemeyeceğim sana, eğer kalırsan sıkılmam. Yoksa sıkıntıdan patlarım " dedim.

Gülümsedi inci gibi dişlerini gösterip hemde.

" Tamam o zaman ne yapalım bi iyilik yaptık tam olsun ozaman"dedi.

Bu sırada içeri Hasan girdi elinde bir poset ile .Poşeti Fatih'e uzattı . Fatih'te icinden kremi alıp poşeti bana uzattı.

"Al bakalım. Ben kremi süreceğim sen de ilacı . Ama toksun değil mi?" Diye sordu. Başımı olumsuz anlamında salladım.
Eliyle Hasan'ı çağırdı ve iki simit ve çay söyledi.
Ben simitin yarısını bile yiyemezken o simitini yemiş çayını içmiş ikinci bardak çayı içiyordu. Simidimi masaya bıraktım. " ben artık yiyemeyeceğim . Ilacamı icebilirim değil mi? " diye sordum.

"Doydun mu?"

"Evet"

"Belli oluyor niye bu kadar zayıf olduğun. Yanlış anlama da ama çırpı gibisin." Ve bu sözlerinin üstüne göz kırptı. Ay durun iki dakika bayılıp geliyorum.

Şimdi iyi bir şey mi kötü birşey mi dedi çözemedim.
Bakışlarını Fatih'e çevirdiğimde bana bakıyordu. Korkaklık yapmadan bende gözlerine baktım. Kaç dakika geçti bilmiyorum ama Hasan'ı gelişi bozdu bakışmalarımızı. Niye geldin ki Hasan hı? Ben onun kahve çöllerinde o da benim yeşil ormanlarımda kaybolsaydı hı. Ne olurdu gelmeseydin çayımızı tazelemeseydin? Yarım saat geçmişti ve biz Hasan'ın gidişinin üzerine hiç konuşmamıştık. Iyi ki annem Fatma teyzemlerdeydi. Yoksa bacaklarımı kırardı valla. Fatih'e dönüp "ben sıkıldım ama "dedim.

Fatih'te "Eee ben yanındayım ya niye sıkılıyorsun?"

"Işte ben de onu diyorum konuşmuyorsun "

"Iyi de seni tanımıyorum ki, ne konuşabiliriz ki ?"

"Eee tamam o zaman mantıklı "dedim elimi uzattım"Ben Elif"

Oda elini uzattı gülümseyerek "bende Fatih."

"Bu mahallede mi oturuyorsun ? "

"Evet . Ya sen? Benim hem dükkan burda, hemde ev. "

" Biz buraya yeni taşındık . Ailemle oturuyorum annem avukat babam da öğretmen prof'tür kendisi" dedim biraz da gururlanarak.

Bana gülümseyip "eczacılık baba mesleği bizde ama annem ev hanımı. Babam dört yıldır vefat etti .Bende eczaneye geçtim onun yerine. Peki okuyor musun sen? "

"Öncelikle basın sağolsun. Ölüm Allah'ın emri. Aslında bakarsan tıp ikinci sınıf öğrencisiyim ama iki yıldır dondurdum okulu."

"Peki neden diye sorsam kızar mısın? "

" Yo niye kızayım ki ?Kanserim ben. Iki yıldır yurt dışındaydım.Yeni yeni dönüş yaptık, buraları çok özledim de. Aslında bakarsan bende aczaneye geliyordum. " dedim gülümsemeden hemen önce göz kırparak . Bir anda gülen yüzü soldu.Uzanıp ellerimi tuttu.

"O kadar güzel gülüyorsun ki kanser olduğuna inanmak çok zor." Dedi sıcacık kahveleri sulanmıştı.Tanımadığı bir kız için üzülüyordu. Konuyu değiştirmeye çalıştı. "Eee iyileştiğin için döndün herhalde değil mi?: diye sordu.

Başımı olumsuz anlamında salladım "Hayır yorulduğum için döndüm "

Başını yere eğdi "keşke senin için, yaşaman için yapabileceğim bir şey olabilseydi " dedi mırıldanarak.

Aklıma gelen fikirle biraz utandım ama yanlış yapmadığını da biliyorum. Ona ilk görüşte aşık olmuştum. Onu ilk rüyamda görmüştüm. Nasıl olduğunu biliyorsun sevgili günlük . Ingiltere de hastanede yattığım son bir yıl boyunca onu gördüm rüyam da hep . O dayanılmaz tedavi süresinde rüyalarım da saçlarımı okşayıp kulağıma dayanmam gerektiğini fısıldıyordu. Kokusu bile aynıydı. Ona yaslanırken koklamıştım onu. Huzur kokuyordu. Buram buram mutluluk kokusu yayılıyordu ondan. Şimdi yapacağım şey ilk gördüğüm kişiye değil bir yıldır tanıdığım kişiyeydi . Ama önce emin olmalıydım. Zaten başını kaldırmış beklentiyle bana bakıyordu.

"Öncelikle evli,nişanlı mısın? Ya da sevgilin var mı?"

"Hayır yok ta. Bunun senin ile ne ilgisi var?"

Gözlerimi kapadım . Çünkü cesarete ihtiyacım vardı.Bir çırpıda "o zaman benimle evlenir misin? " dedim.

Gözlerimi açtığımda karşımdaki tabloyu beklemiyor değildim.

Gözleri dehşetle açılmıştı. Daha çok şaşırmıştı.

"Şaka değil mi ? Kesin hastalığında şakaydı değil mi?Bende burda oturmuş ciddi ciddi üzülüyorum. " dedi.

Başımı yerden kaldırdım gözlerimin yeşili eminim deniz'in altındaki yosunlara benziyordu. Çünkü ağlıyordum, gözlerim dolmuştu. Fatih'i bile puslu görüyordum. Tıpkı iki senedir yaşamı tadamadığım gibi bulanıtı . Hayattan aldığım ekşi bir tat gibiydi. Suratındaki ifade.

"İnanamıyorum sen ciddisin" dedi.

"Tabi ya ciddiyim. Ve sen benimle evlenmezsen tedavi olmaya devam edebileceğimi zannetmiyorum. Ama eğer kabul edersen savaşacağım biliyorum. Belki yaşamama değil ama mutlu ölmeme neden olabilirsin." gülümsemeye çalıştım ardından. Ne kadar başarılı olduğum tartışılır tabi...

Dediğim sözler üstüne dondu kaldı resmen. Hiç bir şey söylemedim. Tamıtamına on dakika sonra kendine gelmiş gibi "tamam" dedi sadece.Sanki transtaydı.

Duyduğum şeyin sevinciyle ,bi an ayağa kalkıp alkış çaldım. Tabi ahh deyip ayağımın acısıyla oturmamda bi anda oldu.

Hemen yanıma geldi Fatih "niye aniden kalkıyorsun. Ayağının üstüne aniden basınca böyle acır tabi" dedi .

"Cidden doğru duydum değil mi benimle evleniyorsun?"

"Evet " dedi. Gözlerinin içi anlamadığım bir biçimde parlıyordu.

Kendimi tutamayıp " Hemen evlenelim mi ? " diye sordum.

"deli misin kızım sen, şimdi olur mu?Ailene ne diyeceksin ? Peki ben anneme ne diyeceğim? "başımı yerden kaldırmadan.

"Ama kabul ettim dedin vazgeçtinse eğer..."

" Yok vazgeçmedim de ama..."

"bak ben her gün biraz daha ölüyorum. hastalığının son evresine girmek üzereyim. Belki de son günlerimdir. " Uzanıp ellerini tuttum gözümden sicim gibi akan yaşlar ile "ne olur mutlu olmama izin ver" dedim.

Bir kac saniye yere baktıktan sonra saatine baktı. "Nikah dairesinin kapanmasına iki saat kaldı. Çabuk olursak belki yetiştiriz."dediğinde bi an afalladım. Sonra yüzümde bir tebessumle ayağa kalktım.
Ayağım hala inciniyordu.Koluma girdi o bir yıldır aşinası olduğum kokuyu doyasıya içime çektim.

Ve şimdide bizim evin önündeydik. Fatih tereddüt ediyordu ama ben kendimden emin bir sekilde kapıyı çaldım. Kapıyı açan babam oldu.

"Kızım nerede kaldın? Meraktan öldük annenle burada , Fatih? "

" hocam?"

"Neler oluyor kızım senin Fatih ile ne işin var?"

"Baba sen Fatih'i nerden tanıyorsun ki?"

"Babası Veli çok yakın bir dostumdu"

"Baba önce içeri geçip otursak" zira babama olanları şimdi söylersem adamcağız bayilabilirdi.

"Baba biz Fatih ile evlendik."

" Nasıl?Ne diyorsun kızım sen" Babamın surat ifadesi aklıma geldikçe hala gülüyorum sevgili günlüğüm.

"Baba size bahsetmiştim ya İngiltere 'deyken, iste o Fatih, bu Fatih. Ayrıca Turkiye'de tedavi olmaya karar verdim" bu sozlerimin ustune babam ayağa kalkıp bana sarıldı ağlayarak.
Bugün çok mutluyum sevgili günlük haddinden fazla hemde. Sevgilerle....

Genc adam elinde ki günlüğün baska bir sayfasını çevirdi. Gözünden düşen bir damla yine sayfaların arasında kayboldu. O gün Elif'in evlilik teklifi kabul etmesinin iki nedeni vardı. Bir kızın cok güzel olması, iki onun da gördüğü rüyalar. Rüyasında yüzünü görmediği bir genc kız sürekli mutlu ölmeme izin ver diyordu. Bu bir yıldır böyleydi. Bu Fatih ve Elif'in kaderiydi. Bakışlarını tekrar günlüğe çevirdi genç adam.

03.03 2014
Sana çoktandır yazmadığımı bende biliyorum ama okadar yoruluyordum ki... Hastalığımda ne geriledik nede ilerleyebildik. Fatih'in onca getirdiği ilaclara rağmen değişen hiçbir sey yoktu ne yazık ki. Ama hissettiğim bir seyde vardı ki Fatih' in her gecen gün bana daha sıkı bağlandığı ve en az benim ona aşık olduğum kadar aşık olduğuydu. Aynı evde kalıyorduk, aynı odada ama onunla sarılıp yatmaktan, birbirimizin kokularını derince içimize çekmekten başka birsey yaptığımız yoktu.
Dün akşamda aynen öyle olmuştu tek farkla. Tüm cesaretimi toplayıp gözlerinin içine bakıp " artık gerçekten senin karın olmak istiyorum" dedim . Sanki bu sözlerimi bekliyormuş gibi harekete geçti . Ömrüm boyunca unutmayacağım, unutamayacağım bir gece bahşetti bana. Seni çok seviyorum Fatih. Çok seviyorum. Çok çok seviyorum

Genc adam sayfalar cevirmeye devam etti.

05.04.2014

Muhteşem bir sey oldu bugün. Küçük bir mucize. Evet evet hamileyim. Bütün ilaçları bıraktım . Annem, babamdan ,Fatih'in annesi Merve anne, en çok ta Fatih ilaçları ve tedaviyi bıraktığımı öğrenince çok kızdılar.

Fatih'in ağzından çıkan en ağır söz ise" beni bir günde senin ile evlenmeye mecbur bıraktın ve deliler gibi aşık ettin. Ben her gece sen uyuduktan sonra ağlayıp Allah' a hayatta kaldığın her gün için dua ederken, Allah' a her gün senin yaşayabilmen için yalvarırken sen kendini düşünüyorsun yine bencilsin! " olmuştu

Bu sözlerin üstüne ağlayabilirdim ama yapmadım. Çünkü o da bana en az benim ona olduğum kadar aşıkmış. Gözümde yaşlar ile gülümsedim sadece. " söz veriyorum sevgilim ölürsem bile sana benden ait bir parça bırakacağım. O, o güzel bir mucize.Hamile kalmam gibi imkansiz birşeydi. O bizim küçük muzicemiz. Benden nefret ediyorsan eğer, onu kendinden bir parça say. Ama eğer ondan nefret edersen benden bir parca o... Lütfen ondan nefret etme. O yasar ve onu doğurursam o zaman sana hic veda etmemiş olurum sevgilim. Hemde hiç "

Sözlerimin üstüne sadece başını salladı. Çünkü ne olursa olsun bir cana kıyamazdım .Hele de o Fatih'ten bir parçaysa. Onu öyle seviyorum ki anlatamam.Bana her baktığında sanki güneş yeniden açıyor, kışın soğukluğunu götürüyordu. Yazı yaşamıştım en çokta onda . Ama galiba en çok sonbahar yakışıyordu bize.Yağmurlar hiç dinmiyordu gözümüzde ve ilk bahar şu an içimde filizleniyor.
Zor oldu ama herkesi ikna edebildim. Çünkü o benim solan ömrümde , toprağa bıraktığım bir tohumdu. Ben ölürken, o filizlenecek. O hayat vermeye devam edecekti..."

07.10.2014
Bütün çektiğim acılara ragmen çok mutluyum. Içimde minik kızımla beraber. Her geçen gün daha kötü oluyorum ama kızım herşeye rağmen cok iyi. Evet evet o bir kız.Ustelik hangimize çekerse çeksin çok güzel olacağı şimdiden belli. Belki söylemeye fırsatım olmaz ama seni çok çok seviyorum bebeğim.
Ve hissediyorum öleceğim.
Bu yüzden biliyorum canımın içi Fatihim sen bu satırları okuyacaksın. O yüzden sana bıkmadan usanmadan yine söylüyorum seni çok seviyorum MUTLU ÖLECEĞİM .Eger Veda'ma kızıma iyi bakarsan öldükten sonra da mutlu olacağım. Kızım canım kızım onu benden bir parca olarak sana bırakıyorum ona, bana baktığın gibi bak.Beni sevdiğin gibi sev. Bu sana ve sevdiklerime bir veda değil bu sadece dünyaya veda. Beni hatırla diye bırakıyorum Veda'mı. Kendine iyi bak vede kızıma...

Seni çok seviyorum....

Karın; ELİF

Genç adam okuduğu satırlar üzerine yine gözyaşlarını döktü. Tamda tanıştıkları gün karısı doğum yapmıştı ve ameliyattan çıktıktan sonra. Dudağınındaki son sözler "teşekkür ederim, kızıma iyi bak" olmuştu. Ardından sonsuza dek gözlerini kapatmıştı. İki yıl geçmişti aradan koskoca iki yıl. Veda herkesin umudu yaşama nedeni olmuştu. Biliyordu genç adam olması gereken oldu. Hayatına bir mucize kondu.
Ve günlüğün son sayfasını açtı. Nikahta çekilen Elif'in çamurlu pantolonla çektiği fotoğrafa uzun uzun baktı .Sonrada uzun bir öpücük kondurdu sevdiğinin yüzüne.
Dudaklarından çıkan tek kelime "SENİ SEVİYORUM" oldu...

Elif isminin hakkını layıkıyla yerine getirmiş hayata karşı, herkese karşı dimdik ayakta durmuştu.Ölümü bile ayakta karşılamıştı. Fatih bir ömrü fethetmişti. Bu fetihten geriye çok değeri bir ganimet kalmıştı. Yaşama sevinci olan kızı Veda.

Bu bir veda değildi asla... Yeni bir hikayenin başlangıcıydı aslında....

Bir Veda bırakıyorum ardımdan
Kanlı, canlı ve baktıkça gülümsüyor
O yaşadıkça, ben ölmem asla.
Bir Veda bırakıyorum ardımda
Bakışı ben, gülümseyişi ben
Onda, bir parça ben ve bir parça sen

Ardımdan bir Veda bırakıyorum
Gülsün o hep, bak gamzelerinde ki çukurda
Ben varım, orası benim mezarım
Harelerini soldurma , onlar aydınlığım benim
Ve birde kalbine mukayet ol sevgilim
Seni tanıdığımdan beri kalbimde sana emanetim...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top