9.Bölüm

Bir saniyeliğe gözlerini kolyeden ayırıp camdan dışarıya baktı Doğan. Yıldız, sarı saçlının boynunu kırmaya çalışırken; top sakallı, Yıldız'ı belinden kavradı ve kendine doğru çekti. Kolonlardan birine doğru hızla koştu. Yıldız'ın kafasını dehalarca kolona vurduruyordu. Her vuruşta kolondan kırılan parçalar yere dökülüyordu.

Doğan, Yıldız'ı o halde görünce farklı bir şeyler hissetti. Sanki kendisini kaçıran kişi değil de aileden birisinin canı yanıyordu. Ona yardım etmek istiyordu. Kolyeyi şapkanın yanına bıraktı. Anahtarı yerden aldı ve arabayı çalıştırdı.

Arabayı sakallının üzerine doğru sürdü. Sakallı, arabanın altında kalmıştı. Yıldız o sırada kurtulmayı başardı. Sakallı, arabanın altından kalkmaya çalışıyordu. Arabayı alttan sallıyordu. Doğan, önce arabayı geriye götürdü ve ardından hızla adamı tekrar ezdi. Bunu birkaç defa yapmıştı. Araba, top sakallıya her bir çarpışında yamuluyordu.

"Niye ölmüyor bu!" diye bağırdı Doğan. İçindekileri dışarıya kusmaya başlamıştı. Karşısında duranların normal bir insan olmadığı kavramıştı. Bu gerçeği zor da olsa sindiriyordu artık. En azından bu kadar darbeden sonra da ölmelerini bekliyordu. Sonuçta üzerinden beş altı defa arabayla geçmişti. Yine de adam her seferinde ayaklanıyordu.

Top sakalının bedeni, hala arabanın altındaydı. Yıldız ayağa kalktı. Top sakallının yanına gitti. Kafasını birkaç kez ayağıyla ezdi. Adamın yüzünde çatlaklar oluşuyordu. Suratı içeriye doğru çöküyordu. Her bir çatlaktan sarımsı sıvı akıyordu. Yıldız arkasına döndü ve sarı saçlıya baktı.

Sarı saçlı, iki elini başının yanına kaldırdı. Sağ elinin serçe parmağı kopmuştu. Yüzüne bıkmış bir ifade takınmıştı. "Pes ediyorum."

Yıldız arabaya yaklaştı. Kapıyı hızla açtı. "Kenara geç!"

Doğan arka koltuğa doğru gittiğinde kız arabaya bindi. Arabayı geriye doğru sürdü ve oradan uzaklaşmaya başladılar.

Yıldız'ın suratında ve özellikle gövde kısmında birçok delik vardı. Üstü başı sarımsı sıvıyla kaplıydı. Sol gözü paramparça olmuştu. Doğan'ı korkutmamak için saçlarıyla gözünü kapatmıştı. Gözünü kapatsa bile yaşananları oğlanın kafasından silemezdi.

Doğan emniyet kemerini taktı. Olanlar hakkında düşünmek istemiyordu. Zaten neyi düşüneceğini de bilmiyordu. Kaçırılmak, öldürülmeye çalışılmak, ölmeyenlerle karşılaşmak, ölmeyen birisini arabayla ezmek... Bu zamana kadar en ufak fiziksel kavgadan dahi kaçınmıştı. Şimdiyse birisinin üstünden arabayla geçmenin stresini, kalbinin çarpış hızından hissedebiliyordu. Ömrü boyunca yaşayabileceği aksiyon limitini fazlasıyla doldurmuştu. Daha fazlasına katlanabileceğini sanmıyordu.

Yıldız arabayı şehrin dışına doğru sürüyordu. Yüz metre ileride birkaç arabanın durduğunu fark edince yavaşladı ve durdu. Arabalardan iki kişinin indiğini gördü. Pencereyi açıp kafasını dışarıya çıkardı. Meltemin getirdiği kokuyu alabiliyordu. Doğan neden durduklarını sormak istiyordu ama cevap alacağını düşünmüyordu. Alacağı cevabı da anlayabileceğini zannetmiyordu. Yaşanılanlar yeterince mantıksız geliyordu aklına. Yapılacak en iyi şeyin, arkasına yaslanıp olayları akışına bırakmak olduğunu düşündü. Zaten bu saatten sonra başına, birkaç saatte yaşadıklarından daha garip ne gelebilirdi ki?

***

Arabaların yanında olan iki kişi kendi aralarında konuşmaya başladı.

"İşlerini bitirelim mi?"

"Bizim işimiz sınırı geçmesini engellemek. Onlarla diğerleri ilgilenir."

***

Yıldız arabaya u dönüşü yaptırıp geldikleri yoldan geri döndü. Diğer taraftakilerin kendisini ve Doğan'ı bekleyen vampirler olduğundan emindi. Bunların arasından sıyrılıp karşı tarafa geçmeleri imkansızdı. Vampirleri geçse dahi, daha katletmeleri gereken uzun bir yol vardı. O sırada yakalanabilirlerdi. İnşaat alanında çok fazla vakit kaybetmişti. Kaçmak için en iyi fırsatı ellerinin arasında kül olmuştu. Şimdi yeni bir yol bulması lazımdı.

***

Sarı saçlı, telefonda birisiyle konuşuyordu. Telefondaki ses, narin ve bir o kadar da öfkeli bir kadına aitti. "Hallettiniz mi?"

"Pek sayılmaz. Kaçmayı başardı," dedi sarı saçlı mahcup bir sesle.

"O zaman niçin arıyorsun? Peşlerine düşsenize!"

"Aslında, bizi almaya gelebilir misiniz? Arabamız bozuldu da. Bir de temiz kıyafet, birazcık da kan süper olurdu."

Sarı saçlı, arabaya baktı. Top sakallı, arabayı boks torbası yerine kullanıyordu. Bir taraftan yumruklarıyla diğer taraftan kafasıyla vuruyordu. Bütün sinirini arabadan çıkarıyordu. Arabanın çoğu yeri ezilmişti ve ezilmeye devam ediyordu. Lastikler patlamıştı, camlar kırılmıştı. Kırılan parçalar etrafta parlıyordu. Araba, adeta üzerinden silindir geçmiş gibi bir görüntüye kavuşuyordu.

Sarı saçlının elindeki telefon kapandı. Telefonu cebine koydu. Neyse ki arkadaşı arabayı parçalamadan önce içinden telefonu alabilmişti. Sakallıya bakarken gözleri yere doğru devrildi. Etrafta biraz gezindikten sonra aradığını buldu. Yüzünde çocuksu bir gülümseme oluştu. "Buldum!"

Top sakallı öfkeli gözleriyle, sarı saçlıya doğru baktı. Sarı saçlı yere eğildi ve yerdekini aldı. Sakallıya döndü. "Serçe parmağımı buldum!"

***

Yıldız, arabayı ormanlık yola saptırdı. Araba, taşların üstünde tıkır tıkır ilerliyordu. Etrafta kuşlar ötüyor, ağaçların yeşilliği huzur saçıyordu. Ağaçların dibinde olan çiçekler, bütün güzelliğiyle ışıldıyordu. Doğan camdan dışarıya bakıyordu. Dışarının güzelliği birkaç dakika önce olanları unutturmuyordu. Olayları düşünmek istemese de yaşadıkları her an aklındaydı. Her saniye olanları tekrar yaşıyordu. Önüne döndü ve aşağıya baktı. Midesi bulanmaya başlamıştı. Arabanın yoldaki her bir taşın üstünden geçişinde, mide bulantısı daha da artıyordu.

Yıldız dikiz aynasında oğlana bakıyordu. Yola devam etmeleri gerekiyordu. Doğan'ın ise yolculuk edecek hali kalmadığı anlaşılıyordu. Renginin sonbahardaki yapraklar gibi solduğunu görüyordu. Birkaç dakikalığına mola vermenin zararı olmayacağını düşündü. Arabayı durdurdu. "Biraz hava almak istersen eğer..."

Sözünü bitirmesine fırsat vermeden Doğan emniyet kemerini çözdü. Kaçıyormuşçasına dışarıya attı kendisini. Bir ağacın arkasına gidip kustu. Ellerini ağaca dayadı. Alnını ağacın gövdesine yasladı. Derin derin nefes aldı. Bedenindeki bütün gücün emildiğini hissediyordu. Nedensiz bir şekilde bacakları titriyordu. "Nesin sen?" Kafasını kıza çevirdi. Artık bir cevap duymanın zamanının geldiğini düşünüyordu. En azından yaşadığı onca şeyden sonra karşısındakinin nasıl bir varlık olduğunu bilmek istiyordu. Kadının sessiz duruşundan bir şey öğrenemeyeceğini anlamıştı. Yaşadıkları beynini yakarken onu net olarak görememeye başladı. Her şey bulanıklaşıyordu. Hiçbir şey göremiyordu.

Yıldız daha fazla sorulardan kaçamayacağını biliyordu. Bir çırpıda da cevaplayabileceği bir soru değildi bu, "Nesin sen?". Ne olduğunu söylemek istiyordu ama nasıl kelimelere dökeceğini bilmiyordu. Açıklayamadığı sır, hançer misali her saniye kalbini parçalıyordu. Elinde olsa bütün her şeyden kaçardı ama uzun zaman önce o şansı kaybetmişti.

Doğan'ın olduğu yere bayılması ise ona biraz daha zaman kazandırmıştı. Oğlanın yanına gitti ve onu kucağına aldı. Onu arabanın arka koltuğuna yatırdığında gözüne birkaç yaşındaki bir çocuk suretiyle gözüktü. Kısa ve dağınık saçlar, kızarık ve tombul yanaklar, küçücük eller... Doğan'ın başını okşadı. Saçlarını parmaklarının arasına aldı. Alnına ufak bir buse bıraktı.

Kapıyı nazikçe kapattı. Bagaja gidip, oto termosu açtı. Termosun içinde birkaç ünite taze kan bulunuyordu. Eline A Rh negatif kan grubunda olanını aldı. Bagaja yaslandı ve içmeye başladı. Kanı son damlasına kadar içine çekti. Kan, boğazından aşağıya indikçe her bir hücresi yenileniyordu. Nil Nehrinin Mısır'a hayat verdiği gibi, kan da vampirleri yeşillendiriyordu. Birkaç litre kan içtikten sonra bütün yaralarının iyileşmesi sadece saniyeler sürmüştü.

Arabaya bindi. Şapkanın yanındaki kolyeyi eline aldı ve arkasına döndü. Doğan'a bakıp gülümsedi. Gülümsemesi hem sevgiyi hem de özlemi barındırıyordu. Kolyeyi boynuna takıp tişörtünün altına gizledi. Son kez kolyenin ucundaki paraya dokundu. Güç almak istercesine nefes aldı ve ardından arabayı çalıştırdı. Cevaplanması gereken sorulara, geçilmesi gereken zorluklara doğru gaza bastı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top