7. Bölüm

Doğan yorgun göz kapaklarını araladı. Gözleri, odanın ışığına alıştıktan sonra etrafına baktı. Bir yatakta yatıyordu. Annesi ve babası sol tarafındaki koyu kahverengi sandalyelerde oturuyordu. Annesinin gözleri kıpkırmızı olmuştu. Babası da ağlamaklı gözlerini, sahte gülümsemeyle kapatmaya çalışıyordu.

Biraz daha etrafına göz gezdirdi Doğan. Koluna bağlı olan serumu gördü. Odanın beyaz ağırlıklı rengini özümsedi. Hastanede olduğunu anlaması biraz uzun sürmüştü. Başı, bütün vücuduyla birlikte ağrıyordu. Başındaki ağrıya özellikle bacağındaki kesiğin acısı eşlik ediyordu. Eliyle başına dokunduğunda alnına atılan dikişin dokusunu hissediyordu. Yatakta hafifçe doğruldu ve konuşmaya başladı. "Ne oldu? Neden buradayım?"

Dün geceden hiçbir şey hatırlamıyordu. Neler olduğunu, neler yaşadığı aklına gelmiyordu. Korkuyu bütün hücrelerinde hissettiği hiçbir an, belleğinde ulaşılabilir konumda değildi.

Annesi ve babası sadece oğullarına bakmakla yetindi. Ne zamandır bu sorunun sorulmasını bekliyorlardı ama ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Dün akşam neler yaşandığından kimsenin haberi yoktu.

***

Doğan ve arkadaşlarının aileleri, çocuklarına ulaşamayınca polise haber vermişlerdi. Polis memurları, gerekli çalışmayı yürütmeye başlamıştı. Sabah sularında bir araç, hastanenin önüne yaklaşmıştı. Araçtan bir kadın inmişti. Üstünde siyah kıyafetler vardı. Yüzü, güvenlik kameralarında görülmemişti. Kucağında Doğan'ı taşıyordu. Onu hastanenin önüne bırakıp oradan uzaklaşmıştı. Yapılan ilk yardım sayesinde Doğan şuan hayattaydı ve fazla kan kaybetmemişti. Berk, Aras ve Kemal'e ise ne olduğunu kimse bilmiyordu. Kimse bunları Doğan'a söylemeyecekti. En azından şimdilik bir sır olarak saklanacaktı. Bu sır da uzun süre gizli kalmayacaktı.

***

Adam biraz doğruldu. Gözlüğünü düzeltti. Ciddi bir tavır takınıp ağlamaklı sesini saklamaya çalıştı. Bu konuda pek de başarılı olduğu söylenemezdi. "Neler olduğunu hatırlamıyor musun?" diye sordu oğluna.

Doğan gözlerini uzaklara dikerek düşünmeye çalıştı. Düşündükçe başı ağrıyordu. Aklınaysa sadece birkaç görüntü gelmişti. "Evden çıktım ve Kemal'in arabasına bindim. Sonrasını hatırlamıyorum."

"Yolda giderken arabayla kaza yaptınız. Kemal şu an yan odada, onun durumu iyi merak etme. Şimdilik uyuyor." Oğluna yalan söylediği için kendisini kötü hissetmişti ama gerçeği anlatamazdı. Diğer türlü sorusunu da cevapsız bırakamazdı. Sorusu cevapsız kalırsa o zaman da başka sorular sorardı.

Odanın kapısının açılmasıyla herkes kapıya baktı. İçeriye orta yaşlı, gözlüklü ve fazlasıyla rahatsız edici bir gülümsemeye sahip olan bir doktor girdi. Doktor, gözlerini Doğan'ın ailesine çevirdi. "Sabahtan beri oğlunuzun başındasınız. İstiyorsanız çıkın ve bir nefes alın. Ona ben bakarım."

Ailesi, doktora hak veriyordu ama odadan çıkmaya razı değillerdi. Bir saniyeliğine bile olsa çocuklarının yanından ayrılmak istemiyorlardı. Doktor ise ikisini birden odadan çıkartmakta kararlıydı.

Doktorun vazgeçmek bilmeyen ısrarı üzerine ailesi son kez Doğan'a baktı. İstemeyerek de olsa ayaklarını kapıya doğru yönlendirip odadan çıktılar. Doktor onların arkasından gülümsüyordu. Kapı kapandığı an yüzünü Doğan'a döndü. "Adın Doğan'dı değil mi?"

"Evet."

"Pekala Doğan, dün geceyle ilgili neler hatırlıyorsun?"

"Hiçbir şey. Sadece arabaya bindiğimi hatırlıyorum. Sonrasında neler oldu bilmiyorum."

"Yani gittiğiniz yer, gördüğün kan emicilerle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorsun. Doğru mu anladım?"

Doğan donup kaldı ve boş gözlerle doktora baktı. Doktorun söylediklerine bir anlam veremiyordu. "Kan emici? Ne demek istiyordun?"

"Arkadaşlarını öldürenlerden bahsediyorum. Duyduğuma göre diğer üçünden daha cesurmuşsun. Onlar öldürüleceklerini anladıkları an çığlık atmaya başlamışlar. Sense sükunetini sonuna kadar korumuşsun."

Doğan bir şeyler hatırlayacak gibiydi ama ağrıyan başı buna izin vermiyordu. Kendisini korku filmlerinden birisinde gibi hissetmişti. Sanki doktor katil, kendisi de kurbandı. Saçma bir düşünce içerisinde olduğuna inanmak istiyordu. Yine de içinden bir ses, kaçması gerektiğini fısıldıyordu ruhuna. Kendisini mantıksız düşüncelerden alıkoymaya çalışıyordu.

Doktor yüzündeki gülümsemeyi daha da büyüttü. "Sadece şaka yapıyorum. Endişelenmeye gerek yok."

Doktorun söylediği söz, Doğan'ın içini rahatlatmamıştı. Aksine doktordan fazlasıyla tırsmasına sebep olmuştu. "Neden böyle iğrenç bir şaka yapsın ki?" diye kendisine soruyordu. O sırada doktor, Doğan'ın seruma doğru yaklaştı.

Doğan gözlerini adamın üzerinden çekip kapıya doğru yöneltti. Annesinin ve babasının gelmesini umut ediyordu. Bir an önce doktorun defolup gitmesini istiyordu.

"Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu doktor. Odadaki birkaç saniyelik sessizliği bozmuştu sesi.

"Biraz ağrım var o kadar."

"Merak etme, birazdan ağrın geçecek ve huzura kavuşacaksın."

Doktor cebinden saydam renkte sıvı barındıran bir enjektör çıkarttı. Tam enjektörü, Doğan'ın serumuna batıracakken kapı birden açıldı. Doktor kapıya bakmadı bile. Kokudan kimin geldiğini zaten biliyordu. Kapının yarıya kadar açılırken ki gıcırtısını duydu. Enjektörü, seruma batırdı ve konuşmaya başladı. "Çocukça tavırları ne zaman bırakacaksın?" Arkasına döndü. Üstünde baştan aşağıya siyah renk giyinmiş, kafasında siyah şapkasıyla Yıldız karşısındaydı.

Yıldız, doktora tabanca doğrultmuştu. Mavi gözleri öfkeyle alev saçıyordu. "Siz büyüyünce ben de çocukça davranmayı bırakırım."

Doktor, yüzündeki gülümsemeyi sildi. "Beni bu silahla öldüremeyeceğinin farkındasın değil mi?"

"Bunu koridordaki insanların öğrenmesini ister misin? İstersen videoya alalım ve internette paylaşalım. Böylece herkes görsün." Alaycı bir gülümsemeyle Yıldız, doktora baktı. Silahı hala doktora doğru tutup kafasını Doğan'a çevirdi. "Kolundakini çıkar ve kalk yataktan!"

Doğan sersemlemişti. Odasına giren silahlı bir insanın dediğini yapması mı gerekiyordu? Aslında sorması gereken soru şuydu, "Odasına neden silahlı birisi girmişti?". Aklındaki sorular durmak bilmezken kolundaki iğneyi çıkardı ve delik oluşan yere eliyle baskı yaptı. Gözleri doktorla silahlı kişi arasında dönüp dolaşıyordu. Sakince yataktan kalktı.

"Yanıma gel!" dedi Yıldız. Sesi emir verircesine gür çıkmıştı.

Doğan uyuşmuş bedenini zar zor hareket ettirerek Yıldız'ın yanına doğru gitti. Yıldız, Doğan'ın kolunu tuttu.

Doktor sinirle Yıldız'a bakıyordu. "İdam emrin çıkartılacak. Buna emin olabilirsin!"

"Daha önce yoktu sanki!" Yıldız, Doğan'ı kolundan çekiştirerek odadan çıktı.

Koridordalarken Doğan'ın anne ve babası hemen önlerinde duruyordu. Oğullarını o halde görünce ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Yıldız, Doğan'ın annesinin gözlerine baktı. Gözlerindeki korku ve endişeyi kendi yüreğinde hissediyordu. Onu gayet iyi anlıyordu ama bunu yapmak zorundaydı. Doğan'ın yaşaması için onu herkesten uzaklaştırmak zorundaydı.

Koridordaki herkes, siyahlar içindeki kıza ve hasta oğlana bakıyordu. Korkularından gözlerini dahi kırpmıyorlardı. Hayatlarında belki de ilk defa böyle bir olaya şahit olmuşlardı.

Doktor odanın kapısında belirdi. Sesini karşısındaki kişiye yalvarıyormuşçasına kullanmıştı. "Lütfen hastayı bırakıp silahınızı indirin. Hastanedeki insanların hayatlarını riske atmayın. Lütfen!"

Yıldız, duyduğu sözlere insanların kanacağına emindi. Buradaki kötü kişi kendisi gibi gözükmüştü ama gerçekte tam tersiydi. Umursamazca etrafa bakarken silahı doktora doğrultu. Doktorun kafasına ateş ederken adam bir iki adım atıp odanın içerisine girdi.

Silah sesi duyulduğu insanlar dehşete kapıldı. Koridorda sesler yükselirken doktorun kafasından kurşun yere düştü. Alnında ufacık bir çöküntü oluşmuştu ama iz anında kayboldu. Kurşunsa bükülmüştü. Doktor yere eğildi ve yerdeki kurşunu aldı. Kendi boyunun hizasına gelecek şekilde elindeki kurşunu duvara fırlattı. Odadan çıkıp insanlara baktı. Hepsi panik halindeydi. Yanına gelen başka bir doktora, kurşunun kendisine gelmediğini söyledi. Kurşunun duvara isabet ettiği bilgisini ekledi.

Yıldız ve Doğan merdivenlerden hızla iniyordu. Hastaneden çıkıp birkaç metre ötedeki siyah bir arabaya bindiler. Doğan neler olduğunu idrak edemezken arka koltuğa oturdu. Yıldız, arka kapıyı kapatıp arabaya bindi ve arabayı kullanmaya başladı.

Oğlan sadece boş bir şekilde bakmakla yetiniyordu. Aklında büyümeye başlayan sorular, duyduğu cümleyle bölündü.

"Bacağın kanıyor."

Bacağına baktı. Patlamış dikişlerden ayağına doğru kan akıyordu. Üzerindeki kıyafetin ucuyla yaraya baskı yapmaya başladı.

Yıldız bir yandan dikiz aynasıyla Doğan'a bakıyor diğer yandan arkasındaki polis arabasını atlatmaya çalışıyordu. "Kemerini tak ve sıkı tutun."

Doğan kemerini taktığı anda Yıldız gaza bastı.

Çok geç olmadan peşlerine polis takılmıştı bile. Polis sireni kulak zarını patlatacak kadar şiddetlenmişken Doğan'ın başı dönmeye başladı. Dün gece yaşadıklarını belki hatırlamıyordu ama bedeni neler olduğunu biliyordu. Birkaç saat önceki yorgunluğu üzerinde hakimiyet kuruyordu. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Rahatlamaya ihtiyacı vardı ama o kendisini yeni bir aksiyonun içinde bulmuştu.

Yıldız bir iki sokağın ardından anayola girdi. Şimdilik polisleri atlatmayı başarmıştı. Hemen sevinmemesi gerektiğinin farkındaydı. Katletmeleri gereken uzun bir yol vardı. Bu sadece bir başlangıçtı.

Dikiz aynasından hasta oğlana baktı. Onun iyi olmadığını görünce frene basıp biraz yavaşladı. "Arkaya uzan ve çantayı al. İçinde kıyafetler ve ilk yardım seti var. Bacağını şimdilik sar ve o kıyafetleri giy. Çantada ağrı kesici de var, kullanmak istersin belki."

Doğan ağrıyan başıyla bir açıklama bekliyordu. Neden kaçırıldığını bilmek istiyordu. En azından kendisini kimin kaçırdığını... "Kimsin sen?"

Yıldız uzun süredir bu soruya cevap vermek istiyordu. Kendi varlığını açıklamak istiyordu ama yapamazdı. Şu an için bu soru cevapsız kalmalıydı. Vakti gelince söyleyecekti ama nasıl yapacağını bilmiyordu. "Sana bagajdaki çantayı almanı söyledim!"

Doğan bagaja doğru uzandı. Bagajda bir çanta ve bir tane de oto termos bulunuyordu. Eline çantayı aldı ve içini açtı. Akan kanı silmeye çalıştı. Yarası acıdığından dolayı yüzünü somurttu. Yarasını bezle sararken bir yandan da kendisini kaçıran kadına bakıyordu.

Çantadan kıyafetleri aldı. Üstünü değiştirirken şoför koltuğunun arkasına doğru kaydı. Kadının kendisini görmesini istemiyordu. Kıyafetleri giydiğinde onlar üzerine tam oturmuştu. Sanki mağazadan gidip kendisi almıştı.

Kafasındaki sorularla çantanın içindeki ağrı kesiciyi içti. Çantayı yere bıraktı. "İnsanları kaçıran kişiler, kaçırdıkları insanlara iyi bakıyor muydu?" diye bir soru geçirdi içinden. İnsanları kaçıran kişilerin, pek de iyi kişiler olduğunu zannetmiyordu. Aklında, kaçırdıkları kişilere çeşitli işkenceler yapan tipler olarak kurguluyordu onları. Şu an kendisinin arabanın bagajında olması gerektiğini düşünüyordu. En azından ellerinin ve ayaklarının bağlanması gerektiği fikrindeydi. Kendisini kaçıran kadın ise kıyafet ve ağrı kesici vermişti, neden?

Kadının neden kendisini kaçırdığına anlam veremiyordu. Bir de neden kendisine zarar verecek eylemlerde bulunulmadığını merak ediyordu. Arka koltukta rahat bir şekilde oturuyordu. Kafasına silah dayanmamıştı. Üstelik herhangi bir tehdit de duymamıştı. Hastaneden kaçırılmasaydı normal bir seyahatte olduğunu düşünecekti.

Birkaç dakikanın ardından peşlerine iki tane resmi, bir tane sivil polis aracı takıldı. Bu üç aracın da kırmızı ve mavi ışıkları parlıyordu etrafta. Bir plakayı söylüyordu polislerden birisi. Ardından arabayı kenara çekmesini ekliyordu cümlelerine. Aynı anonsu birkaç defa tekrarlamışlardı. Tabi ki de Yıldız'ın durmak gibi bir niyeti yoktu.

Doğan, siren seslerini ilk duyduğunda oldukça tuhaf duygulara kapılmıştı. Anons edilen plakanın kime ait olduğunu bilmiyordu. Bilmemesi anlamayacağı anlamına gelmezdi. Kendisinin içinde bulunduğu arabadan bahsettiklerinden emindi.

Kafasını olabildiğince aşağıya eğmişti. Gözleriyse camdan dışarıya bakıp olanları izliyordu. Polislerden kaçınca kendisini suçlu gibi hissediyordu. İçinden kendisine açıklamalar yapıyordu. Kendisine defalarca kaçırıldığını söylüyordu. Yine de suçluluk duygusu içine oturmuştu. Oysa bu hikayede ki masum karakter kendisiydi.

Arada sırada gözlerini kadına deviriyordu. Kadının yüz hatları, ses tonu birisini çağrıştırıyordu. Nedense onu tanıyormuş hissiyatına kapılıyordu. Ne kadar düşünse bile onu nereden tanıyabileceğini bulamamıştı. Üzerinde hala kaçırılmanın verdiği endişe olsa dahi, ondan korkmuyordu. Kendisini neredeyse onun yanında güvende bile hissedecekti.

Yıldız, yoldaki çoğu aracı sollamıştı. Arabayı ralli yarışındaymış gibi ustalıkla kullanıyordu. Bazı araçlara kaza yaptırmasına ramak kalmıştı. Resmi polis araçlarını atlatsa dahi, arkasındaki sivil polis aracından kaçamayacağını biliyordu. Vampirlerden kurtulmak kolay değildi ama yakalanmak gibi bir lüksü de yoktu. Aklında pek de bir plan oluşturmamıştı. Genellikle sonuç odaklı çalışırdı. Sonuca ulaşıncaya kadar ki kısmı doğaçlama olurdu. Şimdilik ilk planı: Polis arabasını, insanların olmadığı bir yere çekmekti. Sonrasında orada onlardan kurtulacaktı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top