13.Bölüm
"Kimsin sen?" sorulması kolay ama cevaplaması zor bir soruydu. Hem garip hem uzun hem de hüzünlü bir cevabı vardı. İçinde tutamayacağı kadar derin bir nefes aldı Yıldız. Bir şeyleri gizlemekten, evladını uzaktan izlemekten yorulmuştu. Konuşmak için dudaklarını birbirinden ayırdı. Yazacakları bin sayfa bile tutsa, bir şekilde ilk kelime mürekkeple dökmeliydi satırlara. "Ceset yağmalayıcısı."
Bu iki kelime Doğan için pek de açıklayıcı olmamıştı. "Ceset yağmalayıcısı," bu kelimelerden ne anlaması gerektiğini idrak edemiyordu. Duymak istedikleri daha çok "onca darbeye rağmen nasıl ölmediği" ve "kendisini neden kaçırdığı" gibi soruların cevabıydı. Bilinmezliğin taht kurduğu gözleriyle kendisini kaçıran kişiye bakıyordu.
"Eski zamanlarda bana bu şekilde seslenirlerdi. Yeni gömülen kişilerin mezarlarını kazar ve onların kanıyla beslenirdim," diye ekledi Yıldız. Birkaç saniye boyunca sözcüklerini içinde sakladı. Ardından cümlelerini gün yüzüne çıkarmaya devam etti. "İnsanlar genelde benim türüme kan emici diye hitap ederlerdi. Bu tabir çok eskide kaldı. Yakın zamandan beridir vampir adını kullanıyorlar ve vampir kelimesini daha çok seviyorum. Söylemek istemediğim sıfatların yanında vampir denmesi fazla insancıl kalıyor." Gözlerini tekrardan dışarıda yağan yağmura dikti. Göz kapaklarını birbirine kilitleyip derin bir nefes aldı.
Doğan şaşkın yüz ifadesiyle Yıldız'a bakmaya devam ediyordu. "Vampirler gerçekten de var mıydı?" diye sordu içinden. Gerçi inşaat alanında arabayla ezmeye çalıştığı kişinin ölmemesi bu sorunun cevabı niteliğindeydi. Yine de inanması zordu. Her ne kadar gözleriyle gerçeğe şahit olsa dahi bu bilgiyi henüz sindirememişti. Yataktan kalkıp yatağın kenarına oturdu. Yıldız sönük ve yaralı ruhuyla yağmurun sesini dinlerken Doğan konuşmaya başladı. "Vampir? Yani sen bir vampir misin?"
"Evet"
"Sürekli kan içen, sivri dişli ve kırmızı gözlü yaratıklardan mı bahsediyorsun?" Gülmekle gülmemek arasındaki ince çizgide takılı kaldı.
"Kan içtiğimiz dışındakiler uydurma."
Doğan inanmamak için direniyordu sanki. Bir an için vampirlerin gerçek olması çok saçma geliyordu. Yaşadıklarını hatırlayınca da hala uçuk bir fikirdi. Belki de henüz yaşadıklarının gerçekliğini özümseyememişti.
"Eğer sen bir vampirsen bizim peşimize takılanlarda mı senin gibiydiler?"
"Evet," dedi Yıldız. "Senin gibiydiler" lafına alınmıştı aslında. Sonuçta diğerleri gibi değildi, diğerleriyle aynı adda anılsa dahi. Bu durumda olmayı kendisi istememişti. Bu hayatı kendisi seçmemişti, mecbur bırakılmıştı. Ve mecbur bırakıldığı bir hayatın bedelini ödüyordu.
Derin ve rahatlatıcı bir nefes aldı Doğan. Yaşadıklarının etkisi beynini yoruyordu. Alışması lazımdı. Peki alışabilir miydi? Belki de her şeyden önce biraz sakinleşmesi ve dinlenmesi gerekliydi.
Bedeni fazlasıyla yorulmuştu. Kalbi uzun süre boyunca adrenalinin etkisiyle çalışmıştı. Bulunduğu durumdan kurtulmak istiyordu. Ailesini merak ediyordu. Eve gitmek istiyordu ama gidemeyeceğini hissediyordu. "Neden beni kaçırdığını öğrenebilecek miyim?" diye sordu.
"Seni kaçırmasaydım çoktan ölmüştün. Eğer kaçmaya devam etmezsek öldürüleceksin!"
Soğuk kelimelerin ardından birkaç saniyeliğine sessizlik oluştu. Sessizlik ikisini de boğuyordu ama ikisi de ne diyeceğine karar veremiyordu. Doğan boğazına acı veren gerçeği yutkundu. Ölümle yüz yüze geldiğinin farkındaydı lakin öldürüleceğini birisinin ağzından duymayı beklemiyordu. Özellikle de bir vampirin ağzından duyunca afallamıştı. Bu durumdan nasıl kurtulacaktı? Ya da kurtulabilecek miydi? Bir vampirin, kendisini korumaya çalışmasına da anlam verememişti. Aklının bir köşesini ise arabada gördüğü kolye kurcalıyordu.
Kız sandalyeye oturdu ve kafasını biraz öne eğdi. Saçları duygularını saklamaya çalışır gibi yüzünün yarısını örttü. "Kayıplar Ormanı'nda olanları hatırlıyor musun?" İnsanın içine buz üfleyen kelimelerle sessizliği yarmıştı.
Doğan gözlerini mavinin tonlarını taşıyan yatak örtüsüne çevirdi. Zihnini biraz kurcalayınca olan biten ne varsa hatırlamaya başladı. Kayıplar Ormanı'nın yanında kamp yapmaya gittiklerini hatırladı. Çığlık sesine uyandığı kısım aklına geldi. Sesler tekrardan kulağında yankılanıyordu. Berk'in ölü bedenini gördüğü an zihninde yeşerdi. Arkadaşının cesedinin resmi, Doğan'ın göz kapaklarına kazınmıştı. Kalbi, ormanda kaçtığında attığı kadar acı içerisinde yankılanıyordu. Yaşadıklarının etkisini daha yeni anlıyordu. Hissettiği acı birkaç saniye öncesinde beynine giriş yapmıştı.
Kendisine kaçmasında yardımcı olan birisinin geldiği de anılarına yerleşmişti. Ormanda duyduğu sesi hatırlıyordu. O sesin sahibinin kim olabileceğini tahmin edebiliyordu. Gözlerini Yıldız'a doğru çevirdi. "O gece, Kayıplar Ormanı'ndakiler de birer vampirdi yani?"
"Evet."
"Oradan kaçmamı sağlayan kişi de sen miydin?"
"Evet," diye cevap verdi. Sesinden pişmanlığın kırıntıları duyuluyordu. Belki daha erken oraya gitseydi diğerlerini de kurtarabilirdi. Onların ormanın içine girmesini engelleyebilirdi. Şu an ise o çocukların ailelerinin ne kadar acı çektiğini hissediyordu ruhunda.
Doğan neden öldürülmek istendiğini düşünüyordu. Gerçi cevabını bulması iki saniyesini almıştı. İnsan olmayan varlıklardan haberdardı. Bunları birilerine söylemesi insanlar ve vampirler arasında kargaşaya neden olabilirdi. Bilmemesi gereken bir sırrı biliyordu. Sırrı güvende tumanın en güvenilir yolu: Sırrı açığa çıkarma ihtimali olanları öldürmekti. Bu yönden düşününce öldürülmeye çalışılmasına hak veriyordu. Yine de bu durum ölmek istediği anlamına gelmezdi.
Oda tekrardan kendisini sessizliğe gömmüştü. Yağmurun cama vuruşunda çıkardığı ses artık huzur vermiyordu. Aksine adeta insanın kafatasını delip geçiyordu. İkisi de kendi düşüncelerinde tıkılıp kalmıştı. Bir kaçış yolu bulamıyorlardı.
"Kolyen," dedi Doğan.
Torunu cümlesini kurmaya başladığı an Yıldız'ın bakışları değişmişti. Başını hafifçe yukarıya kaldırdı. Gözlerini hüznün sisi kaplamaya başladı. Henüz açıklamak istemediği sulara yelken açılıyordu.
"Dedemde de senin kolyenin ucundakine benzeyen bir para vardı. Belki de başka bir adla anılıyordur ama... Dedem onu nereden bulduğunu kimseye söylemedi." Bir an duraksadı. Karşısında gördüğü kişi annesini anımsatıyordu. Göz rengi, çene yapısı, saçlarının şekli... Bu benzerlikten anne kız olduklarını dahi söyleyebilirdi. En azından aralarında kan bağı varmış gibi hissediyordu. Saçmaladığını düşündü. Gerçi iki gün önce vampirlerin gerçek olduğundan bahsedilseydi buna da saçma derdi. Şimdiyse inanması güç olan ne varsa gerçek oluyordu. "Beni neden koruyorsun?" diye devamını getirdi sözlerinin.
Yıldız'ın yanmakta olan kelimeleri akıyordu yüreğinden sayfalara. Ruhundaki kara bulutları yağdırmak istiyordu ama emin değildi. Söylemeli miydi? Bu sırrı ne kadar saklayabileceğini bilmiyordu. "Torunumun öldürülmesine izin mi vermeliyim?" dedi oldukça sakin bir ses tonuyla.
"Torun?" demekle yetinebildi Doğan. Bir cümle kuramamıştı.
"Ölü olarak bildiğin anneannenim. Aslında canlı olduğumu da pek söyleyemem," dediğinde torununun yüz hatları donmuştu. Bu bilgiyi ani bir şekilde vermemeliydi belki de. Ama şu an önemli olan bu bilgi değil, her geçen saniye torununu kurtarma olasılığının azalmasıydı.
Yıldız kelimeleri dökmeye devam ederken bir eliyle tişörtünün altındaki kolyesini dışarıya çıkardı. Bir zamanlar annesinin tuttuğu kolyeyi sıkıca tuttu. Sanki ondan güç almaya çalışıyordu. "Babam bir zamanlar tüccardı. Bu parayı bir kabileden getirmişti. Kabilenin inanışına göre bu para uzun ömür ve şans getirirmiş. Bundan iki tane vardı. Bir tanesini bana ve diğerini anneme vermişti. Kendime ait olan parayı sevdiğim adama veremez miyim?"
Dudaklarından dökülen kelimeler çoğaldıkça sesi daha fazla yanıyordu.
"Vampir olduktan sonra insansı olan çoğu özelliğimizi kaybederiz. Bizler yiyeceklerden tam olarak tat alamayız. Kalp atışımız yavaşlar ve vücut ısımız düşer. Kan, yerini sarımsı bir sıvıya bırakır. Koku alma becerimiz ve fiziksel gücümüz fazlasıyla güçlenir. Vücudumuz kendisini yenileyebilir. Yaşımız ilerledikçe daha da güçleniriz ama..." Cümleyi henüz tamamlayamamıştı. Kelimeler diline dolandıkça acı veriyordu. Her ne olursa olsun bir şekilde devam etmeliydi. "Vampirlerin çocuğu olmaz. Annenin var olmaması gerekiyordu. Senin var olmaman gerekiyordu."
Gözünden bir damla yaş aktı. Kızının bağrışları gelmişti aklına. Kızı bazen babasının dizinde, bazen de içi boş bir mezarın baş ucunda ağlıyordu. Annesinin kendisini yapa yalnız bıraktığı düşünüyordu ama yanılıyordu. Yıldız hiçbir zaman çocuğunu yalnız bırakmamıştı. O fark etmese bile her zaman onun arkasındaydı. Uzaktan kızını izliyordu. Onu korumak için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Bazı geceler gizlice kızının yanına bile gidiyordu. Onu uyurken izliyordu. Bir kereliğine çocuğunun saçlarını okşayamamış olsa da hep onun yanındaydı. Ona bir gölge kadar yakındı ama aralarında okyanuslar kadar mesafe vardı.
Doğan yarı buğulu gözlerle Yıldız'a bakıyordu. Onu, eliyle siyah gözyaşını silişini seyretti. İhtiyacı olan cevapları fazlasıyla almıştı. Yine de aklının bir köşelerinde farklı senaryolar oluşturmaya devam ediyordu.
Yıldız'ın suratında ufak bir gülümseme oluştu. Gülümsemesi, cehennemi yakacak kadar azap doluydu. Torununun aklından neler geçirdiğini anlamış gibi sözlerine devam etti. "Annen tamamen bir insandı. Vampir ya da melez değildi, küçücük bir bebekti sadece. Eğer onu bırakmasaydım, yaşayacağının garantisini veremezdim."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top