11. Bölüm
Mete odasının yeni yapılmış kapısını açtı. Eskisine nazaran bu kapıyı daha çok sevmişti. Rengi kahverenginin bütün tonlarını barındırıyordu. Üstelik bu kapı diğerine göre daha sağlamdı. Gerçi bir vampirin gücüne kıyasla saç teli kadar dayanıksızdı. Yine de Yıldız dokunmadığı sürece sağlam kalacağından emindi.
Usanmış, yavaş ve aynı zamanda asil adımlarla koridorda yürümeye başladı. Attığı her adımda çıkan ses, kulaklarında yankılanıyordu. Bunca zaman yaşamanın ağırlığı omuzlarına binmişti. Ne mutluydu ne üzgündü. Hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece biraz sıkılmıştı bu durumdan, uzun yaşamaktan.
Adımlarının bitimiyle koridorun sonuna gelmişti. Karşısında duran asansöre bindi. Asansörün kapısı kapandığı anda iki tuşuna üç defa bastı. Beş, sekiz, yedi, dört ve yedi olarak devam etti tuşlara basmaya. Bu sayede şirketin altında bulunan gizli kata inebiliyordu.
Asansörden indiğinde beş metre ilerisinde oldukça ağır, titanyumdan yapılma bir kapı bulunuyordu. Kapının yan tarafında yüz tarama sistemi vardı. İçeride davetsiz misafirler istenmiyordu. Mete yüzünü taratınca kapı otomatik olarak açıldı. İçeriye girdiğinde kapı kendiliğinden kapandı. Ve o kapanırken oluşturduğu ses, iki ayrı dünyayı sonsuza kadar mühürlüyordu.
Laboratuvara girdiğinde tavana gömülü bütün lambalar teker teker ışıldadı. İçerisi beyaz tonlarda duvarlara sahipti. Laboratuvarın ortasında uzun ve enli bir tezgah duruyordu. Tezgahın üzerinde çeşit çeşit deney tüpleri bulunmaktaydı. Etraf temiz olmasına rağmen bir ergenin odası kadar dağınıktı.
İleriye doğru birkaç adım attı. Önündeki duvarın içine gizli bir dolap monte edilmişti. Dolabı açması için, elini duvara koyması yeterliydi. Elinin izi tanımlandığı anda duvar açılıyordu.
Gizli dolabın içi buz kadar soğuktu. Dolaptan çıkan soğuk hava, laboratuvarın havasıyla karışıyordu. Cadının kazanından çıkan duman gibi odaya yayılıyordu. Dolabın içine oldukça büyük enjektörler ve cam tüpler dizilmişti. Enjektörlerin bazılarını vampir kanı, diğerlerini vampir zehri dolduruyordu. Tüplerin içindeyse bazı araştırmalar sonucu keşfettiği ürünlerin 30cc'lik örnekleri vardı.
Mete günün geri kalanı için laboratuvarda deney yapmayı planlıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse hayatının büyük bir kısmını deneyler yaparak geçirmişti. Tekrar insan olmak istiyordu. Yediği yemeğin tadını sonuna kadar almayı, akşamüzeri yorgunluktan göz kapaklarının kapanmasını diliyordu. Derisinin buruşup bir müddet sonra toprağa karışmasını düşlüyordu. Yaşamı boyunca bunun için uğraşmıştı ama arpa tanesi kadar bile yol kat edememişti.
Tekrar insan olmanın yolunu bulamamıştı ama vazgeçmiyordu. Sonuna kadar bu yolda ilerlemeye kararlıydı. İstediği başarıyı elde edememiş olsa dahi deneyler sırasında başka buluşlara imza atmıştı. Bulduğu her bir numuneyi başka bir yerde saklıyordu. Diğer vampirler ve vampir krallar, Mete'nin neyi amaçladığını bilmiyordu. Birkaç kişi hariç asıl niyetini saklı tutuyordu.
Olduğu varlığı, vampir olmayı kendisi seçmemişti. İlk başlarda her gün olanlar için lanet okusa dahi zaman ilerledikçe alışmaya başlamıştı. Yine de diğerleri gibi değildi, olamazdı. Dönüştüğü yaratıktan nefret etmesinin sebebi, diğerlerinin yaptığı gaddarlıktı. Daha küçücükken annesinin gözlerinin önünde öldürülmesini sindirememişti. İnsanları katleden mahlukattan birisine dönüşmekten tiksinmişti. Bu durum, bir gün aldığı kararla değişmişti. Kendi içindeki kudreti ve cesareti keşfetmişti. İşte o an kendisine verilen gücü öldürmek için değil de korumak için kullanabileceğinin farkında varmıştı.
***
Eda siyah ve kırmızı rengin harmanladığı motosikletle ilaç şirketinin önüne geldi. Aniden motosikletten inince motosiklet bir tarafa uçtu. Oldukça acelesi vardı. Mete'yi defalarca aramıştı ama ona bir türlü ulaşamamıştı. Bu yüzden onun nerede olduğunu tahmin edebiliyordu.
Büyük adımlarla ilaç şirketine girdi. Adımlarının hızlarına savrulan saçları eşlik ediyordu. Kafasında bazı teoriler dönüp dolaşırken asansöre bindi.
***
Laboratuvarı hafif bir müzik donatıyordu. Müziğin her bir notası kulakta büyülü bir etki bırakıyordu. Kemana eşlik eden piyano sesi, yağmur sonrasında oluşan toprak kokusu kadar huzur vericiydi.
Mete yaptığı deneyi mikroskobun altında incelediği sırada laboratuvarın kapısı açıldı. Eda içeriye girmişti. Yüzünden endişesi çok rahat okunabiliyordu. Mete'nin laboratuvardayken rahatsız edilmekten hoşlanmadığını biliyordu. Yine de söyleyeceği şeyleri daha fazla geciktiremezdi.
Mete kafasını hiç kaldırmamıştı. Bir yandan işini yapıyor, bir yandan da Eda'nın konuşmasını bekliyordu. "Dinliyorum."
"Yıldız, öldürülmesi gereken bir insanı kaçırmış. Bir de He..."
Mete, Eda'nın sözünü kesti. "Her zaman yaptığı şey değil mi?" Mikroskobun yanında duran deftere birkaç cümle yazıp defteri kapattı. Suratında hiçbir duygu belirtisi yoktu. Duyduğu cümleye hiç şaşırmamıştı. Sanırsın Yıldız'ın günlük aktivitesi insanları kaçırmaktı. Her gün olmasa bile genellikle yaptığı bir işti.
Adam laboratuvarın diğer ucuna doğru yürüdüğünde kadın da peşine takıldı. Birbirileriyle kovalamaca oynuyorlar gibi bir oraya bir buraya gidiyorlardı.
Eda yutkundu ve konuşmaya devam etti. "İdam emri çıkarıldı!"
Mete sadece bir anlığına duraksadı ama bozuntuya vermeden işine koyuldu. "Neredeyse her bölgede sayısız idam emri var. Seni kurtarmaya çalıştığı sırada da Yıldız'ın idam emri olduğunu hatırlatırım Eda. O bir şekilde kendi başının çaresine bakar." Sözlerinin ardından hiçbir şey olmamış gibi dolapları kurcalıyordu.
"Osa Bölgesinin etrafı tamamıyla çevrili."
"Başını belaya sokmamayı öğrensin. O küçük bir çocuk değil!"
"Kurtulmak için bu zamana kadar Mera Bölgesine kaçtığını bilmeyen yok. Mera Bölgesi de senin bölgen olduğundan dolayı," dedi ve durdu. Karşısındaki adamın devam etmesini istiyordu sanki.
"Daha önce de zor durumlarla karşılaşmıştı. Üstesinden gelir."
Eda sözlerle yarışmaktan bıkmıştı. "Ya gelemezse?"
Mete yorgun ve sıkılmış bir yüz ifadesiyle kıza baktı. Sorunlarla uğraşmaktan yorulmuştu artık. "Gökhan o bölgede çalışıyor değil mi? Onu ara."
"Evet ama buraya geldikten sonra geri dönmedi. Yani Yıldız orada tek başına. Osa'da şu an bizden olan kimse yok. Ulaşabileceğim birkaç insan var ama onların faydası olacağını sanmam. O bölgeden dışarıya çıkmasının bir yolu yok!"
"Onların işi Yıldız'la değil. Kaçırdığı kişiyi öldürürse Yıldız'ı bırakırlar."
"Bunu sen mi söylüyorsun?" Yüzünde alay edercesine bir ifade yeşertmişti Eda. Mete'nin ciddi olmadığından emindi.
Mete cevap vermeden işini yapmaya devam ediyordu. Eda da sessizliği uzatmadan konuşmasına devam etti. "Yıldız'ın kaçırdıklarını senin tarafından korumaya alındığını ya da senin tarafından vampir yapıldığını hatırlatırım." Mete'nin duygusuz gibi görünen tavırlarına alışıktı. Her ne kadar umursamaz gibi görünse de içinin huzursuz olduğunun farkındaydı.
Mete hiçbir şey söylemeden elindekilerle mikroskobun yanına doğru ilerledi. Yıldız'a yardım etmek istiyordu lakin yine başını belaya sokacağı biliyordu. Üstelik daha ne kadar ona yardım edebileceğinden emin değildi. Başını belaya sokan kız, ilk defa bu tür bir durumla karşı karşıya kalmıyordu. Genelde başka bölgelerde hep sorun çıkarırdı. Vampirlerin yemeklerini çalardı ve onları serbest bırakırdı.
"Önemli bir olay olmadığı sürece buraya gelmenizi istemediğimi söylemiştim," dedi ruhsuz kelimeleriyle Mete.
Eda yüzünü astı. "Başka ne önemli olabilir!" diye geçirdi içinden. "Pekala. Bu arada senin şu Moruklar Birliği yeniden toplanıyor." "Moruklar Birliği" kısmını söylerken ellerini yukarıya kaldırıp parmaklarıyla çift tırnak işareti yapmıştı.
Cümlesini kurduğu anda Mete saniyelerce olduğu gibi kaldı. Kıza doğru döndü. İçinde birikenler sıkışmış gibi hissetti. Bir anlık sinirle ses tonunu yükselterek konuştu. "Bunu şimdi mi söylüyorsun!"
"En başında sözümü kesmeseydin söyleyecektim!"
Kızın tepkisi üzerine ses tonunun yersiz olduğunun farkına vardı. Suç kendisine aitti. "Neden toplanacaklarını biliyor musun?"
"Hayır ama teorim var. Birincisi, senin birinci kuralı çiğneyip insanları öldürmediğini öğrendiler. Bazı kan emicilerin bundan şüphelendiğini daha önce söylemiştim."
Mete derin bir iç çekti. Gizli işler yapmaktan nefret ediyordu. Her an diken üstünde durmak sinirini bozuyordu. Ama ona başka seçenek bırakmıyorlardı. Sırf bir insanın, bir vampirin varlığına tanıklık etmesi öldürülmesi anlamına gelemezdi. Tiksindiği yaratıkların yaptığı gibi yapamazdı. Bir insanı yok yere öldüremezdi. En azından kendi bölgesinde işler istediği gibiydi. Düzeni hem insanların hem de vampirlerin güvenliğini sağlayacak şekilde oluşturabiliyordu. Tabi bu düzenden de rahatsız olanlar vardı.
"İkinci teorin ne?"
"Yıldız'ın başı cidden belada!"
"Hema Birliği ne zaman toplanıyor?"
"Bu gece."
En son bundan bir asır önce, Hema Birliği bir araya gelmişti. Yıldız'ın taktığı isimle Moruklar Birliği'nin üyelerini, bölgelerin kralları oluşturuyordu. Önemli bir olay veya topluca verilmesi gereken bir karar olmadığı sürece birlik asla toplanmazdı.
Eda laboratuvardan çıktı. Mete sandalyenin üzerine oturdu. Birkaç dakika boyunca öylece boşluğa doğru baktı. Bir çıkış yolu istiyordu ama nereye gideceğini o da bilmiyordu. Kafasını düşüncelerden uzaklaştırmak için laboratuvarı toplamaya koyuldu.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top