16. Bölüm


Önemli soruna, kadınlar karşısındaki davranışınıza geliyorum. Gideceğiniz salonlarda, beğenilme hevesinin küçük oyunlarına kapılıp da kendinizi harcamamayı ilke bilin. Geçen yüzyılda en beğenilen insanlardan biri, bir akşam toplantısında hiçbir zaman yalnız bir tek kimseyle ilgilenmemek ve en çok ihmal edilenlere, kadınlara bağlanmak alışkanlığındaydı. Bu adam, çağını egemenliği altında tuttu, sevgili çocuk. Belirli bir zamanda herkesin ısrarla kendisini öveceğini akıllıca hesap etmişti. Çoğu genç adamlar, en değerli servetlerini, toplumsal yaşamın yarısı olan ilişkileri yaratmak için gerekli zamanı yitirenler, kendi nitelikleriyle hoşa gittiklerinden, iyiliklerine çalışılması için yapacakları şey çok azdır; ama bu bahar çabuk geçer, onu iyi kullanmasını bilin. Öyleyse etkili kadınlarla düşüp kalkın. Etkili kadınlar, yaşlı kadınlardır; size bütün ailelerin yakınlıklarını, gizlerini, amaca çabuk götürebilecek yolları öğreteceklerdir. Yürekten sizin olacaklardır; dindar olmadıkları zaman, koruyuculuk son aşklarıdır; size çok yararlı olacaklar, sizi övecek, çekici bir insan durumuna getireceklerdir. Genç kadınlardan kaçın! Bu sözümde en ufak bir kişisel çıkar duygusu bulunabileceğini sanmayın. Elli yaşındaki kadın, sizin için her şeyi yapar, yirmi yaşındaki kadınsa hiçbir şey; biri bütün yaşamınızı ister, öteki ise topu topu birkaç dakika, birazcık dikkat isteyecektir sizden. Genç kadınları ciddiye almayın, her şeylerini şaka sayın, ciddi şeyler düşünemez onlar. Genç kadınlar bencildir, küçüktürler, dostum, gerçek dostluk yoktur onlarda, yalnız kendi kendilerini düşünürler, sizi bir başarı uğrunda harcayabilirler. Öte yandan, hepsi de bağlılık ister, sizin durumunuzsa, kendinize bağlılık gösterilmesini gerektirecektir; işte birbirleriyle bağdaşamayacak iki sav. Hiçbiri size gerekenleri aklına getirmeyecek, hepsi de sizi değil, kendi kendini düşünecektir, bağlılıklarıyla size yardımcı olmaktan çok, hırslarıyla baltalayacaklardır sizi; zamanınızı kaygısızca yiyecek, sizi servetinizden edecek, yüksek çevredeki çekiciliğinizi sıfıra indireceklerdir. Yakınmaya kalktınız mı, en budalası bile elindeki eldivenin yüksek çevreden daha değerli olduğunu, hiçbir şeyin kendisine hizmet etmek ölçüsünde onurlu olmadığını kanıtlamaya kalkacaktır. Hepsi de size mutluluk verdiğini söyleyecek, güzel yollarınızı unutturacaktır; onların mutlulukları değişkendir, sizin büyüklüğünüzse kesin olacaktır. Geçici isteklerini doyurmak için, geçici bir zevki yeryüzünde başlayıp gökyüzünde sürmesi gereken bir aşk durumuna getirmek için ne hain bir ustalıkla çalışırlar, bilemezsiniz. Sizi bırakacakları gün, "seviyorum" sözünün aşklarını suçsuz gösterdiği gibi, "artık sevmiyorum" sözünün de bırakmayı haklı çıkardığını, aşkın isteme bağlı olmadığını söyleyeceklerdir. Saçma öğreti dostum! İnanın, gerçek aşk ölümsüzdür, sonsuzdur, hep kendi kendine benzer; eşittir, arıdır, şiddetleri, kanıtları yoktur; saçları ağarır, gönlü hep gençtir. Bunların hiçbiri yüksek çevre kadınlarında bulunmaz, hepsi oyun oynar onların: Biri acılarıyla ilginizi çekecektir, kadınların en yumuşak başlısı, en az şey isteyeni gibi görünecektir; ama kendini vazgeçilmez eder etmez, sizi ağır egemenliği altına alacak, buyruklarını yerine getirtecektir; diplomat olmak, gitmek, gelmek, insanları, ülkeleri incelemek mi isteyeceksiniz? Hayır, Paris'te ya da onun toprağında kalacaksınız, şeytanca eteğine yapıştıracaktır sizi; ne denli bağlılık gösterirseniz, o denli nankör olacaktır. Bir başkası, boyun eğişiyle ilginizi çekmeye çalışacak, kulunuz köleniz olacak, tıpkı kitaplardaki gibi, dünyanın öbür ucuna da gitseniz, ardınızdan gelecektir, sizi alıkoyabilmek için ününü tehlikeye atacak, boynunuzda bir taş olacaktır. Siz bir gün boğulacaksınız, kadınsa su yüzünde kalacaktır. Kurnazlıkta en yaya kalmış kadınların bile sonsuz tuzakları vardır; en budalası bile uyandırdığı güvensizlikle yener adamı; belki de en tehlikesizi, sizi nedenini bilmeden seven, nedensiz yere bırakan, boş bir gurur duygusuyla geri alan kadındır. Ama hepsi de ya şimdi ya gelecekte batıracaktır sizi. Yüksek çevreye girip çıkan, hazlarla, boş duygularla yaşayan bir genç kadın, yarı bozulmuş bir kadındır, sizi de bozacaktır. Ruhunda her zaman egemen olacağınız, arı, içine kapanık yaratığı orada hiçbir zaman bulamayacaksınız. Ah! Sizi sevecek olan kadın yalnız olacaktır: En güzel şenlikleri bakışlarınız olacak, sözlerinizle yaşayacaktır. Bu kadın da, sizin için bütün dünya olsun, çünkü siz onun için her şey olacaksınız; sevin onu, kederle de, rakiplerle de karşılaştırmayın, kıskançlığını körüklemeyin. Sevilmek, anlaşılmak en büyük mutluluktur, dostum, bu mutluluğu tatmanızı dilerim, ama ruhunuzun çiçeğine leke sürmeyin, sevgilerinizi yerleştirdiğiniz yüreğe güveniniz olsun. Bu kadın hiçbir zaman kendisi olmayacaktır, hiçbir zaman kendini düşünmeyecek, hep sizi düşünecektir; hiçbir konuda sizinle çekişmeyecek, kendi çıkarlarına hiçbir zaman kulak asmayacak, sizin görmeyeceğiniz yerde, kendisini bekleyen tehlikeleri unutacağı yerde, size yaklaşan tehlikeyi sezmesini bilecektir; sonra, acı çekerse, hiç yakınmadan çekecek, kendini şuh göstermeye çalışmayacak, ama sizin kendisinde sevdiğiniz şeye saygı gibi bir şeyler duyacaktır. Bu aşka karşılık verin, onu aşarak karşılık verin. Zavallı dostunuzda her zaman eksik kalacak olan şeyle, eşit biçimde esinlenmiş, eşit biçimde duyulmuş bir aşkla karşılaşacak ölçüde talihliyseniz, bu aşk ne denli kusursuz olursa olsun, bir vadide yüreği sizin doldurduğunuz duyguyla oyulmuş, derinliğine hiçbir zaman ulaşamayacağınız bir anne yaşadığını düşünün. Evet, enginliğini hiçbir zaman bilemeyeceğiniz bir sevgi besliyorum size! Ne olduğunu göstermesi için, bu güzel zekâyı yitirmeniz gerekir, o zaman da bağlılığımın nerelere dek gidebileceğini bilemezsiniz. Üç aşağı beş yukarı hepsi de yapmacık, alaycı, kuruntulu, uçarı, har vurup harman savurucu olan genç kadınlardan sakınmanızı, etkili kadınlara, teyzem gibi sağduyu dolu olan, size öylesine yararlı olacak, gizli suçlamaları yıkarak sizi bu suçlamalardan koruyacak, hakkınızda sizin söyleyemeyeceğinizi söyleyecek olan bu büyük, nazik dullara bağlanmanızı söylerken kuşku uyandırıcı bir durumum var mı? Kısacası, büyük sevgilerinizi arı yürekli meleğe saklamanızı söylerken cömert değil miyim? Şu "soyluluk zorlar" sözü, ilk öğütlerimin büyük bir bölümünü içine alıyorsa, kadınlarla ilişkileriniz üzerindeki görüşlerim de şu şövalye sözündedir: "Hepsine hizmet et, yalnız birini sev."

Bilginiz uçsuz bucaksız; yüreğiniz, acıyla saklanmış, lekesiz kalmış; sizde her şey güzel, her şey iyi, "isteyin öyleyse"! Geleceğiniz bu biricik sözde şimdi, büyük insanların sözcüğünde. Henriette'inizi dinleyeceksiniz, siz ve çevreyle bağıntılarınız konusunda düşündüğünü söylemesine hep izin vereceksiniz, değil mi, çocuğum? Çocuklarım için olduğu gibi sizin için de geleceği gören bir göz var ruhumda, bırakın da yeteneği, yaşamımın durgunluğundan kaynaklanan ve zayıflayacak yerde, yalnızlık ve sessizlikte güçlenen gizlemli armağanı sizin yararınıza kullanayım. Buna karşılık bana büyük bir mutluluk vermenizi istiyorum: Başarılarınızdan bir teki bile alnımı kırıştırmadan, insanlar arasında büyür görmek istiyorum sizi; durumunuzu çabucak adınızın yüksekliğine çıkarasınız istiyorum, büyüklüğünüze istekten daha çok katkıda bulunduğumu düşünebilmek istiyorum. Bu gizli işbirliği, çekinmeden tadabileceğim tek zevk. Bekleyeceğim. Hoşça kal, demiyorum size. Ayrıldık, elimi dudaklarınızın altında bulamazsınız, ama HENRIETTE'inizin yüreğinde nasıl bir yer tuttuğunuzu sezmişsinizdir.

Bu mektubu bitirdiğim zaman, annemin o soğuk karşılamasıyla kendimi hâlâ donmuş bulduğum bir anda, parmaklarımın altında bir anne yüreğinin çarptığını duyuyordum. Kontes'in neden bu mektubu Tours ilinde okumamı yasak ettiğini sezdim, hiç kuşkusuz, ayaklarına kapanışımı görmekten, ayaklarının gözyaşlarımla ıslandığını duymaktan korkuyordu.

O zamana değin benim için bir yabancı gibi olan kardeşim Charles'la en sonunda tanıştım; ama en ufak bağıntılarında bile birbirimizi kardeşçe sevmemize elveremeyecek ölçüde uzaklık bırakan bir kurumu vardı; bütün güzel duygular, ruhlar arasındaki eşitliğe dayanır, bizim aramızdaysa, hiçbir uyarlık noktası olmadı. Aklın ya da yüreğin kendiliğinden sezdiği ufacık şeyleri bile bana bilgiçlikle öğretiyordu; benden hep sakınır gibiydi; dayanak noktası olarak aşkım olmasa, hiçbir şey bilmediğime inanıyormuş gibi davranıp beni budala, beceriksiz bir insan durumuna getirebilirdi. Bununla birlikte, beni yüksek çevreye tanıttı, burada aklınca benim bönlüğüm, onun üstün niteliklerini ortaya çıkaracaktı. Çocukluğumun mutsuzlukları olmasa, onun koruyucu gösterisini kardeş dostluğu sanabilirdim; ama ruhsal yalnızlık da yersel yalnızlığın etiklerini doğurur: Sessizlik en hafif yankıları sezmeyi sağlar, kendi kendine sığınma alışkanlığı da inceliği sevgilerin en ufak ayrımlarını gösteren bir duyarlığı geliştirir. Madam de Mortsauf'u tanımadan önce, sert bir bakış beni yaralardı, sert bir sözcük yüreğime işlerdi; inlerdim, ama sevgi yaşamına ilişkin hiçbir şey bilmeden inlerdim; oysa Clochegourde'dan dönüşümde, çok erken edinilmiş bilgimi tamamlayan karşılaştırmalar yapabiliyordum. Duyulmuş acılara dayanan gözlem tam değildir. Mutluluğun da kendi ışığı vardır. Charles'a ne denli aldanmadıysam, büyüklük hakkının üstünlüğü altında ezilmeye o denli gönülden katlandım.

Lenoncourt Düşesi'ne yalnız gittim; burada Henriette'in hiç sözünü işitmedim, sadeliğin ta kendisi olan iyi, yaşlı Dük'ten başka hiç kimse bana ondan söz etmedi; ama, beni karşılama biçiminde kızının gizli salık vermelerini sezdim. Yüksek çevreyle ilk karşılaşmada her acemide uyanan bönce şaşkınlıktan sıyrılmaya başladığım, hırslılara sunduğu olanakları anlayarak sağladığı hazları sezdiğim, Henriette'in özdeyişlerini derin gerçekliklerine hayranlık duyarak zevkle uyguladığım sırada, 20 Mart olayları gelip çattı. Kardeşim saray çevresiyle Gand'a gitti; ben, sık sık mektup yazdığım, arada bir de bir mektubunu aldığım Kontes'in öğüdü üzerine, burada Lenoncourt Dükü'ne eşlik ettim. Yürekten, tepeden tırnağa Bourbonlara bağlı olduğumu görünce, Dük'ün alışılmış iyilikseverliği içten bir koruyuculuk niteliğine büründü; beni Majesteleri'ne kendisi tanıttı. Kralların kara gün dostları az olur; gençliğinse çocuksu hayranlıkları, hesaptan uzak bağlılıkları vardır; Kral insanları yargılamasını biliyordu; böylece, Tuilleries'de dikkati çekmeyen insan, Gand'da fazlasıyla çekti. XVIII. Louis'nin gözüne girmek gibi bir mutluluğa erdim. Madam de Mortsauf'un babasına Vandéelilerin bir ulağının getirdiği yazılarla birlikte getirilen, içinde benim de sözüm geçen bir mektuptan, Jacques'ın hasta olduğunu öğrendim.

Madam de Mortsauf, hem çocuğunun sağlığının kötülüğü, hem de kendisi katılmadan başlayan ikinci bir göçü görmek nedeniyle umudunu yitirmiş bir durumda, bir-iki sözcük eklemişti, bu sözcükler, sevgilinin durumunu sezdirdi bana. Bütün dakikalarını Jacques'ın başucunda geçirirken, hiç kuşkusuz kocası da rahatsız ediyordu onu, takılmaların erişemeyeceği bir insandı, ama bütün ruhunu çocuğun bakımına adarken, bunları yenecek gücü yoktu, Henriette, Mösyö de Mortsauf'u oyalamakta kullanılmak için de olsa, yaşamın ağırlığını azaltmış bir dostluğun yardımını arıyor olmalıydı. Önceden de birçok kez, onu üzecek gibi oldu mu, Kont'u dışarıya çıkarmıştım; başarısı bana aşkın vaatler gördüğü tutkulu bir minnet belirten şu bakışlardan birkaçını kazandırmış olan, suçsuz bir kurnazlıktı bu. Kısa bir süre önce Viyana Kongresi'ne yollanan Charles'ın izinden yürümekte sabırsızdım, canım pahasına Henriette'in öngörülerini haklı çıkarmak, kardeşimin uydusu olmaktan kurtulmak istiyordum, ama, azat olmak istediysem de, hırsım, bağımsızlık isteklerim, Kral'dan ayrılmamaktaki çıkarım, her şey, Madam de Mortsauf'un üzgün görüntüsü önünde sarardı; gerçek sultana hizmet etmek üzere Gand'dan, Kral'ın yanından ayrılmaya karar verdim. Tanrı beni ödüllendirdi. Vandéelilerin yolladığı ulak, Fransa'ya dönemiyordu, Kral canını tehlikeye atarak oraya buyruklarını götürecek bir adam istiyordu. Lenoncourt Dükü, Kral'ın bu tehlikeli işi üzerine alacak adamı hiç unutmayacağını biliyordu; bana sormadan bana verdirtmişti bu görevi, ben de, bir yandan haklı davaya hizmet ederken, bir yandan Clochegourde'da bulunmanın sevinci içinde, kabul ettim.

Daha yirmi bir yaşımda, Kral'ın huzuruna kabul edildim, Fransa'ya döndüm, gerek Paris'te, gerekse Vandée'de, Majesteleri'nin isteklerini yerine getirmek mutluluğuna erdim, mayısın sonuna doğru, gözden uzak tutulmamam konusunda uyarılan Bonaparte'çılarca izleniyordum, köşküne dönen bir adam görünüşü altında kaçmak zorunda kaldım, yukarı Vandée'de, Bocage'da, Poitou'da, çiftlikten çiftliğe, korudan koruya yaya gidiyor, duruma göre yol değiştiriyordum. Saumur'e ulaştım, Saumur'den Chinon'a geldim, Chinon'dan, bir gece içinde, Nueil korularına vardım, burada bir çorak toprakta, Kont'a rastladım, atla gidiyordu; beni terkisine aldı, kimliğimi anlayabilecek hiç kimseye göstermeden evine getirdi beni.

"Jacques iyice!" olmuştu ilk sözü.

Ona bir yabanıl hayvan gibi sıkıştırılmış diplomat asker durumunda bulunduğumu açıkladım, beyzade de beni ağırlamak tehlikesini Mösyö de Chessel'le çekişmek için kralcılığıyla silahlandı. Clochegourde'u görünce, aradan geçen sekiz ay bir düşmüş gibi geldi bana. Kont önümden gitti; karısına, "Bilin bakalım, size kimi getiriyorum? Félix!" dediği zaman, Kontes, kolları yanına düşmüş, yüzü şaşkın bir durumda, "Nasıl olur!" diye sordu.

Göründüm, ikimiz de kımıltısız kaldık, o koltuğuna çivilenmişti, ben kapının eşiğine, yitirilmiş bütün zamanı bir tek bakışla kazanmak isteyen iki sevgilinin doymaz kımıltısızlığıyla seyrediyorduk birbirimizi; gönlünü apaçık bırakan bir şaşkınlığın utancı içinde, kalktı, yaklaştım.

"Sizin için çok dua ettim," dedi, öpeyim diye elini uzattı.

Babasının nasıl olduğunu sordu bana; sonra yorgunluğumu anladı, kalacağım yeri hazırlamaya gitti, bu sırada Kont da yiyecek veriyordu bana, çünkü açlıktan ölüyordum. Odam, onun odasının altındaki oda, teyzesinin odası oldu; hiç kuşkusuz benimle gelip gelmemeyi kendi kendisiyle tartışarak ayağını merdivenin ilk basamağına attıktan sonra, Kont'la yolladı beni odama; arkaya döndüm, kızardı, bana iyi bir uyku diledi, sonra çabucak uzaklaştı.

  Akşam yemeği için aşağıya indiğim zaman, Waterloo bozgununu, Napoléon'un kaçışını, bağlaşık orduların Paris üzerine yürüdüklerini, Bourbonların herhalde geri döneceklerini öğrendim. Bu olaylar, Kont için her şeydi, bizim için hiçbir şey olmadı. Çocuklar okşandıktan sonra, en büyük haber neydi, biliyor musunuz? Kontes'i solgun ve zayıflamış görünce düştüğüm telaştan söz etmiyorum; bir şaşkınlık ediminin verebileceği zararları biliyordum ve onu görünce yalnız memnuniyet belirttim. Bizim için büyük haber şu oldu: "Size buzumuz var!" Başka içkisi olmadığından, suyu buzlu seven benim için yeterince soğuk suyu olmamasına geçen yıl sık sık üzülmüştü. Tanrı bilir, ne sıkıntılar pahasına bir buzluk yaptırtmıştı! Bir sözcüğün, bir bakışın, bir ses değişiminin, görünüşte önemsiz bir özenin aşk için yeterli olduğunu siz herkesten daha iyi bilirsiniz; en güzel ayrıcalığı kendi başına kanıtlanmasıdır. Eh işte, sözü, bakışı, memnuniyeti, duygularının bütün enginliğini gösterdi bana, benim de bir zamanlar tavladaki davranışımla kendisine bütün duygularımı söylediğim gibi. Ama sevgisinin temiz belirtileri bollaştı: Gelişimin yedinci günü, yeniden canlandı; sağlıkla, sevinçle, gençlikle dolup taştı; sevgili zambağımı güzelleşmiş, daha iyi açılmış buldum, gönül gömülerimi çoğalmış bulduğum gibi. Ayrılığın duyguları köreltmesi, ruhun çizgilerini silmesi, sevilen kimsenin güzelliklerini azaltması küçük kafalara ya da bayağı gönüllere özgü değil midir? Ateşli imgelemler için, heyecanları kanlarına geçip onu yeni bir ala boyayan, tutkuları değişmezlik biçimine giren yaratıklar için, ayrılık, ilk Hıristiyanların imanını sağlamlaştıran, onlara Tanrı'yı görünür kılan işkencelerin etkisini göstermez mi? Aşkla dolu bir gönülde onları düşlerin alevinde renklenmiş göstererek istenen biçimlere daha çok değer veren sonu gelmez dilekler yok mudur? Tapılan yüz çizgilerini düşüncelerle bezeyerek onlara ülküsel güzelliği geçiren taşkınlıklar duyulmaz mı? Anı anı yeni baştan ele alınan geçmiş büyür; gelecek umutlarla donanır. O zaman, bu elektrik bulutlarının dolup taştığı iki gönül arasında, bir ilk görüşme, toprağı canlandıran, yıldırımın ışıklarını getirerek onu verimlileştiren iyilik verici bir fırtına gibi olur. Bu düşüncelerin, bu yeniden duyuşların ikimizde de karşılıklı olduğunu görünce ne tatlı hazlar tatmadım? Henriette'te mutluluğun ilerlemelerini nasıl büyülenmiş gözlerle izledim! Sevgilinin bakışları altında yeniden yaşamaya başlayan bir kadın, bir kuşkuyla vurulup ölenden de, özsu yokluğundan sapında kuruyup ölenden de büyük bir duygu kanıtı verir belki; ikisinden hangisi daha etkileyici, bilmem.  

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top