12. Bölüm
Bu tür olaylar karşısında, ruh hiç çözümlemeden tadar hazlarını; ama daha sonra çalkantılı bir yaşamın karanlık yüzeyinde nasıl bir şiddetle belirirler! Tıpkı elmaslar gibi, alaşım dolu düşüncelerle, silinmiş mutlulukların anısında erimiş pişmanlıklarla mıhlanmış bir biçimde parıldarlar! Yani satın alınan, Madam de Mortsauf'la kocasının öylesine ilgilendikleri iki çiftliğin adları, Cassine ile Rhétorière, neden beni kutsal toprağın ya da Yunanistan'ın en güzel adlarından daha çok heyecanlandırır? "Seven söylesin!" diye haykırmış La Fontaine. Bu adlarda düşleri canlandırmakta kullanılan yıldız yıldız sözlerin tılsımlı erdemleri vardır, bana büyüyü açıklar, hemen doğrulan ve benimle konuşmaya başlayan uyumuş yüzleri uyandırır, beni bu mutlu vadiye yerleştirir, bir gök yaratırlar, görünümler yaratırlar; ama geçmiş görüntülerin canlanışı her zaman tinsel bir dünyanın bölgelerinde geçmez mi? Öyleyse size pek bilinen şeyler anlatmama bakıp da şaşmayın. Hemen her yerde görülen bu basit yaşamın en ufak ayrıntıları bile birer bağ gibiydi, görünüşte zayıftı, ama beni sıkı sıkıya Kontes'e bağladı.
Çocuklarının yararı da bedensel zayıflıkları kadar kaygı uyandırıyordu Madam de Mortsauf'ta. Ailenin gizli işleri konusunda eksik olarak söylediği sözlerin gerçekliğini çok geçmeden anladım, ülke üzerinde bir devlet adamının bilmesi gereken ayrıntıları öğrenirken, bu işleri yavaş yavaş kavradım. On yıllık çabadan sonra Kontes, topraklarının ekim tarzını değiştirmişti; bunları, bölgelerin deyimiyle "dörde ayırmış", yani toprağa her yıl bir ürün verdirtmek amacıyla tarımcıların buğdayı ancak dört yılda bir ekmelerini gerektiren yeni yöntemi uygulamıştı. Köylülerin inadını yenmek için, anlaşmaları yürürlükten kaldırmak, topraklarını dört büyük çiftliğe bölmek, Tours iline ve çevredeki bölgelere özgü sözleşmeye göre bunlara "yarı yarıya" sahip olmak gerekmişti. Mal sahibi, iyi niyetli çiftçilere oturacak yer, işletme yapıları ve tohumları verir, ekim masrafları ve ürünleri onlarla paylaşır. Bu paylaşmayı bir kâhya denetler, mal sahibinin hakkı olan yarı payı almakla bu adam görevlidir, pahalı bir düzendir bu, paylaşmaların türüne göre, ikide bir değişen bir yöntem nedeniyle de çok karışık bir duruma gelir. Kontes, gerçeklerin açıklığıyla yeni yöntemlerin kusursuzluğunu yarıcı çiftçilerine göstermek, bir de Kont'a uğraş bulmak için, Clochegourde'un çevresindeki topraklardan oluşan bir beşinci çiftliği Mösyö de Mortsauf'a sürdürtüp ektirmişti. Ekim konusunda ustaydı, yavaş yavaş, kadınlık direnişiyle, çiftliklerinden ikisini Artois ve Flandre'deki çiftlik düzenine göre kurdurtmuştu.
Amacının ne olduğunu anlamak güç değil. Yarıcılık anlaşmalarının sona ermesinden sonra, Kontes dört yarıcı çiftliğinden iki güzel çiftlik oluşturmak ve Clochegourde'un gelirlerini yuvarlaklaştırmak amacıyla bunları çalışkan, aklı başında kimselere parayla kiralamak istiyordu. İlk kendisi ölmekten korkarak, Kont'a kolayca toplanabilecek gelirler, çocuklarına da hiçbir bilgisizliğin tehlikeye düşüremeyeceği mallar bırakmaya çalışıyordu. O sırada, on yıl önce dikilmiş meyve ağaçları tam gelir sağlayacak durumdaydı. Toprakları gelecekteki her türlü çekişmeden koruyacak çitler büyümüştü. Kavaklar, karaağaçlar, her şey istenildiği gibiydi. Yeni aldığı topraklara ve her yere yeni işletme yöntemlerini sokarak, ikisi daha kurulacak olan dört büyük çiftliğe ayrılan Clochegourde toprağı, çiftlik başına 4.000 franktan, 16 écu frank getirecek durumdaydı; bağ, bunlara bitişik olan iki yüz dönümlük koru ve örnek çiftlik de cabası. Dört çiftliğinin yollarının hepsi de büyük bir ağaçlık yola erişiyordu; bu yol Clochegourde'dan başlayıp Chinon yoluyla birleşecekti. Bu yol ile Tours arasındaki uzaklık, topu topu beş fersahtı; çiftçi bulmakta hiç de güçlük çekmeyecekti, hele böyle herkesin Kont'ça gerçekleştirilen düzeltmelerden, başarılarından, topraklarının iyileştirilmesinden söz ettiği bir sırada. Kontes, satın alınan çiftliklerin her birinde, mal sahibi evlerini iki büyük çiftlik yapısı durumuna getirmek için on beşer bin frank dökmek istiyordu, böylece kâhyalarının en iyisi, en dürüstü olan Martineau adında birini bunların başına geçirip bir-iki yıl ektikten sonra, daha iyi koşullarla kiraya verecekti bunları; Martineau yakında işsiz kalacaktı, çünkü dört küçük çiftliğinin yarıcılık anlaşması sona eriyordu; bunları iki çiftlik biçiminde birleştirip parayla kiraya vermenin zamanı gelmişti.
Çok basit olan, ama otuz bin küsur franklık masraf nedeniyle zorlaşan düşünceleri, o sırada kendisiyle Kont arasında uzun tartışmalara konu oluyordu; korkunç kavgalardı bunlar, bu kavgalarda kendisine destek olan tek şey, çocuklarının yararıydı. "Yarın ben ölürsem, ne olur?" düşüncesi yüreğini ağzına getiriyordu.
Bu çarpışmalar için ne çok güç gerektiğini, savaşa girilmeden önce yüreğe ne taşkın kan dalgaları yürüdüğünü, çarpıştıktan sonra hiçbir şey elde edilmeyince varlığı nasıl bir yorgunluk sardığını, öfkelenmeleri olanaksız olan, kendi derin iç huzurlarını çevrelerinde de sürdürtmek isteyen uysal ve sakin ruhlar bilir yalnız. Meyve mevsiminin etkisiyle çocuklarının o denli solgun, o denli zayıf olmadıkları, daha canlı göründükleri, yüreğine ferahlık vererek gücünü tazeleyen bir memnunluk duyarak, çocuklarının oyunlarını hafiften ıslanmış gözlerle izlediği anda, zavallı kadın, hırçın bir direnişin alçaltıcı iğnelemelerine, can yakan saldırılarına uğruyordu. Kont bu değişikliklerden ürkmüştü, katı bir inatla bunun yararlarını yadsıyor, gerçekleşmesine olanak bulunmadığını söylüyordu. En inandırıcı düşüncelere, yazın güneşin etkisini tartışma konusu edecek bir çocuk dayatması ile karşılık veriyordu. Sonunda Kontes, onu yendi. Sağduyunun çılgınlık karşısındaki yengisi yaralarını yatıştırdı, acılarını unuttu.
O gün, kurulacak yapıları kararlaştırmak amacıyla Cassine'e, Rhétorière'e gezmeye gittik. Kont tek başına önden gidiyor, çocuklar bizi ayırıyorlardı, her ikimiz de gerideydik, ağır ağır arkalarından geliyorduk, çünkü tümcelerini ince bir kum üzerinde denizin mırıltısı olan ufacık dalgalara benzeten şu tatlı ve alçak sesle konuşuyordu benimle.
Başarıdan kuşkusu yoktu, öyle diyordu. Chinon'da Tours postası için bir çekişme başlayacaktı, yol üzerinde bir büyük çiftlik isteyen çalışkan bir adam, bir posta arabacısı, Manette'in bir akrabası girişiyordu bu işe. Ailesi kalabalıktı: Büyük oğlu arabaları sürecek, onun küçüğü ulaştırmayı yönetecekti; yol üzerinde, kiralanacak çiftliklerden biri olan ve ortada bulunan Rabelaye'de kalacak olan babaları, durak yerine bakabilecek toprağı ahırlarından elde edilecek gübreyle gübreleyerek ekecekti. İkinci çiftliğe, Clochegourde'un iki adım ötesinde bulunan Baude'a gelince; dört yarıcılarından biri, yeni ekim yönteminin yararlarını gören, dürüst, akıllı, çalışkan bir adam, şimdiden burayı kiralamayı öneriyordu. Cassine ile Rhétorière'e gelince; bu topraklar, bölgenin en iyi topraklarıydı; bir kez çiftlik yapıları kurulduktan, ekinler tam değerlerini bulduktan sonra, Tours'da ilan etmek yeterdi. Böylece Clochegourde iki yıla değin yaklaşık yirmi 4.000 frank gelir getirecekti: Gravelotte, Mösyö de Mortsauf'un Maine'da yeniden elde ettiği çiftlik, dokuz yıllığına 7.000 franktan kiralanmış bulunuyordu; tuğgeneral yıllığı da 4.000 franktı; bu gelirler şimdilik büyük bir servet değilse de büyük bir rahatlık sağlıyordu; ileride, başka düzeltmeler, iki yıla değin sağlığı yerine gelince, Jacques'ın öğrenimini gözleri önünde yaptırmak üzere belki bir gün Paris'e gitmesini sağlayacaktı.
"Paris" sözcüğünü nasıl bir titreyişle söyledi! Ben bu tasarının temelindeydim, elden geldiğince az ayrılmak istiyordu dostundan. Bu sözcüğü işitince coştum, beni tanımadığını, kendisine sözünü bile etmeden, Jacques' ın öğretmeni olmak amacıyla gece-gündüz çalışarak öğrenimini gizlice bütünlemeye çabaladığımı söyledim; çünkü onun evinde bir genç adam bulunduğunu bilmek, katlanabileceğim bir şey değildi.
Bu sözleri duyunca, ciddileşti.
"Hayır, Félix," dedi, "tıpkı papazlık gibi bu da olmaz. Bir tek sözcükle annenin yüreğinin ta içini buldunuz, ama bir kadın olarak, bağlılığınızın kurbanı olmanıza ses çıkarmamazlık etmeyecek ölçüde içten severim sizi. Çaresiz bir gözden düşmeye yol açar bu bağlılık, benim elimden de bir şey gelmez. Ah! Hiçbir şeyinize zarar vermek istemem! Siz, Vandenesse Vikontu, bir özel öğretmen olacaksınız, öyle mi? Siz, soylu simgesi "Asla satılmaz olan" siz! Bir Richelieu de olsanız, bir daha kalkmayacak bir set dikmiş olursunuz geleceğinizden önüne! Ailenize en büyük kederleri verirsiniz. Dostum, annem gibi bir kadının koruyucu bir bakışa ne denli küstahlık, bir söze ne denli alçaltma, bir selama ne denli horgörü katabileceğini bilmiyorsunuz."
"Siz beni sevdikten sonra, herkesten bana ne?"
İşitmemiş gibi davrandı, konuşmasını sürdürdü:
"Babam çok iyidir, istediğimi yapmaya hazırdır, ama soylular çevresinde düşük bir yer almanızı bağışlamaz, sizi korumaya yanaşmaz. Sizi veliahtın öğretmeni bile görmek istemem! Toplumu olduğu gibi benimseyin, hiç hata yapmayın. Dostum, bu saçma şey önerisi..."
"Aşk önerisi," dedim alçak sesle.
"Hayır, acıma önerisi," dedi gözyaşlarını tutarak, "bu çılgın düşünce yaradılışınızı gösteriyor bana, yüreğiniz sizi batıracak. Bu andan sonra, size bazı şeyleri öğretmeme izin vermenizi istiyorum; bırakın da bazı bazı sizin yerinize benim kadın gözlerim görsün. Evet, ta Clochegourde' dan, sessizlik ve mutluluk içinde izlemek istiyorum başarılarınızı. Öğretmene gelince; hiç üzülmeyin, iyi bir yaşlı rahip, bir eski Cizvit buluruz, babam da adını taşıyacak çocuğun öğrenimi için seve seve paraya kıyar. Jacques benim gururum. Yine de on üç yaşında," dedi azıcık durduktan sonra. "Ama o da sizin gibi: Sizi görünce, on üçten fazla vermemiştim."
Cassine'e gelmiştik, burada Jacques, Madeleine ve ben, anneleri ardından giden küçükler gibi onun ardından gidiyorduk; ama rahatsız ediyorduk onu; bir an için yanından ayrıldım, meyve bahçesine gittim, burada bekçi büyük Martineau, küçük Martineau, yani kâhyayla birlikte, ağaçları kesip kesmeme sorununu görüşüyordu; kendi malları söz konusuymuş gibi tartışıyorlardı. Kontes'in ne denli sevildiğini anladım o zaman. Ayağını bele koymuş, dirseğini de belin sapına yaslamış, iki yemiş ağacı bilginini dinleyen zavallı bir gündelikçiye düşüncemi söyledim.
"Ya, evet, Mösyö," diye yanıtladı, "iyi bir kadındır, Azay'in o maymun suratlı karıları gibi mağrur da değildir, iki metrelik bir çukur için bize bir kuruşçuk bırakmaktansa, köpekler gibi geberdiğimizi görmeyi daha uygun bulur o karılar! Bu kadın memleketten ayrıldığı gün, Meryem Ana buna ağlayacaktır, bizler de. Hakkını bilir; ama nasıl yorulduğumuzu da bilir, emeğimize saygı gösterir."
Bütün paramı bu adama ne büyük bir zevkle verdim!
Birkaç gün sonra, Jacques'a bir midilli geldi, çok iyi bir binici olan babası onu yavaş yavaş biniciliğin yorgunluklarına alıştırmak istiyordu. Cevizlerin ürününden alınmış güzel bir binici giysisi vardı. At koşturduğu çimenliğin çevresinde Madeleine çığlıklar koparırken, Jacques'ın babası eşliğinde ilk dersini aldığı sabah, Kontes için analığın ilk büyük şenliği oldu. Annesinin ördüğü bir geniş yakalığı, parlak kayıştan bir kemerle sıkılmış açık mavi kumaştan bir küçük redingotu, kıvrımlı bir ak pantolonu, kenarlarından bukle bukle saçları taşan, bir İskoç kasketi vardı Jacques'ın: Göz kamaştırıcıydı. Bunun için de evin bütün adamları toplanıp bu aile mutluluğunu paylaştılar. Genç mirasçı, geçerken annesine gülümsüyor, korkusuzca duruyordu. İkide bir ölümün pençesine düşmek üzere olduğu sanılan bu çocukta bu ilk erkek davranışı, kendisini böyle güzel, böyle hoş, böyle canlı gösteren bu gezintiyle sağlamlaşan, güzel bir geleceğin umudu, ne tatlı bir ödüldü. Yeniden gençleşen ve uzun zamandır ilk kez gülümseyen babanın sevinci, evin bütün insanlarının gözlerine yerleşmiş mutluluk, Lenoncourt'un Tours'dan dönen, çocuğun gemi tutma biçimini görünce, "Aferin, Sayın Vikont!" diyen yaşlı seyisin çığlığı, gereğinden fazla geldi, Madam de Mortsauf'un gözlerinden yaşlar boşandı. Acılarında öylesine sakin olan Kontes, onu güneşte dolaştırırken, sık sık, ölecek, diye ağladığı bu kum üzerinde atla dolaşan oğluna hayran kalırken, sevinci taşıyacak gücü gösteremedi. Bu sırada, hiçbir pişmanlık duymadan, koluma yaslandı.
"Hiç acı çekmemiş gibiyim," dedi. "Bugün benden ayrılmayın."
Ders bitince, Jacques annesinin kollarına atıldı, o da kendisini bağrına basıp hazların taşkınlığından gelen güçle sıktı, öpüşlerin, okşamaların sonu gelmedi. Binicinin onuruna sofrayı süslemek için Madeleine'le çok güzel iki demet yapmaya gittim. Salona döndüğümüz zaman, "15 Ekim büyük bir gün olacak kuşkusuz," dedi bana. "Jacques ilk binicilik dersini aldı, ben de mobilyamın son nakışını bitirdim."
"Peki, Blanche, karşılığını ödemek istiyorum," dedi Kont gülerek.
Ona kolunu verdi, ilk avluya götürdü. Kontes burada babasının verdiği arabayı gördü, Kont bunun için İngiltere'den iki at almış, Lenoncourt Dükü'nünkilerle birlikte getirmişti. Ders yapılırken, yaşlı seyis, ilk avluda her şeyi hazırlamıştı. Yeni kazançların yeni topraklar arasında yapılmasını sağlayan ve Clochegourde'dan dosdoğru Chinon yoluna giden ağaçlık yolun çizimini görmek üzere arabanın ilk açılışını yaptık. Dönerken, Kontes hüzün dolu bir sesle, "Fazla mutluyum," dedi bana, "benim için mutluluk bir hastalık gibidir, ezer beni, hem de bir düş gibi uçup gitmesinden korkarım."
Kıskanç olamayacak ölçüde büyük bir tutkuyla seviyordum, hiçbir şey de veremiyordum ona! Dolup taşıyor, onun için ölmenin bir yolunu arıyordum. Gözlerimin böyle hangi düşünceyle perdelendiğini sordu; saflıkla söyledim düşüncelerimi; bunlar bütün armağanlardan fazla duygulandırdı onu, beni merdivene dek getirdikten sonra, kulağıma şunları söyleyerek yüreğimin sızısını dindirdi:
"Teyzemin sevdiği gibi sevin beni, bu da bana varlığınızı vermek olmayacak mı? Varlığınızı bu biçimde almam da her saat size minnettar olmam değil mi? Gergefimi tam zamanında bitirdim," diye sürdürdü konuşmasını. Salona gelmiştik, burada yeminlerimi yenilemek istercesine ellerini öptüm. "Bu uzun işe neden giriştiğimi belki de bilmiyorsunuz, değil mi Félix? Erkeklerin uğraşıları acılara dayanmak için birer kaynaktır, işlerin akışı onları oyalar; biz kadınlara gelince; ruhumuzda acılara karşı hiçbir dayanak noktası yoktur. Hüzünlü görüntülerin pençesine düştüğüm zamanlarda çocuklarıma ve kocama gülümseyebilmek için, bedensel bir devini yoluyla acıyı bir düzene sokmak istedim. Böylece coşkunluk parlamalarından sonra olduğu gibi, büyük güç harcamalardan sonra da gelen durgunluklardan kaçınıyordum. Eşit aralıklarla kolu kaldırmak işi düşüncemi oyalıyor, böylece heyecanları düzene sokup içinde fırtınaların homurdanan ruhuma gelgitin huzurunu geçiriyordu. Her ilmekte gizlerim vardı, anlıyor musunuz? Eh işte, son koltuğun örtüsünü yaparken sizi fazla düşünüyordum! Evet, dostum, çok, çok fazla. Sizin demetlerinize kattığınızı, ben nakışlarıma söylüyordum."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top