Dolunayda Son
"Çaresizliğimizin bilincine vardığımız andan itibaren gerçek anlamda nefret etmeyi öğreniyoruz. Bu trajik bir an; en tüyler ürpertici ve en iğrenç an."
*****
Taehyung'dan
Gönderen: Sarah
Yarın için heyecanlı mısın? Ben çok heyecanlıyım. (23.42)
Gördüğüm mesajla birlikte kaşlarım çatılmıştı. Çok geçmeden bir mesaj daha geldi.
Gönderen: Sarah
Akşam beş gibi evimin önünde görüşürüz 😌 (23.45)
Okuduğum mesajlar sinirlerimi bozmuştu. Kadının bu mesajlarının ne anlama geldiğini/gelebileceğini düşündüm. Sonra ise, geçmiş mesajları okumaya karar vermiştim.
En son dün mesajlaşmışlardı.
Gönderen:Sarah
Çok kişi davet edecek misin?
Yarın özel bir gün biliyorsun!
Gönderen:Seokjin
Konuştuk seninle bunu.
Sade olacak.
Ellerim titrerken diğer mesajlara kaydırdım.
Gönderen:Sarah
Taehyung'a kim olduğumu söyledin mi?
Gönderen:Seokjin
Arkadaşım olduğunu sanıyor
Dizlerimde güç tükenmişti. Açık açık bana yalan söylemişti. Telefonu kapatıp vestiyere koyarken canımın acısını umursamadan balkona koştum. Hava almaya ihtiyacım vardı. İhanete uğradığımı hissediyordum. Sarah her kimse onun hayatında önemli bir kadındı ve Seokjin bana onun için yalan söylemişti.
Dolan gözlerime aldırış etmeden bir kahkaha savurdum dışarıya.
Yarını onunla planlamışlardı. Benim seçtiğim takımla gideceği davet aslında o kadınla olan planlarıydı.
Delirmiş gibi düşen yaşlara inat kahkahalar atıyordum. Üzerimde onun bornozu, onun kokusu; bedenimde onun izleri vardı.
Paramparça olmak istedim o an. Tanrı keşke telefonu elime almadan canımı alsaydı diye düşündüm.
Mutluyken,hala sadece bana ait sanarken.
Bir yanım hala ondan açıklama duymak için dilenirken diğer yanım yüzsüzlüğüme kahkaha atıyordu. Tam şu an benim yaptığım gibi.
"Taehyung?"
Sesini duyuyordum. Tanrı'nın bir parçası olduğuna artık tamamen inandığım ilahi sesini. Duyuyordum ama tepki veremiyordum.
"Güzelim, ne yapıyorsun? Ne oldu?"
Eliyle çenemden tutup yüzümü yüzü hizasında kaldırdı. Önümde diz çökmüş, şefkatle bakıyordu. O an yaşlar onun güzelliğine düştü gözümden.
"Ağlıyorsun, Tanrı cezamı versin canını mı yaktım yoksa?"
"C-canım yanıyor..."
Canım yanıyordu.
Ona kızıyordum, sadece benim olmadığı için.
Kendime kızıyordum, yalan söylemiş ve benim olmamış bir adama bedenimi verdiğim için.
Kıskanıyordum, köpek gibi kıskanıyordum.
Şefkatle kollarını bana sardığında karşı çıkacak gücüm yoktu. Olsaydı da şu an onu itebilir miydim bilmiyordum.
O an önümde iki seçenek olduğunu biliyordum. İlki şimdi kalkıp evinden gitmekti, ikincisi ise son bir şans verip yarın olmasını beklemekti.
Ve ben kalbimi dinledim...
Seneler sonra onunla geçirdiğim bu gece için şükürler edecektim.
"Be-beni odaya götürür müsün Seokjin?"
İç çekerek konuştuğumda kollarını çözüp elini yanağıma koydu.
"Sana kurban olurum ben..." sözleriyle gözümden düşen damlayı parmağıyla silip yüzüme bir öpücük kondurdu. "Gidelim bakalım odamıza."
İki elimden tutarak kaldırdıktan sonra bebeği tutuyor gibi kucağına aldı. Bacaklarımı üstümde ne olduğunu umursamadan beline sarıp kollarımı boynuna doladım.
Zorlanmadan beni öyle odaya kadar taşırken ben de kokusunu içime çekiyordum. Birdik şimdi, aynı kokuyorduk.
Odaya geldiğimizde özenle koydu beni yatağa. Kalçam hafifçe sızlarken yüzümü buruşturdum.
"Özür dilerim..." ben yatakta oturur vaziyetteyken diz çökmüş bana bakıyordu. "Çok yaktım canını değil mi?" başımla onayladım.
Canım çok yanıyordu.
"Güzelim benim, yüz üstü uzan lütfen yatağa." anlamazca ona baktığımda güzel bir gülümseme sundu yüzüme. "Korkma, krem süreceğim yara için birebir. Utanma da. Ben senin utanman gereken birisi değilim."
Usulca salladım kafamı. İnanmak istemiyordum. Öyle güzel konuşuyordu ki, başka birisiyle birlikte olduğu fikrine inanmak dahi istemiyordum. Odadan çıktığında düşündüm, ya mesajları yanlış anladıysam? Her zamanki gibi haksız yere parlayıp onunla sorun yaşayabilirdim.
Kafama o an koydum. Bu gece hiçbir şey olmamış gibi duracaktım yanında. Yarın bir şeyleri öğrenmek ise yarınki Taehyung'un sorumluluğu olacaktı.
"Yatmamışsın hala. Hadi dön arkanı güzel bebeğim benim. Acımayacak söz."
***
Onunla banyoda geçirdiğimiz dakikalardan sonra bedenim yorgunluktan bitmiş haldeydi. Onun da öyleydi anladığım kadarıyla çünkü hemen uyuyakalmıştı. Oysa normalde ben uyuyana kadar beklerdi.
Şehrin ışıkları odaya yansırken onun yüzü hafifçe aydınlıktı.
Uyanmamasına dikkat ederek elimi yüzüne koydum. Ona dokunmayı seviyordum. Teninde parmaklarımın keşfe çıkması dünyanın en güzel gezintisiydi benim adıma.
Yanımdaydı. Dudakları bükülmüş, hafif aralık duruyordu. Saçları yastığa dağılmıştı. Beyaz yüzünü seyrettim.
Gözlerimden damlalar sessizce süzülürken iliklerime kadar korkuyu yaşıyordum. Yarın peşine düşeceğim şeyin bizi ayırması ihtimali beni korkutuyordu.
Dakikalar sonra gözlerim yorgunluğuma direnemezken Tanrı'ya son yakarışlarımı yapıyordum. Onu kaybetmemek için.
Çünkü şimdi onsuzluk, dünyanın en güzel şarkısını dinlerken aniden sağır kalmak gibi bir şeydi.
****
Terleyen avuç içlerimi kotuma sürerken bulunduğum taksiden arabasına binen adamı izliyordum. Evinden çıktıktan sonra saatlerdir onun da çıkmasını beklemiştim. Ki saat beşe gelirken o da çıkmıştı evden.
"Şu arabayı takip edebilir misiniz?"
Taksici beklemekten sıkılmış yüz ifadesinden sonra söylediğim şeye hevesle başını salladı.
Ellerimi başıma koyup saçlarımı hırsla karıştırdım. Sarah denen o kadınla buluşacağını düşünmek kanımın damarlarımdan çekildiğini hissetmeme neden oluyordu.
"Efendim, araç durdu."
"İlerleyip az ilerisinde duralım."
Taksiyle arkasında beklemiş olsaydık ne olup bittiğini göremeyeceğimi biliyordum, bu yüzden ön tarafında beklemesini söylemiştim.
Ağır adımlarla arabasından çıkıp binanın önünde bekledi. Üzerine takımını giymişti. Birlikte aldığımız takımını. Sesli bir gülüş döküldü dudaklarımdan,samimiyetten epeyce uzak.
Kadın çıktı evinden.
Sarıldı benim güzel adamıma.
Sonra bindiler ve uzaklaştılar.
Bir ben kaldım. Tüm umutlarım,hayallerim,hayallerimin kırılıp canıma batan parçalarıyla yalnızca ben.
Güller renginden oldu, şarkılar eksildi penceremden.
"G-gidelim."
Uzaklaştık oradan.
Tüm gidişlerin başlangıcıydı bu. Bilmiyordum.
****
Taksiden indiğimde herhangi bir eve sığamayacağımı düşünerek kendimi Jungkookların evinin önündeki parka attım. Gözyaşlarım birbiriyle yarışa girmiş gibi akıyor, bedenim titriyordu.
Boş bir banka kendimi gelişigüzel attığımda vücuduma dünden kalan acının sızısı uğramıştı.
Ellerimi başıma koyarak yüzümü avuçladım.
"Şimdi ben senden nasıl nefret edeceğim?"
Çaresizliğimin,sevgimin, paramparça olmuş ruhumun acı dolu sözleriydi bunlar.
İlk günden bu yana içimde benimle yaşayan, koşuşturan çocuklar bile suskundu şimdi.
Ne kadar öyle durdum bilmiyorum ama kollarımı dayadığım dizlerim uyuşmaya başladığında kafamı kaldırmıştım. Görüşüm bulanık,zihnim allak bullaktı.
O sırada bildirim sesi gelen telefonumu umursamadım. Ancak art arda titreyince elimi cebime atıp çıkarttım. Gönderen ismi görmemle içimde daha önce ona karşı hiç hissetmediğim yoğun bir duygu baş göstermişti: Nefret.
Gönderen: Seokjin 💜
Neredesin seni görmek istiyorum.
Davetten önce seni özlediğimi farkettim.
Bu yüzden seni görmem lazım güzelim
Çığlık atarcasına gülüyordum. Dışarıdan bakanlar delirmiş olduğumu düşünebilirlerdi ancak bu gülüş kalbimin acı dolu feryadıydı.
Yüzsüz gibi bir de o kadının yanından bana mı gelecekti? Gerçi en büyük yüzsüzlüğü mesajları gördükten sonra bile yanında kalarak ben yapmıştım, şimdi ona kızacak mıydım sahi?
Titrek parmaklarımla nerede olduğumu yazdım. Onunla son bir hesaplaşmamız kalmıştı. Son kez gözlerine bakacak, son kez ona hesap soracak ve son kez onun yanından ayrılacaktım.
Bu zamana kadar onunla ilgili olan her son beni korkutuyordu oysa. Şimdi gözlerimi silmiş, göğsümü bir sona siper etmiştim.
Hayatın bana sunacaklarını hesap etmeden...
****
Parkta oynayan çocukları izliyordum. Sonra bir anda boynuma kondurulan sulu öpücük ve neşeli sesle irkildim. Bedenini yanımdaki boşluğa bıraktığında elimin tersiyle boynumdaki bıraktığı öpücüğü sildim.
Yüzüne bakmıyordum. Bu saatten sonra onu gördüğüm her an bana yalnızca daha gurursuz olduğumu hissettirebilirdi.
"Güzelim, neyin var?"
Sesi endişeli geliyordu.
Senden nefret ediyorum, ama hala sesine tapabilirim.
"Çocuk düştü." gözlerimi kaydıraktan kayarken düşen çocuktan ayırmıyordum. "En ufak acısı bu olsa bari."
Gözlerini benden birkaç saniyeliğine çekip oraya doğru baktığını hissedebiliyordum. Sonraysa yüzünü bana geri çevirdi.
"Korkutuyorsun beni, Taehyung. Seni incitecek bir şey mi yaptım?"
Kıkırdadım önce, sonra gülüşlerim kocaman oldu. Hatta kahkaha atmaya başlamıştım. Siz hiç böyle komik sözlere denk gelmiş miydiniz?
"Anladım iyi değilsin, daha sakin bir yere gidiyoruz hadi kalk."
Kolumdan tuttuğunda ani reflexle kolumu ondan kurtarıp yüzümdeki gülüşü sildim. Şaşkınlıkla bakan gözleri gözlerime değmişti.
Senden nefret ediyorum ama, hala o güzel gözlerin için şiirler yazabilirim.
Tepkim onu afallatsa da durmadı ve daha sert tutarak arabasına ilerlememi sağladı. Peki, Kim Seokjin. Nerede olmasını istiyorsan, orada.
Başta verdiğim tepkiye nazaran daha sakin şekilde oturttuğu koltukta binmesini bekledim.
Yaklaşık on dakika süren sessiz yolculuğumuzdan sonra yeşillikler içinde uçurumu andıran bir yere çekmişti arabasını, indim. Gözlerim yine karşıya sabitlenmiş şekildeydi.
"Konuşalım mı artık? Bak..." önüme geçip iki elimi de ellerinin içine aldı. Silikçe güldüm halimize. "ne oldu ne yaptım bilmiyorum ama, özür dilerim."
Salakmışım gibi davranmaya devam etmesi canımı sıkmaya başlarken ellerimizi ayırdım. İğrenç herifin tekiydi, nasıl hala böyle davranabiliyordu?
"Kimin yanından geliyorsun Seokjin?"
Gözlerimi dakikalardır ilk kez isteyerek gözlerine çıkartmıştım.
Kaşları çatıldı, sözlerimi idrak etmeye çalışıyor gibiydi. Ya da sadece zaman kazanmak istiyordu?
"Ben söyleyeyim," iki elimle göğsünden ittim. Savunmasız olduğu o kadar belliydi ki neredeyse savrulmuştu.
"Sevgilinin yanından!"
"Ne? Ne saçmalıyorsun Taehyung?"
Sesi benim bağırtımın yanında fısıltı sayılacak derecede az desibelde çıkıyordu.
Alay edercesine güldüm. Sonra kafamı düşünüyormuş gibi yana yatırdım.
"Neydi ismi, Sarah mı?"
Şu an takındığım tavrın hiçbir gerçek tarafı yoktu çünkü ben o kadının ismini zaten zihnime kazımıştım.
Bedenini bedenime yaklaştırarak derin bir soluk verdi.
"Bak sanırım yanlış anladın. Sarah benim sadec-"
Cümlesini bitirmesine engel olan yüzüne attığım yumruktu.
"Siktiğimin yalancısı! Hala gözümün içine baka baka yalan söylüyorsun!"
Elinin tersiyle dudağındaki kanı silip düştüğü yerden kalktı. Karşılık vermeyi bırakın, sakinliğine sakinlik eklemişti adeta.
"Güzelim, yapma böyle bak düşündüğün gibi değil."
Güldüm. Tüm gülüşlerim samimiyetini yitirmişti artık.
"Kendimden tiksiniyorum biliyor musun?"
"Ne?"
Sesim az öncekine göre daha sakin, sözlerim daha can yakıcıydı.
Üzülmesini istedim, ilk ve son kez.
"Senin gibi birisiyle öpüştüğüm için, kendimden tiksiniyorum."
Yüzünde gördüğüm kadarıyla az önce yumruk attığımda gördüğümden daha çok acı çekiyor gibiydi. Omuzları düştü, bana ulaşmak için sürekli uzatmaya çalıştığı elleri yanında sabitlendi. Ve gözlerinin her zaman olduğundan daha parlak olması dolmasındandı.
"Hatta, öyle çok pişmanım ki..."
"Söyleme! Bunu kaldıramayız," bir damla süzüldü gözünde. "gücümüz yetmez."
Dinlemedim onu, daha sonra defalarca kez lanet edeceğim kulaklarım onu dinlemeyi, duymayı reddediyordu.
"O kadar pişmanım ki sana bedenimi açtığım için, senin gibi bir adamla bunu yaşadığım için..."
"Benim gibi bir adam öyle mi?"
Sakince konuşmuştu. Yıkılmış gibiydi.
Onun ülkesinde bir savaş vardı ve beni onun evini vururken görmüştü sanki.
Sonra gülüşleri takip ettiği sözlerini. Gözlerinden yaşlar akarken kahkahalarla gülüyordu.
Benim gibi.
Sakinleşmesini dakikalarca beklerken düzdü bakışlarım. Tüm yaptıklarına rağmen olan bu tavrını anlamıyordum.
Bize ihanet eden oydu.
"Son kez, nasıl bir adam olduğumu görmek ister misin?"
****
Sorduğu sorudan sonra cevabımı beklemeden kolumdan çekerek arabasına bindirmişti. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, gözlerinde amansız bir öfke vardı. Aralıklarla, yüzünü yoldan ayırmadan direksiyona elinin içini vuruyordu.
Öfkesi anlamsızdı. Şimdi de tüm suçlu benmişim gibi davranması tamamen haksızlıktı.
Çok geçmeden bir yerde durdurmuştu arabayı. Durduğumuz yeri incelediğimde balonlarla, ışıklarla süslenmiş ağaçlar, tüllerle süslenip ışıklandırmadan nasibini almış iki kişilik sallanan koltuk gördüm.
"İn."
Sözünü dinleyerek indim arabadan. Önden ilerleyen ona baktığımda dün aldığımız göz alıcı takımın dağılmış olduğunu gördüm.
"Ne işimiz var burada?"
"Ne kadar iğrenç bir adam olduğumu daha iyi anla diye seni buraya getirdim. Buraya iyi bak Taehyung..." eliyle ışıl ışıl olan ortamı gösterdi. "burası az sonra aramızdaki şeyin mezarı olacak."
"Anlamıyorum ne dediğini."
Neden gelmiştik, ne söylemeye çalışıyordu anlamıyordum ama içim hiç rahat değildi.
"Sana ihanet ettiğimi, aldattığımı düşünüyorsun değil mi?"
Gözlerinden yaşlar akarken güldü.
"Ve iğrenç birisi olduğumu da." Titrekçe kafamı salladım.
"Haklısın. Eğer sana aşık olmuş olsaydım," ilerleyip tüm gücüyle sallanan koltuğu uçurumdan aşağı itmeye başladı. Bir süre sonra başarılı olduğunda elinin tersiyle alnındaki teri silip bana doğru ilerledi. "Sana aşık olmuş olsaydım buraya, denize vuran dolunayı izleyebilelim diye bir sallanan koltuk koyardım. Ah bir de tabi günlerce dolunayın olduğu güne hazırlık yapardım."
Yanıma ilerledi. Kravatını çözüp fırlattı birkaç saniye içinde. Elim ağzımda onu izliyordum.
"Her şey, senin içindi."
"Sarah'la da benim için sevgiliydin sanırım? Tüm bunlar ne anlama geliyor bilmiyorum ama-"
"Sikeyim, anlamıyorsun değil mi?" kolumdan tutarak yere oturmamı sağladığında sert tavrıyla canım acımıştı.
"Peki o zaman, dinle Kim Taehyung. Bu saatten sonra benimle ilgili her konuya hakim olmuş olacaksın. Ama artık ben olmayacağım."
Derin bir nefes alıp yanımda yerini aldı. Karşımızda Ay, güzel yansımasını sunuyordu denize.
Olanlar kafamı allak bullak etmiş olsa da son cümlesine kalbim delice acımıştı.
"Annem ve babamı hiç tanımadım. Beni sokak arasında bir yere bıraktıklarında orada yaşayan evsizler bulup yanlarında tutmuşlar. Yani en azından hayatta kalmam için birkaç şey yapmışlar.
Altı yedi yaşıma gelene kadar orda burda ne bulduysam yiyerek geçirdim yaşantımı. Bazen insanların ayaklarına kapanıp para istediğimi bile hatırlıyorum. Sonra..."
Titrekçe nefes verdi. Acı çektiği her halinden belliydi.
"Sonra bir inşaatta getir götür işlerini yapmaya başladım. Sokakta yalvardığım bir adam oranın ustabaşı çıkmıştı. Bana da günlük olarak getir götür işi yapıp yapamayacağımı sordu, yaparsam her gün bana para verebileceğini de söylediğinde kabul etmiştim. Yedi yaşındayım ulan yedi!
Gel zaman git zaman iyice alışmıştım orada çalışmaya. Öğle aralarında yemek bile veriyorlardı bana. Tabii,"
Acı dolu bir gülüş savurdu tüm dünyaya.
"kucaklarında oturmam karşılığında. Şimdi düşününce, ne kalleşçe ama!
Bir gün... Sabaha yakın saatlerde sırtımda çimento torbasını taşımaya çalışırken bir usta çıktı karşıma..."
Gözlerini kapattı, birkaç damla gözlerinden o an kayıp düştü kucağına.
"yardım edeceğini söyledi. Sevinmiştim. Aldı da sırtımdan torbayı. Sonra beni girdiğimiz bir odada kucağına çekip, çok sevimli bir çocuk olduğumu beni sevmek istediğini söyledi.
Beni, o zamana kadar kimse sevmemişti.
Hoşuma gitti tabi. Elleri yeni gelişen kalçalarımda geziyor, boynumu öpmeye çalışıyordu. Oturduğum yerde alttan bir şeyler beni rahatsız etmeye başlayınca kalkmaya çalıştım, izin vermedi. Hatta kalkmaya çalıştığım için bana vurmaya başlamıştı. Ağlıyor, beni bırakması için yalvarıyordum. O sabah, defalarca kez t-tecavüz etti bana."
Ağzımdan koca bir 'hiih' sesi kaçtığında artık gözyaşlarım çoktan akmaya, ruhum onun için kendini ateşlerde yakmaya başlamıştı.
"Bağırdım, kimse sesimi duymadı. Tam o üstümdeyken, kilise çanları çalmaya başlamıştı. Çelimsiz bedenim tir tir titriyor, koca adam hiç durmadan beni hırpalıyordu.
O güne dair son hatırladığım, Tanrı'ya söylediğim şu sözler: Ey Tanrı! Tatile mi çıktın?
Sonrasıyla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum. Bedenim acıya dayanamayınca bayıldım sanırım. Beni orada baygın bulan ustabaşı olmuş. Daha sonra ise yurda verdiler beni.
Yurt hayatım boyunca toplam iki arkadaşım oldu. Yoongi ve Sarah. Sarah'la aramızda onun benden üç yaş büyük olmasından dolayı hep bir mesafe olsa da Yoongi'yi çok severdim.
Ama sanırım O beni o kadar çok sevmemiş olacak ki, yirmi yaşıma girdiğim gün bu dünyadan göçüp gittiğini söylediler. İntihar etmiş. Beni şu koca dünyada yalnız başıma bırakıp gitmişti. Günlerce kendime gelemediğim zamanlarda yanımda hep Sarah vardı. Bu arada..."
Burnunu çekerek bana döndü. Dakikalardır ilk kez yüzüme bakmıştı.
"Sarah bir psikiyatrist."
Evet Tanrım, o telefonu elime almadan canımı almalıydın.
En azından hala onun canını bu denli yakmamış olurdum.
"Senelerdir görüşmüyorduk. Ancak, sana yaklaştığım her an midemde oluşan ağrıları farkettiğimde, ki o gün denemeye karar vermiştik, ona danışmak istedim.
İlk kez birisiyle sex yapmadan önce de midem böyle tepkiler vermişti. O dönem Sarah yardımcı olmuş, bu durumu atlatmamı sağlamıştı. Bu sefer de yardım istedim.
Bedenimin sana karşı olan tepkilerinin yaşının benden küçük olması yüzünden seni kendi çocukluğumun yerine koyduğumu, seni sevdiğim için kendimi suçladığımı söyledi. Bir aydır neredeyse her gün terapiye gittim. Bazen gece bazen gündüz. Bu süreçte her gün seni görüyor olmamla travmamı atlatmam daha kolay hale gelmişti. Çünkü seni kendime kabul ettiriyordum.
Son terapi seansım ise bugündü. Zamanla midemin normal tepkiler vermeye başladığını zaten farkediyordum, ancak dün birlikte olurken bu durumdan kurtulduğuma neredeyse emin oldum.
Bizi nasıl gördün ya da bugün gördün mü bilmiyorum ama, son terapim bugün burayı hazırlamakla geçti.
Bugünün tek daveti, buydu. Ve tek davetlisi de sendin Taehyung.
Artık ilişkimize bir isim vermeliyiz diye düşünmüştüm, günlerdir de dolunayı bekliyordum. Sen seversin diye.
Ama... Sanırım şimdi bunun hiçbir önemi yok."
*****
Küçük kelebeğin kanadının çıkarttığı kasırga öyle kuvvetliydi ki; hem benim, hem canımın canını almıştı.
*****
********BÖLÜM SONU********
Bu bölüm geçen olaylarda gerçekten yaşanmış şeyler de bulunuyor.Tüm hissi geçirebilmek için ne kadar çaba sarfetsem de ancak bu kadarı elimden geldi. Özür dilerim.
Bu bölüm benim adıma en önemli bölümdü. Tamamı Taehyung'un ağzından olsa da ilerde Seokjin'in ne hissettiğini bileceksiniz.
Ağlayarak yazıyorum şimdi size. Umarım seversiniz.
Sizi seviyorum Taejin'i sevin 💜💜
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top