KAVUŞMA BÖLÜM: 10
Gidiyorlar. Mick de durup adamın bakışlarım takip ettiğinde ani bir rahatlama hissetti.Helikopter, hemen ardından gölün yüzeyinde sekerek ilerleyen dört ışıkla birlikte, şehre ve Nicco Amca'nın evinedoğru gözden kayboldu. Belli ki Kaçamak'ın dümeninde birisi vardı ve seyir fenerlerini yakmıştı. Tüm araçlar hızla gidiyor gibi görünüyordu. İyi haber, hızla uzağa doğru gidiyorolmalarıydı.Şanslıysak, örgütlenmeleri biraz zaman alacaktır, dedi adam.Ya değilsek?'Yine de örgütlenmeleri biraz zaman alacaktır.Her bir sinir ucunu yay gibi geren endişeye rağmen Mick gülümsemek zorundaydı. Bir şeyleri ciddiye aldığın olurmu hiç?
Rüzgâr, ağaçların arasından ıslık çalıyor, çevrelerini sarıyor,
Mick'i iliklerine kadar donduruyordu. Kat kat giyinmişolmasına rağmen, tüylerinin diken diken olduğunu hissedebiliyordu.Peki, nasıl oluyor da Detroit gibi önemli bir kent bölgesinden bir polis, rakunlar ve avcı kulübeleri hakkında bilgi sahibi olabiliyor? Artık yan yana yürüyorlardı, kolları birbirlerine değiyor, sıcaklık yaratmak için içgüdüsel bir çabayla yakın duruyorlardı. Ayaklarının altındaki karlar çatırdadı.Orada, çakıllı yolda, başlarının üstünde giderek artan kar yağışının şiddetini kıran iç içe geçmiş dallar sayesinde, kalınlık sadece birkaç santimetre kadardı.Babam ve birkaç arkadaşı ava çıkarlardı. Bazen beni de yanında götürürdü.Polis olan baban mı?Buna takılıp kaldın, değil mi? Neden? Kendin de bir zamanlar polis olduğun için mi?Soruma cevap verirsen ben de senin soruna cevap vereceğim.Mick tereddüt etti. Ancak, nihayetinde, hiçbir sırrı da yoktu. Saklayacak bir şeyi muhtemelen birçok şeyiolankişi yanındaki adamdı.İyi. Polis miydin?Hayır. Baban bir polis mi ya da polis miydi?Evet.Hâlâ öyle mi yoksa eskiden miydi?Eskidendi. Emekli oldu. Orduda miydin?
Hey, tek bir soruyu cevaplamayı kabul etmiştim.
Ordudaydın, dedi Mick gerçekte hissettiğinden dahaemin bir şekilde. Tecrübelerinden öğrendiği, bazen bir soruyu cevapsız bırakmanın, cevaplamak kadar açıklayıcı olduğuydu.İstediğin gibi yorumlayabilirsin.Kontrol etmesi kolay. Tek yapmam gereken, daha sonra askeri veritabanından resmini aratmak olacak.Keyfin bilir.Bu işten sıyrılmanın imkânsız olduğunu biliyorsun. Arkanda hiç parmak izi bırakmadıysan bile ve bahse girerim ki bıraktıngüvenlikkamerasında görüntülerin var. Yapacaklarıtek şey, ordunun veya daha önce tutuklananların, hatta sürücü belgelerinin veritabanını taramak olacak, böylece kimliğinortaya çıkacak. Ondan sonra, seni bulmaları uzun sürmeyecektir. Nicco Amca, akima bile gelmeyecek bağlantılara sahip.Bırak da onu ben düşüneyim.Mick onun bir nebze olsun endişelenmemiş görünmesini sinir bozucu buldu.Fakat görmüyor musun, en iyi çıkış yolu, seni tutuklayıp emniyete götürmeme izin vermen. Güvenliğini garanti edeceğim, ayrıca ifadeni verdiğinde ve emniyet güçleri de parayıve fotoğrafları öğrendiğinde, Nicco Amca ve adamları seniöldürmek için heveslerini kaybedecekler. Kendilerini hapisten kurtarmak için fazlasıyla meşgul olacaklar.Mick konuştukça başlarının üstündeki dalların etrafında debelenen rüzgâr daha da güçlendi. Sesin şiddetinin, yaklaşan bir fırtınanın habercisi olmasından korktu. Çatırtılar,
gıcırtılar ve ağaçlardan dökülen kar olduğunu tahmin ettiği
seripatırtılar, ayaklarının çıkardığı sesi neredeyse bastırmıştı. Sicim gibi üzerlerine düşen kar tanelerinin varlığından huzursuz, Mick bu saldırıya karşı omuzlarını öne eğdi ve ürpermeisteğiyle savaştı. Bir başlarsa, duramayacağından korkuyordu.Emniyet güçleri bu fotoğrafları öğrendiğinde Nicco Amca'n setti öldürmek için hevesini kaybedecek, diye vurguladı adam.Farkındayım.Demek aile dayanışmasına devam etmeyecek ve gördüğün şey hakkında sessiz kalmayacaksın, öyle mi?Aptallık etmiş olacağım, değil mi?Evet. Sadece anladığından tam emin değildim.Şiddetli bir rüzgâr, ağaç tepelerini sanki dans ediyorlarmış gibi salladı. Yüksek bir yerden, koca bir kar parçası lap diyeyolun kenarına düştü. Mick sıçradı, baktı ve başını kaldırdığında artık yağan şeyin sadece kar olmadığını anladı. Bu, sulusepkenle karışıktı ve üzerlerindeki korumalıklara rağmenyoğun bir şekilde yağmaya başlamış, her şeyi kaygan bir buzkatmanıyla kaplamıştı.Bu çok kötü, dedi Mick, fırtınanın gürültüsünü bastırmak için sesini yükselterek. Daha iri vücuduyla bu hava şartlarında sağlayabileceği herhangi bir koruma için adamadaha da sokularak biraz olsun rahatladı. Pamuklu pijama altızaten ıpıslaktı. Şansına, sulu kar montunu sıyırıp geçiyordu.Ama adam o kadar şanslı değildi. Mick onun kapüşonununpamuklu kumaştan olduğunu hatırlayınca, içi cız etti: Kısabir süre sonra o da pantolonları ve suya dayanıklı
olmayan
diğer kıyafetleri gibi sırılsıklam olacaktı. Gece, birkaç dakikaiçinde rahatsız edici halinden, dayanılmaz bir hale geçmişti. Kabul etmekten ne kadar nefret etse de, Mickyorulmayabaşlamıştı. Ayrıca çok, çok üşüyordu. Tehlikeli derecede üşüyordu. Sulusepken durmazsa, durum sadece daha da kötüyegidecekti.Neyse ki fazla uzun sürmeyecek. Adam başını eğdi ve hücum eden karlara karşı omuzlarını düşürdü. Yüzü Mick'edönük olsa da, rüzgârda ne söylediğini duymak zordu. Birbarınak bulabilirsek yapacağımız en iyi şey, muhtemelenbeklemek olacaktır. Bu yolda bir balıkçı dükkânı olduğunane kadar eminsin?Eskiden bir tane vardı. Hâlâ orada olup olmadığım bilmiyorum. Adamın karanlık silueti dışında, baktığı her yönde görebildikleri; yol kenarına yakın birkaç gölgeli ağaçla karve sulusepken karışımının simli katmanlarıydı. Mick artık açık açık titriyordu. Dişleri birbirine vurdu. Bacakları kurşungibi ağır geliyordu. Buzla cilalanmış ve dolu büyüklüğündekitanelerin aralıksız bombardımanıyla çukur çukur olan yolda,ayağı tökezledi ve kaydı. Hâlâ buradaysa, yaklaşmış olmalıyız. Herhalde.Umarım.Mick neredeyse dizlerinin üzerine düşercesine tekrar kaydı. Adam onu kolundan yakalayıp tuttu. Mick yenidendengesini sağladığında adam kolunu omuzlarına attı ve onukendine doğru çekti. Mick şaşırdı, sonra, adamın hem onuartan sağanaktan korumak hem de ayaklarının altında gittikçe güvenilmez bir hal alan koşullara karşı ona destek
s
ağlamak için elinden geleni yaptığını fark edince minnettar oldu.Böyle korkunç koşullarda, birbirlerine güvenmek zorundaydılar. Buradan kurtulmak için tek şansları, bir ekip olarakçalışmaktı. Mick de kolunu ona doladı, adamın uzun kollutişörtünü avuç dolusu tutup beline asılarak elini ısıtmak veıslaklığa karşı korumak için, montunun altına soktu. Böylece, birbirlerine sokulmuş, fırtına karşısında iki büklüm, ağıradımlarla yürüdüler. Sonrasında, çok az konuştular ve ardından sanki çok uzun sürmüş gibi gelen bir süre hiç konuşmadılar. En azından Mick'in açısından, bir ayağını diğerininönüne koymaya devam etmek, sahip olduğu bütün gücü vedayanıklılığı kullanmasını gerektiriyordu.Şimdiye kadar varmış olmalıydık... balıkçı dükkânına, diyebildi nihayet.Ben de bundan korkuyordum.Mick'i bırakarakTanrı aşkına, onun yerine çantayı bırakmalıydı!pantolonunun cebinden daha önce kafasına taktığımadenci fenerini çıkardı. Işığını açtı ve yürüdükleri sırada, besbelli olası bir sığınak bulmak amacıyla ağaçlann arasındansağa sola doğrulttu. Etrafı tararken, buzla kaplı karlar, ışıkvurduğu anda gümüşbeyaz parıldadı, fakat nereye bakarsa baksın, Mick'in bütün gördüğü bu ve ağaçlar, ağaçlar veyine ağaçlar oldu. Mick ilk başta ışığı görünce paniğe kapıldıve yakınlarda bulunan birisi varsa, ışığın fark edilmemelerini imkânsız hale getireceğini belirtmek istedi. Fakat sonra,korkutucu gerçekle yüzleşti, birincisi, yakınlarda kimse yoktu; İkincisi, havanın onlar için oluşturduğu tehdit, olası birtakipçinin ışığı görüp onları bulması tehdidinden çok
daha
büyüktü. Ayrıca o sırada konuşamayacak kadar üşüyordu.Şuna bak. Uzun bir aradan sonra adamın ilk cümlesi bu oldu.Nne? O kadar titriyordu ki, çene kemiklerini ağzını açmaya yetecek kadar gevşetmek canınıacıttı.Orada, yukarıda. Bir avcı kulübesi daha var. İçeri girebiliriz belki. Işık sol tarafı, ormanın derinliklerini ve koca yaşlı bir huş ağacının yaklaşık altı metre yukarısını işaret ediyordu.Işığın vurmasıyla birlikte Mick'in gördüğü, çıplak dallarınarasına tünemiş ve gerekli şartları asgari düzeyde karşılar gibiduran kutu gibi bir yapıydı: bir zemin, dört kenar ve bir deçatı.Çok şükür. Ya da, en azından, söylemeye çalıştığı buydu. Kelimelerin ağzından gerçekten çıktığına emin değildi. Barınak söz konusu olduğunda, avcı kulübesi pek de işeyaramazdı. Ancak bu şartlar altında, seçici olmak mümkündeğildi. Bu noktada, avcı kulübesi tek seçenekti. En azındanonları kardan, ıslanmaktan ve rüzgârdan kurtaracaktı ve Mick'in bunu yapabilecek herhangibir şeye hayır demeye niyetiyoktu.Şu yığına dikkat et. Derin. Adam farkında olmadan içine girdiği ve Mick'in yolu üzerinde duran kar tepeciğine ışık tuttu, Mick için bir iz bırakarak, geri geri çıktı ve sonra yığının etrafından dolaştı. Mick o kadar yorgundu ki, devametmek için ciddi irade sarf etti, ayakları hissedemediği kadar uyuştuğu için robot gibi hareket ederek tahta gibi kaskatı olmuş dizlerle, sessizce adamın ayak izlerini takip etti.Yaklaşırlarken adam ışığı huş ağacına çevirdi, böylece,
or
ayavardıklarında, Mick bir merdivenin basamakları gibi devasagövdeye tutturulmuş metal raf desteklerini çoktan görmüştü. Adam ağaca vardıklarında ışığı dalların tepesindeki yapıdagezdirirken Mick göz kamaştıran karların arasından yukarıdoğru baktı ve sağlam bir ahşap kutuya benzeyen yıpranmışgri tahtaları gördü: Ortada bir kapı veya başka bir giriş yoktu. Mick, gözlerini kırpıştırarak kendini odaklanmaya zorladıve tekrar baktı. Bu sefer, raf desteklerinin hemen üzerindeki zeminin köşesine iliştirilmişhalat kapı kolunu gördü vebunun, kapak şeklindeki tuzak kapısının bir parçası olmasıgerektiğini anladı.Sence oraya tırmanabilir misin? Adam, Mick'e bakmak için döndü.Mick normalde böyle bir soruya öfkelenirdi. Fakat gelinen noktada bu o kadar da ihtimal dışı değildi. Tükenmiş ve neredeyse donmak üzere olduğu için, kendini raf desteklerine doğru yukarı çekmek çaba gerektirecekti.Ha, evet. Ifonıtı salt meydan okumaydı ama ne de olsa, meydan okumak bazen işe yarardı.Kararlılığını göstermek için en azından bir dakikaya ihtiyacı vardı. Bu yüzden hâlâ başı geride, avcı kulübesini inceleyerek orada dikiliyordu ki adam birdenbire ışığı kapattı ve keskin bir şekilde dönüp yola baktı.Ne var? Yüzü öylesine donmuştu ki, kaşlarını çatmasına imkân yoktu.Ama o da karanlık ve kar perdesinin ardındandikkatle, fakat hiçbir şey görmeden, yola baktı.Bunu duyuyor musun?Mick tam hayır anlamında başını sallamak üzereydi ki, aslında bir şey duyduğunu fark etti: belli belirsiz çim biçme
makineleri ve cumarte
si sabahlarıyla ilişkilendirdiği uzaklardan gelen bir tür homurtu.Hemen hemen aynı saniyede onları gördü: Birbirini yakından takip eden, ağaçların arasından göle doğru hızla ilerleyen iki minik ışık. Sonra, ilk ışıkların biraz ardından, görünüşe bakılırsa bir anda ortaya çıkıp yine göle doğru yaklaşan iki ışık daha gözüktü. Mick, ışıkların bağlı olduğu şeyin birtepenin ardından geldiğini görünce bir anda belirivermelerinin sebebini de anlamış oldu.Ama bu...Gerçeğin bir anda korkunç biçimde dank etmesiyle, tiz bir sesle bağırdı Mick. Kar motorları
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top