Yolun Sonu
Playlist:
- Leona Lewis - Broken
- Katy Perry - The One that got away akustik
- Cem Adrian - Ben Seni Çok Sevdim
Final bölümüdür :*
( 5 Yıl Sonra.)
Kızımın, saçlarını tarıyordum. Uzun, siyah, dalgalı ve gür saçlarını. Belki son kez yapabilirdim. Bugün, bu tarihi günde, hakkım olanları almaya gidiyordum. Yanımda Haru ve Yugin ile. İkizlerimi, canımdan can verdiklerimi ise Sam ve Amber çiftine bırakacaktım. Eğer bana bir şey olursa, ikizlerimi onlar yetiştirebilirdi. Kendi çocuklarıyla. Aradan 5 yıl geçmişti. Bu 5 yıl içinde, değişmemiştim. Değiştiğim tek yer, acılarımdı. Acılara dayanmayı öğrenmiştim. Elimdekilerle yetinmeyi öğrenmiştim. Bana bunları öğreten ise, Haru'ydu. Bu 5 yıl içinde, ikimizde birbirimize tam olmuştuk. Bir bütün olmuştuk. Kavga ettiğimiz anlarda oldu, birbirimize tekrardan aşık olduğumuz zamanlarda. Kızımın saçlarını taradım ve öptüm.
Jadia " Anneciğim, neden bugün Sam Oji'ye ( Oji = Dayı ) gidiyoruz ? Hani babamla beraber Lunapark'a gidecektik ? "
" Tatlım, ben ve babanın gitmesi gereken bir yer var. Oraya gitmemiz lazım." dedim.
" Bizde gidelim. Haden, mızıkçı olsa bile gidelim. Lütfen ! "
" Üzgünüm, bebeğim. Zaten zamanı geldiğinde oralara gideceksiniz. Küçük sırt çantanı aldın mı ? "
" Evet, aldım."
" İyi, o zaman. Hadi babanların yanına gidelim." dedim ve kızımın elini tuttum.
5 yaşında olmasına rağmen, gayet zekilerdi. Bu yüzden onları kandıramazdım. Sadece bir oyalayabilirdim. Aşağı indiğimizde, Haru oğlumuzla beraber oturuyordu. İkisi birlikte ne güzel gülüyorlardı. Oğlum ve kocamın gülüşleri, beni mutlu ediyordu. Oğlum, bakışlarını bana çevirdi ve sonra koşarak bana sarıldı.
Haden " Haha ( Japonca annem ) ! "
" Oğlum ! " dedim ve ona sarıldım.
Kokusunu içime çektim. Sonra Haru'nun yanına oturdum. İkizler ise, ayakta bize bakıyorlardı. Jadia, gittikçe güzelleşiyordu. Siyah saçları, yeşil gözleri ile muhteşem bir güzellik olacaktı. Şimdiden bile nazlı nazlı salınıyordu. Kim bilir, yetişken peşinde kimleri koşturacaktı nazlı kız ? Oğlum da, güzeldi. O da kızım kadar, çok yakışıklı olacaktı. Şimdiden etrafa çapkınca bakıyordu. Haru, elimi sıktı.
Haru " Şimdi, dayınız gelecek. Sakın, onun sözünden çıkmayın tamam mı ? Biz geri dönünceğe kadar, onu dinleyin. Eğer dönemezsek de, davamızı sürdürün. Ve sizi daima sevdiğimizi hatırlayın, Haruto ve Airi." dedi ve aile kucaklaşması yaşadık.
Sarılmamız bittiğinde, kapı çaldı. Kapıya baktım ve gelen Sam, Amber ve tatlı sarı kızları Kristen geldi. Kristen, boynuma " Halacım ! " diye sarıldı. Kucağımda onunla içeri girdim. Benim, kıskanç oğlum hemen Kristen'ın ayaklarını tutmaya başladı.
Haden " Bırak annemi ! O, benim ! Senin annen orada ! "
" Haden ! Böyle deme, tatlım." dedim ve Kristen'ı aşağı indirdim.
Sam " Eminim, sapasağlam döneceksiniz. Hadi, sevimli ikizler ! Gidelim." dedi ve ikizler bize baktıktan sonra, Sam'in elinden tutarak gittiler.
Derin bir nefes aldım. Ya hakkım olanı alacaktım ya da ölecektim. Artık her şeyin zamanı gelmişti. Düğüm noktası, kör düğüm şimdi çözeliyordu. General Hugo'nun yardımıyla oluşan ordum, her tarafı teker teker almıştı. ALınmayan tek yer, saraydı. Bu başarının en büyük payı ise, halkımdı. Onların desteği ile, bu gece kraliçe olacaktım. Haru elimden tuttu ve boyut kapısından geçtik. Kendimizi geniş bir çadırda bulduk. Üstümüzde savaşçı zırhlarımız vardı.
Haru " Kraliçem, ben General'i çağırıyım." dedi ve dışarı çıktı.
Derin bir nefes aldım.Bugünü aylarca, günlerce beklemiştim. Bana ait olanı, Marcus'tan alacaktım. Benim olanlarıda, çocuklarıma verecektim. Kendim için değil, çocuklarım içindi. Kaç gece çocuklarıma bir şey olacak diye uykusuz kalmıştım ? Kaç defa Marcus'tan çocuklarımı öldürme tehdidi gelmişti ? İşte, şimdi esaret bitiyordu. Korkular, bitiyordu. Çadır açıldı ve içeri Yugin, Hugo, Haru ve Luis girdi. Luis mi ? Bana ihanet eden ve 5 yıl boyunca benimle konuşmayan Luis ! Beni görünce, bakışlarında belli bir heyecan belirdi. Sanki yeniden umutlanmıştı. Sanki kör bir adamın Güneş'i ilk defa görmüş gibiydi. Fakat bu sefer ona, merhametli davranamazdım.
" Onun, burada ne işi var ? " dedim.
General " Kim, Majesteleri ? "
" Kim olduğunu gayet iyi biliyorsun, General ! "
Yugin " Luis mi, Jade ? Ona bu kadar kızmamalısın. Bize yardımı çok dokundu. Bölgelerin zayıf yerlerini gösterdi, Marcus'un yanında casusluk yaptı."
" Ama bana ihanet etti ! Hatta sen dedin, Yugin ! "
" Ama cezasını çekti ve bedelini ödedi. Bağışlamak, büyüklükür."
" Hayır, onu affetmeyeceğim. "
Luis " Yeniden kalbini kazanacağım, Jade. Çok yakında, merak etme."
" Kırılan bir şey, tekrardan kazanılmaz." dedim.
" O zaman tamir ederim."
" Eskisi gibi olmaz ve daha hassas olur."
General " Majesteleri, lütfen daha sonra bu konuları tartışınız. Şimdi dışarı çıkın. Halkınız ve askerinizi selamlayın. Daha sonra saraya yürüyeceğiz."
" Haklısınız." dedim ve gülümsedim.
Önlerine geçtim ve bir kraliçe edasıyla başımı dik tuttum. Çadırdan çıktım ve beni gören kalabalığa baktım. Bu kalabalık hemen saygıyla önümde diz çöktüler. Onlara gülümsedim.
" Evet, benim soylu askerlerim ! Bugün, burada tekrardan tarih yazacağız. Halkımızın aktığı gözyaşı sona erecek ve tekrardan mutlu günlere döneceğiz. Eğer ölürsek, kanlarımız o saraydaki Marcus'u boğacaktır. Davamızı çocuklarımız, torunlarımız sürdürecektir. Hakkımız olanı alacağız. Bu günü, kurtuluş günü olarak hatırlayacağız. Şimdi ait olduğumuzu almaya gideceğiz. Haydi, ileri ! "dedim ve askerlerim coştular.
Bana getirilen ata bindim. Haru'da kendi atıyla yanıma geldi.
Haru " Dimdirekmen saray gdiyoruz, değil mi ? "
" Evet." dedim.
General " O zaman sakın ayrılmayın, Ekselansları." dedi ve atlarımızı sürmeye başladık.
Yolumuza hiçbir asker çıkmıyordu. Tersine, Marcus'un komutasındakiler bize katılıyordu. Böylece beklediğimden daha hızlı saraya vardık. Atımdan indim ve askerlerimi sarayın dört bir yanına saldım. Askerler bana Marcus'un, babamla birlikte taht odasında olduğunu söylediler. Hızla, oraya geldik. Kapıyı açtım ve karşımda Tahta babam oturuyordu. Arkasında ise, savaşçı zırhıyla Marcus. Bildiğim kadarıyla şu an kral Marcustu. Neden babam orada oturturulmuştu ? Marcus, neden arkasında bir şey saklar gibi hali vardı ? Adım attım ve tüm kapılar kapandı.
Marcus " Hoşgeldin, Sevgili Piç Kuzenim ! "
" Merhaba, Kanlı Marcus ! Halkım seni bu adla anıyor. Biliyorsun, değil mi ? " dedim.
" Sana da, Kurtarıcı Tanrıça diyorlar. Başka ne diyorlar ? Vatansever Azize, Kutsanmış Kadın, Halkın Koruyucusu, Kanlı'nın durdurucusu diyorlar. Çok eğlenceli lakaplar."
" Senin lakabın yanında, benimkiler sönük kalır."
" Haklısın. Hakkı olanı, almaya mı geldin ? Öyle duydum ? Neden kalabalık geldin, peki ? Benden korkuyor musun ? "
" Kalabalık gelmem seni korkutmalı, Kuzen."
" Ben tek başıma bir orduyum. Herkesi yenerim. Herkesin canını acıtabilirim."
" Tek başına yapabilir misin bunu ? "
" Ben her şeyi tek başıma yaptım. Mesela Luis ile senin aranı bozarken, tek başıma yaptım."
" Ama yinede yalnızsın."
" Beni küçümseme ! " dedi ve elindeki hançeri babamın kalbine sapladı.
" Babaa ! " diye bir çığlık koptu ağzımdan.
Babam ayağa kalktı ve yavaş adımlarla benim bulunduğum tarafa gelemeden tam ortada düştü. Hemen yanına koştum. Kafasını, dizlerime yatırdım. Gözyaşlarım akmaya başladı.
Babam " Jade, canım kızım."
" Baba, lütfen daha fazla konuşma. Kanaman var." dedim.
" Daha fazla kan aksa da, olur. Ben göreceğimi gördüm, yaşayacağımı da yaşadım Jade. Bu hayatta, büyük hatalarım oldu. En büyük hatam ise, seni reddetmek. Hiçbir babanın yapmayacağı şeyi yaptım. Masum olan öz kızımı, bir hiç uğruna redettim. Ömrüm boyunca, bunun azabını yaşadım. Kabusum oldun, kızım. Ellerimle seni boğarken, beni sevdiğini söylüyordun. Delireceğimi sandığım için, tahtı Marcus'a bıraktım. Amacım yanına gelmekti ve torunlarımı görmekti. Ama olmadı. Şimdi kızım, lütfen beni affet. Bu acımasız, kötü kralı affet ki ahirette huzur bulayım."
" Affediyorum. Senin yoluna bir değil, bin Jade feda olsun baba ! "
" İşte, şimdi huzura kavuşabilirim. " dedi ve nefesi kesildi.
" Baba ! " diye bağırdım.
Fakat ölmüştü. Son nefesini kucağımda vermişti. Hiçbir şekilde, böyle bir sonu hak etmiyordu. O, benim babamdı ! Beni büyütemeyen, seven ama rededen birisi de olsa ölmemeliydi. Marcus'a baktım. Gülümsüyordu.
" Sen, nasıl bir adamsın ? " diye fısıldadım.
Marcus " Bana diklenmeseydin, bütün bunlar olmayabilirdi." dedi ve ayağa kalktım.
" Sen, adi bir piçsin ! " dedim.
Marcus " Bir krala küfür edilmez. Cezası ölümdür."
" Ölümün benim elimden olacak." dedim ve karanlık sihrimi fırlattım.
İçimdeki karanlık kızda, benimle beraber uyanmıştı. Bu sefer ikimiz birlikte hareket edecektik. Buna emindim. Karanlık enerjimi, tekrardan Marcus'a doğru fırlattım. Hareket etmesine fırsat vermeden, kılıcımı karnına sapladım. Böylece kolayca, Marcus'u bitirmiştim. Zafer, benimdi. Sevinçle, Haru'ya sarıldım.
Haru " Başardın, sevgilim! "
" Hayır, birlikte başardık. " dedim ve gülümsedim.
General " İşte tç, taht şimdi hak edenin elinde. "
Yugin " Eminim Kraliçe'm, Delilah bunu görmüştür. Hatta yanımızdadır, kimbilir. "
Luis " Sezar'ın hakkı sezaradır ! "
" O kadar mutluyum ki ! Sevinçten, dans edebilirim." dedim.
Haru " Bir Kraliçe ağırbaşlı olmalıdır. Çılgın hareketler yapmamalı ! "
Luis " Bırak, istediğini yapsın. O, bir Kraliçe. " dedi ve bana baktı.
Bakışlarında sevinç vardı.Aşk vardı. Mutluluk vardı. Haru'dan ayrılıp, onun yanına gittim ve sarıldım. Onu affetmiştim. Ne yaparsa yapsın, o benim biricik Lui'mdi. Jade'nin Lui'si olacaktı, her zaman. Haru'dan, Jack'ten önce Luis vardı. O, benim için her zaman farklı olacaktı.
Luis " Beni bağışladın mı ? Bu yaramaz oğlanı affetin mi ? "
" Evet, affettim. Sonuçta, anneler daima çocuklarını affeder." dedim ve gülümsedim.
" Biliyorum. Annem de, aynı bu lafı kullanırdı. İşte, bu yüzden anneme benziyorsun."
" Luis ! Sana olan öfkem hala var ama sana olan sevgim, bunu bastırıyor." dedim ve arkamızda bir bağırma sesi duyduk.
Baktığımızda ise, Marcus'un karnındaki kılıcı çıkarmıştı ve bize bakıyordu. Elinde ise, zehirli kılıcı vardı. Kılıcın zehrini ise, kılıcın renginden anlamıştım.
Marcus " Bu kadar kolayca, pes etmeyeceğim. O taht benim olamıyorsa, seninde olamaz ! " dedi ve kılıçla birlikte üstüme yürüdü.
Tek yapabildiğim orada donmak ve gözlerimi kapamak oldu. Her şey bir anda oluştu ve gözlerimi açtım. Karnımda, bir delik hissetmiyordum veya sıcak akan bir kan yoktu. Çünkü önüme Luis geçmişti ! Luis, karnındaki kılıç ile yere düştü. Ben ise, şok olmuştum. Yapabileceğim neydi ? Onu nasıl kurtarabilirdim ? Hemen yanına çöktüm. Kafasını, kucağıma yatırdım.
" Lütfen, lütfen sende beni bırakma ! Lütfen ! Özellikle tekradan, birleşmiş iken." dedim.
Luis " Üzgünüm, Ja-Jade. Bende bu şekilde öleceğimi tahmin etmiyordum. "
" Hem sen ölmezsin ! "
" Bu zehir, beni de etkiliyor. Ama yine de yaşamımın en huzurlu anını yaşıyorum. Ölmede önce, senin yüzünü göreceğim. Bundan daha büyük bir mutluluk olur mu ? "
" Ölmene izin veremem. Lütfen, Luis gitme ! Sende beni bırakma. Biliyorum, sana karşı büyük hatalar yaptım. Senin aşkını aşağıladım. Terk ettim, ceza verdim. Ama lütfen gitme ! Elimden kayıp gitme ! Bana veda etme ! Gitmezsen, söz bu sefer ayrılmayacağız. Ne yaparsak, yapalım."
" Jade, şu an tüy gibi hafifim. Keşke, sen ölünceye kadar yanında olsam. Ama ne yazık ki, bu mümkün değil. Benim zamanım buraya kadarmış."
" Neden beni kurtardın ki ? Bırak, yine bencil Luis olsaydın."
" Çünkü, benim dışımda seni Haru'da seviyordu. Onun, çocuklarının mutluluğu için kurtardım."
" Sensiz bir yanım hep buruktu. Ama yaşadığını bilmek, rahatlatıyordu beni. Ama şimdi ? Eksik, olacak. "
" Jade, lütfen beni affet ! Sana ne yaptı isem, affet."
" Affediyorum, Luis. Seni seviyorum. Vefasız sevgilin olarak, seni seviyorum."
" Eğer ruhlarımız bir daha bu Dünya'ya gelirse, öyle bir şey varsa, yine benim olur musun ? Yine beni bulup, sana aşık olmama izin verir misin ? Beni delicesine sever misin ? "
" Evet, seveceğim. Ama bu sefer, lütfen böyle ayrılmamıza izin verme ! "
" Teşekkür ederim. Seni, öteki tarafta bekliyor olacağım. Sen cennette iken, ben cehennemde olup seni izleyeceğim. Son bir isteğim var. Bedenimi yak. Yak ve küllerini okyanusa doğru savur. Böylece, denizden geldiğim gibi denize gidebilirim."
" Hayır ! Hayır ! "
" Hoşça kal, Jade ! Beni unutma, ben seni unutmayacağım. " dedi ve eli aşağı doğru düştü.
" Hayır, ölemezsin ! Benim Luis'im ölemez ! " dedim ve dudaklarını yavaşça öptüm.
Bakışlarımı, Marcus'a çevirdim. Bana bakıyordu. Hızla Luis'in karnındaki kılıcı çıkardım.
Marcus " Beni öldürerek, sevgilinin intikamını alacaksın değil mi ? "
" Evet, pislik ! " dedim ve kılıcımı sapladım.
Sonra çıkardım ve bir daha sapladım. Bu sefer işi bitmiş gibiydi. Yere düştü. Nabzını kontrol ettim. Evet, ölmüştü. Onun yüzünden, sevdiklerimi kaybetmiştim. Onarın intikamını almıştım. Haru, yanıma geldi ve omzuma dokundu.
Haru " Güçlü ol, hayatım. Güçlü ol ve yoluna devam et. Emin ol, böyle isterlerdi."
" Peki, kapıları açın. Dışarıdaki askerlerim içeri gelsinler. Konuşma yapacağım." dedim ve emrim uygulandı.
Kapı açıldığında askerlerim geldi. Hepsi meraklı gözlerle bana bakıyorlardı. Tüm alanı kaplamamışlar, Luis'in bedeninin bulunduğu yerin 5 adım arkasında durmuşlardı. Onlara gülümsedim ve yavaşça tahta çıktım. Taht oturduğum an, hepsi sevinç çığlığı ile bağırdılar. Hugo, onlara susun işareti yaptı.
" Bugün, burada tekrardan tarihimizi yazmak üzere toplandık. Miladımız olarak belirleyeceğimiz bir gündeyiz artık. Altın çağ, kapımızdadır. Ben Kraliçe Jade, halkımın efendisi değil kölesiyimdir. Tek amacım size hizmet etmektir. Benden önceki hükümdarların amacını taşıyacağım. Her zaman, kılıcım keskin olacaktır. Kendimi değil, halkımı düşüneceğim. Her zaman, sevgiyle yaklaşacağım. Ben, sizlerin kraliçesiyim ! " dedim ve yeniden sevinç nidaları başladı. Gözlerim, Luis'İn bulunduğu yere takıldı. O kadar masum bir hali vardı ki ! Yüzünde masumluk olduğu kadar, mutlulukta vardı. Cennete erişmenin mutluluğu veya sevgilinin uğrunda ölme mutluluğu vardı. Birden dizlerimin bağı çözüldü ve ben yere düştüm. Başımdakiler erkekler " Majesteleri ! " diyorlardı. Benim duyduğum ve gördüğüm tek şey ise Luis'ti. Benim Luis'imdi. Jade diyen sesinin duyunca, bayıldım.
~~~
Elimde bir kutu ile, yanımda kral ilan ettiğim Haru ile beraber denize bakan bir uçurumun kıyısındaydık. Bu kutunun içinde, Luis'in külleri vardı. Tahta çıkalı, 2 hafta olmuştu ve ben daha yeni Luis'in küllerini savuracaktım. Umarım, geç bırakacağım için bana kızmamıştır veya ruhu huzursuz olmamıştır. Haru ile beraber kutuyu açtık ve gökyüzüne doğru külleri savurduk. İşte, Luis denize gitmişti. İstediği gibi olmuştu. Gözyaşlarım yanağımdan süzülüyordu.
" Luis, baka denize gidiyorsun ! Gördün mü ? " diye bağırdım.
Haru " Mutlaka, bizi duyuyordur. Biliyor musun, taç töreninde onu gördüm. Beyazlar içinde, bize gülümsüyordu.Yanında Delilah vardı."
" Bende ikisini gördüm. Bana el salladılar. Acaba ne zaman, onların arasına katılacağım."
" Beraber katılacağız, merak etme." dedi ve ona sarıldım. Hıçkıra, hıçkıra ağladım. Sonuçta, o benim kralımdı. Onun yanında rahat olabilirdim.
~~~
( 10 Yıl Sonra )
Güzel bir sabaha uyanmıştım. Ülkeyi düzene sokmanın huzuru ile, neşe içinde kahvaltı etmiştik. Kraliçe olarak, kendimi buraya adamıştım. Başarılı bir şekilde yönetmiş, savaşmıştım. Halkım benden " Vatanınıseven Tanrıça " olarak bahsediyordu. Haru ise, yanımda kral olarak bana yardım etmişti. Onunla beraber, yeniden inşa etmiştik. İkizlerim ise, büyümüşlerdi ve artık yaşları sabit kalıyordu. Yaşamları boyunca, 18 göstereceklerdi. Tıpkı benim, şu an 30 göstermem gibi. Ne kadar genç dursam da, ruhum yaşlanıyordu. Buna rağmen cıvıl cıvıldım. Şimdi çocuklarımızı da alarak, sarayın Sakura ağaçlarından oluşan bahçesine çıkmıştık. Ben Haru'nun koluna girmiştim, ikizler ise yanımızda bize sevgiyle bakarak yürüyorlardı. Kızım Jadia, tahmin ettiğim gibi olmuştu. Siyah, gür, dalagalı saçlar, yeşil gözler ve mükemmel beyaz teni ile yürüyen güzellikti. Oğlum Haden ise, yakışıklı oluşu ile herkesin dikkatini çekiyordu ve harem kurması için yalvarıyorlardı. Ne yazık ki oğlum, tek eşlilikten yanaydı ve eşini General'in ufak kızını seçmişti.
Haden " Anne, hayatın artık dedeler tarafından bir masal olarak anlatılıyor. Savaşçı Bir Peri Kızı'nın Hayatı olarak. Babamdan da, karanlık sadist vampir büyücü diyorlar."
Haru " İstediklerini desinler, umurumda değil."
Jadia " Mutlu sonlu bir masal değil."
" Ama yinede güzel bir masal, tatlım." dedim.
Haden " Bu masalda Luis'in adı aşkından gözü kör olan aşık olarak geçiyor."
Jadia " Anne, hayatın boyunca tek pişman olduğun konu Luis'i affetmemek miydi ? "
" Evet. Eğer onu cezalandırmasaydım, belki şu an bizimle olabilirdi." dedim.
Haden " Ama yine de, en sevdiğin kişi babam. Öyle değil mi ? Öyle olmalı."
Haru " Tabiki, anneniz beni en çok sevecek. Sonuçta, ben ona göz diktim ve aldım. Benden başka kimin olacaktı ki ?"
Jadia " Ama yinede annemin, aşk hayatı baya renkliymiş." dedi ve kıkırdadı.
" Sus, seni terbiyesiz kız ! " dedim.
" Ama doğru. Baya renkliymiş. En sonunda, doğru kişiyi seçmişsin. Ama ben yinede, Luis gibi bir aşığım olsun isterdim."
Haru " Jadia Airi ! Sen, annenden daha nazlısın. Emin ol, Luis sana katlanamazdı. Hadi, biz biraz ilerde oturacağız. Siz, biraz daha yürüyün." dedi ve biz hızlıca yürüyüp, bize hazırlanan yere oturduk.
Kafamı nazikçe, Haru'nun omzuna yasladım.
" İşte, peri masalının sonuna geldik Haru. Hayatımda büssürü insan girdi. Kimileri kalıcı oldular, kimileri ise silindiler. Kimileri bana olan aşklarından kör oldu, kimileri ise aşkını içinde yaşadı. Ama ben, onlara iyi davrandım. Bana en çok acı çektirene, yani sana geldim ve senin oldum. Yaptıklarımdan pişman mıyım ? Evet, bazılarından pişmanım. Luis, hayatımda en çok pişman olduğum yerdir. Bu pişmanlık hiçbir zaman bitmeyecek." dedim.
Haru " Yine de, ben bu hayatı yaşamaktan mutlu oldum. Eğer reenkarnasyon varsa, bir daha ruhlarımız Dünya'ya gelecekse, yine benim olur musun ? Yine beni sever misin, Sevgisi Bitmeyen Kraliçe ? Söz, bu sefer birbirimize acı çektirmeyeceğiz."
" Söz, yine senin olacağım. Söz, yine seni seveceğim ve diğer aşıklarımı süründüreceğim. Seni Seviyorum."
" Seni seviyorum." dedi ve dudaklarımız buluştu.
İşte bizim masalımız böylece sonlanmıştı. Fırtınadan sonraki gökkuşağı gibi bir hayat yaşamıştım. Yine, yaşamak ister miyim ? Evet ! Ne olursa olsun, yine bu hayatı yaşamak isterdim. Kimsenin yaşamadığını yaşamıştım. Artık huzura kavuşabilirdim. Mutluluğada. İşte, bir peri masalı sona ermişti. Sonsuza kadar mutlu olamasam da, mutlu yaşayacaktım. Emindim. Aşkıyla, nefretiyle, aydınlığı, karanlığı ile ben Jade, sonsuza kadar mutlu yaşamamış olacaktım.Sadece mutlu. Sadece mutlu bir sonu olmuştu diyeceklerdi. Bundan emindim.
Yazar Notu :
İşte Uyanış bitti. Bana kimi yönden kızdı iseniz, affedin ! Mesela Jade'nin Luis'i seçmemesi için affedin.Bu kitabımda neden Haru ile Jade beraber oldu diye sorarsanız, Jack çok basitti. Jade'nin yanında gayet, basit kalıyordu.Haru ise, bence Jade'nin yanına yakışan bir karakterdi. Bu yüzden Ja-ru çiftine döndürdüm. Başarılı bir döndürme oldu mu ? Bilmiyorum. Bunu siz bilirsiniz. Final bölümünde ağlatma gibi bir amacım vardı, umarım buna ulaşmışımdır ve ağlamışsınızdır. En azından duygulanın. Ben ağlayacak gibi oldum. Özellikle, Luis'in vedasında ağlayacaktım. Aklımda Jade ve Haru'yu da öldürme vardı ama yapmadım. Çünkü baya karakter öldü. Başkarakterler öldükten sonra, ne kalacak geriye ? Ama iyi, kötü bitirdim. Geriye sizin yorumlarınız var. Nasıl bir bölümdü ? Ağladınız mı ? Yazın, lütfen. Şimdi yeni hikayemle, sizinle buluşacağım. Diğer hikayemde görüşmek üzere.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top