Ölmek için Doğmak

Selaamm ! Geç yükledim. Üzgünüm. Dersler yoğunlaşıyor.  İlk kısımda kendim nasıl olurdum diye düşünmedim. .Sizce Jade, nasıl iyileşir? Lana Del Rey - Born to die şarkısı bana bu bölümü yazdırttı. Bölüm şarkısıyla İyi okumalar :)

Bugün idam edileceğim. O kadar huzurluyum ki. Masum olduğumu biliyorum. Fakat en zor olanı, dün yaşadım. Beni yalnız bırakmayanlar, dün idam edildiler ve bu bana izlettirildi. Sırf suçu itiraf etmem için. Hayır, suçum yoktu. Suçum olmamasına rağmen, kralın emrini yok saymıştım. Saraydan kaçmıştım fakat yakalamışlardı. Dün ki, idamlar ise korkunçtu. Del  ve Yugin'in, kesik başı ve Luis ile Haru'nun yanmış vücutları. Luis ile Haru'yu, vampir oldukları için zehirli ateş ile yakmışlardı ve ölmüşlerdi. Şu an, dördü yan yanaydı ve bende katılacaktım. Ne kadar beni kraliyet mezarlığına gömmek isteseler de, izin vermemiştim. Yerim onların yanıydı ve mümkünse Haru'nun yanında olacaktım. Haru, yakılırken çok cesur davranmış ve ateş yanarken, çabucak ölmüştü. Fakat Luis'e acılı gelmişti. Delilah idamında, çok ağlamıştı ve titremişti. Yugin ise cesurca davranıp, hemen başını kestirmişti. Aynaya son kez baktım. Siyah, incilerle süslü elbisem ve siyah duvağım ile ölüme giden bir gelin gibiydim. Takılarımı takmıştım ve kolyemde yerini almıştı. Kendimi yeterince ölüme hazırlamış ve süslemiştim. Kıyafetimi ve küpemi alacak olan, celladın iyi para elde etmesi için kıyafetlerimi kaliteli kullanmıştım. Arkamdaki nedimeler ağlıyorlardı. Arkamdan General Hugo geldi. Üzgün görünüyordu. Sanki bu olanların, hiç olmamasını ister gibiydi.

General " Hanımefendi, hadi artık odanızı terk edin. İsteğiniz üzere, Dünya'daki servetiniz, kimsesiz çocuklara harcanacak ve oradaki ailenize de trafik kazası raporunu gönderdik. Sahte bir cesette." dedi.

" Peki, General. Mahkumiyetim boyunca, bu işlerimle ilgilendiğiniz için memnunum." dedim ve dışarı çıktık.  

İdam alanına giderken, halkım bana dokunuyor ve masumiyetimi haykırıyorlardı. En azından onlar, benim masumluğumu biliyorlardı. Bu da bana yeterdi. Çünkü babamı çoktan kaybetmiştim. Karşımda kral vardı. Yavaşça merdivenlerden çıkarken, celladım bana yardım etti. Platforma çıktığımda, kılıcı görememiştim. Kılıcı görseydim, belki tüm cesaretimi yitirebilirdim. Kalabalığa baktığım zaman en önde ağlayan Jack'i gördüm. Pelerinle kendini gizlemiş ve bana ağlayarak bakıyordu. Ona gülümsedim. Yanında annem vardı. Kendini gizlememişti. Derin bir nefes aldım ve platformun orta yerine geldim. Şimdi veda konuşması zamanıydı.

" Ben eskilerin Prensesi ve şimdi idama mahkum olan vatan haini Jade. Tanrı şahidim olsun ki, size asla ihanet etmedim. Sizlere, krala ve saraya ihanet etmedim. Sadece ateşle oynadım ve şimdi yanıyorum. Bir pervane misali, ateşe kendimi bıraktım. Bu ateş, benim aşkımdı. Şimdi sizlerin önünde ruhumun, affedilmesini diliyorum. Masum ruhum, günaha bulaştırılmak istendi. Tek korkum, Yüce Kral'ımızın gözlerinin kör edilmesidir. Şundan da eminim ki, gelecek bana merhametli davranacaktır ve benim masumluğum ispatlanacak. Benim bu duruma düşmeme sebep olanlar, cezalarını bulacaktır. Bu sözlerimi, son sözlerimi unutmayın. Şimdi sevgilimin yanına gidiyorum. Tanrım, ruhuma merhamet et ! " dedim ve karşımdakilere revans yaptım.

Kalabalık coşkuluca alkışlıyor ve ağlıyorlardı. Onlara gülümsedim ve arkama döndüm. Saçımdaki duvağı çıkardım. Küpelerimi, celladımın kesesine koydum. Kolyemi ise, General erdim. Bu kolyeyi Jack'e, verecekti. Hatıra olarak. Hizmetçim ağlayarak, bonemi kafa yerleştirdi. Siyahtı. Onlara tek tek sarıldım. General bana bakıyordu.

General " Pişmanım ! Olayların böyle olduğu için pişmanım ! Beni affedin demeye, yüzüm yok." dedi.

" Seni af ediyorum.Ruhum huzura kavuşacak." dedim ve önüme döndüm.

Celladım eğildi.

Cellat " Lütfen beni affedin. İlk defa bir kurbanım karşısında eğiliyorum. Eğiliyorum ve affediyorum çünkü sizin gibi bir masumu öldürmek istemiyorum fakat emir bu. "

" Affediyorum." dedim.

Cellat elimi öptükten sonra ayağa kalktı. Bende orta kısma oturdum. Gözlerim bağlanmayacaktı. Sürekli ruhumun huzura kavuşmasını mırıldanıyorum. Merhamet diliyorum. Cellada bakıyorum fakat kılıcı hiç oynatmıyordu. Kara maskesi ile, bana acıyan şekilde bakıyordu. Kafamı, kalabalığa döndürdüğüm zaman anneme baktım. Ağlayan gözleri, şişmişti ve benim için mırıldanıyordu. Jack'e baktığımda, gözlerinden etkilenmiştim. Tıpkı ilk bakışmamızdaki gibi. Ona gülümsedim.

" Asla uyumayacağım, Jake."  diye fısıldadım.

Birden arkamdan cellat bağırdı.

" Hanımefendi, gökyüzüne bakın. " dedi ve bende baktım.

Beyaz bir güvercinin yanında uçan, siyah bir kuş vardı. Tüyleri gök kuşağı gibi parlayan. Haru ve ben gibi. Gözümden yaşlar akarken, birden kılıcın gelişini duydum ve vücudumdan hızla ayrıldım..

Çığlık çığlığa uyandım. Rüyamda, idam edilişimi görmüştüm. Çok korkunçtu. Saat kaçtı ? En son ateşim olduğu için yatakta yatırılmış ve yükselen ateşim düşürülmeye çalışılmıştı. Migrenim beni kötü bir şekilde etkilemiş, en sonunda uyuyakalmıştım. Tabi, saraydan kaçar kaçmaz yatağa düşmüştüm. Saat gece 11 idi. Ellimi alnıma koyduğumda, ateşim birazcık var olduğunu gördüm. Kapı açıldı ve bende yastığa yaslandım. Haru bana bakıyordu. Birden aklıma boynu kesilmiş olduğu geldi. Titrediğim için yorganı üstüme çektim. Haru elini alnıma koydu.

Haru " Çok ateşin vardı, bende doktor çağırttım."

" Ne yaptın ? Ben doktorları sevmiyorum ! " dedim ve yastık fırlattım.

Yastığı tuttu ve yerine koydu. Yanıma oturduğunda ona dil çıkardım.

Haru " Seni kaybetmemi mi istiyorsun ? Ateşin inmiyor. Deli gibi rüyanda konuşuyorsun. Kendini kaybediyorsun."

" Bana senin bakımın yeter." dedim.

" Ama doktora görünmen gerekir. Bu yaşananlardan önce göstermem gerekirdi ama geçiştirdin. "

" Saraya hatırlatma ! Kabuslarımda hep idam edilişimi görüyorum. Film çeker gibi, orada oynuyorum. Bıkmadan, usanmadan."

" Korkma, güzelim. O saraya, bir kraliçe gibi gireceksin. Sen kadınsın, savaşçısın ve kraliçesin. Unutma. Neyse, ben doktoru çağırayım. " dedi ve ayağa kalktı.

" Burada mı ?" dedim.

Haru " Ne sandın ? Aile doktorunuzu çağırdım. Seni ameliyat edeni. John'a aradım. O da doktoru yolladı." dedi ve çıkıp, gitti.

Geri geldiğinde aile doktorumuz Dr. Clarson'ı gördüm. Alanında uzmandı ve John babamın en yakın dostuydu.

Clarson " Merhaba Doktor Fobisi Olan Jade ! Nişanlın, hasta olduğunu söyledi. Şimdi bende seni muayene edeceğim ve ilaç vereceğim. Ateşine bakalım ? Evet, hala var.  38,5. Evet, tüm belirtileri nişanlından aldığım için soru sormayacağım. Kafana da el ile muayenemi yapabilir miyim ? Evet, çok iyi. " dedi ve tedavisini yaptıktan sonra karşımdaki sandalyeye oturdu. Haru da yanıma oturdu ve elimi sıktı.

Clarson "  Jade, biraz sonra söyleyeceklerimi ciddiye almalısın. Hastalığın, migrenden dolayı ama bir kısmı psikolojik. Son zamanlarda çok üzücü olaylar mı yaşamışsın ve bu da bedenini olumsuzca eklemiş. "

" Üzüntüler mi ? " dedim.

" Evet, üzüntüler. Hatta seni derinden sarsan, deprem gibi olan üzüntüler. Bu üzüntüler, iyileşmeni engellediği gibi daha beter bir duruma sokuyor, canım. Kendine dikkat et ve gerekirse bir psikolog ile konuş."

" Bunu babama söylemeyin, lütfen. Ona migrenden dolayı derseniz, sevinirim. "

" Sende en kısa zamanda, mutluluğunu yarat. Bu reçetedeki ilaçlara ve psikolog tavsiyeme uy." dedi ve odamdan çıkıp, gitti.

Haru " Çok haklı. Kendini üzme. Olayları zaman bırak."

" Haru, nasıl bırakabilirim ? Çok sevdiğim Luis, bana tokat attı. Yuvamda, sarayımda vatan hainiyim. Sen bana zamana bırak diyorsun." dedim.

"  Ama kendini, vücudunu yıpratıyorsun. Kendini düşünmüyorsan, beni de düşün ! Ben sensiz ne yaparım ? Burada nefes almak, benim için imkansız olur. Her şey seninle anlamlı." dedi ve bana sarıldı.

" Sana söz veriyorum, seni asla bırakmayacağım. Şimdi bana sarıl ve beni uyut ! " dedim ve bana sarıldım.

Tanıdık kokusunu çekince, rahatladığımı hissettim. Benim ilacımdı.

Haru " Evet, senin ilacınım. Her zamanda öyle olacak. Evet, kabusun neydi bakalım?"

" Ne mi ? İdam günümü yaşıyordum. Senin idamını zorla izlemiştim. " dedim.

" En azından ölüm ile ilgili, ön bilgin oldu."

" Dalga geçme ! Sen yakılıyordun. Fakat yan yana gömülecektik."

" Hadi uyu ! " dedi ve bana ninni söylemeye başladı.

Sanırsam ben bir bebektim. Onun sürekli bakması gereken, koca bir bebek. Rüyamda ise bu sefer cellat bendim ve kafasını uçurduğum kişi Marcus'tu.

~~

Sabah uyandığım zaman, mutluydum. Saf bir mutluluk vardı içimde. Saf ve katıksız olan bu mutluluğun sebebi neydi ? Luis mi yapmıştı ? Ah, bağı kırmıştım. Ayağa kalktım ve üstümdeki pijamalarıma baktım. Güzellerdi. Pembe ve Hello Kitty idi.  Dışarı çıktığımda, Delgin çifti mutfakta kahkahaları geliyordu. Luis, koltukta masumca yatıyordu. Birden gözlerini kıprıştırdı ve bana baktı.

Luis " Günaydın, Hasta."

" Günaydın, Uykucu ! " dedim.

Haru kapıyı açtı ve elinde ilaç kutuları kadar, sıcak poğaçalarda vardı.

Haru " Hadi kahvaltıya ! " dedi ve mutfağa geçtik.  

Neşe içinde masamıza oturduk. Herkes mutlu görünüyordu fakat Haru hariç diğerlerinde korkuyu görebiliyordum. Bu korku ölüm korkusuydu ! Bu korkunun sebebi, bendim. Kendim korkuyor muydum ? Hayır. Ölmek için doğmamış mıydık ? O zaman neden korkmalıyım ki? Masadan kalktım ve salona geçtim. Televizyonu açtım. Magazin programı vardı. Benden sadece evleneceğim haberi geçmişti. İyi, en azından gündemdeydim. Güldüm. Herkes geldi ve Haru yanıma oturdu. Del, Yugin ve Luis de yan yana oturmuşlardı.

Haru " Haplarını şimdi almayacaksın."

Del " Bugün daha iyisin. Dün çok kötüydün. Hayalet gibi." dedi ve kapı çaldı.

Luis açmaya gitti ve yüzü asık geri döndü. Gelenler cici çift Sofia-Jack idi. Bir onlar eksikti.

Sofia " Merhaba ! Buraya geçmiş olsun, ziyareti için geldik." dedi ve ayağa kalktım.

"  Sen ne kadar yüzsüzsün ! Utanmadan buraya mı geliyorsun ! " dedim.

Haru " Sakin ol, Jade. Sakin."

Sofia " Ben ne yapmamışım acaba ?"

" Ne mi yaptın ? Sayende, o pis skandala adımı bulaştırdın ! Vatan haini ve gayrı meşru ilan edildim. Prensesliğim elimden alındı. " dedim.

Jack " Belli ki, kendine çok güvenmişsin Jade. Evet, Sofia bir şeyler söyledi ama sende prensesliğine fazla güvenmemeliydin."

" Sen, şimdi o sarıyı mı savunuyorsun ? Sana ne oldu ? Sende mi körleştin ?"

" Senin kadar kör olmadım."

Sofia " Hem doğru şeylerdi dediklerim."

" Nasıl doğru olur ? " dedim.

" Haru ile evlenecektin. O, kötü birisi ve senide bu iğrenç tezgaha sürüklemiştir eminim."

" Seni sarı sürtük ! " dedim ve birden bir boyut kapısı açıldı.

Korkum yüzünden titremeye başladım. Titreyişlerimi, Haru bana sarılarak durdurmaya çalışıyordu. Kabusum gerçek mi oluyordu ? Çok güvendiğim yerden koparılacak mıydım ? Boyuttakiler, beni tutuklamaya gelen askerlerdi ve hepimizi zindana götürecekti. İşkence edip, idam edeceklerdi. Ben ölmek için doğmuştum. Bunu değiştiremezdim. Acaba Haru'da öyle miydi ?

Haru kulağıma " Sen ve Ben. Biz ölmek için doğduk. " diye fısıldadı.

Haklıydı. İkimizde, ölmek için doğmuştuk.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top