15
15|DÜZENLENDİ
Dondurmama ısırırken yüzünü buruşturup bana baktı. "Kamaşıyorum, yeme şöyle."
Bir kere daha ısırdım. "Annenden neden çekiniyorsun?"
"Çekinmek değil. Saygıdan."
"Ben saygısız mıyım?" dediğimde güldü.
"Öyle mi dedim?" Dondurmama ısırdığımda kaşlarını çattı. "İnadına mı yapıyorsun?"
"Evet." diyerek omuz silktim.
"Ayrıca anneme seninle olduğumu söyledim."
Kaşlarım havalandı. Şaşkın bakışlarla ona baktım. "Ne zaman?"
"Tahmin ediyordu zaten."
"Ne dedi peki?"
"Hiçbir şey. Yüzyüze konuşacaktır."
Bir şey demeden dondurmamı bitirdim. Evin önüne geldiğimizde önden yürüyüp hızlı bir şekilde yukarı çıktı.
"Asansörü neden kullanmadın?"
Cevap vermedi. Onun aksine yavaş adımlarla yukarı çıktım. Evin kapısını Aralık bırakmıştı.
"Keşke ışıkları açsaydın." dedim ayakkabılarımı çıkarırken.
"Açma."
Duraksadım. Sesi salondan geliyordu. Kapıyı üzerine vurup karanlıkta salona ilerledim.
"Önce üzerimizi değiştirseydik." Yaklaştıkça koridora vuran turuncu ışığı fark ettim.
"Sadece gel Çilli."
Kapının önüne vardığımda dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Soner ayakta duruyordu. Elleri arkasında suç işlemiş küçük bir çocuk gibi duruyordu. Yanına giden yol küçük mumlarla aydınlatılmıştı. Her mumun yanında beyaz gül vardı.
"Soner?" diye mırıldandım. Hala şaşkındım. Ona doğru bir adım attığımda elini uzatıp beni durdurdu.
"Dur."
"Soner sen, ne zaman hallettin bunları?"
"Susup beni dinle, olur mu?" Başımı salladım. Kalbim ilk defa bu kadar hızlı atıyordu.
"Dinliyorum." diye fısıldadım.
"Çok düşündüm. Gerçekten çok düşündüm. Haftalardır bu anı hayal ediyorum. Ne kadar doğru gelir sana bilmiyorum. Ama ben eminim. Verdiğim karardan, hislerimden, senden eminim." Bana doğru bir adım atıp durdu. Avuç içlerim terlemeye başlamıştı. "Şimdi diyeceksin ki, daha 65 gün oldu. Nasıl böyle bir karar verirsin? Ben de sordum bunu kendime. Cevabım hep aynı oldu. 'bir kadını sesini duymadan, dokunmadan sevebiliyorsan, tanıyalı kaç gün olduğunun bir önemi yok."
Dudaklarını ıslatıp yutkundu. Ben de ellerimi arkamda birleştirip duygu yüklü bakışlarımla ona bakmaya devam ettim.
"Ben dedim Büşra. O otel odasında sen uyurken, yüzündeki her bir çizgiyi ezberlemeye çalışırken dedim. Ben her sabah bıkmadan bu yüze bakabilirim. Bıkmadan çillerini sayabilirim. Usanmadan sevebilirim."
Gözlerim dolu dolu olmuştu. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Derin bir nefes alıp devam etti.
"Yirmi üç yaşındasın. Biliyorum ruhunda hala büyüyememiş bir çocuk var. Ama gerektiğinde o çocuğa masal da okuyabilirim, öğüt de verebilirim. Büyümesini istemiyorsan ben çocuk olurum seninle."
Tutamadığım gözyaşım yanağıma aktı. Heyecandan sesi titriyordu.
"Bu kararımı kardeşim de destekledi. Sanırım en büyük destekçim o oldu." Kısa bir an gülüp tekrar aynı şekilde devam etti. "Seninle tanışmadan önce bir olaya karışmıştım. Profilimi hatırlıyor musun?"
Başımı salladım.
"Kimse dört dörtlük değildir. Ben de değilim. Hani sen bana kusursuz diyordun ya, değilim işte. Bazen öfkeme hakim olamıyordum. Ama iki aydır o kadar az sinirleniyorum ki, bunun tek nedeni sensin. İnsan seninle konuşurken ne sesini yükseltebiliyor, ne de nefret edebiliyor."
Elimin tersiyle gözlerimdeki yaşları sildim.
"Gözyaşların hep mutluluktan aksın demiştim. Umarım şu an mutlusundur." dediğinde gözyaşlarım arasında hızla başımı salladım. "89 kadar sevdiğim bir sayı olmamıştı hiç. Ama artık 17'im var. Sen varsın. Tenime kazımak yerine, ikimize ait bir şeye kazımak istedim." Elini cebine götürdü. Ellerimi yüzüme örttüm. Aklımdaki şeyse eğer, düşüp bayılabilirdim. Ne tepki vereceğimi kestiremiyordum. "Gözlerini aç Çilli'm." Ellerimi yavaşça yüzümden çektim. Buğulu gözlerimin arasında onu gördüm. Elindeki parıltılar düşüncelerimin destekçisiydi.
"Soner..." Fısıldayışımı ben bile zor duymuştum. Fazla güzeldi. Fazlaydı. Ben onu hak etmek için ne yapmıştım? Avucundaki yüzüklerle bana doğru yaklaştı.
"Büşra, ben kurulu hayatını, anneni, şehrini, her şeyi düşünüp aldım bu kararı. Tüm yollar sana çıktı. Sensiz bir seçenek yok." Aramıza bir adımlık mesafe vardı. Nefesini yüzümde hissediyordum. "Sensiz bir hayatı da ben istemiyorum. Alışkanlık değil bu, eminim. Seni seviyorum. Bana verdiğin huzuru, bakışını, bana sarılırken utanmanı, her şeyini seviyorum."
"Ama, ya bıkarsan?" dedim titrek bir sesle. İçimdeki korkuya hâkim olamıyordum.
"Yemin ederim, seni sevmekten bıkmayacağım."
"Ya sadece bir alışkanlıksa?"
"Bunu söyleme bile."
"Ama çok üzülürüm." dedim gözyaşlarımın arasında. Başını iki yana salladı.
"Seni üzersem, hakkını bana sakın helal etme."
"Deme öyle." Uzanıp yanağımdaki yaşları sildi.
"Büşra, sana pembe de yakışır, siyah da, hatta sarı da. Ama bana sadece sen." Daha fazla dayanamayıp boynuna sarıldım. Kollarıyla beni sımsıkı sardı.
"Sadece sen." diye tekrarladım. Benden uzaklaşıp üzerinde 17.05 yazan yüzüğü parmağının arasına aldı.
"Takabilir miyim?" Gülümseyerek başımı salladım. Hala yaşlar gözlerimden süzülüyordu. Yüzüğü parmağıma taktıktan sonra eliyle gözlerini sildi. Gözlerinin dolduğunu bile anlamamıştım. Onu kendime çekip sarıldım.
O, bu hayatta başıma gelebilecek en güzel mucizeydi.
🌙
Meyve tabağı hazırlamıştım. Saat gece yarısına geliyordu. Etrafı toparlamama yardım edip duşa girdiği için saat geç olmuştu. Salona geçip onu bekledim. Zaman ilerledikçe içime sıkıntı geliyordu. Ondan ayrılmak bu sefer daha zor olacaktı.
"Televizyonu açmamışsın." Omzumun üzerinden ona baktım. Havluyla saçını kuruluyordu. Omzunda da tişörtü asılıydı. Bakışlarımı çıplak göğsünden uzak tutmaya çalıştım.
"Konuşuruz diye düşündüm."
Yanıma oturup ağzına muz dilimi attı. "Konuşalım." Parmağındaki yüzüğe bakıp tebessüm ettim.
"Muğla'ya dönünce iş arayacağım." Bana yandan bir bakış attı. İnanmıyormuş gibi bir hali vardı.
"Şehre de inebilirsin. Üşengeçliğinden çevrendeki mekânlara bakıyorsun." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Üşengeç falan değilim. Sadece her işi yapamıyorum."
"İş de seçiyor." diye mırıldandı. Dirseğimle koluna vurdum.
"Sen bir grafiker olarak öğretmenlik yapmak ister miydin?"
"Aynı şey değil. Ben bir grafikerim. Senin sahiplenebileceğin bir işin yok." Yüzüme vurması da ayrı bir tatlıydı. Sessiz kaldım. Sanki ben seçmiştim bu hayatı. "Moralini bozmak için söylemedim." Çatalı batırdığı elmayı ağzıma yaklaştırdı. Omzumu silktim.
"Ben de hayatımı düzene koymak istiyorum. Çabaladığımın farkında değil misin?"
Çatalı tabağa bırakıp bana döndü.
"Farkındayım. Amacım seni kırmak değildi. Ben böyle bir şeyleri yüzüne vurunca sen daha çok hırslanıyorsun."
"Acaba liseyi mi bitirsem?" dedim kendi kendime. Ama sanırım sesli düşünmüştüm.
"Yardımcı olurum. Yeter ki iste."
"23 yaşındayım."
"Ben üniversitedeyken sınıf arkadaşım otuz üç yaşındaydı. Okumanın yaşı olmaz."
Gülümsedim. Düzgün bir mesleğim olmasını ben de isterdim.
"Son sınıftan devam edebilir miyim?"
"Sınavlarına girersin. Seneye de çalışır üniversite sınavına girersin."
Gözlerimi devirdim. Çok kolay bir şeymiş gibi anlatıyordu.
"Şansımı deneyeceğim."
"Aklında bir şeyler var mı peki?"
"Çok küçükken hemşire olmak isterdim. Ama matematikten 0,5 aldıktan sonra hayallerim yıkıldı."
"Kağıda üfürsem daha fazla puan alırdım. Zor olmadı mı?" dedi alayla. Kaşlarımı çattım.
"Kopya çekmiştim. Kağıtların gruplu olduğunu nereden bileyim?"
"Bir de kopya çektim diyor."
"Hiç çekmedim de de güleyim."
"Hiç çekmedim." dediğinde güldüm. Yalanını sevsinler.
"İnandım."
Bana yaklaşarak gülümsedi. "Gül diye öyle söyledim. Çektim tabi." Utanarak bakışlarımı kaçırdım.
"Yesene." Başımla tabağı işaret ettim. Bıraktığı çatalı alıp ağzıma yaklaştırdı. Gülerek dudaklarımı araladım ve elmayı aldım.
"Kahvaltı yaptıktan sonra seni havaalanına bırakırım." Başımı salladım. Gideceğimi sonunda kabullenmişti. "Aslında biliyor musun, bazen mesafeler iyi geliyor." dediğinde elimi çeneme koyup ona baktım. "Değerini anlıyorsun. Özlüyorsun, fotoğraflar kıymete biniyor." Gülümsedi. İçim gitti. "Hayal kurmayı öğreniyorsun."
"Bu sefer güler misin?" dediğimde kaşını kaldırdı.
"Güldüm ya."
Telefonumu çıkardığımda anlamış gibi başını iki yana salladı. "Fotoğraflarda gülemiyorum."
"Bana bakacaksın, kameraya değil."
Birkaç saniye yüzüme baktı. Ardından tamamen bana dönerek gözlerime baktı. "Beş saniyen var Çilli." Güldüğümde bana eşlik etti. Çektikten sonra fotoğrafa baktım. Öylesine gülmemişti. Yapmacık da değildi. Gerçekten içten bir şekilde bana gülmüştü.
"Teşekkür ederim."
Başını omzuma koyduğunda telefonu bıraktım. "Elma ye." dediğinde gözlerimi devirdim.
"Sen ye."
Elini kaldırıp burnumu sıktı. "Tatlı Çilli'm."
🌙
Ertesi sabah saat altıda uyanıp ikimiz için kahvaltı hazırlamaya başlamıştım. Ben, Büşra, uykumdan ödün vererek bunu yapmıştım ama o dakikada bir uçak da uçak deyip duruyordu.
"Uçağına üç saat kaldı Büşra!" diye bağırdığında ofladım.
"Kaç saniye var peki?"
"Geç dalganı." dediğinde güldüm. Kahvaltı hazırdı. Hızlı adımlarla odaya gittiğimde yatakta yüzüstü uzandığını gördüm.
"Kahvaltı hazır."
Başını kaldırıp uykulu gözlerle bana baktı.
"İki yumurta kırsaydın yeterdi."
"Onu da kırdım. Hadi." dediğimde beni taklit ederek yüzüme baktı.
"İki saat elli sekiz dakikamız kaldı."
"Çok komik." dedim. Yanına yaklaşıp elini tuttum ve yataktan kaldırdım. Birlikte masaya oturduk ve sessiz geçen bir kahvaltı yaptık. Zaman ilerledikçe ikimizin de morali bozuluyordu. Yapacak bir şey yoktu.
"Hazırsan çıkalım." dedi çayını alıp masadan kalkarken. Başımı salladım. Kalkıp odaya geçtim ve saçlarımı toplayıp nadir yaptığım bir şekilde iki yandan birkaç tutamı serbest bıraktım.
"Hava soğuk. Paltoyu giy."
"Havaalanında veririm." dedim kardeşinin paltosunu üzerime geçirirken. Ne zaman odaya geldiğini bile anlamamıştım.
"Şimdiden anlaşalım Çilli. Giderken duygusal konuşup ağlamak yok."
Uslu bir çocuk ol diyordu. Sanki ondan gitmesi kolaydı. Bir şey demeden odadan çıktım. Ayakkabılarımı giyerken vestiyerin aynasından yüzüme baktım. Yanağımdaki kesik gitti sayılırdı. Annemin izi görme ihtimaline karşı kapatıcı sürmüştüm.
"Çıkalım." deyip önden çıktım. Asansör yerine merdivenleri kullanırken o da beni takip etti. Merdivenleri ikişer ikişer iniyordum.
"Düşeceksin."
"Tutarsın."
"Talebe." Hışımla ona döndüm.
"Sensin talebe."
Güldü. "Kötü bir şey mi dedim? Öğrenci değil misin?"
"Daha çok küfreder gibi söyledin de." Önüme dönüp merdivenleri indim ve dışarı çıktım. Hava gerçekten soğumuştu. Kapıları açınca içeri geçtim ve kemerimi bağladım.
"Bu akşam eve mi döneceksin?"
"Dönerim." dedi arabayı çalıştırırken.
"Peki yüzük?"
"Ne yüzük?"
"Sorun olmayacak mı?"
"Olmaz. Zaten ailemle de konuşacağım."
Heyecanlanmıştım. Ben de anneme anlatabilir miydim acaba? Yanımda olurdu herhalde. Muğla'da önü açık bir yaşamımın olmayacağını o da anlamış olmalıydı.
"Saçların hoş olmuş." dediğinde gülümsedim. Telefonunu alıp kamerayı kendime çevirdiğimde bana baktığını görebiliyordum. Bir sürü anımızın olmasını istiyordum. Telefonunu yerine bıraktığımda gülümseyerek bana baktığını gördüm.
"Yola baksana."
"Çok güzel gülüyorsun." dedi önüne dönerek.
"Senin kadar değil."
"Daha fazla."
"Utandırma."
"Hoşuma gidiyor." dedi sırıtarak. Uzanıp radyoyu açtım.
"Şarkıyı unutma." dedim gülerek. Bakışlarımı camdan dışarı çevirdim.
"Tanrı'nın bana en zarif hediyesi." dediğinde ona baktım. Dudağının kenarı yukarı kıvrılmıştı.
"Bilmesen şaşardım."
Uzanıp elimi tuttu ve dudaklarına yaklaştırıp yüzük olan parmağımı öptü. Yanaklarım yanmaya başlamıştı. Havaalanına geldiğimizde aklıma onu uğurladığım gün gelmişti. İçim bir garip oldu. Ayrılıklar neden bu kadar zordu?
Paltoyu çıkarıp arka koltuğa bıraktığımda ısrarla giymemi söylemişti. Ama gerek olmadığını vurguladım. Üstelemedi. Arabadan inip sırt çantamı sırtına taktı. Uzattığı elini tuttum. Birlikte yürürken yine aramızda bir sessizlik oldu. Ben, ona son kez sarılmayı hayal ediyordum. Belki de o hala beni vazgeçirmeyi düşünüyordu.
Siyah bir arabanın önünde durduğumuzda Soner'e sorgulayıcı bir bakış attım. Arabanın arka camını tıklattı. Ön kapı açılıp dışarı takım elbiseli bir adam çıktı.
"Günaydın Soner Bey."
"Günaydın. Uyuyor mu?"
"Uyuyor efendim."
Soner elimi bırakıp arka kapıyı açtı. Gözlerim kocaman açılırken kızı tanıyor gibi oldum. Yüzünü tam olarak görmüş sayılmazdım ama sanırım kardeşiydi.
"Yağmur?"
Elimle Soner'in koluna dokundum. "Uyandırma kızı."
"Ne uyandırmayacağım. Başımın etini yedi tanıştır bizi diye."
Gözlerimi devirdim. Kızın sarı saçları yüzüne dağılmıştı. Çok güzel bir kızdı. Soner kardeşine eğilip alnından öptü.
"Yağmur?"
"Abi?" Yağmur gözlerini açtığında önce Soner'e, ardından bana baktı. Utanarak bakışlarımı ellerime indirdim.
"Günaydın uykucu. Büşra ile yarışıyorsun." Koluna dirsek attığımda güldü.
"Annemler beni okulda sanıyor." diyerek arabadan indiğinde Soner'in bakışlarının kardeşinin bacaklarında dolaştığını gördüm.
"Güneş var da ben mi göremiyorum? Çorap niye giymedin? Üşüyeceksin."
Yağmur abisini omzundan iterek karşıma geçtiğinde ne yapacağımı bilemedim ama o sanki bu anı bekliyormuş gibi bana sarıldı.
"Fotoğraflardan daha güzelmişsin." dedi açık bir şekilde. Şaşkınlığımı atıp ona sarıldım.
"Memnun oldum." Soner'e bakış attım. Bize bakıp gülümsedi.
"Abime bizi daha önce tanıştırması için yalvardım." dedi geri çekilerek. "Ama sır gibi sakladı seni."
"İlk sen öğrendin di mi?"
"Sevgili olduğunuzu kabul etmiyordu ama." dedi gülerek. Soner'e baktığımda bize değil yere baktığını gördüm. "Sana ulaşamayınca evden bir çıkışı vardı. Anneme söylemekle tehdit ettiğimde sevgilime gidiyorum diye bağırmak zorunda kaldı." Soner kardeşine sarılıp eliyle ağzını kapattığında bıyık altından güldüm.
"Uykuluyken çok konuşuyor."
Yağmur, Soner'in elinden kurtulup yanıma geldi. "Hediyeni beğendin mi?"
"Yağmur hadi okuluna abim."
Yağmur'un yüzüğü kast ettiğini biliyordum. Bir şey diyemedim. Utanma günümdeydim sanırım. Yağmur bana bir kez daha sarıldığında kollarımı ona sardım.
"Teşekkür ederim Büşra Abla." diye fısıldadı kulağıma doğru. "Abimi bize geri verdiğin için teşekkür ederim." Geri çekilip son kez gülümsedi ve arabaya bindi. Neti kast ettiğini az çok anlamıştım. Soner öfke probleminden bahsetmişti ama ailesini bu kadar etkilediğini tahmin etmemiştim. Araba uzaklaşırken camı indirdi ve başını çıkarıp bize el salladı. "Yine gel Çilli!" Gülümseyerek karşılık verdim.
"Bana Çilli dediğini nereden biliyor?"
"Biliyor işte." Yanaklarımı avuçlarının arasına aldı ve alnını benimkine yasladı. Gözlerimi kapattım. "Ağlamak yok."
"Yok."
"Sana ulaşabileceğim."
"Her zaman."
"Her anını benimle paylaşacaksın. Sanki yan yanaymışız gibi."
Hep yapmak istediğim şeyi yapıp ayaklarımın üzerinde yükseldim ve yanağını öptüm.
"Kendine çok iyi bak Üsame."
"Kendine iyi baktığın sürece." dedi nefesimi yüzüme vurarak.
"Seni seviyorum."
"Çok seviyorum."
🌙
51, 52, 53. bölümlerin düzenlenmiş hâlidir.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top