8
8|DÜZENLENDİ
Yavaşça kollarımı ondan ayırdığımda bakışlarım hemen yere indi. Hala şoktaydım. Daha dün evindeydi. Şimdi ise evimin bahçesinde, birkaç santim ötemde duruyordu. Yanıma gelebileceğini tahmin etmezdim. Pazar gününü iple çekerken ip bir anda kısacık kalmış ve Soner'i bana getirmişti.
"Ben..." diye ağzımda söyleyeceklerimi geveledim. "Çok şaşkınım." Bakışlarımı kaçırıyordum. Elimde değildi.
"Yüzüme baksana." dediğinde saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp başımı kaldırdım. Çok yumuşak bakıyordu. "Eğer planlı olsaydı bu kadar heyecan verici olmazdı."
Heyecan mı? Şu an o kadar duyguyu aynı anda hissediyordum ki heyecanı koyduğum yeri unutmuştum.
"Haklısın." dedim. "Sadece, tuhaf geliyor."
"Böyle ayakta mı bekleteceksin? Nasıl bir ev sahibisin? "
Tebessüm edip yere attığım çantamla telefonumu alıp tekrar yanına gittim. Çok yakın ama uzaktı. Fazla uzundu. Fazla karizmatikti. Fazla çilliydim. Makyaj bile yapmamıştım. Şansıma tüküreyim.
"Bir kafede oturabiliriz."
"Olur." dedim.
Yan yana yürürken dudağımı ısırıyordum. Neydik şimdi biz? Görüşmeyi bekleyen iki arkadaş mı? Arkadaş olarak görmüyordum onu ama önemli olan onu nasıl gördüğüm değildi. Soner'in hisleri önemliydi.
"Bak burası benim yerim." diyerek parmağımla ilerideki bankı gösterdim. Durup denize baktı.
"Ankara'da deniz yok. Kıymetini bil"
"Ama havuza gidiyorsundur."
"Hemen hemen her gün." dedi ve yürümeye devam ettik. Arada başını yana çevirip bana baktığını fark ediyordum. Ama dönüp bakamıyordum. Mesajlaşırken daha cesurdum. "Büşra?"
Durup ona döndüm. "Efendim."
"Mutlu olmadın mı?"
Gözlerimi kaçırdım. "Saçmalama. Sarılırken kemiklerini kıracağım sandım."
Güldü. Ona eşlik ettim. "Ben halimden memnundum."
"Ben de. Sadece yanımda olmana alışmaya çalışıyorum."
"Öyle olsun bakalım."
Kafeye oturup birer kahve söyledik. Taburesini yan çevirip bedenini bana çevirdi.
"Eğer iş aramaya gitmiş olsaydın kapıda seni bekleyecektim."
"Annem karşılardı." dedim alayla. "Sahi, sen ne zaman planladın bu işi?"
"İşten ayrıldığın gün."
Yüzüm düştü. "Hatırlatma. Deli oldum o gün." dedim hiddetle. Bu halime sırıttı. Çok tatlı gülüyordu. Tamam kendimdeyim. Kahvelerimiz gelince bardağına tek şeker attığını fark ettim ve aklıma not ettim.
"Okula devam etmeyi hiç düşündün mü?"
Başımı iki yana salladım. "Keşke istediğimiz mesleği çalışmadan elde edebilseydik." dediğimde gözlerini devirdi. "Ne yapayım, üşeniyorum çalışmaya."
"Senin üşenmeden yaptığın bir şey var mı acaba?" dedi gözlerini kısarak.
"Seninle konuşmak." dediğimde bakışları yüzümde asılı kaldı. Söylediğim şeye ben de şaşırmıştım. Az önce cesur değilim mi demiştim ben?
"Beni ne zaman gezdireceksin Çilli?"
"İstediğin zaman." dedim hemen. Dudağının kenarıyla güldü.
"Yarın tüm gün benimlesin. Sonraki gün de. Ve bir sonraki gün de."
Ağzım şaşkınlıkla aralandı. "O kadar kalacak mısın?"
"Kalmayayım mı?"
"Kal." dedim hemen. "Ben istediğin zaman gezdiririm seni."
"Maksat gezmek değil, birlikte olmamız."
Biri kolonya getirebilir mi? Birazdan düşebilirdim. Ama yere değil, ona. Aklıma gelen şeyle hemen telefonumu elime aldım. "Hadi gülümse, ilk anımız."
Üstelemeden tebessüm edip çekmemi bekledi. Fotoğrafı kontrol ettiğimde gülmediğini gördüm.
"Çok güldün sağ ol." dedim iğneleyici bir sesle. Sırıttı.
"Ne zaman istersen."
Bir süre sessiz kaldık. Dakikalarca sürmedi ama bana çok uzun geldi. "Eşyalarını nereye bıraktın?"
"Otele. Taksiciden iyi bir otele götürmesini istedim."
"İyi yaptın."
Elini yüzüme uzattığında yutkundum. Put gibi kalıp ne yaptığını anlamaya çalışırken saçlarımı yüzümden çekip arkaya sıkıştırdı. "Şu çillerini saklamaktan vazgeç."
Omzumu silktim. "Rahatsız oluyorum."
"Ben olmuyorum." dedi başını bana eğip. Mavilerine bakıp gülümsedim.
"Tamam, saklamam."
"Senin mekâna gidelim mi?" dediğinde güldüm.
"Gidelim."
Hesabı istediğinde elim hızla çantama gitti. Elini koluma koyup durdurdu. "Ben hallederim."
"Senin paran burada geçmez Üsame." dedim çakma bir dik bakışla. "Misafirimsin."
"Misafir sayılmam." dese de dinlemedim.
"Sevmem öyle şeyleri." dedim ve çıkardığım parayı kutunun içine bırakıp ayağa kalktım.
"Ben de yemek ısmarlarım." dediğinde kaşlarımı kaldırıp indirdim.
"Bugün bendensin. Yarın olabilir."
Gözlerini devirdiğinde güldüm ve yürürken kolumla koluna vurdum. Bunu beklemiyor olmalıydı ki sağa doğru sendeledi. "Kaşınma Çilli."
"Kaşınıyorum Olric." Güldü ve önüme geçip dizlerini kırdı.
"Hadi atla, bugün bendensin."
Ağzım şaşkınlıkla açıldı. Etrafta bakışlarımı gezdirdim. "Saçmalama Soner. Buna gerek yok."
"Gerek olup olmadığıyla ilgilenmiyorum. Atla hadi."
"Tutamazsın beni."
"Atma Ziya." dediğinde sesli bir şekilde güldüm. Daha önce ona dediğim şeyi hatırlamış olmalıydı. Beni de sırtına alması için söylememiştim. Ama içimde kaldığı doğruydu.
"Geliyorum o zaman."
"Gel o zaman."
Biraz geriye gittim ve bize baktıklarını umursamadan ona doğru koşup sırtına atladım. Dizlerimin altından beni kavradı ve doğruldu. Başını yana çevirdiğinde nefesim yanağına vurdu.
"Rahat mısın?" diye sordum.
"Çok." dedi ve yürümeye başladı. "Kaç kilosun sen?"
"Taşıyamazsın dedim sana." dedim homurdanarak. Kilom fazla falan değildi ama kemiklerim ağırdı. Parmağımla ilerideki bankı işaret ettim.
"Mekân orası."
Adımlarını hızlandığında sıkıca ona tutundum. Çok, çok mutluydum. Önyargılı davrandığım için pişman olmuştum. Beni fotoğraflardaki halim dışında beğenmez sanmıştım ama görür görmez sarılmıştı.
"İyi ki geldin Üsame." dedim kulağına doğru. Bir şey söylemedi ama duyduğuna emindim, sırıttığına da.
Benim kadar mutlu olduğuna da.
"Umarım yanında sigara yoktur." dedi beni yere bırakırken.
Alt dudağımı ısırıp bakışlarımı kaçırdım. "Sadece üç dal var."
Kaşları hafifçe kasıldı. "Hani artık aklına gelmiyordu?"
Ayaklarımı çimlere uzatıp gülümsedim. "Şakaydı. Epeydir yanıma almıyorum."
"Şakaların gerçekten beni benden alıyor."
Ciddileştim. "Gülme o zaman."
Başını yana eğdi. "Ayıp olmasın diye gülüyorum."
"Ayıp görmemişsin." diye saçmaladığımda başını iki yana sallayıp benim gibi uzandı. "Soner?"
"Hı?"
"O gün seni dinlemeden yargıladığım için özür dilerim."
"Bu konuyu kapatmıştık."
"Evet ama yine de kendimi açıklamak istedim." dedim masmavi gökyüzüne bakıp. "Sonuçta hayal kırıklığına uğradığımı hissetmiştim ve belki de aylar sonra ilk defa gözlerim dolmuştu."
Ne dolması geri zekalı hüngür hüngür ağlamadın mı?
Şş, orayı karıştırma.
Aniden doğruldu ve bana tepeden baktı. Yüzündeki sinirli ifadeye sorgulayıcı bir bakış attım.
"Sen o fotoğraf yüzünden ağladın mı? "
"Hayır."
"Büşra tam bir salaksın." dedi ciddiyetle. İltifatlara doymuyordu.
"Bunu yüzüme yüzüme söylemen çok tatlı." deyip doğrulacağım sırada kolumu tuttu ve başını yüzüme eğdi. Gözlerim kocaman olmuş yüzüne bakarken kolumu yavaşça bırakıp geri çekildi.
"Bir daha duymayayım."
Kalp atışlarım gümbür gümbürdü. "Bir dahakini söylemem." dediğimde bana yandan bir bakış attı.
"Değişik."
"Sensin değişik." dedim hemen. Çimlerin üzerinde yarım saat kadar uzandık. Pek konuşmasak da yanımda olduğunu bilmek huzurluydu.
Ayağa kalkarak elini bana uzattı. Ah hayır, ilk defa elini tutacaktım. Çantamı alıp elimi sıcak avucuna bıraktığımda beni yerden kaldırdı.
"Hava kararacak. Bir yemek yiyelim de seni eve bırakayım."
"Olur."
"Yarın sabah erken uyan. Kapına dayanırım bak" dediğinde sırıttım.
"Gören de sabah akşam uyuyorum sanacak."
"Yok canım, sadece günün on beş saati." İkimiz de güldük. O an fark ettim ki elim hala elindeydi. Eli hala elimdeydi. Ellerimizi hala çekmemiştik.
Az önce bana canım mı demişti o?
"Ne yemek istersin?" diye sordum içimdeki saçma seslere kulaklarımı tıkayıp.
"Fark etmez." Sevmediğim bir cevap olsa da sesimi çıkarmadım.
"Ekşili balık yiyelim mi?
"Limon mu sıkılıyor?" diye sorduğunda ciddiliğini kontrol ettim. Gayet de ciddiydi.
"Çok cahilsin." dediğimde bugün ona yaptığım gibi koluma vurdu. Elim elinde olduğu için birlikte sendeledik. O an ellerimize baktı. Çekeceğini düşünmüştüm.
Ve çekti.
"Neymiş ekşili balık?"
"Salçalı." dediğimde yüzünü buruşturdu. "Ve sarımsaklı."
"O ne öyle ya? Balık salça ile yenir mi?"
"Ne anlarsın sen?"
"Tamam yiyelim." dediğinde sesinden hevesli olduğunu anladım. Onu hemen bildiğim bir restorana soktum ve garsona siparişlerimizi verdim.
"Bu yemeği ben ısmarlıyorum." dediğinde başımı iki yana salladım.
"Bugün bendensin dedim. Yarın bakarız."
"Çilli, sinirleniyorum."
Yerim senin sinirini. Bir şey söylemeden omzumu silktim
Balıklarımız geldiğinde ellerimi birbirine çarptım ve kokusunu içime çektim. Halime garipsermiş gibi baktıktan sonra balığın tadına baktı.
"Nasıl?" diye sordum.
"İyiymiş." dedi lokmasını çiğnerken. "Bunu yapmayı öğren."
İçimden sırıtıp yemeye başladım. Onunla karşılıklı yemek de mi yiyecektik?
"Hala köpek istiyor musun?"
"Sanırım. Ama aklımdan çıkmış tamamen." dedim peçete ile dudaklarımı silerken. "Niye sordun?"
"Sorasım geldi." dedi başını öne eğerek. Gözlerimi devirip yemeğimi bitirdim. Ah, doymuştum. Kafeden kazandığım para an itibari ile bitmiş bulunmaktaydı. Hesabı ödeyip oradan ayrıldığımızda sarımsak kokup kokmadığımı düşünüyordum. Evime kadar benimle yürüdü ve yol boyunca ıslık çaldı.
Bugün 16 Mayıs'tı ve ben bu tarihi bir daha asla unutmayacaktım.
"Annen evde sanırım." dediğinde ışıkları yanan eve baktım.
"Yarın çıkmadan beni de uyandırmasını söylerim."
"Şaka yapmıştım. Uykunu al." Ellerini ceplerine götürdü ve bana dudağının kenarıyla gülümsedi.
"Bugün için teşekkür ederim Soner."
"Teşekküre gerek yok. Bugünü güzel kılan ikimizdik, sadece ben değil."
Gülümsedim. Ona sarılmak istiyordum.
"Yarın görüşürüz." diyerek tereddütle arkama döndüm. Ama bileğimden nazikçe tutup beni kendine çevirdi.
"Telefonun arkasında bu kadar utangaç görünmüyordun Çilli." Eğilip saçlarıma bir öpücük bıraktığında nefesimi tuttum. "Ama bu halini de sevdim."
Başka hangi hallerimi sevmişti?
"Yarın görüşürüz." dedi ve benden uzaklaştı. Eve girene kadar orada bekledi ve ben nefesimi ancak eve adım attığımda bırakabilmiştim.
*
"Büşra uyansana! Hem kaldır diyorsun hem dinozor gibi uyuyorsun."
Yastığı başıma bastırdım. Ne ara sabah olmuştu ki? "Çok mu dinozor gördün?" diye söylendim.
"Seni gördüm ya!"
Bu kadın beni deli ediyordu. Kesinlikle onun kızıydım. Kapının sesini duyunca oflayarak kalktım ve banyoya girdim. Bugün hava sıcaktı. Hızlı bir duş alıp saçlarımı kuruttum ve çillerimi saklamamaya karar verip hafif bir makyaj yaptım. Odaya girip telefonu şarjdan çıkardım.
Ben : Günaydın Üsame.
Çift tık.
Okundu.
Ah, yerim.
Üsame : Uyanacağım bekle.
Fotoğraf attı. Yeni uyanmışa benziyordu. Tipini yerim şapşal.
Ben : Kahvaltı yapmaa!
Üsame : Sen nasıl bu saatte uyandın? Şaşırtıyorsun Çilli.
Ben : Vaktimiz kısıtlı.
Üsame : Yarım saate oradayım.
Hemen üzerimi değiştirdim. Şapkamı ve çantamı kapının önüne bırakıp ayakkabımı giymeye başladım. Belki yolda karşılaşırdık. Onu özlemiştim. Ankara'ya döndüğünde yine aramıza kilometreler girecekti.
Tahmin ettiğim gibi hava güneşliydi. Şakamı başıma geçirip yürümeye başladım. Telefonum çalınca duraksadım. Soner arıyordu.
"Kalktın mı?" diye sordum canlı çıkan sesimle.
"Çıktım bile. On beş dakikaya gelirim."
"Ben yürüyorum zaten. Karşılaşırız."
"Ben gelirdim."
"Zaten geri yürüyecektik yolu."
"Beraber yürüyebilirdik." dediğinde kendi kendime sırıttım.
"Yine yürürüz."
"Çok açım."
"Hızlanıyorum." diye bağırdım ve adımlarımı hızlandırdım. Gülüşünü duydum ama bozuntuya vermeden tamam deyip kapattı. Birkaç dakika sonra birbirimizi gördüğümüzde güneş gözlüğünü çıkarıp beni süzdü.
"Günaydın."
"Çok şirin olmuşsun." dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Sıradan bir kombindi işte.
"Hadi gidelim. Ben de acıktım." diyerek konuyu değiştirdim. Soner'in geldiği yöne doğru yürümeye başladık.
"Yarın akşam Ankara'ya dönmem gerek." dediğinde buruk bir şekilde ona baktım.
"İşlerden dolayı mı?"
"Babama lazımmışım." dedi hoşnutsuz bir sesle.
"Olsun. Diğer gün gidecektin zaten."
"Sen benden kurtulmaya mı çalışıyorsun?"
"Saçmalama. Bana kalsa hiç gitmeni istemezdim."
Durduğunda ben de durdum. Göz göze gelmemiz için başımı kaldırdım. Elini yanağıma götürdüğünde gözlerimi kapattım. Eli çok sıcaktı.
"Büşra."
"Soner." Gözlerim hala kapalıydı. Açmaya korkuyordum. Çünkü ben de ona dokunmak istiyordum. Ona sarılmak, kokusunu içime çekmek istiyordum.
"Mutlu musun?"
"Çok." dedim hemen. İçimden bir maşallah demeyi de unutmadım. Ne olur ne olmaz. "Sen mutlu musun?"
"Çok." diye fısıldadığında dudaklarımı dilimle ıslattım. Gözlerimi açamıyordum. Yüzüme gölgesi düştü. Güneş kayboldu. Ama sıcaklık gitmedi. Sanırım yüzüme yaklaşıyordu. Ah hayır. Buna hazır değildim. "Ve hep böyle kalmak istiyorum." diye fısıldadı dudaklarıma doğru. İnşallah etrafta bizi izleyen kimse yoktur. Yoksa sıçardım.
"Ben de."
"Sen de ne?"
Utanıyorum görmüyor musun?
"Ben de böyle kalmak istiyorum."
"Seninle."
"Seninle." diye tekrarladım ardından. Ve bir saniye sonra dudaklarını yanağımda hissettim. Oh, dudağımdan öpecek diye çok korkmuştum. Ne olmuştu şimdi? O benimle ben onunla, birlikte miydik?
"Elini tutabilir miyim?" diye sorduğunda gözlerimi araladım. Hala aynı yakınlıkta duruyordu. Elimi tutmak için izin istiyordu. Başımı salladığımda tebessüm etti ve elime uzandı.
"Bundan sonra Çillerine kadar benimsin Olric."
Kalbim durdu.
🌙
22, 23 ve 24. bölümlerin düzenlenmiş halidir.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top