14
14|DÜZENLENDİ
"Eve gitmedin değil mi anne?"
Sessiz konuşmaya çalıştım. Soner'in canını sıkmak istemiyordum. "Gitmedim. Sen ne zaman geleceksin?"
"İki güne dönerim." dedim aynadaki aksime bakarak. Yanağım daha iyi görünüyordu.
"Dikkat et kendine." dedi. "Ararım yine."
"Sen de dikkat et anne. Görüşürüz." Telefonu kapatıp salona gittim. Soner pencereden dışarı bakıyordu.
"Hava bozdu."
"İstersen çıkmayalım." dedim. Bana dönerek başını iki yana salladı.
"Çıkacağız. Sen hazır mısın?" diye sorduğunda üzerime baktım. Kız kardeşinin pantolonunun üzerine Soner'in siyah tişörtünü giymiştim.
"Ceketimi de giy. Büyük beden moda bu aralar." dedi alayla. Gözlerimi devirdim. Üzerine kot ceketini giyerken parmağındaki dövmelere baktım.
"Ben de dövme yaptıracağım."
Anahtarını cebine atıp siyah kot ceketi bana uzattı. "He gülüm he."
Kaşlarımı çattım. "Ciddiyim."
"Canın yanar."
Alışkınım, demek istesem de sustum. Ceketi alıp kapıdan çıktım. Arabasına binip kemerimi takarken kapının önünde dikildiğini gördüm. Elleri ile ceplerini yokladı.
"Anahtarını mı unuttun?"
"Yok, yanımda." Eli ile iç cebindeki bir şeye dokundu. Ardından arabaya bindi.
"Nereye gideceğiz?"
"Gençlik Parkı'na." Sanki anlamış gibi başımı salladım. "Bir gün seninle piknik yapalım." dediğinde gülümsedim. Daha önce sınıfımla bir piknik yapmıştım. Zevkliydi.
"Hava düzeldi." dedim camdan dışarı bakarken.
"İşimize gelir."
Arabayı park ettikten sonra yürümeye başladık. Park güzeldi. Ama onunla el ele olmak daha güzeldi.
"Çilli? Sana bir şey soracağım."
"Sor."
"Geleceğin hakkındaki düşüncen ne?"
"Nasıl yani?"
"Ne yapmayı planlıyorsun?"
Birkaç saniye düşündüm. Ne yapacağımı ben de bilmiyordum. Hayatımın sonuna kadar aynı çizgide gidecekmişim gibi geliyordu.
"Evde yaşlanmayı."
"Annenle mi?"
"Zeytin de var."
"Ben?"
Ona kaçamak bir bakış attım. Ardından hemen önüme döndüm.
"Sen de varsın. Olacaksın yani."
"Benimle yaşlanmanı isterdim." Fısıldar gibi konuşmuştu. Yürümeyi kesip ona baktım. "Hani demiştin ya, karın çok şanslı olacak diye." Başımı salladım. Eli gelirken yokladığı iç cebine gitti. "Ben-" Telefonu çalınca söyleyecekleri yarım kaldı. Özür dileyip telefonu açtı. O görüşmesini yaparken yürümeye devam ettik.
Sonrasında konuyu bir daha açmadı. Parktan ayrılıp yemek yemek için bir avm ye gittik. Birlikte pizza yerken arada göz göze gelmiştik. Bana düşünceli gözlerle bakması beni germişti.
"Soner ben iki güne dönmek istiyorum." dedim elimi ıslak mendille silerken. Söylediğim şeyle gözlerini devirip bakışlarını arkama dikti. "Gideceğimi biliyordun. Surat asma lütfen."
"Sıkıldın mı?"
"Hatır tabi ki. Zaman seninle çok güzel geçiyor. Bana ömrüm boyunca unutamayacağım anlar yaşattın."
"Daha fazlasını yaşatabilirim." dediğinde gülümsedim.
"Biliyorum. Ama annemin yanına dönmem gerek. Sonrası için bolca vaktimiz olacak."
Bir şey demeden başını salladı. Oradan ayrıldıktan sonra arabasına yürüdük. Moralinin bozulduğunun farkındaydım. Ben de onun yanında kalmak isterdim ama bu zaten ilk defa yaşadığım bir deneyimdi ve her gün masrafa giriyordu. Buna dur demeliydim çünkü Soner asla durmazdı.
"Beni çeker misin?" dedim konuyu dağıtmaya çalışıp. Hava sabaha göre iyice ısınmıştı. Anılarımı biriktirmeye devam edebilirdim.
"Geç bakalım."
Ondan uzaklaşıp kameraya baktım. Yüzüme sahici bir tebessüm yerleştirdim.
"Çektim."
Yanına giderken üzerimdeki ceketi çıkardım. Terlemek istemiyordum. Bana yandan bir bakış atsa da arabaya binip sessiz kaldı.
"Böyle surat mı asacaksın gün boyu?"
"Sevgilim gideceği için göbek mi atmalıyım?" dedi arabayı çalıştırırken.
"Üzülüyorum ama."
Uzanıp elimi tuttu.
"Üzülmen için yapmıyorum. Yine gideceksin ve yine uzak kalacağız. Ben yine senin sabah uyandığında yüzüne bakmak isteyeceğim. Bana gülümseyişini gözümün önüne getirip kendi kendime güleceğim. Fotoğraflarına baka baka eskittim Çilli ben hep yanımda olmanı istiyorum. "
Şaşkınlığımdan kurtulmadan elini çekip yine ceketinin iç cebine attı. Ama çalan telefonu yine buna engel oldu.
"Başlayacağım artık."
"Ne var cebinde?"
"Akrep." dedi sinirle. Telefonu aksi bir sesle cevaplarken arkama yaslanıp onu izledim. Onun hayalini kurduğu şeylerin on mislini kuruyordum içimde. Hepsinde o vardı. O ve onun gökyüzünü sığdırdığı gözleri.
🌙
"Bu akşam yemeği ben yapacağım." dedim kahvemi yudumlarken. Gözlerini kısıp bana baktı.
"Emin misin?"
"Niye öyle dedin şimdi? Anneme ben yemek yapıyorum."
Güldü. "Tamam. Mutfak senindir." Öyle güzel gülüyordu ki, sanki huzur kelimesinin sözlükten fırlayıp can bulmuş haliydi. Telefonumu çıkarıp kamerayı ona çevirdim. Çekeceğimi anlayınca yine tebessüm etti.
"Bir şey soracağım." dediğimde başını salladı. "Sen şirkete gitmiyorsun ya, sorun olmaz mı?"
"Kuzenim benim yerime bakıyor. Babamın misafirim olduğundan haberi var."
"Sen böyle her şeyini ailene anlatır mısın?"
"27 yaşında olduğumu sen söyledin. Saklayacak bir şeyim yok. Bir ilişkim olduğunu öğrenecekler." Bakışlarımı kahveme diktim. Bazen beni benim onu sevdiğimden daha çok sevdiğini düşünüyordum. "Sorun ne?"
"Hiç." dedim gülümseyerek. "Ne yemek yapacağımı düşünüyordum." Söylediğim şeye güldü ve hesabı istedi." Alışveriş yapalım o zaman."
Bir markete girdik ve bana "Ne yapacağını biliyorsan malzemelerini al." demişti. Yemeği yaparak riske mi giriyordum? "Makarnalar arka tarafta." dediğinde ona ölümcül bir bakış attım.
"Şansını zorluyorsun."
Ağzına fermuar çekip bir alışveriş arabası aldı ve arkamdan geldi. Kafama göre bir şeyler alıp arabaya koyarken aldıklarımı birbiri ile alakasızlığı onun da dikkatini çekmiş olacak ki gözlerini kısıp bana baktı.
"Tatlı mı yapacaksın?"
"Tatlı mı istiyorsun?"
"Krema almışsın ondan sordum." dedi sırıtarak.
"Kremalı tavuk yapacağım belki." dedim bilmiş gibi. Sırıtışı yüzünde sönerken bu sefer ben güldüm ve arabaya içecek de atıp kasaya yürüdüm.
"Çilli?"
"Efendim?"
"Evde tavuk yok."
Omzumu silktiğimde başını iki yana salladı ve yanımdan ayrıldı. Biraz sonra geldiğinde elinde tavuk vardı.
"Tavuksuz kremalı tavuk sevmiyorum da." Kaşlarımı çatarak ona baktım. Ama o haince sırıtıp kasaya geçti. Engerek.
Poşetlerin hepsini alıp elime sen bunu taşı diyerek kek vermişti.
"Ben kek almadım."
"Ben sana aldım." dediğinde tebessüm ettim. Eve giderken radyoyu açtı ve şarkıları benim seçmeme izin verdi. Şarkıyı mırıldanırken bana sesli bir şekilde eşlik etti.
"Neredesin sen diğer yarım?" diye bağırdığında güldüm. "Ya beni de götür ya geride kal."
"Çok mu sevdin uzakları? Yoksun bu kadar!" diye devamını getirdim.
"Ben sevmedim." dedi normale dönüp. Gözlerimi devirdim.
"Ben çok seviyorum zaten."
"Ben de seni seviyorum." Ona yandan bir bakış attım. Ciddiydi. Ama söylediği şeye gülmek istedim.
Eve girdiğimizde hemen üzerimi değiştirip kremalı tavuğun nasıl yapıldığına baktım. Soner mutfağa Salondaki tek kişilik koltuğunu üşenmeden taşıyıp uzandı ve beni izlemeye başladı.
"Yardıma ihtiyacın olursa söyle."
"Olmaz."
Yemeği yapmaya başladım. Bakışları üzerimdeyken yapmak zor oluyordu ama bir saat katlanabilirdim.
"Yanına pilav ister misin?"
"Salata isterim." dedi uykulu sesiyle. Ona bir bakış attım. Göz kırpıp sırıttığında güldüm.
"Rahat mısın orada?"
"Çok. Manzarası harika."
Yanaklarım ısındı. Bir şey söylemeden yemeği yapmaya devam ettim. Tahmin ettiğim gibi yarım saat içinde bitirmiştim. Hızlı bir şekilde salataya başladım. Ayağa kalktı ve dolaptan limon suyu ile nar ekşisi çıkardı.
"Terasa çıkalım." Eline bardak ve çatalları alıp mutfaktan çıktı. Geri geldiğinde salatayı bitirmiştim. "Güzel görünüyor." Tabaklara servis yaparken ona gülerek baktım. Sanırım uykusu vardı.
"Yemekten sonra biraz oturup uyuruz." dedim.
"Niye?"
"Uykum var." diye yalan söyledim. Tabakları eline alıp mutfaktan çıkmadan önce bana doğru eğilip alnımı öptü.
"Yalan söylemene gerek yok Çilli. Ben kucağında uyurum. Sen de uykun gelince beni uyandırırsın."
Yutkundum. Ben neden sürekli utanıyordum ki? Bu sabah uyandığımda yanımda yoktu. Yine misafir odasında uyumuştu. Bu durumdan rahatsız olsam da beni dinlemiyordu.
Salatayı alıp terasa çıktım. İçecekleri dolduruyordu. Yerdeki minderlere oturduğumuzda ellerini birbirine sürttü.
"Çok açım."
İlk çatalını aldığında kaşları havalandı. Beğendiğini belirtir bir ses çıkardı ve ağzındakini yuttuktan sonra bana doğru eğildi.
"Kocan çok şanslı olacak Çilli."
Benim söylediğim cümleye gönderme yapmıştı. Onun gibi yapmaya karar verip masanın üzerindeki elini tuttum.
"Soner, beni seviyor musun?"
"Saçma sapan sorular sorma."
"Beni sevdiğini bıkmadan söyleyebilir misin?"
Birkaç saniye yüzüme baktı. Kaşıma, gözüme, burnuma... "İnsan sevdiğinden bıkar mı?"
"O zaman ben kocamdan daha şanslıyım." Bunu söylememi tahmin etmemiş olacak ki şaşkınlıkla yüzüme baktı. Aniden kalkıp yanıma geldi ve dizlerinin üzerinde çöküp başımı göğsüne gömdü. Kollarımı ona sarıp kokusunu içime çektim.
"Cennet gibisin, cennet."
Gözlerim doldu. Beni cennete benzeten bir adamla birlikteydim. Benden istediği tek şey yanında olmamdı. Onu sevmem, güvenmemdi. Derdi öpüşmek ya da çıplaklık değildi. Sevgisi öylesine tertemizdi ki, onu hak edip etmediğimi düşündüm.
Yemeğini yanımda yedi ve birlikte bulaşıkları makinaya dizdikten sonra önce ben pijamamı giydim, ardından o odaya gidip üzerini değiştirdi. Salonda beni çağırmasını beklerken bana seslendi. Kalkıp çekingen adımlarla odasına girdim. Altında şort vardı. Uykulu gözlerle kollarını iki yana açtı.
"Beni kucağında uyutur musun?" Gülümseyip yatağa uzandım. Başını göbeğime koyup bacaklarımın arasına uzandı. Elimle saçlarını okşamaya başladım.
"Esen yelde senin kokun var." diye mırıldandı. Kalp atışlarımı hissediyor olmalıydı. Eliyle sanki gidecekmişim gibi bacağıma sarıldı. "Çok seviyorum."
🌙
Bugün de hayallerimden birinin yanına tik atacağım günlerden biriydi. Soner'le at binmeye gelmiştik. Gerçi o bu konuda bana pek güvenmiyordu. Ahırlara giderken Soner beni kolunun altına aldı.
"Kaybedersen ne olacağını düşündün mü?"
"Düşündüm." dedim. At binmem hususunda iddiaya girmiştik. "Gitmeme izin vermeyeceksin."
Kaşlarını çattı. "Buna rağmen bineceksin."
"Evet."
Kolunu çekip küçük bir çocuk gibi benden uzaklaştı.
"Asya hazır mı?" diye sordu kahverengi bir atın yanına giderken. Atı ahırdan kendisi çıkardı ve yemesi için havuç verdi. Yüzüne tekrar bir gülümseme yerleşmişti.
"Adını sen mi koydun?"
Başını salladı. Gitmemi istemediğini biliyordum ama annemin yanına dönmem gerekiyordu. Beni anlamalıydı.
"Ne düşünüyorsun?"
"Hadi bin." dedi söylediğimi es geçerek. Beremi ve ceketimi görevliye uzattıktan sonra başıma kask taktım.
"Düşmem değil mi?"
"Bilemem." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Binemeyeyim diye korkutuyorsun değil mi?"
Beni kucaklayıp atın üzerine bindirdi. Sanırım biraz yüksekti.
"Ya Soner. Bence başka bir şey iste. Başka bir şey istersen inerim."
"Kalacak mısın gidecek misin?"
"Boksun." At hafif bir hızla yürümeye başladığında arkamdan küfrettiğini duydum.
"İnadına sıçayım."
At normal bir hızla yürümeye başladığında heyecanımı bastırmaya çalışarak anın tadını çıkardım. "Eğlenceliymiş!" diye bağırdım.
Kolları göğsünde bağlı çatık kaşlarla beni izledi. Üç tur attıktan sonra inmeme yardım etti.
"Surat asma."
Beni kolunun altına aldıktan sonra diğer eliyle kaskı çıkardı. "Yarın sabaha aldım biletini."
Yüzüm düştü. "Almışsın çoktan."
"Belki kararını değiştirebilirim diye söylemedim."
Kolumu beline sardım. "Yine geleceğim. Sanki sonmuş gibi davranıyorsun."
"Seninle son diye bir şey yok Çilli." Güldüm. Üzerimizi değiştirdikten sonra çiftlikten ayrıldık.
"Bu gece için hazır mısın?" diye sordu birkaç dakika sonra.
"Nasıl yani?"
"Sürpriz." dedi arabayı sürerken. Şimdiden çok merak etmiştim.
"Dışarda mı yemek yiyeceğiz?"
"Sabret. Ben haftalardır ediyorum."
Arkama yaslanıp dışarıyı izledim. Akşamı iple çekiyordum.
🌙
48, 49 ve 50. bölümlerin düzenlenmiş halidir.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top